7 Nisan 2014 Pazartesi

SA624/ KY11-TG14: Seymour M. Hersh ve Sarin Gazı Yalanları

Paranoya mı, bir neocon operasyon mu?

Exercise
 Kırmızı Hat ve Sıçan Hattı'nın Doğurduğu Büyük Yalancı

6 Nisan 2014 tarihinde London Review of Books,  Seymour M. Hersh (Pulitzer ödüllü Amerikalı gazeteci) imzalı bir makale yayınladı (1). “The Red Line and The Rat Line” (Kırmızı Hat ve Sıçan Hattı) ismini taşıyan makalede Hersh, Suriye Guta’da 21 Ağustos 2013 tarihinde gerçekleşen insanlık dışı saldırının, Erdoğan’ın bilgisi dâhilinde Türkiye tarafından gerçekleştirildiğini iddia ediyordu. 

Söz konusu makaleye geçmeden bu saldırı hakkında Brown Moses’un blogunda (2) yayınlanan, kimyasal silah uzmanı Dan Kaszeta tarafından yapılmış, sarin gazı ile ilgili analize bir göz atmakta fayda var.

Kaszeta, Nigel Farage tarafından daha önce ortaya sürülen kimyasal silah kullanımını muhaliflerin işi olarak gösteren iddia ile ilgili olarak, bu iddianın saçma bir komplo teorisi olduğunu ifade ediyor ve olayın teknik açıdan ayrıntılarını sunuyor.

Kaszeta konu ile ilgili fikirlerini “Hekzamin Hipotezi” olarak isimlendirmekte ve bunu uzun yıllar boyunca sarin gazı üzerinde yapmış olduğu çalışma ve izlenimlere dayandırmaktadır: “Sarin üretmek için her biri en az 5 aşamadan oluşan en az 20 üretim yöntemi bulunmaktadır.”

Kaszeta, son aşamadaki kimyasal reaksiyona göre iki çeşit sarin olduğunu belirtiyor; DF + Isopropanol reaksiyonu ve DC+DF reaksiyonu ("di-di" prosesi). Bu iki çeşit sarin hakkında verilen teknik bilgilerden sonra analizde Guta kimyasal saldırısından elde edilen çevresel ve biyomedikal veriler ele alınıyor:

“Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW)ve Birleşmiş Milletler’in ortak misyonu 
UN/OPCW tarafından çevresel ve biyomedikal örnekler toplanmıştır. OPCW tarafından yayınlanan ara ve sonuç raporlarını ayrıntılı incelersek enteresan sonuçlara ulaşabiliriz. Şöyle ki:

·         Kimyasal olarak kullanılan sarindir. Bu sonuca şöyle ulaşıyoruz:
·         Saha örneklerinde sarin kesin olarak tespit edilmiştir.
·         Saha örneklerinde hem tek başına sarin hem de sarin önmadde birleşimlerine rastlanmıştır.
·         Florid rejenerasyonu adı verilen özel bir teknikle insan kanındaki protein ürünlerinden sarin yeniden üretildi.
·         Sarin, DF+Alkol metodundan oluşan ikili bir yapıya sahipti. Bunu şuradan biliyoruz:
·         OPCW’nin belgelerinde Suriye hükümeti kimyasal silah üretiminde ikili metotlar kullanıldığını belirtiyordu. Pek çok çevresel örnekte MPFA (metilfosfonofloridasit) bulundu.
·          DF bulunamadı ama ben bunu DF’nin sarine göre çok daha fazla uçucu olmasına bağlıyorum.
·         Kimyasal hekzamin, saha örneklerinde büyük miktarda mevcuttu. Bu silahlarda hekzamin bulunduğunu göstermektedir. Bir örnek dışında (bir başörtüsü), sarin veya sarin ürünü bulunan her örnekte hekzamine rastlandı. Ayrıca sarin bulunmayan fakat hekzamin bulunan pek çok örnek de vardı. Bunun sebebi hekzamin ile sarinin buharlaşma farkından kaynaklanmaktadır.”

 Kaszeta analizinin sonunda şu sonuçları sıralamaktadır:

“8/21 Sarin saldırısını rejimin yaptığına inanıyorum. Aşağıdaki formülasyon bunun için iyi bir kanıttır:

Daha önce Sarin’e ilave madde olarak hiç hekzamin kullanılmamıştır+Saha örneklerinde hekzamin bulunmaktadır+Esed rejimi tarafından envanterde 80 ton hekzamin bulunduğu beyan edilmiştir+Suriye Hükümeti ile Sellstrom Şirketi arasındaki bağlantılar EŞİTTİR Bu işi yapan Esed Rejimidir.”

Bu yazıyı hazırlarken Brown Moses tarafından Hersh’in iddiası ile ilgili “Seymour Hersh’in Volkan Problemi” isminde yeni bir makalesi kendi blogunda yayınlandı. Şimdi ana hatları ile ona göz atalım:

“Seymour Hersh, 21 Ağustos olayı ile ilgili son yazdığı yazıda sadece eski bir istihbaratçının tanıklığına dayanarak Türk İstihbaratı’nın 21 Ağustos’taki olayda Suriyeli muhaliflere yardım ettiğini söylüyor. Hersh’in bu iddiasına mükemmel bir cevap tek kaynak kullanmasına özel olarak vurgu yapılarak EA Worldview tarafından verilmişti (3).”

Moses, yazısında “Hersh’in cahil olduğu veya özel olarak görmezden geldiği bazı noktalara” değineceğini ifade ederek şöyle diyor:

“Aylarca süren araştırmalardan sonra saldırıda kullanılan ve Volkan olarak isimlendirilen roketler hakkında özel bilgilere ulaşmam mümkün oldu. 21 Ağustos bu tip roketlerin kullanıldığı ilk olay değildi. 5 Ağustos 2013’te Şam’ın Adra kasabasına yapılan kimyasal saldırıda aynı tipte 3 roket filme alındı(4).

Kimyasal roket olarak tanımlanmış diğer bir örnek Haziran 2013’te ve yine Şam, Adra’da aynı tipteki diğer bir roketin kalıntıları Ocak 2013 tarihinde görüntülendi.


Bütün bu olaylarda roketler somunundan cıvatasına kadar aynı dizayna sahiptir ve dört olayın üçünde bunlar kimyasal silah olarak tanımlanmıştır. Farklı tiplerde Volkan roketlerinin kurulmuş olması ve en azından 2012’nin sonlarından itibaren farklı tiplerde patlayıcıların yaygın biçimde kullanılmış olması mümkündür…

…Hükümet yanlısı Youtube kanallarında ve Facebook sayfalarında ve özellikle Suriye Milli Savunma Kuvvetlerinin resmi sayfalarında yapılan yayınlar bir seneden fazla bir süredir Volkan roketlerinin devlet güçlerince kullanıldığını göstermektedir. Volkan roketlerinin farklı 3 tipi aşağıdaki resimde görülmektedir. “


Moses, 21 Ağustos kimyasal saldırısında kullanılan Volkan roketlerinin Suriye Devleti tarafından uzunca süredir kullanıldığını belirttikten sonra özel bazı noktalara dikkat çekiyor:

“Özellikle dikkat çeken nokta çift namlulu ateşleyiciden atılan 122mm’lik motora sahip Volkan roketidir. 2012 sonlarına ait çeşitli videolarda Güneybatı Şam’da yer alan ve devlet kontrolündeki Mezzeh hava üssünde bu tip ateşleyicilerin kullanıldığı görülmektedir. Daha sonraki görüntü ve videolarda da hükümet güçlerince aynı tipte ateşleyicileri ve Volkan roketleri kullanılmaktadır.

Bir seneden fazla bir süredir bu tipteki Volkan roketlerinin hükümet güçlerince kullanıldığı ve bunları Suriye Muhaliflerinin ele geçirdiği veya kullandığı yönünde herhangi bir kanıt bulunmadığı inkâr edilemez gözükmektedir.”  

Yazısının devamında roketlerin ve ateşleyicilerin Türkiye’de imal edilip Suriye’ye getirilmesinin teknik olarak imkansızlığından bahseden Moses bu roketlerde kullanmak için yüzlerce litre sarin gazına ve karışım için ilave malzemeye ihtiyaç olduğunu ve bunların savaş başlığına eklenmesinin çok tehlikeli ve uzmanlık gerektiren bir konu olduğunu belirtiyor. Hersh’i bu tür teknik konuları bilmemekle veya kasıtlı olarak görmezden gelmekle suçlayarak kimyasal saldırıdan Türkiye’yi sorumlu tutan yazısı hakkında şu tespitte bulunuyor:

“Türkiye’ye yönelttiği suçlamanın ciddiyeti göz önünde bulundurulduğunda bu tür bir davranış Hersh gibi itibarlı bir gazeteci açısından yüksek seviyede bir sorumsuzluktur.”

Hersh’in makalesine (1) baktığımızda kaynak olarak kullanılan şahısların belirsizliği (makale boyunca eski bir istihbarat yetkilisinden bahsetmektedir) ve makalenin teknik bilgiden tamamen yoksun oluşu hemen dikkat çekiyor. Hersh 21 Ağustos 2013’te Suriye Guta’da gerçekleşen ve 1300 masum sivilin ölmesi ile sonuçlanan vahşi kimyasal saldırının sorumlusu olarak Türkiye’yi ve muhalifleri gösteriyor.

İddiasına göre Türkiye bu saldırıyı Obama’yı Suriye’ye müdahaleye ikna etmek için, Obama tarafından özellikle vurgulanan “Kırmızı Çizgi”nin geçilmesine bir kanıt olarak gerçekleştirdi. Suriye Hükümeti tarafından kimyasal silahların varlığı ve imhası kabul edilmişken bu iddia tutarlı olmaktan çok uzaktır.

Hersh, bu saldırının muhaliflerin elinde bulunan Doğu Guta kasabalarına ve Şam yakınlarındaki Batı Guta’ya kimyasal silah yüklü roketlerle, eş zamanlı olarak 7 ila 12 mahalleye gerçekleştiğini ve hemen arkasından çok geniş çaplı bir konvansiyonel saldırı olduğunu göz ardı etmektedir.

Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü Caitlin Hayden, AA muhabirinin sorusu üzerine yaptığı açıklamada, Hersh’ün haberini gördüklerini ve bu haberin ismi verilmeyen sadece bir kaynağa dayandığını belirterek "Haberin Suriye’deki 21 Ağustos’taki kimyasal saldırıya yönelik vardığı sonucun tamamen yanlış olduğunu" bildirdi.(8)

Hayden, Hersh’ün haberini yayınlamadan önce kendilerine sorduğu sorular üzerine, Ulusal İstihbarat Ajansı İletişim Direktörü ve Sözcüsü Shawn Turner ve kendisi tarafından Hersh'e gönderilen açıklamaları da AA ile paylaştı.

Turner ve Hayden'ın Hersh’e gönderdiği açıklamalar şöyle:

“Silahların Libya’dan taşınmasına yönelik sorunuz ve diğerlerinin 21 Ağustos’taki saldırıdan sorumlu olabileceğine yönelik önermenizle ilgili Turner’dan şu ifadeleri kullanabilirsiniz: 'Bu hikayenizin (Hersh’ün haberi) yanlış yönlerinin her birine yönelik yorumda bulunmayacağız ancak şu açık ki: Sadece ve sadece Esed rejimi 21 Ağustos’taki kimyasal saldırıdan sorumlu olabilirdi. Bu yargıya, ABD, partnerlerimiz ve müttefiklerimiz tarafından toplanan istihbaratlara dayanarak vardık. Bu, kararlı biçimde uluslararası toplum tarafından da paylaşılan bir görüş ve Esed’in kimyasal silah stoklarının yok edilmesine yönelik emsali olmayan bir işbirliğine yönlendiren bir görüş. İstihbaratın değiştirildiği veya önlendiği gibi bir iddiada bulunmak, tamamen yanlıştır. Aynı şekilde, ABD’nin Libya’dan başkalarına silah sağladığı yönündeki fikir de yanlıştır.'

Suriyeli muhaliflerin kimyasal silah kapasitelerine yönelik gizli bir rapora dair sorunuza (Hersh’ün sorusu) Turner’ün yanıtı ise şöyleydi: 'İstihbarat camiası analistlerince böyle bir rapor hiçbir zaman talep edilmedi veya ortaya konmadı.'

Askeri planlamaya ilişkin sorunuza (Hersh’in sorusu) yönelik Hayden’ın açıklaması ise şöyledir:

'Suriye’de tüm seçeneklerin masada olduğunu ve ordumuzun uygun ihtimal planları yaptığını uzun zamandır söylüyoruz. ABD Başkanı Barack Obama, 31 Ağustos 2013’te Esed rejiminin kimyasal silah kullanımına sınırlı bir askeri saldırı yoluyla karşılık vermenin ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarına olduğuna yönelik kararlılığını kamuoyuna açık olarak söyledi. Obama, saldırının amacının Esed’i kimyasal silah kullanmaktan caydırmak, rejimin bu silahları kullanma kapasitesini azaltmak ve dünyaya bu tür kimyasal silah kullanımlarını tolere etmediğimizi göstermek olduğunu belirtti. Ancak Obama’nın, 2 Eylül 2013 tarihine kadar Suriye’de eyleme geçmek için ordumuza talimat verdiği iddiası tamamen uydurmadır."

Daha öncede dezenformasyon yaptığı defalarca ortaya konan (5,6,7) Hersh’in bu mantıktan uzak yaklaşımını, Türkiye’de 30 Mart 2014 tarihinde gerçekleştirilen ve Ak Parti-Erdoğan zaferi ile sonuçlanan seçimlerle birlikte düşünürsek, ufukta gözüken ve Erdoğan tarafından kazanılması büyük ihtimal olan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde ümitsizce yapılmış son bir saldırı olarak nitelendirmek sanırız yanlış olmaz.





Tamer Güner, 07.04.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar






Seçkin Deniz Twitter Akışı