Seymour
Hersh as Dorian Gray*
Seymour
Hers, Dorian Gray* gibi ahlakî veya
ahlak dışı bütün zevklere açık bir portre mi?
Sonsuz Ark
London
Review of Books (LRB) için yazmış olduğu makalede de görüldüğü gibi Seymour
Hersh’in son yaptığı analizler onun artık keskin ve gerçekçi bir muhabir
olmadığını gösteriyor. Tıpkı Dorian
Gray’de olduğu gibi bu özelliklerin yerine çürüyen, yarım yamalak bir
propagandacı portresi şekilleniyor. Gray gördüğünden dehşete düşerken, Hersh’ün
taraftarları Suriye muhaliflerini şeytanlaştırırken ve “iyilerin ekseni”
Suriye, İran ve Rusya etrafında birleşirken, Hersh bildiği yolda devam edeceğe
benziyor. Bu 77 yaşındaki muhabirin ifadeleri vahim bir şekilde düzeltilmesi
gerekirken kimse bunu yapacağa benzemiyor.
Başlangıç
olarak Hersh, sanki “kırmızı çizgi” retoriği ciddiye alınmış gibi Obama’yı
George W.Bush’a benzetiyor. Hersh’e göre, Obama “savaşa girmenin haksız ve
potansiyel bir felaket olacağını düşünen askeri liderler tarafından
engellendi.” Sık sık Hersh gibi insanların zahmet edip NY Times’ı okuyup
okumadığını veya daha kötüsü okuyup görmezden gelip gelmediklerini merak
ediyorum.
Sivil ve
askeri kanatta aslında Suriye’ye müdahale konusuna yönelik herhangi bir ilgi
yoktu. Suriye ile yaklaşan savaş konusunda alarm çanlarının en gürültülü olduğu
zamanda 22 Ekim 2013 tarihli NY Times makalesinde şu ifadeler vardı: ”
Başlangıçta Obama, Suriyeli sivilleri bombardımandan korumak için uçuşa yasaklı
bölge talebinin halk tarafından gelmesine rağmen Suriye’ye bir Amerikan askeri
müdahalesini düşünmediğini yardımcılarına kesin bir şekilde belirtmişti.”
Makale, sık sık şahin Smantha Power’la ters düşen, Beyaz Saray Personel Şefi Dennis McDonough’ın rolünü vurguluyordu. Suriye’ye “insancıl müdahale” yanlısı olan Power ve benzerlerinin aksine “belki de Obama ile en yakın ilişki içerisindeki McDonough olaya şüpheci yaklaşarak, Suriye’deki şiddetin durdurulmasının Amerika’nın ne kadar menfaatine olacağını sorguluyordu.” Diğer bir deyişle Beyaz Saray Politikası, aynen İran-Irak savaşında olduğu gibi, Baas rejimi ve muhalifler arasındaki sonsuz savaşın gerçekleşmesine göz yumuyordu.
Makale, sık sık şahin Smantha Power’la ters düşen, Beyaz Saray Personel Şefi Dennis McDonough’ın rolünü vurguluyordu. Suriye’ye “insancıl müdahale” yanlısı olan Power ve benzerlerinin aksine “belki de Obama ile en yakın ilişki içerisindeki McDonough olaya şüpheci yaklaşarak, Suriye’deki şiddetin durdurulmasının Amerika’nın ne kadar menfaatine olacağını sorguluyordu.” Diğer bir deyişle Beyaz Saray Politikası, aynen İran-Irak savaşında olduğu gibi, Baas rejimi ve muhalifler arasındaki sonsuz savaşın gerçekleşmesine göz yumuyordu.
Hersh’ün
bize haklarında güvence verdiği bu pasifist askeri liderler, Türkiye’nin
bölgedeki müdahaleci tavrı sebebiyle uykusuz geceler geçiriyordu.
“Şu anki istihbaratla hala
irtibatlı olan kıdemli eski bir ABD istihbarat yetkilisi bana şöyle dedi; ’Türk Hükümeti içinde Suriye’ye yapılacak bir
sarin saldırısı ile Esad’ı çok zor duruma düşüreceğine ve böylece Obama’yı
kırmızı çizgi tehdidini gerçekleştirmeye zorlayacağına inanan bazı kişilerin
bulunduğunu biliyorduk.”
Bu muamma askeri liderler ve
emrine amade hayaletler eşliğinde acaba nasıl Hersh’ün analizini
sorgulayacağız?
Bilmiyorum belki de sadece bana
özgüdür ama 2003 yılında NY Times’ta yayınlanan Judith Miller’in “raporuna”
dayanarak bu isimsiz kaynaklara itibar etmiyorum:
“Uluslar arası müfettişler
Irak’ta kitlesel imha silahlarına ait somut ve ret edilemez kanıtlar
bulamayınca, üst düzey yöneticilerin ifadesine göre Bush yönetimi,
sığınmacıların ifadelerine göre kendi değerlendirmelerini hazırlıyor.”
Anlıyorum
ki sol kanatta bulunan çoğu insan Hersh’ün sözlerini görünüşüne göre
değerlendirmeye istekli fakat sanıyorum bu insanlar RT.com ve İran PressTV
taraftarı olduklarına göre bu beklenebilir bir sonuç.
Geçen
Aralık ayında Scott Lucas (1) Seymour Hersh’ün bahsettiği kıdemli istihbarat
yetkilisinin F.Michael Maloof olabileceği tahmininde bulundu. İşte sebebi.
Maloof 2013 Eylül ortasında aşırı sağ World Net Daily için yazdığı makalesinde
şöyle dedi:
“WND tarafından elde edilen gizli
bir belgeye göre ABD ordusu, Suriye’de savaşan muhaliflerin en etkilisi olan
al-Nusra Cephesi üyelerinin elindeki sarin gazını bu yılın başlarında ele
geçirdi.
Belgeye göre, Irak el-Kaidesi
elindeki sarin Türkiye’ye geçti ve bir kısmına el konulurken çoğu mart ayında
sivillere ve Halep’te bulunan Suriye askerlerine yönelik olarak gerçekleşen
saldırıda kullanıldı.
Gizli/Noforn (dışarıya dağıtımı
yasak) olarak sınıflandırılmış belge ABD istihbaratı bünyesindeki Milli Karasal
İstihbarat Merkezi’nden (NGIC) geliyordu ve WND’ye Salı günü verilmişti.
Görünüşe göre IŞİD, Irak’ta
“küçük miktarda” ürettiği sarini Türkiye’ye transfer etmişti.”
Ve şimdi
Hersh’ün LRB’de yayınlanan ilk makalesine bakalım:
“Mayıs sonunda üst düzey
istihbarat danışmanı bana, CIA’nın Obama yönetimini al-Nusra ve elindeki sarin
hakkında bilgilendirdiğini ve Suriye’de aktif olan bir diğer Sünni fundemantalist
grup olan Irak el-Kaidesi (IŞİD)’in de sarin üretimi konusunda bilgi sahibi
olduğu yönünde alarm veren raporlar yolladığını anlattı. Bu sırada al-Nusra
Doğu Gutanın da içinde bulunduğu Şam yakınlarındaki alanlarda bulunuyordu. Yaz
ortalarında, daha önce Irak ordusunda kimyasal silahlar konusunda uzman olan ve
Suriye’ye gelerek Doğu Guta’da operasyonlara katıldığı söylenen, Ziyaad Tariq
Ahmed hakkında özel bir istihbarat raporu yayınlandı. Danışman bana Tariq’ın
‘Irak’ta hardal gazı yaptığı tespit edilen bir al-Nusra üyesi olduğunu ve sarin
gazı üretim ve kullanım işine karıştığını” anlattı. Amerikan ordusu tarafından
yüksek seviyeli bir hedef olarak kabul ediliyordu.”
Bu iki
makale arasındaki farkı söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem.
Daire
tamamlandığında görülen şu ki, Hersh’e muhaliflerin kitlesel imha silahlarına
sahip olduğuna dair ipuçlarını sağlayan, güvenirliği kusursuz F.Michael Maloof
aynı zamanda Judith Miller’a tiyo veren kişiydi. 7 Haziran 2004 tarihli New
York Magazine’de Miller’ın muhabirliği üzerine bir makalede Franklin Foer,
Miller-Maloof bağlantısına değiniyordu:
“Miller, söylenenlere göre
Feith’ın ofisinde görev alan Michael Maloof ismindeki tartışmalı bir neoconla bağlantılıdır. Bir
noktada, Aralık 2001’de Maloof’un güvenlik tasfiyesi geri alındı. Nisan ayında
Risen, Times’da şöyle diyordu; “Bazı güvenlik uzmanlarına göre Maloof hakkında
gizli bilgiyi haber medyasına sızdırdığından şüphelenildiği için soruşturma
açıldı, Maloof bu suçu reddediyor.” Miller, bu şahinlerle kendi isteği ile
uygun adım yürümese de karşı koyamayacağı bir döngünün içerisine girmişti.
Neoconların suyuna gittiği için ona müthiş hikâyeler ve bilgiler getiriyor,
önünü açıyorlardı.”
Maloof’un
bazı yönlerden Miller ve Hersh’in “haberciliğine” işaret edeceğini düşünüyorum
çünkü bizim geriye dönük olarak 2003’te ve şimdi ilgilendiğimiz konu
cihatçılara yönelik takıntı meselesidir. Irak el-Kaidesi’ne yönelik benzer bir
histeri şu anda Suriye’deki savaş üzerinde belirgindir. 2003’te bu histeri
korkunç bir savaşın patlamasına yol açtı; şimdi aynı histeri, hem Baas
bombalarının hem de cihatçı şiddetin kurbanı konumundaki muhalifleri
damgalamaya hizmet ediyor. Obama’nın
Suriye’ye büyük bir askeri müdahaleye hazır olduğu sırada başka bir pasifist
askeri figür, demiryolunda bağlı bulunan genç bir kızı kurtaran Kanada Kraliyet
Atlısı gibi son anda ortaya çıktı:
“Bu aşamada Obama’nın
öngörüsü-sadece Suriye ordusunda sarin bulunduğu-boşa çıkıyordu. Eski bir
istihbarat yetkilisi bana 21 Ağustos saldırısından sonraki birkaç gün
içerisinde Rus ordusu istihbaratının Guta’da kimyasal ajan örnekleri elde
ettiklerini anlattı. Onlar (Rus istihbaratı) bunu analiz ettikten sonra İngiliz
askeri istihbaratına iletti; bu Porton Town’a gönderilen malzemeydi.(Porton
Town sözcüsü: “İngiltere’de analiz edilen örneklerin çoğunda sinir ajanı sarin
tespit edildi.” İfadesinde bulundu. MI6 bu konuda herhangi bir yorumda
bulunmadı.(2)”
Üzgünüm.
46 sene önce My Lai katliamını ortaya çıkaran Büyük Araştırmacı Gazeteci’nin
önünde eğiliyorum fakat kim böyle bir saçmalığı ciddiye alır? Rus askeri
istihbarat yetkilileri Guta’dan kimyasal ajan örnekleri tespit etti. Gerçekten
mi? Burada geçen ‘Rus ordusu’ ifadesini Baas rejiminin en büyük silah ve
mühimmat sağlayıcısı olarak mı anlamamız gerekiyor? Eğer ben, kömür endüstrisi
lobisinden 100,000$ alan bir bilim adamının desteğiyle, LRB’ye iklim
değişikliğinin bir kurgudan ibaret olduğunu anlatan bir makale yazmış olsaydım,
editör yere düşerek histerik kahkahalar atmaz mıydı? O zaman nasıl Hersh’ün Rus
ordusu yetkilisinden yaptığı gülünç alıntıya itibar ediliyor?
Hersh’ün
makalesinin bundan sonrası Türkiye’yi, Libya’dan MANPAD’S* gönderen kişiler ve
Suriyeli muhalifler arasındaki aracı gibi tarif ediyor:
“Washington, konsolosluk
saldırısının ardından CIA’nın Libya’dan silah transferindeki rolünü aniden
sonlandırdı ama gizli hat(sıçan hattı) işlevini sürdürdü. Eski bir istihbarat
yetkilisi şöyle dedi; ‘ABD artık Türklerden cihatçılara gidenleri kontrol edemiyordu.’
Haftalar içerisinde manpads olarak bilinen 40 kadar taşınabilir karadan havaya
roket ateşleyicisi Suriyeli muhaliflerin elindeydi. 28 Kasım 2012’de Washington
Post’tan Joby Warrick, Halep yakınlarındaki muhaliflerin önceki gün bir Suriye
nakliye helikopterini düşürmek için manpads olduğu kesin olan bir silah
kullandığını bildirdi. Warrick devam ederek ‘ Obama yönetiminin bu tür
silahların teröristlerin eline geçebileceği ve ticari uçaklara karşı
kullanılabileceği yönünde uyarıda bulunarak,
Suriyeli muhaliflerin bu tür roketlerle silahlandırılmasına kararlı bir
şekilde karşı çıktığını’ ifade etti. İki Orta Doğu istihbarat yetkilisi kaynak
olarak Katar’ı işaret ederken eski bir Amerikan istihbarat uzmanı,
manpads’lerin muhaliflerce ele geçirilen Suriye askeri karakollarından elde
edilmiş olabileceği tahmininde bulundu. Manpads’lerin muhaliflerin elinde
olmasına sebep olarak, artık ABD kontrolünde olmayan gizli bir ABD programının
istenmeyen bir sonucu olduğuna dair herhangi bir işaret bulunmuyordu.”
Bu
ifadeler sizin şuna inanmanızı sağlayacaktı; ABD, özellikle de Allah korusun
sivil bir uçağı düşürebilecek ölümcül manpads’ler söz konusuyken, Suriye’ye gönderilen silahlar konusunda
beklemedeydi (“ kontrolü dışında”). Hersh’ün NY Times’ı okumuyor olmasının
büyük bir şans olduğunu biliyorum fakat aynı zamanda 17 Ekim 2012 tarihli Wall
Street Journal’ı da gözden kaçırmış görünüyor:
“ABDli yetkililer kendilerini en
çok Rus yapımı Manpads’lerin Libya’dan Suriye’ye aktarılmasının
endişelendirdiğini belirtiyor. Ülkenin uzun zamandır güçlü lideri olan
Kaddafi’nin 2011'de düşmesinden sonra ABD, taşınabilir roketlerin izinin
sürülmesi ve toplanılması konusundaki çabalarını yoğunlaştırdı.
Suriyeli muhaliflere silah
geçişini kontrol etmek için Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar, ABD’li
yetkililerin uzaktan takip ettiği müşterek bir operasyon merkezini bu senenin
başlarında gizli bir proje kapsamında
oluşturdular.
ABD, Suriyeli muhaliflere
iletişim ekipmanı, lojistik ve istihbarat konularında verdiği desteği sınırlandırdı.
Fakat ABD’li yetkililer muhaliflere silah ve mühimmat gönderen bu üç ülkeyle
koordinasyon halindeydi. Pentagon ve CIA, muhaliflere haftada iki üç sevkiyat
yapılmaya başlandığında Türkiye’nin güney sınırındaki varlığını artırdı.
Muhalifler Halepteki rejimin hava
saldırılarına karşı daha etkin uçaksavar füzeleri talep etmesine rağmen ABD,
Temmuz ayında Libya’dan gelen en az 18 Manpads’in teslimatını engelledi.”
Evet,
anladınız değil mi? WSJ, Amerika'nın manpads'lerin kontrolü çabalarını, Kaddafi'nin
düşmesinin hemen ardından yoğunlaştırdığını söylüyor. Dahası Türkiye, Suudi
Arabistan ve Katar; sakallı, Allah-u Akbar diye bağıran, Şeriat kanunlarını
onaylayan cihatçıları silahlandırmaktan sorumlu tutulan-şeytan-yayını oluşturan
üç sünni devlet- bu senenin başlarında
gizli bir proje kapsamında müşterek bir operasyon merkezini Libya'dan gelen en az 18 Manpads teslimatını
engellemek amacıyla, muhalifler daha etkin uçaksavar füzeleri talep etmesine
rağmen oluşturdu. Diğer bir deyişle Hersh yalan söylüyor.
Tam
olarak yalan mı söylüyor yoksa ilerleyen yaşının ve Baas diktatörlüğüne yönelik
partizanca bir gayretin birleşimi mi onu uzmanlaşmaya çalıştığı propaganda
hedeflerine hizmet etmeyen kaynakları okumaktan alıkoyuyor bilmiyorum. Nasıl
olursa olsun bu güzel bir tablo değil-öyle ki Dorian Gray görse korkudan dehşete düşerdi.
Tamer Güner, 11.04.2014,
Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri
*Dorian Gray:
Lord Henry'nin Hedonism (Hazcılık) ile ilgili düşüncelerinden etkilenen
yakışıklı genç adam. Ahlaki veya ahlaksız bütün zevklere açık hale gelmeye
başlar. Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde'ın yayınlanmış tek romanıdır.
Nisan 1891'de yayımlanmıştır.
Makalenin Orijinali:
Kaynaklar:
Hersh'ün
son LRB Makalesi:
Scott
Lucas’ın Yanıtları:
Brown
Moses'ın Yanıtları:
Paul
Woodward'ın Yanıtları:
Çn:
MANPAD’S; taşınabilir uçak savar
silahları: