11 Nisan 2014 Cuma

SA630/ KY11-TG15: Hedonist Dorian Gray ya da Seymour Hersh /Çeviri

Seymour Hersh as Dorian Gray*


Seymour Hers, Dorian Gray* gibi ahlakî veya ahlak dışı bütün zevklere açık bir portre mi?
Sonsuz Ark

London Review of Books (LRB) için yazmış olduğu makalede de görüldüğü gibi Seymour Hersh’in son yaptığı analizler onun artık keskin ve gerçekçi bir muhabir olmadığını gösteriyor.  Tıpkı Dorian Gray’de olduğu gibi bu özelliklerin yerine çürüyen, yarım yamalak bir propagandacı portresi şekilleniyor. Gray gördüğünden dehşete düşerken, Hersh’ün taraftarları Suriye muhaliflerini şeytanlaştırırken ve “iyilerin ekseni” Suriye, İran ve Rusya etrafında birleşirken, Hersh bildiği yolda devam edeceğe benziyor. Bu 77 yaşındaki muhabirin ifadeleri vahim bir şekilde düzeltilmesi gerekirken kimse bunu yapacağa benzemiyor.

Başlangıç olarak Hersh, sanki “kırmızı çizgi” retoriği ciddiye alınmış gibi Obama’yı George W.Bush’a benzetiyor. Hersh’e göre, Obama “savaşa girmenin haksız ve potansiyel bir felaket olacağını düşünen askeri liderler tarafından engellendi.” Sık sık Hersh gibi insanların zahmet edip NY Times’ı okuyup okumadığını veya daha kötüsü okuyup görmezden gelip gelmediklerini merak ediyorum.

Sivil ve askeri kanatta aslında Suriye’ye müdahale konusuna yönelik herhangi bir ilgi yoktu. Suriye ile yaklaşan savaş konusunda alarm çanlarının en gürültülü olduğu zamanda 22 Ekim 2013 tarihli NY Times makalesinde şu ifadeler vardı: ” Başlangıçta Obama, Suriyeli sivilleri bombardımandan korumak için uçuşa yasaklı bölge talebinin halk tarafından gelmesine rağmen Suriye’ye bir Amerikan askeri müdahalesini düşünmediğini yardımcılarına kesin bir şekilde belirtmişti.”

 Makale, sık sık şahin Smantha Power’la ters düşen, Beyaz Saray Personel Şefi Dennis McDonough’ın rolünü vurguluyordu. Suriye’ye “insancıl müdahale” yanlısı olan Power ve benzerlerinin aksine “belki de Obama ile en yakın ilişki içerisindeki McDonough olaya şüpheci yaklaşarak, Suriye’deki şiddetin durdurulmasının Amerika’nın ne kadar menfaatine olacağını sorguluyordu.” Diğer bir deyişle Beyaz Saray Politikası, aynen İran-Irak savaşında olduğu gibi, Baas rejimi ve muhalifler arasındaki sonsuz savaşın gerçekleşmesine göz yumuyordu.

Hersh’ün bize haklarında güvence verdiği bu pasifist askeri liderler, Türkiye’nin bölgedeki müdahaleci tavrı sebebiyle uykusuz geceler geçiriyordu.

“Şu anki istihbaratla hala irtibatlı olan kıdemli eski bir ABD istihbarat yetkilisi bana şöyle dedi;  ’Türk Hükümeti içinde Suriye’ye yapılacak bir sarin saldırısı ile Esad’ı çok zor duruma düşüreceğine ve böylece Obama’yı kırmızı çizgi tehdidini gerçekleştirmeye zorlayacağına inanan bazı kişilerin bulunduğunu biliyorduk.”

Bu muamma askeri liderler ve emrine amade hayaletler eşliğinde acaba nasıl Hersh’ün analizini sorgulayacağız?

Bilmiyorum belki de sadece bana özgüdür ama 2003 yılında NY Times’ta yayınlanan Judith Miller’in “raporuna” dayanarak bu isimsiz kaynaklara itibar etmiyorum:

“Uluslar arası müfettişler Irak’ta kitlesel imha silahlarına ait somut ve ret edilemez kanıtlar bulamayınca, üst düzey yöneticilerin ifadesine göre Bush yönetimi, sığınmacıların ifadelerine göre kendi değerlendirmelerini hazırlıyor.”

Anlıyorum ki sol kanatta bulunan çoğu insan Hersh’ün sözlerini görünüşüne göre değerlendirmeye istekli fakat sanıyorum bu insanlar RT.com ve İran PressTV taraftarı olduklarına göre bu beklenebilir bir sonuç.

Geçen Aralık ayında Scott Lucas (1) Seymour Hersh’ün bahsettiği kıdemli istihbarat yetkilisinin F.Michael Maloof olabileceği tahmininde bulundu. İşte sebebi. Maloof 2013 Eylül ortasında aşırı sağ World Net Daily için yazdığı makalesinde şöyle dedi:

“WND tarafından elde edilen gizli bir belgeye göre ABD ordusu, Suriye’de savaşan muhaliflerin en etkilisi olan al-Nusra Cephesi üyelerinin elindeki sarin gazını bu yılın başlarında ele geçirdi.

Belgeye göre, Irak el-Kaidesi elindeki sarin Türkiye’ye geçti ve bir kısmına el konulurken çoğu mart ayında sivillere ve Halep’te bulunan Suriye askerlerine yönelik olarak gerçekleşen saldırıda kullanıldı.

Gizli/Noforn (dışarıya dağıtımı yasak) olarak sınıflandırılmış belge ABD istihbaratı bünyesindeki Milli Karasal İstihbarat Merkezi’nden (NGIC) geliyordu ve WND’ye Salı günü verilmişti. 

Görünüşe göre IŞİD, Irak’ta “küçük miktarda” ürettiği sarini Türkiye’ye transfer etmişti.”

Ve şimdi Hersh’ün LRB’de yayınlanan ilk makalesine bakalım:

“Mayıs sonunda üst düzey istihbarat danışmanı bana, CIA’nın Obama yönetimini al-Nusra ve elindeki sarin hakkında bilgilendirdiğini ve Suriye’de aktif olan bir diğer Sünni fundemantalist grup olan Irak el-Kaidesi (IŞİD)’in de sarin üretimi konusunda bilgi sahibi olduğu yönünde alarm veren raporlar yolladığını anlattı. Bu sırada al-Nusra Doğu Gutanın da içinde bulunduğu Şam yakınlarındaki alanlarda bulunuyordu. Yaz ortalarında, daha önce Irak ordusunda kimyasal silahlar konusunda uzman olan ve Suriye’ye gelerek Doğu Guta’da operasyonlara katıldığı söylenen, Ziyaad Tariq Ahmed hakkında özel bir istihbarat raporu yayınlandı. Danışman bana Tariq’ın ‘Irak’ta hardal gazı yaptığı tespit edilen bir al-Nusra üyesi olduğunu ve sarin gazı üretim ve kullanım işine karıştığını” anlattı. Amerikan ordusu tarafından yüksek seviyeli bir hedef olarak kabul ediliyordu.”

Bu iki makale arasındaki farkı söyleyebilir misiniz? Ben söyleyemem.

Daire tamamlandığında görülen şu ki, Hersh’e muhaliflerin kitlesel imha silahlarına sahip olduğuna dair ipuçlarını sağlayan, güvenirliği kusursuz F.Michael Maloof aynı zamanda Judith Miller’a tiyo veren kişiydi. 7 Haziran 2004 tarihli New York Magazine’de Miller’ın muhabirliği üzerine bir makalede Franklin Foer, Miller-Maloof bağlantısına değiniyordu:

“Miller, söylenenlere göre Feith’ın ofisinde görev alan Michael Maloof ismindeki  tartışmalı bir neoconla bağlantılıdır. Bir noktada, Aralık 2001’de Maloof’un güvenlik tasfiyesi geri alındı. Nisan ayında Risen, Times’da şöyle diyordu; “Bazı güvenlik uzmanlarına göre Maloof hakkında gizli bilgiyi haber medyasına sızdırdığından şüphelenildiği için soruşturma açıldı, Maloof bu suçu reddediyor.” Miller, bu şahinlerle kendi isteği ile uygun adım yürümese de karşı koyamayacağı bir döngünün içerisine girmişti. Neoconların suyuna gittiği için ona müthiş hikâyeler ve bilgiler getiriyor, önünü açıyorlardı.”
                       
Maloof’un bazı yönlerden Miller ve Hersh’in “haberciliğine” işaret edeceğini düşünüyorum çünkü bizim geriye dönük olarak 2003’te ve şimdi ilgilendiğimiz konu cihatçılara yönelik takıntı meselesidir. Irak el-Kaidesi’ne yönelik benzer bir histeri şu anda Suriye’deki savaş üzerinde belirgindir. 2003’te bu histeri korkunç bir savaşın patlamasına yol açtı; şimdi aynı histeri, hem Baas bombalarının hem de cihatçı şiddetin kurbanı konumundaki muhalifleri damgalamaya hizmet ediyor.  Obama’nın Suriye’ye büyük bir askeri müdahaleye hazır olduğu sırada başka bir pasifist askeri figür, demiryolunda bağlı bulunan genç bir kızı kurtaran Kanada Kraliyet Atlısı gibi son anda ortaya çıktı:

“Bu aşamada Obama’nın öngörüsü-sadece Suriye ordusunda sarin bulunduğu-boşa çıkıyordu. Eski bir istihbarat yetkilisi bana 21 Ağustos saldırısından sonraki birkaç gün içerisinde Rus ordusu istihbaratının Guta’da kimyasal ajan örnekleri elde ettiklerini anlattı. Onlar (Rus istihbaratı) bunu analiz ettikten sonra İngiliz askeri istihbaratına iletti; bu Porton Town’a gönderilen malzemeydi.(Porton Town sözcüsü: “İngiltere’de analiz edilen örneklerin çoğunda sinir ajanı sarin tespit edildi.” İfadesinde bulundu. MI6 bu konuda herhangi bir yorumda bulunmadı.(2)”

Üzgünüm. 46 sene önce My Lai katliamını ortaya çıkaran Büyük Araştırmacı Gazeteci’nin önünde eğiliyorum fakat kim böyle bir saçmalığı ciddiye alır? Rus askeri istihbarat yetkilileri Guta’dan kimyasal ajan örnekleri tespit etti. Gerçekten mi? Burada geçen ‘Rus ordusu’ ifadesini Baas rejiminin en büyük silah ve mühimmat sağlayıcısı olarak mı anlamamız gerekiyor? Eğer ben, kömür endüstrisi lobisinden 100,000$ alan bir bilim adamının desteğiyle, LRB’ye iklim değişikliğinin bir kurgudan ibaret olduğunu anlatan bir makale yazmış olsaydım, editör yere düşerek histerik kahkahalar atmaz mıydı? O zaman nasıl Hersh’ün Rus ordusu yetkilisinden yaptığı gülünç alıntıya itibar ediliyor?

Hersh’ün makalesinin bundan sonrası Türkiye’yi, Libya’dan MANPAD’S* gönderen kişiler ve Suriyeli muhalifler arasındaki aracı gibi tarif ediyor:

“Washington, konsolosluk saldırısının ardından CIA’nın Libya’dan silah transferindeki rolünü aniden sonlandırdı ama gizli hat(sıçan hattı) işlevini sürdürdü. Eski bir istihbarat yetkilisi şöyle dedi; ‘ABD artık Türklerden cihatçılara gidenleri kontrol edemiyordu.’ Haftalar içerisinde manpads olarak bilinen 40 kadar taşınabilir karadan havaya roket ateşleyicisi Suriyeli muhaliflerin elindeydi. 28 Kasım 2012’de Washington Post’tan Joby Warrick, Halep yakınlarındaki muhaliflerin önceki gün bir Suriye nakliye helikopterini düşürmek için manpads olduğu kesin olan bir silah kullandığını bildirdi. Warrick devam ederek ‘ Obama yönetiminin bu tür silahların teröristlerin eline geçebileceği ve ticari uçaklara karşı kullanılabileceği yönünde uyarıda bulunarak,  Suriyeli muhaliflerin bu tür roketlerle silahlandırılmasına kararlı bir şekilde karşı çıktığını’ ifade etti. İki Orta Doğu istihbarat yetkilisi kaynak olarak Katar’ı işaret ederken eski bir Amerikan istihbarat uzmanı, manpads’lerin muhaliflerce ele geçirilen Suriye askeri karakollarından elde edilmiş olabileceği tahmininde bulundu. Manpads’lerin muhaliflerin elinde olmasına sebep olarak, artık ABD kontrolünde olmayan gizli bir ABD programının istenmeyen bir sonucu olduğuna dair herhangi bir işaret bulunmuyordu.”

Bu ifadeler sizin şuna inanmanızı sağlayacaktı; ABD, özellikle de Allah korusun sivil bir uçağı düşürebilecek ölümcül manpads’ler söz konusuyken,  Suriye’ye gönderilen silahlar konusunda beklemedeydi (“ kontrolü dışında”). Hersh’ün NY Times’ı okumuyor olmasının büyük bir şans olduğunu biliyorum fakat aynı zamanda 17 Ekim 2012 tarihli Wall Street Journal’ı da gözden kaçırmış görünüyor:   

“ABDli yetkililer kendilerini en çok Rus yapımı Manpads’lerin Libya’dan Suriye’ye aktarılmasının endişelendirdiğini belirtiyor. Ülkenin uzun zamandır güçlü lideri olan Kaddafi’nin 2011'de düşmesinden sonra ABD, taşınabilir roketlerin izinin sürülmesi ve toplanılması konusundaki çabalarını yoğunlaştırdı.

Suriyeli muhaliflere silah geçişini kontrol etmek için Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar, ABD’li yetkililerin uzaktan takip ettiği müşterek bir operasyon merkezini bu senenin başlarında  gizli bir proje kapsamında oluşturdular.

ABD, Suriyeli muhaliflere iletişim ekipmanı, lojistik ve istihbarat konularında verdiği desteği sınırlandırdı. Fakat ABD’li yetkililer muhaliflere silah ve mühimmat gönderen bu üç ülkeyle koordinasyon halindeydi. Pentagon ve CIA, muhaliflere haftada iki üç sevkiyat yapılmaya başlandığında Türkiye’nin güney sınırındaki varlığını artırdı.

Muhalifler Halepteki rejimin hava saldırılarına karşı daha etkin uçaksavar füzeleri talep etmesine rağmen ABD, Temmuz ayında Libya’dan gelen en az 18 Manpads’in teslimatını engelledi.”

Evet, anladınız değil mi? WSJ, Amerika'nın manpads'lerin kontrolü çabalarını, Kaddafi'nin düşmesinin hemen ardından yoğunlaştırdığını söylüyor. Dahası Türkiye, Suudi Arabistan ve Katar; sakallı, Allah-u Akbar diye bağıran, Şeriat kanunlarını onaylayan cihatçıları silahlandırmaktan sorumlu tutulan-şeytan-yayını oluşturan üç sünni devlet-  bu senenin başlarında gizli bir proje kapsamında müşterek bir operasyon merkezini  Libya'dan gelen en az 18 Manpads teslimatını engellemek amacıyla, muhalifler daha etkin uçaksavar füzeleri talep etmesine rağmen oluşturdu. Diğer bir deyişle Hersh yalan söylüyor.

Tam olarak yalan mı söylüyor yoksa ilerleyen yaşının ve Baas diktatörlüğüne yönelik partizanca bir gayretin birleşimi mi onu uzmanlaşmaya çalıştığı propaganda hedeflerine hizmet etmeyen kaynakları okumaktan alıkoyuyor bilmiyorum. Nasıl olursa olsun bu güzel bir tablo değil-öyle ki Dorian Gray görse  korkudan dehşete düşerdi.



Tamer Güner, 11.04.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri





 *Dorian Gray:  Lord Henry'nin Hedonism (Hazcılık) ile ilgili düşüncelerinden etkilenen yakışıklı genç adam. Ahlaki veya ahlaksız bütün zevklere açık hale gelmeye başlar. Dorian Gray'in Portresi, Oscar Wilde'ın yayınlanmış tek romanıdır. Nisan 1891'de yayımlanmıştır.

Makalenin Orijinali:

Kaynaklar:

Hersh'ün son LRB Makalesi:

Scott Lucas’ın Yanıtları:

Brown Moses'ın Yanıtları:

Paul Woodward'ın Yanıtları:


Çn: MANPAD’S;  taşınabilir uçak savar silahları:


                        

Seçkin Deniz Twitter Akışı