“Tartışmalar
son sözü kimin söyleyeceğinden değil, son söze yön verecek olan ilk sözün kim
tarafından söyleneceğinden kaynaklanıyor."
12 Eylül
2010’daki referandumla yapılan anayasa değişikliği Cumhurbaşkanı seçimini
kaotik bir unsur olmaktan çıkarmıştı. Yani; artık son sözü halk söyleyecekti;
Cumhurbaşkanı her türlü gizli-açık pazarlığın yapıldığı, anlaşmaların sağlandığı
bir organizma olmaktan çıkarılacaktı. Kimse bu tür pazarlıklar sonucunda
seçilen 10. Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’e dendiği gibi ‘Nankör’
diyemeyecekti. Şimdi tartışılan ne? Cumhurbaşkanı kim olacak?
Yapılan
tartışmaların saçmalığına baktığımda, zihinlerin 2010 referandumundan önceki
alışkanlıklarla çalıştığını görüyorum. Eski Türkiye yok artık; bunu herkesin
iyice, akıllı nedenlerle anlaması gerekiyor. Halktan hiç kimse küçük, dar çıkar
gruplarının ürettiği ve yönettiği bir Devlet Başkanı istemiyor; halk kendi
seçme yetkisini kliklere devretmek niyetinde değil.
Tartışmalar saçma dedim. Çünkü; Değiştirilen Anayasa’nın 101. Maddesi kimin Cumhurbaşkanı olacağını tereddütlere yer vermeyecek bir şekilde belirlemiş.
"Cumhurbaşkanı,
kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip Türk
vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi
beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Cumhurbaşkanlığına
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday
gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi ile mümkündür. Ayrıca, en
son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı
seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeliği sona erer."
Cumhurbaşkanı’nın
nasıl seçileceği de 102. Maddesi’nde gayet açık; (Değişik: 31.5.2007-5678/5md )
"Cumhurbaşkanı seçimi, Cumhurbaşkanının görev
süresinin dolmasından önceki altmış gün içinde; makamın herhangi bir sebeple
boşalması halinde ise boşalmayı takip eden altmış gün içinde tamamlanır. Genel
oyla yapılacak seçimde, geçerli oyların salt çoğunluğunu alan aday
Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İlk oylamada bu çoğunluk sağlanamazsa, bu oylamayı
izleyen ikinci pazar günü ikinci oylama yapılır. Bu oylamaya, ilk oylamada en
çok oy almış bulunan iki aday katılır ve geçerli oyların çoğunluğunu alan aday
Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. İkinci
oylamaya katılmaya hak kazanan adaylardan birinin ölümü veya seçilme
yeterliğini kaybetmesi halinde; ikinci oylama, boşalan adaylığın birinci
oylamadaki sıraya göre ikame edilmesi suretiyle yapılır. İkinci oylamaya tek
adayın kalması halinde, bu oylama referandum şeklinde yapılır. Aday, geçerli
oyların çoğunluğunu aldığı takdirde Cumhurbaşkanı seçilmiş olur. Cumhurbaşkanı
göreve başlayıncaya kadar görev süresi dolan Cumhurbaşkanının görevi devam eder.
Cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin usûl ve esaslar kanunla düzenlenir."
19.1.2012
tarih ve 6271 No’lu Cumhurbaşkanı Seçme Kanunu da net;
O halde
tartışmalar son sözü kimin söyleyeceğinden değil, son söze yön verecek olan ilk
sözün kim tarafından söyleneceğinden kaynaklanıyor. Eski Türkiye’nin karın
ağrıları da bu alanda şov yapmaya çalışıyorlar.
2007’den
beri Başbakan Erdoğan’ı Cumhurbaşkanı yapmamaya çalışan gruplar, klikler
değişik mahfillerde farklı senaryolar üretiyorlar. İçeride ve dışarıda organize
bir şekilde çalışan bu sûikastçiler için
toplam iyilik halk için koşulsuz vazgeçilmez olan toplam iyiliğe tabandan
tavana kadar zıt. 31 Mayıs 2013’te somut bir şekilde başlayan ve Türkiye’yi 30
Mart 2014’teki seçimlere kadar kan gölüne çeviren, paranoyak saldırıların
kurbanı haline getiren Erdoğan karşıtı kalkışmaların tek hedefi Erdoğansız bir
Türkiye. Sırf bu sebeple de olsa kişisel nitelikleriyle 30 Mart’taki seçimde
%45,5 oy alan Erdoğan Cumhurbaşkanlığının en doğal adayıdır. Başka seçenekler,
başka düzlemlerin tartışmasıdır.
Erdoğan, 16 Nisan'da milletvekilleriyle yaptığı istişare toplantısı sonrasında, "Köşk'e çıkarsam halkın cumhurbaşkanı olurum, tam yetki kullanırım." diyor. Bu Erdoğan'ın neler yapacağının da göstergesi, Çankaya'da pasif kalmayacağına herkes emin.
Erdoğan, 16 Nisan'da milletvekilleriyle yaptığı istişare toplantısı sonrasında, "Köşk'e çıkarsam halkın cumhurbaşkanı olurum, tam yetki kullanırım." diyor. Bu Erdoğan'ın neler yapacağının da göstergesi, Çankaya'da pasif kalmayacağına herkes emin.
Kimin
Başbakan olacağı meselesi de artık Ak Parti’nin kendi iç meselesidir. Açıkçası
bu husustaki tartışmaların Cumhurbaşkanlığı seçiminde gündeme gelmesinin ard
niyetli bir zihnin ürünü olduğunu düşünüyorum.
Cumhurbaşkanı sistemin tepesinde olan ve yetkileriyle her yeri kuşatan bir kurumsal yapıdır. Bugün sistemi kilitleyen Anayasa mahkemesi kararlarını tartışıyorsak, Anayasa mahkemesi üyelerini atayanın da Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamızdan kaynaklanan bir zaaf içerisinde olduğumuzdandır.
Cumhurbaşkanı sistemin tepesinde olan ve yetkileriyle her yeri kuşatan bir kurumsal yapıdır. Bugün sistemi kilitleyen Anayasa mahkemesi kararlarını tartışıyorsak, Anayasa mahkemesi üyelerini atayanın da Cumhurbaşkanı olduğunu unutmamızdan kaynaklanan bir zaaf içerisinde olduğumuzdandır.
Başbakan olarak ne yaparsanız yapın sistem
Cumhurbaşkanı’nın kuşatması altındadır. Ve ilk kez tarihteki en güçlü
cumhurbaşkanı seçilecek; bu cumhurbaşkanı da Erdoğan’dan başkası olamaz. Zira
aksi halde Erdoğan, karşıtlarının istediği gibi, en azından bir dönemlik sistem
dışına çıkacak. 3. Dönem koşulu değişse bile bunu Erdoğan’ın içine sindirmesi
mümkün değil; Erdoğan bunu kabul etmez ve dinlenmeye çekilir. Sonrasında Ak Parti diye
bir yapı kalır mı, bilmem.
Erdoğan,
sistematik sorunlar ve çatışmaları suhuletle çözmek adına Cumhurbaşkanlığı
makamını 2007'de Gül’e memnuniyetle takdim etti. Ancak bugün Erdoğan olaya kişisel
olarak bakamaz artık; Cumhurbaşkanlığına aday olur ve seçilir.
Ak Parti genel başkanının kim olacağı hususu başka bir husustur, başka bir kalemin mürekkebidir, harfidir.
12. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Letonya Cumhurbaşkanı Andris Berzins ile Çankaya Köşkü'nde düzenlendiği ortak basın toplantısında kendisini ön plana çıkaran ve kendisini önemseyen bir açıklama yaptı:
"Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili takvim zaten açıklandı. Daha önce de söylediğim gibi 'Sayın Başbakan ile biz konuşacağız' dedim. Bunu yapmadık, ama yakında konuşacağız tabii ki. Ama bu şahıslarımızla, ikimizle ilgili bir konu. Şüphesiz ki başka adaylar da söz konusu olacaktır ve neticede Türk halkı karar verecektir. Zaman zaman 'biz ikimiz konuşacağız' deyince buradan farklı farklı şeyler duyuyorum, eleştiriler de duyuyorum. Şüphesiz ki başka adaylar hep olacaktır ve neticede seçimlerde halk karar verecektir. Hiç kimse şimdiden 'Bu benim cebimde' de dememektedir. Bunun bilinmesini istiyorum. Diğer konularda, bakalım... Bunlar çok konuşulacak. Söyledim daha önce, nihayette benim ne düşündüğüm de muhakkak ki önemli olacak dedim."
Ak Parti genel başkanının kim olacağı hususu başka bir husustur, başka bir kalemin mürekkebidir, harfidir.
12. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bugün Letonya Cumhurbaşkanı Andris Berzins ile Çankaya Köşkü'nde düzenlendiği ortak basın toplantısında kendisini ön plana çıkaran ve kendisini önemseyen bir açıklama yaptı:
"Cumhurbaşkanlığı seçimiyle ilgili takvim zaten açıklandı. Daha önce de söylediğim gibi 'Sayın Başbakan ile biz konuşacağız' dedim. Bunu yapmadık, ama yakında konuşacağız tabii ki. Ama bu şahıslarımızla, ikimizle ilgili bir konu. Şüphesiz ki başka adaylar da söz konusu olacaktır ve neticede Türk halkı karar verecektir. Zaman zaman 'biz ikimiz konuşacağız' deyince buradan farklı farklı şeyler duyuyorum, eleştiriler de duyuyorum. Şüphesiz ki başka adaylar hep olacaktır ve neticede seçimlerde halk karar verecektir. Hiç kimse şimdiden 'Bu benim cebimde' de dememektedir. Bunun bilinmesini istiyorum. Diğer konularda, bakalım... Bunlar çok konuşulacak. Söyledim daha önce, nihayette benim ne düşündüğüm de muhakkak ki önemli olacak dedim."
Abdullah Gül, son bir yıllık kaotik süreçte denge gözeten davranışlarından ve açıklamalarından daha çok hükümete muhalif aktiviteleriyle dikkat çekti. Bir yerel mahkemenin Twitter'a erişimin engellenmesini de içeren kararını DNS değiştirerek aştı. Sonrasında Anayasa mahkemesi'nin yetkisini ve görev tanımını aşan bir siyasî mülahaza ile Twitter'a erişim yasağını kaldırmasını "Gurur duydum; kararı alan heyet üyelerinin ikisini ben atadım" diyerek sahiplenmesi ve hükümetle karşıt bir konum alması rahatsızlık verdi. Cumhurbaşkanı, Dışişleri Bakanlığı'nda yapılan casusluk faaliyetinin operatif sonuçlarının yayınlandığı Youtube hakkındaki yasağı da aynı şekilde aştı ve kendi adına açılan hesapta video yayınladı.
Erdoğan-Gül çatışması için çokça gayret sarf edenler, Gül'ün doğrudan Erdoğan karşıtı uygulamalarından ve açıklamalarından cesaret buluyorlar. Bu eğer bir strateji gereği değilse, gelecek adına kaygı verici. Ve bu kaygı Abdullah Gül'e Türkiye'nin geleceğinde aktif bir siyasî aktör olma vaadinde de bulunmuyor.
Gül’ün kendisini aşacak taleplerle gündemi meşgul etmesi, kendisine ve kendisini
bu makamlara taşıyan akla saygısızlık olur, diye düşünüyorum. Ki; Abdullah Gül,
tarihin kendisine biçtiği rolü öyle ya da böyle yerine getirmiştir. Bu millete,
Ak Parti’ye ve Erdoğan’a müteşekkir
olmalıdır. Aksi halde işi çok zor. Her şeye sıfırdan başlaması gerekecek.
Arif Şahin, 16.04.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 44