...gençleri gördünüz mü?...
...bağıran, çağıran, itişen ve sonra kahkahalarla gülen gençleri...
...hiç onların ansızın susup, mutsuz/karamsar bir çehre ile ruhlarının derinliklerinden bakmaya başladıklarını...
...fark ettiniz mi?...
...veya onlar gibi olmayanları...
...bazıları bağırmaz, çağırmaz, itişmez ve kahkalarla gülmezler...
...diğerleri kadar şanslı değildirler; aileleri tarafından 'büyük bir bebek' gibi gözetilip korunmadıkları ve hayatın en çıplak hâliyle farkında oldukları için, ciddi çizgileriyle bir 'yüz' olarak dururlar, karşınızda...
...onlar da mutsuz ve karamsar olan içlerini, kendi gözleriyle anlatırlar size...
...diğerleri ile müşterek tek özellikleri budur...
...birinci gurup gençler, hazır bulduklarını tüketir; kendilerinin iyiliği adına yapılan her şeyin sürmesi için gerekli olan tüm aymazlıkları yapmaya devam ederler...
...ailelerinin ve çevrelerinin ilgilerini diri tutarlar...
...hiçkimseyi önemsemez, çıkarlarını yönetebilmenin yollarını bulurlar...
...fikirleri, varlıkları ve buna benzer birçok şeyi zahmetsizce kendi hizmetlerinde tutmayı becerirler...
...ancak; sonsuza dek çıkarlarını bu yolla korumanın mümkün olmadığını da çok iyi bilirler...
...bunu hatırladıklarında da gözleri hüznün karanlığına gömülür...
...karamsarlıktan kurtulamazlar...
...aileler çocukları için mümkün olanın en iyisini yapmayı hedeflerler ve yaparlar da...
...bunun karşılığında sorunsuz, başarılı gençler bulacaklarını umarak 'kesinlikle iyi' beklentiler biriktirirler...
...kendi yaşlarını ailelerine fark ettirmeden büyüten gençler ise, ailelerine ilk hâyâl kırıklıklarını yaşattıklarında, davranışlarını 'o henüz çocuk daha' önkabuluyle mazur göstermeyi başararak ilk tepkileri savuştururlar...
...ve bundan sonra, ailelerini adım adım diğer hâyâl kırıklıklarına alıştırmaya devam etmek ve olumsuzlukları kanıksatmak yolunda -maalesef- ilerlerler...
...durum tesbiti yapmak onları suçlamak değildir; ailelerin ve çevrenin onları getirdikleri durumun resmini çizmektir...
...ve üstelik onlar, bilinçli olduklarını iddia eden ailelerin, toplumların eserleridirler...
...o aileler ve toplumlar, sıkıntılarını pozitif varsayılan psikiyatri veya psikoloji ile çözmeyi umarlar...
...ne yazık, ki; handikâpların tümü de bu beklentiler almaşığından beslenir...
...ikinci grup gençler için söylenebilecek fazla şey yoktur...
...sıradan yoksulluklarla boğuştuklarından, çocukluklarından itibaren birer yetişkin gibi davranmak zorunda kalırlar...
...hata yapma ve şımartılma ya da hatalı davranışlarında hoşgörülme/şefkâtle karşılanma olasılıkları olmadığı gibi, kendilerine kendi kazançları dışında vaadedilen hiçbir şey yoktur; üstelik kendi geleceklerine bağlı 'yoksul aile ve çevre geleceği' gerçeği vardır...
...psikiyatriye, psikolojiye havale edilebilecek kadar kişisel zaaflar yaşamaktan da mahrumdurlar...
...kuşkusuz hiçbir aile ve çevre, kusurları bol nesiller istemez...
...ama onlar kendi ellerinin yaptıklarının farkında olmadıkları için, gençlere neler kaybettirdiklerini geç anlarlar...
...gençlerin hepsi, aynı toplumda aynı eğitim alanlarında görünseler bile, gerçekte öyle değiller...
...onların örgün eğitim çevreleri bile farklıdır...
...ancak, ortak hayat alanları kaçınılmaz olarak birdir...
...ve onlar, aynı öğretmenlerin ellerinde büyürler...
...ya öğretmenler?...
...onlar, umutların bittiği yerde durduklarını biliyorlar mı?...
...bilmeliler...
...bilmeleri yetmemeli, bir şeyler yapmalılar; 'çok iyi' bir şeyler...
...gençlerin, gelecek için önemlerinin farkında olan ve onların gözleriyle anlattıkları gerçeği gören, anlayan bir eğitimci, kendi ellerine teslim edilen gençleri iyi tanımak, onları analiz etmek, eğitilecek yönlerini belirlemek ve her öğrenciye uygun tavırlar oluşturmak ve kısa/orta/uzun vadeli hedefler koymak zorundadır...
...öğrencilerini izlemelidir...
...eğitim sürecine gerektiğinde müdâhil olmaktan çekinmemelidir...
...ailelerin ve çevrelerinin onların kişiliklerine yapıştırdıkları zarar verici özellikleri ayıklamalı, daha özel ve yararlı özelliklerin yerleşmesine 'yol açmalı'dır...
...eğitimci, aileleri ve çevreyi de, kendisini ihmal etmeden yönlendirmekten çekinmemelidir...
...gençlerin gözleri, yetişkinlerin gözlerinden daha güzel, daha masum bakarlar...
...bu bakışlardaki karamsarlığı, umutsuzluğu gidermek mümkünse, giderebilecek olan da öğretmendir...
seçkin deniz
pürüzsüz patikalar
Seçkin Deniz Yazıları
Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
- Seçkin Deniz
- Mustafa Tamer
- Arif Şahin
- Eyüp Kaan
- Ahmet Faruk
- Cemal Çalık
- Şahin Torun
- Naif Karabatak
- Ata Atun
- Tamer Güner
- Mustafa Ege
- Yaşlı Bilge
- Ahmet Haydar
- Alper Selçuk
- Faruk Tamer
- Hakkı Aslan
- Doğa Toprak
- Khorto Bâri
- Mustafa Eyyüboğlu
- Âkil Ağazâde
- Mustafa Ekici
- Biz Kimiz?
- Yıllık Sonsuz Ark Yayın Raporları
- Sonsuz Ark Manifestosu
18 Nisan 2014 Cuma
SA640/SD118: "gençlerin gözleri" /03.11.2006/ 570. patika
Labels:
Deneme
,
Pürüzsüz Patikalar
,
Seçkin Deniz