“Allah'ın
insana bahşettiği, insanı hayvandan ayıran akletme yetisi sürü psikolojisiyle
ters orantılıdır.”
Hayat
öykülerimizde izleri olan her "elin" olağanüstü gelişmesi sonrası
biraz da toplumdan aforoz edilmenin getireceği yalnızlık endişesiyle oluşmuş
olgulardır peşine takıldığımız, peşimize taktığımız ya da peşimize takılan
sürüler...
Kitle
psikolojisi insanlık tarihiyle başlamış ve insanların yaşadığı her yerde
olagelmiştir aslında... Tanımı gibi adlandırılması da farkında olarak veya
olmayarak üyesi olduğumuz sürüye göre farklılık gösterir. Sürüye tabi olmak
birey duruşu ivedilikle içinde eriten ve sindiren, sonradan edinilmiş bir aldatmacadır...
Dünyaya
sürgünü sadece bir imtihan olan insan, bu sürgünün sebebini unutmuş olsa gerek
ki kul olmanın getireceği her türden külfeti hafifletmek için yine nefsine
kolay olana uymuş, yüzyıllardır kendisinin yerine irade gösterebilecek bir
"çoban" arayışında olmuştur...
Kişi, seçtiği
çobanın müspet veya menfi oluşunu, gayesini, ölçülerini sorgulamaksızın peşine
takıldığı sürüsüyle birlikte kolektif bir bilinç oluşturmuştur ve oluşturulan
bu yapay bilinç içinde analitik düşünme/muhakeme etme yeteneğini kaybederek
menfi bir birliğin parçası haline gelmiştir artık...
Haklı
bir de sebep bulur kendince insan; bu da ait olduğu kalabalığın daha doğru (?)
ve daha güvenli(?) olduğu zannıdır. Birey olmak çaba gerektirir ve zahmetli bir
iştir...
Oysa tüm
bunları reddedip iradeyi çobana teslim etmek en çok kaçınılması gereken
durumdur.
Sürüleşmek genelde birarada yaşayan insanların yönlendirilmesi şeklinde algılanır. Halbuki insan bir grup halinde olmadan da sürü psikolojisi içerisinde olabilir. Zannedildiği gibi bu kitleyi meydana getirenlerin birarada yaşamaları da gerekmez... Hız, teknoloji,
medya birlikte yaşamayan farklı sosyal durumları, farklı yaşam biçimleri,
farklı siyasi görüşleri, hatta farklı dilleri ve dinleri olan insanları aynı
"yapay" kolektif bilinçte bir araya
getirebilir...
Nitekim
siyasî, sosyal, ekonomik, dinî olarak "sürü" olmanın en ironik, bir o
kadar üzücü örneklerine hep birlikte şahit olduk, oluyoruz... Dinî "sürüler" haline gelenler her türlü toplumsal olay ve kışkırtma yönlendirmelerinde birer piyon olarak kullanılmıştır. Mesnetsiz, delilsiz, zanna dayalı ve menfi esaslara dayanan sürüler... Feryat
içinde, kalabalığa uymuş, sanki kör, sağır ve dilsizcesine kalpleri
mühürlenmiş, uçuruma sürüklenen ve bunun farkında dahi olmayan insanlar...
Birçok
sosyolog, psikolog ve felsefe düşünürü sürüyü ve sürüyü oluşturan nedenleri
incelemiş ve irdelemiştir; hatta bu konuda birçok deney yapılmıştır. Bu
deneylere örnek olarak ilk akla gelen, mihenk taşı olarak kabul edilmiş olan
Asch deneyidir.
Sosyal
psikolog Solomon Asch'in yürüttüğü deney, toplum baskısı hakkında önemli
veriler elde etmemizi sağlamıştır. Bu deneyde insanların çeşitli görüşlere
sahip bir toplulukta, kendi kararlarını diğerlerinin etkisi altında kalmadan
hangi derecede verebildikleri ve bu kararlarda ne kadar istikrarlı olabildikleri
sorgulanmıştır.
Sonuçlar
kişinin gözle görülebilen gerçeklerden ve doğru bildiklerinden vazgeçerek
çoğunluğun verdiği kararların tesiri altında kaldıklarını ortaya koymuştur.
Deneyde bir "hoca" tahtaya birbiriyle farklı uzunlukta çizgiler
çizmiştir, denekler hariç sınıftaki diğer öğrenciler “hocanın adamları” olarak
seçilmiştir.
Hoca’nın
adamlarının hepsi, farklı uzunluktaki çizgilerin eşit olduğunu söylemektedir.
Deneklerin ise %40′ından fazlası, söyledikleri şeyin yanlış olduğunu bile bile,
“Evet, çizgiler eşit” demiştir. Deney sonucunda Asch, ne yazık ki bireyin
içinde bulunduğu topluluğun standartlarına göre yaşamını ve düşünsel
tercihlerini belirlediği sonucuna varıyor.
Kant'ın
en sevdiği öğrencisi Schopenhauer ise,"İçinde ışığı olmayan insanlar,
kalabalıklara karışıp ışık edinmeye çalışırlar."diyerek aslında akletme
yeteneği gelişmemiş insanların sürüleşme eğiliminden bahsetmiştir...
Allah'ın
insana bahşettiği, insanı hayvandan ayıran akletme yetisi sürü psikolojisiyle
ters orantılıdır. Başka bir deyişle ne kadar çok sorgular, akleder, analiz
ederseniz o kadar az sürüleşir bireysel bir duruş sergilerseniz.
Fıtratı
gereği, yalnızlık korkusunu doğumundan itibaren tüm hücrelerinde derinden
hisseden insanın bir topluluk içinde yaşama arzusu, hatta mecburiyeti anlamsız
mıdır? Elbette değildir...
Allah,
Ali İmran Suresi, 103. Ayetinde, "Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a)
sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın.
Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti.
İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş
çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size
âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz." buyurmuştur.
Müminleri
birlik içinde olmaktan koparan bazı bireysel özgürlük nidaları da aslında
göründüğünün aksine bireyi "sürüsüzler sürüsüne" dahil etmeye çalışan
bir söylemdir. Bu sinsi aldatmacaya karşı da çok dikkatli olmak gerekir.
Yine
Bakara Suresi 171. ayette de, ‟İnkar edenlerin örneği bağırıp çağırmadan başka
bir şey işitmeyip (duyduğu veya bağırdığı şeyin anlamını bilmeyen ve sürekli)
haykıran (bir hayvan)ın örneği gibidir. Onlar, sağırdırlar, dilsizdirler,
kördürler; bundan dolayı akledemezler" buyruğu adeta üyesi olmamakla
yükümlü olduğumuz o sürüleri işaret ediyor.
Allah'ın
aslında nasıl yaşamamız gerektiğini bize bildirdiği "Yasası" incelendiğinde,
Allah'ın hem bireye hem topluluklara
hitap ettiği görülür. Öyleyse tam anlamıyla kulluğunun bilincinde olan,
yaratılış gayesini ve neden bu dünyada bulunduğunun amacını unutmayan her insan
için sürü olmaktan kaçmak ne derece zaruriyse, Allah'ın rızasına vesile olacak,
iman eden ve salih ameller işleyen, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye
edenlerin bulunduğu bir topluluk/grup içinde olmakta o kadar zaruridir.
Bize
düşen içinde bulunduğumuz topluluğun niteliğini ve niceliğini sorgulamak,
şuursuzca bir kalabalığa uyup uymadığımızı analiz ve muhakeme etmektir.
Teberri
etmedikce, tevelli olmaz. İmtihan için bulunduğumuz bu dünyada birbirini
sevenlerin mahşer yerinde beraber haşrolunacağını, ahirette de beraber
bulunacağını unutmamak gerekir.
Berrak Şebnem, 18.04.2014, Sonsuz Ark,
Çırak Yazar