“İnsan kendi yavrusunu neden öldürür?”
Katliam Devam Ediyor...
Katliam Devam Ediyor...
(Arama motorlarına 'Kürtaj' yazınca görsellerden bulabileceğiniz kürtaj sonrası bebek parçalarının ve 'Kürtaj haktır' pankartlarıyla yürüyen kadınların foroğraflarını kullanamadık, özür dileriz )
Sonsuz Ark
Sonsuz Ark
Kürtaj(*) sonrası, rahimden tahliye edilen insan yavrusunun- bebeğin- parçalanmış organlarının sergilendiği video sunumları insanın insana yaşattığı ve onun yaşama hakkını elinden aldığı vahşeti sergilemesi açısından önemli kanıtlardır(1). Bu sunumlarda bir metal paranın boyutları kadar olmayan öldürülmüş insan yavrusunun organlarını izleyebilirsiniz; vücutlardan koparılmış, gözleri kapalı minik başlar, parçalanmış kollar, kimi zaman atmaya devam eden bir kalp, minik bağırsaklar ve diğer organların tümü.
Bebeklerini, kürtaj(küretaj) adı altında tıbbî bir terimin oluşturduğu masumiyet perdesinin arkasına sığınarak, acımaksızın öldüren anne ve babaların, annelerinin rahminden kazınan bebeklerini parçalanmış halleriyle görmekten kaçmaları Homo sapiens sapiens türünün modern algı seçiciliğine verilecek klasik tepki örneklerindendir.
Bu tepki örneklerine diğer tür zincirindeki maymunlarda karşılaşmak mümkündür; onlar da modern insanın yaptığı gibi, görmek istemedikleri şeyler karşısında elleriyle gözlerini kapamaya çalışırlar, bunu yaparken de parmaklarını aralar ve görmekten kaçmak istedikleri şeyleri parmak aralıklarındaki boşluklarda yumuşatarak görmeye çalışırlar. Ancak bu sadece tepki benzerliğidir ve maymun kendi eylemlerinin sonuçlarını kendisinden üreyen insan gibi neden-sonuç ilişkileri bağlamında değerlendirmez - maymun bu tür eylemlerde bulunamaz; aksine genetik kodları gereğince bebeğini korumaya çalışır ve sağlıklı bir şekilde doğmasına hizmet eder-.
Belki de Erzurumlu İbrahim Hakkı ile Darwin bu tepki benzerliklerini kullanarak teorilerini teşekkül ettirmişlerdir. Fakat söz konusu teorisyenlerin unuttukları en önemli şeylerden biri davranış-düşünce-duygu, etki-tepki-deformasyon mekanizmasının maymunlarda ve modern insanda farklı şekillerde ortaya çıktığı gerçeğidir. Bu gerçek kâtil anne-babaların icra ettikleri vahşi eylemlerindeki sorumluluklardan dolayı hayatları süresince çekecekleri muhtemel acıların, bu tür vahşeti başaramayacak(!) olan bir maymun tarafından yaşanmayacak olmasıdır.
İnsanı hiçbir hayvan türünde karşılaşılamayacak olan ‘kendi yavrusunu annesinin rahminden kazıyarak onun doğumuna engel olmak; onu öldürmek’ eylemine sürükleyen nedenler nelerdir? Psikolojik gerçekleşmelere göre bu nedenlerin insanları taşıdıkları sonuçlar, insanların yaşadıkları ve yaşayacakları dengesiz ruh hallerini birbirine eklemleyerek olumsuzlayacaklardır. “İnsan kendi yavrusunu neden öldürür?”
Soğuk ve itici duygu tepkimeleri oluşturan bu soru değiştirilerek sorulsa; “İnsan doğduktan sonra ölmemesi ve yaşaması için her türlü teknolojik ve tıbbi donanımı seferber ettiği yavrusu ile kendi isteği dışında döllenen sperm ve yumurta’dan sonra oluşan, sonradan insan yavrusu olacak olan, ancak kürtaj ile öldürülerek anne rahminden tahliye edilen cenin arasındaki fark nedir? Cenin ile doğmuş bebek arasındaki temel fark nedir?” Bu sorulara “temel fark şudur!” diye cevap verebilecek bir ebeveyn var mıdır? Varsa onları bu farkın olduğuna inandıranlar kimlerdir? ‘
'18 yaşından büyük ve evli olan kadınlar hem kendi hem de eşlerinin rızası ile kürtaj olabilirler. Evli olmayan kadınlarda eş rızası aranmaz. 18 yaşından küçük kişiler ise ancak veli veya vasilerinin onayı ile kürtaj olabilirler’ diyerek çocuklarını öldürebilme izni veren yasal sınırlar bu farkı ortadan kaldırabilir mi? Bu farka inanarak Ebeveynin başkalarının ikna etmesiyle bebeklerinin doktorlar eliyle öldürülme iznini vermeleri, onları sorumluluktan kurtaracak mıdır?
Ebeveynler, ‘Müdahaleden önce, görevli doktorun tüm açıklamalarını dinledik. Rahim tahliyesine rıza ve iznimiz olmadan girişilemeyeceği, bu işlemin tıbbi sonuçları ve muhtemel komplikasyonları bize etraflıca anlatıldı. Bu konuda, sorumlulukların bize ait bulunduğu bilincinde olduğumuzu, hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve manevi baskı altında olmaksızın rahim tahliyesini kabul ettiğimiz, gebeliğe son verme nedeniyle doğacak sonuçları gerek birbirimiz ve gerek doktor ve hasta aleyhine kullanmayacağımızı, sonucuna katlanacağımızı ve gebeliğe son verme işlemine rıza gösterdiğimizi beyan ederiz’, diye rıza belgesini imzaladıklarında çocuklarını öldürebilme yasal yetkilerini mi kullanmış oluyorlar?
Bu bir rıza belgesi ise onları razı olmaya iten etkenler nelerdir? Eğer bu etkenlerden bahsediliyorsa Rıza Belgesi’nde ‘hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve manevi baskı altında olmaksızın rahim tahliyesini kabul ettiğimiz’ gibi bir beyan tamamen yalan beyan değil midir? Rahim tahliyesini teklif eden veya dayatan etkenler nelerdir ki, ebeveyn onlardan kaynaklanan tahliye teklifini kabul etsin?
Ebeveynler çocuklarını katlederken kendilerine dayatılan neleri kabul etmek zorundalar? Toplumsal baskıları mı, ekonomik nedenleri mi, modern insan olmanın gereklerini mi, çok çocuklu olmanın aşağılanma nedeni sayıldığı ithal edilmiş kültürel baskı unsurlarını mı, gayr-i meşru ilişkiler sonucunda gerçekleşen gebeliklerle karşılaşılacak olan diğer sorunların ortaya çıkaracağı muhtemel sosyolojik ve psikolojik kaotik durumları mı?
Yoksa tüm bunların ortaya çıkmasına neden olan, insan için sıkıntılardan kurtulma adına çözümmüş gibi dayatılan ve bununla ilgili kanuni düzenlemeler yapan baskın /egemen zihnin kontrolünde olan Aile Planlamasını mı? İnsanlar çocuklarını öldürmek için neleri kabullenmek zorundalar? Bu sayılan nedenlerin hepsi ve daha fazlası “hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve manevi baskı altında olmaksızın” yalanının hazırlanması için fazlasıyla yeterli değil midirler?
Her bir maddi-manevî baskı şiddet değil midir? Her bir tehdit şiddet değil midir? Her bir telkin tehdit değil midir? Anne-babalar kendilerinin ‘kabul’ onayına sunulan ‘Rıza Belgesi’ni imzalarken baskı altında olmadıklarına emin midirler? Onları birer katile dönüştürecek olan bu imza’da başlangıç ve sonuç itibarı ile sadece kendileri sorumlu olmaktadırlar. Çocuklarının hayat haklarından mahrum bırakılması süreci kendilerinin iznine tabiidir; maddi manevi baskı türlerini bertaraf etmek de ebeveynin sorumluluğundadır.
Bebeğin anne rahminden kazınma sürecinde annenin karşılaştığı riskler anne hayatını da tehdit etmektedir (Anesteziye Bağlı Riskler- yaşı, genel sağlık durumu, var olan sistemik hastalıkları, allerjik öyküsü- İşleme bağlı riskler- Rahimin delinmesi (Rüptür), Parça kalması (Rest plasenta), Enfeksiyon, Rahim içinde kan birikmesi (Hematometra), Yapışıklık, ).
Kendi bebeğinin kendi rahminde öldürülmesine izin veren anne, kendi hayatını da bebeğinin hayatına bağlamaktadır. Kendi bebeğinin sorunsuzca ölümü annenin hayatının sorunsuzca devamını sağlayacaktır. Vahşetin insan eliyle insan hayatını sona erdirmesi bir anne için nasıl kabul edilebilir olmaktadır? İnsan’ın Homo sapiens sapiens türü bir havyan olduğunu kabul eden bir zihinsel fermentasyondan elde edilen sonuçlar, diğer bir insanın (hayvanın) öldürülmesine izin verecek süreçleri sağlamıyorlar mı? Bunu kim inkâr edebilir?
Bebeğinin parçalanarak öldürülmesine izin veren anne bu hastalıklı zihinsel fermentasyonun esiri değil midir? Bu da insanın gerek diğer insanlar tarafından, gerekse kendi zihinsel üretim faaliyetleri sonucunda elde ettiği sonuçlardan kaynaklanan ‘tek başına bir baskı’ değil midir?
İnsanlık tarihinin en büyük katliâmı olan kürtaj uygulamalarıyla doktorlar, ‘Rahim tahliyesi işleminin tıbbi sonuçları, muhtemel komplikasyonları, ağırlığı ve önemi, rıza ve izin olmaksızın bu işlemin yapılamayacağı, rızanın ve iznin kapsamı ve konusunun tıbbi zorunluluk olmaksızın aşılmayacağı, gebe kadına, eşine, veli ve vasiye anlatıldı’ diyerek sorumlulukların tümünden kurtulmuş olacaklar mıdır? Hem ettikleri yemin hem de insanın hayat hakkının sürmesine hizmet etmeleriyle yükümlü olmaları onları ebeveynin ve yasaların iznine bağlı birer cellât olmalarına engelleyebilecek etik değerler değil midir?
Kadın- Doğum üniteleri veya klinikleri kürtaj ve benzeri hizmetler(!) nedeniyle tıp tarihinin en büyük ekonomik hareketliliğini sağlayan ve pratisyen hekimlerin ‘para’ kaygısıyla daha çok tercih ettikleri uzmanlık üniteleri/alanları olurken doktorları etkileyebilecek hangi etik değerlerden söz edilebilir? Güçlü olana hayat hakkı tanıyan Homo sapiens sapiens modifikasyonunun doktorlar üzerinde herhangi bir etik baskı oluşturması mümkün müdür?
Cenin ile doğmuş bebek arasındaki temel fark nedir? Cenin’in on haftalık doğal gelişim dönemini sınır kabul eden yasal düzenlemeler, doğmuş bebek ile doğmamış bebek arasındaki temel farkı oluşturmuş olabilir mi? On haftalıktan büyük ceninlerin öldürülerek anne rahminden tahliye edilmesi işlemini illegal kabul eden modern hukuk sistemleri-10 haftadan büyük gebelikler ancak anne hayatını tehlikeye atan bir durum, ya da bebekte anomali varlığında ve heyet kararı ile sonlandırılabilir-, insan yavrusunun hangi durumlarda insan sayılabileceğini hangi kritere göre belirlemiştir?
Cenin, sağlıklı gelişim süreci sonunda ‘insan olarak’ sonraki yıllarda var olacağına göre onun hiçbir aşamada hayat hakkına müdahale edilmemesi gerektiği evrensel insan hakları endeksine göre bir insan hakkı değil midir? Öldürme eylemine karar veren ebeveyn ile öldürme eylemini gerçekleştiren sağlık kurumu/personeli ve öldürme eylemini meşrulaştıran hukuk sistemi, hangi insanın hayatını elinden alma hakkına sahip olabilir? Ya da bu insanı yaşama hakkından mahrum bırakmak için ona isnâd edilen suç nedir?
Modern Hukuk Sistemleri olarak insanlığa önderlik etmeye çalışan Avrupa Birliği ve diğer izleyicisi olan ülkeler, ‘suçluların idam edilerek/öldürülerek cezâlandırılması’nı çağdışı kabul edip, bu türden cezâların hedef ülkelerdeki hukuk sistemlerinden kaldırılması için siyâsî, iktisâdî, ictimâi ve kültürel baskı kodlarına uygun her türlü yöntemi kullanmaktadırlar. Modern ve çağdaş hukuk suçluların ölüm cezâsı ile tecziyesine, onların hayat haklarına saygı duyduğunu iddia ederek karşı çıkarken, henüz doğmamış olan masum insan yavrularının hayat haklarının ellerinden alınarak öldürülmelerini yasal düzenlemelerle mümkün kılmakta ve bu katliâmı modern insanın doğal bir eylemi olarak algılamakta ve dayatmaktadır.
Dünya’da sadece Dinî ve vicdânî hassasiyete sahip insanların savunduğu doğmamış bebeğin hayat hakkı, birçok ülkede seçim sonuçlarını etkileyebilecek kadar önemlidir. Buna karşılık laik unsurların egemen olduğu ülkelerin her birinde, materyalist faktörlerin çizdiği koordinatlara uygun nüfus, eğitim, sağlık, beslenme, barınma, iskân ve diğer insanî ve ictimâî sorunlarla ilgili çözüm planlamalarının temelinde gebeliği önleme ve gerçekleşmiş, ancak sürmesi istenmeyen gebeliği sonlandırma (kürtaj) düzeneğine bağlı bir ’Aile Planlaması’ realitesi vardır-Avrupa Birliği azalan nüfus problemi dolayısıyla son yıllarda bu planlamayı nüfus artışı hedefine göre düzenlerken, gelişmemiş/az gelişmiş ülkelerdeki nüfus artış hızını,kendi çıkarları lehine, düşürme hedefli planlamaları desteklemektedir-.
Aile planlaması, devlet eliyle nüfus artış hızının kontrol altında tutulması ve bu artışın kontrol edilmesi için de gebelikler önlenmeli ve önlenememiş gebeliklerin sona erdirilmesi anlamına gelmektedir.
27 Mayıs 1983 tarihli sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanunun 1. Madde’si: Bu kanunun amacı, nüfus planlaması esaslarını, gebeliğin sona erdirilmesi ve sterilizasyon ameliyelerini, acil müdahale halleri ile gebeliği önleyici ilaç ve araçların temin, imal ve saptanmasına ilişkin hususları düzenlemektir, şeklindedir.
Aynı kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasına dayanarak düzenlenen Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın 09.10.1983 tarih ve 509 sayılı Nüfus Planlaması Hizmetlerini Yürütme Yönetmeliği (2) devlet eliyle yürütülecek yirmi bir maddelik katliam planlamasının 6. Maddesi’nde şöyle der:
‘Nüfus planlaması konusunda yapılacak yaygın eğitim programlarında aşağıda belirtilen konular bulunur: Erkek ve kadın üreme organlarının anatomi, fizyoloji ve gebelik fizyolojisi, Nüfus planlamasının gerekliliği, Nüfus planlaması hizmetlerinin aile sağlığına yapacağı katkılar, Gebeliği önleyici etkin yöntemlerin neler olduğu ve bu yöntemlere ilişkin yeterli bilgi, Gebeliğin önlenmesi, sonlandırılması ve sterilizasyon konuları, Nüfus planlaması hizmetlerinin nerelerden ve nasıl sağlanacağı.’
13. Madde'de ise engizisyon mahkemesi niteliğindeki Nüfus Planlaması Kliniklerinde yapılabilecek işler sıralanır:
’Gebeliği önleyici yöntemler hakkında halk ve personel eğitimi yapar, Bu yöntemlerden gerekeni uygular veya gerekli açıklama yaparak kendilerine gebeliği önleyici ilaç ve araçları verir, On haftaya kadar olan gebeliklerin rahim tahliye hizmetlerini yürütür, On haftadan fazla olan gebeliklerde tüzükte belirtilen esaslara göre rahim tahliye hizmetlerini yürütür, Acil durumlarda rahim tahliye hizmetlerini yapar, İsteyen kadın ve erkeğe sterilizasyon ameliyatlarını yapar(kısırlaştırır).'
Madde 14,15 ve 16 planlamayı daha da tabana yaymayı amaçlar, Ana Çocuk Sağlığı ve Aile Planlaması Dispanserleri’nde ve sağlık ocakları ve sağlık evlerinde yapılacakları sayar:
'Her yıl bölgesindeki onbeş ile kırkdokuz yaş grubundaki kadın ve erkekleri tespit eder Nüfus planlaması konusunda halkı belirli bir programa göre eğitir. Gebeliği önleyici ilaç ve araçların halka parasız olarak dağıtımını sağlar. Kurs görmüş ve "yeterlik belgesi" almış bulunan hekim, hemşire ve ebeler, kurumlarında rahim içi araç uygulamasını parasız olarak yürütür.’
Devlet’in kendi isteği ve hedefleri doğrultusunda baskı altına alıp bu yönde bilinçlendirdiğini iddia ettiği anne ve baba’dan kürtaj ameliyesi için rıza belgesi istemesi hangi tür ikiyüzlülüklere girer?
Devlet’in neredeyse yatak odasına kadar girip her şeyine müdahale ettiği kadın ve erkeğe zorla imzalattığı; doktorları, kurumları ve devlet olarak kendisini sorumluluktan kurtaracak Rıza Belgesi’nde ‘‘hiçbir şiddet, tehdit, telkin ya da maddi ve manevi baskı altında olmaksızın rahim tahliyesini kabul ettiğimiz" şeklindeki beyâna itibâr etmesi çok ciddi bir hukukî ihlâldir.
Devletin sözde çıkarlarını korumak amacıyla doğmamış insanların ölümünün gerekliliğine karar vermek, bu gerekliliği insanlara örgün ve yaygın eğitim kurumlarında empoze etmek, oluşturulan baskı alanlarında insanların sosyolojik ve psikolojik travmalarla yaşamalarını sağlamak modern olsun ya da olmasın hiçbir devletin hakkı olamaz. İnsanın yaşama hakkını henüz doğmadan elinden alan düzenlemeleri içeren hiçbir hukuk sistemi de çağdaş olamaz. Tüm teori, kurum, kuruluş ve sistemleriyle çöken materyalizmin dayattığı Homo sapiens sapiens sapkınlığının yeri tarihî katliamlar çöplüğü olmalıdır.
Seçkin Deniz, 18.05.2009, Sistematik Analizler 90
Seçkin Deniz Yazıları
(*) Küretaj, kürtaj
1. http://www.dailymotion.com/video/xfqatr_canli-kurtaj-videosu-ornegi_lifestyle
2. http://www.saglik.gov.tr/TR/Genel/BelgeGoster.aspx?f6e10f8892433cffaaf6aa849816b2ef4b1b1b4e040010b6 (Bakanlık ilgili kanunu, yeni kanun devreye girince siteden kaldırmıştır )
Not 1:
Kürtaj Katliamı devam ediyor:
Sağlık Bakanlığı'ndan 'kürtaj' açıklaması:
Haber Giriş Saati : 12.03.2014 16:12
Sağlık Bakanlığı, 10 haftadan önce yapılan yasal kürtaj işlemlerinin, Bakanlığa bağlı hastanelerde yapılmasında herhangi bir kısıtlama bulunmadığını bildirdi.
Bakanlıktan yapılan yazılı açıklamada, son günlerde bazı meslek kuruluşlarının açıklamalarından hareketle medyada ''kamu hastanelerinde kürtajın yasaklandığı'' yönünde iddiaların yer aldığı belirtilirken, bu iddialara açıklık getirildi.
Sağlık Bakanlığı'na bağlı hastanelerde, 31 Mart 2003 tarihli Genelge ile hekimin uygun gördüğü vakalar için hastaların ücretini kendilerinin karşılaması kaydıyla isteğe bağlı kürtaj işlemi yapıldığı hatırlatılan açıklamada, 2007 yılında yayımlanan Sağlık Uygulama Tebliği (SUT) ile gebeliği 10 haftanın altında olanlara yapılabilen isteğe bağlı kürtaj işlemlerinin ödeme kapsamından çıkarıldığı ve SGK tarafından sadece tedavi amaçlı yapılan rahim tahliyelerinin geri ödemesinin karşılanmaya başlandığı belirtildi.
Bakanlığın Sosyal Güvenlik Kurumuna 'isteğe bağlı rahim tahliyesi', işleminin SUT'ta yer alması için talepte bulunduğuna dikkat çekilen açıklamada, SGK ile yapılan görüşme sonrası isteğe bağlı kürtaj işlemlerinin yeniden SUT kapsamına alındığı, Resmi Gazetede yayımlanmasının beklendiği kaydedildi.
Açıklamada, ''Yapılacak düzenlemeyle, ücreti hasta tarafından karşılanarak yapılan 10 haftanın altındaki isteğe bağlı rahim tahliyesi işlemlerinin ücretleri artık SGK tarafından karşılanacaktır'' ifadesine yer verildi. Bu bağlamda 10 haftadan önce yapılan yasal kürtaj işlemlerinin Bakanlığa bağlı hastanelerde yapılmasında herhangi bir kısıtlama bulunmadığı vurgulanan açıklamada, ayrıca doğum kontrol yöntemlerinin Bakanlığa bağlı birinci basamak sağlık kuruluşlarına başvuran tüm hastalara ücretsiz olarak uygulanmaya devam ettiği bildirildi.
http://www.sabah.com.tr/Saglik/2014/03/12/saglik-bakanligindan-kurtaj-aciklamasi
Not 2: Kürtaj Yasası (Kanunu) Özet:
Kimler Kürtaj Olabilir?
(Gebeliğin kürtaj ile sonlandırılması esnasında aranan şartlar)
1-Gebelik 10 haftayı aşmamış olmalıdır.
Önemli Not: Kürtaj için gebelik haftası hesaplanırken doktor tarafından yapılan ultrasonografi esas alınır. Son adet tarihinden itibaren hesaplanan gebelik haftası çoğu zaman ultrasonda ölçülen hafta ile uyumludur. Ancak hesaplanan son adet tarihi ile ultrason arasında uyuşmazlık olduğunda ultrason baz alınır. Son adet tarihin yanlış hatırlanıyor olması, geç yumurtlama olması veya hesap yapılırken ilişki gününün başlangıç alınması yanlış hesaplamalara neden olabilir.
2-Evli olan kadınlarda eşler de müdahaleye izin ve onay vermelidirler.
3-Evli olmayan ve 18 yaş üstü olan kadınların kendi onayları yeterlidir.
4-18 yaş altı genç kızlarda ebeveyn müdahale için onay vermelidir.
GEBELİĞİN SONA ERDİRİLMESİ İLE İLGİLİ KANUNLAR
1983 yılında Türkiye Büyük Millet Meclis'inde çıkartılan 2827 sayılı kanunla 10 haftaya kadar kürtaj ülkemizde serbest bırakılmıştır ve 510 sayılı tüzükle yürürlüğe girmiştir. Kürtaj olma şartları ve halleri bu kanun ve tüzükle belirlenmiştir.
MADDE 5: Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı taktirde istek üzerine rahim tahliye edilir. Gebelik süresi, on haftadan fazla ise rahim sadece gebelik, anne adayının yaşamını tehdit ettiği ya da edeceği veya doğacak bebek ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir.
Çok acele müdahale edilmediği durumda hayatı ve hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde durumu tespit eden yetkili hekimce gerekli müdahale yapılarak rahim tahliye edilir. Ancak hekim bu müdahaleyi yapmadan önce veya mümkün olmadığı hallerde müdahaleden itibaren en geç yirmi dört saat içinde müdahale yapılan kadının kimliği, yapılan müdahale ile müdahaleyi icabettiren gerekçeleri illerde Sağlık ve Sosyal Yardım Müdürlüklerine, ilçelerde Hükümet tabipliklerine bildirmeye zorunludur.
Acil müdahale hallerini nelerden ibaret olduğu ve yapılacak ihbarın şekil ve mahiyeti ile sterilizasyon ve rahim tahliyesini kabul edenlerden istenecek izin belgesinin şekli ve doldurulma esasları, bunların yapılacağı yerler, bu yerlerde bulunması gereken sağlık ve diğer koşullar ve bu yerlerin denetimi ve gözetimi ile ilgili hususlar çıkarılacak tüzükte belirtilir.
GEBELİĞİN SONA ERDİRİLMESİNDE İZİN:
MADDE 6: 5. maddede belirtilen müdahale, gebe kadının iznine, küçüklerde küçüğün rızası ile velinin iznine, vesayet altında bulunup da reşit veya mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile birlikte sulh hakiminin izin vermesine bağlıdır. Ancak akıl maluliyeti nedeni ile şuur serbestisine sahip olmayan gebe kadın hakkında rahim tahliyesi için kendi rızası aranmaz. 5. maddenin birinci fıkrasında belirtilen ve rızaları alınacak kişiler evli iseler, eşin de rızası gerekir.
Veli veya sulh mahkemesinden izin alma zamana ihtiyaç gösterdiği ve derhal müdahale edilmediği taktirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde izin şart değildir.
ÇOCUK DÜŞÜRME VE DÜŞÜRTME CÜRÜMLERİ:
MADDE 468: Bir kadının rızası olmaksızın çocuğunu düşürten kimseye 7 yıldan 12 yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Gebeliğin süresi on haftadan uzun olan bir kadının rızasıyla tıbbi nedenler mevcut olmadan çocuğunu düşürten kimseye 2 yıldan 5 yıla kadar hapis cezası verilir. Çocuğunu düşürmeye rıza gösteren kadına da aynı ceza verilir.
Birinci fıkrada yazılı fiil; kadının ölümüne neden olmuşsa faile 15 yıldan 20 yıla ve bedeni bir zarara neden olmuşsa 8 yıldan 12 yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
İkinci fıkrada yazılı fiil; kadının ölümüne neden olmuşsa faile 5yıldan 12 yıla ve bedeni bir zarara neden olmuşsa 3 yıldan 8 yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Gebe sanılan bir kadın üzerinde rızası olmaksızın çocuk düşürme amacıyla bazı fiillerde bulunan kimse kadının ölümüne veya bedeni zararına sebep olmuşsa 452. ve 456. maddeler hükümlerince cezalandırılır.
Gebelik süresi on haftadan fazla olan çocuğunu isteyerek düşüren kadına 1 yıldan 4 yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Madde 470: Rahim tahliye etme yetkisi olmayan bir kimse, gebelik süresi on haftadan az olan bir kadının rızasıyla düşük yaptırdığı taktirde 2 yıldan 4 yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır. Fiil kadının ölümüne veya bedeni bir zararına sebep olmuşsa, fail ayrıca 452. ve 456. maddeler hükümlerince cezalandırılır.
Tahliye etme yetkisi olmayan bir kimse 468. maddenin 1. 2. 3. ve 4. fıkralarında öngörülen fiilleri işlediği taktirde cezası 1/3 oranında arttırılır.
Rahim tahliye etme yetkisi olmayan bir kimse; gebe sanılan bir kadına çocuğunu düşürtmek için ilaç, gereç tedarik eder veya gebe sanılan bir kadın üzerinde rızası olmaksızın çocuk düşürme amacıyla bazı fiillerde bulunur ve kadının ölümüne veya bedeni zararına sebep olursa, 452. ve 456. maddeler hükümlerince cezalandırılır. Fiil kadının rızasıyla işlenmiş ise ceza 1/3 oranında indirilir.
ON HAFTAYI GEÇMEYEN GEBELİKLERDE RAHİM TAHLİYESİ:
MADDE 3: Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar kadının sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı taktirde istek üzerine rahim tahliye edilir.
Rahim tahliyesi kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarınca yapılır.
Ancak bakanlıkça açılan eğitim merkezlerinde kurs görerek yeterlik pratisyen hekimler kadın hastalıkları uzmanının denetim ve gözetiminde menstrüel regülasyon yöntemiyle rahim tahliyesi yapabilirler.
MADDE 4: On haftayı geçmeyen gebelikte rahim tahliyesini, a) kadın hastalıkları ve doğum uzmanı mesleklerini uyguladıkları yerlerde, b) pratisyen hekimler menstrüel regülasyon yöntemiyle resmi tedavi kurumlarında yaparlar
Anestezi gerektiren tahliyeler ise, anestezi uygulanabilen resmi tedavi kurumlarıyla özel hastanelerde yapılır.
On haftayı geçmeyen gebelikte rahim tahliyesinin yapılacağı resmi tedavi kurumlarıyla özel hastanelerde ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanlarının muayenehanelerinde, tüzüğe ekli (1) sayılı listede yer alan araç ve gerecin bulunması zorunludur.
ON HAFTAYI GEÇEN GEBELİKTE RAHİM TAHLİYESİ:
MADDE 5: Gebelik süresi on haftayı geçen kadınlarda, rahim tahliyesi yapılamaz.
Bu durumdaki kadınlarda, ancak, tüzüğe ekli (2) sayılı listede saylan hastalıklardan birinin bulunması halinde ve kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından rahim tahliyesi yapılabilir. Hastalığın kadın hastalıkları uzmanıyla bu hastalığın ilişkin olduğu uzmanlık dalından bir hekimin birlikte hazırlayacakları, kesin klinik ve laboratuvar bulgulara dayanan, gerekçeli raporlarla sunulması zorunludur
Rahim tahliyesi yapan hekim, bu raporu, ameliyenin sonucuyla birlikte en geç bir hafta içinde, illerde Sağlık Müdürlüklerine, ilçelerde Hükümet Tabipliklerine göndermek zorundadır. Bu raporlar il sağlık müdürlüklerinde toplanır.
MADDE 6: On haftayı geçen gebelikte rahim tahliyesi, resmi yataklı tedavi kurumlarıyla özel hastanelerde yapılır.
RAHİM TAHLİYESİNİ GEREKTİREN ACiL HALLER:
MADDE 8: Rahim tahliyesini gerektiren acil haller şunlardır:
a) Servikal internal os kapalı olsa bile kadının yaşamını tehlikeye sokacak ölçüde vajinal kanamalar,
b) Servikal internal osun açık olduğu haller,
c)Uterustaki gebelik ürününün bir bölümünün düştüğü ve kanamanın devam ettiği haller ya da enfeksiyon tehlikesi