“Başbakan Erdoğan'ın 1915'in 99. yıldönümü gelmişken yaptığı son açıklama bir ilk ve gayet olumlu.”
Gündem: Hakkını arayana taciz geleneği; Taksim, 1 Mayıs ve Türkiye; Başkanlık vs yarıbaşkanlık; Şantaj, montaj, vs
Devlet
Arşivleri Genel Müdürü açıklama yapmış. '1915 olaylarını incelemek isteyen
herkes, Ermeni tarihçiler de dahil gelip araştırma yapabilirler' demiş. Ancak
henüz 95 milyon evrakın sadece yarıya yakını tasnif edilmiş durumda.
Son
yazımın ardından, Ermenilerin tezlerine karşı tez yönünde yoğun tepkiler aldım.
Ben okurlara dünyanın dört bir tarafında karşılaştığım Ermenilerin hikâyelerini
anlattım. Türkiye’deki köklerini, vatansızlıklarını... Aldığım tepkiler 'vatana
ihanet edenin vatan beklentisi olmamalı' yönünde oldu. Oysa duyguları var bu
işin. Kim hain, kim çeteci, kim kimle işbirliği yaptı bunu bilmeden genelleme
yapmak yanlış.
Ve o
yazıda da dediğim gibi, bizim Ermeni ve Kürt olmayan ne hainlerimiz var... Ne
işbirlikçilerimiz var... Ayrıca ben olayı tartışmaktan ziyade ABD'de bu konunun
neden gündem olduğunu somut gerçeklikler ile izah etmeyi amaçlamıştım, daha
çok...
Yeni
gelişmeler oldu. Başbakan Erdoğan'ın 1915'in 99.yıldönümü gelmişken yaptığı son
açıklama bir ilk ve gayet olumlu. Böyle sözler insanın ruhuna iyi geliyor.
Gerilimden o kadar yorulmuşuz ki... 'ABD'de Gülen Cemaati'ne yakın bir işadamı,
Ermeni tasarısını hazırlayan senatör'e bağış yaptı' deme noktasından, buraya
gelebilmek mantıklı. Geçen sefer detayını aktarmıştım senatör konusunun...
Tutarsızlık
da olsa doğruyu yapabilmek, doğruya varabilmek önemli. Yanlış söylem de ısrar
mantıksız. Çok cephede kavga da bu ülke için iyi değil. Neticede hainlik
buralardan olmaz. Başbakan bu taziye yüzünden kendisine olası saldıracakların
gazına da gelmemeli. 'Türkleri katledenlere bu yapılır mı' diyenleri de
dinlemesin... Zira onlar, bu adımı atmasaydı da bu sefer o tutumuna
köpüreceklerdi.
Başbakan,
'Afedersiniz Rum, Ermeni' dediğinde, vakti zamanında Girit mübadili bir aileden
gelen anneme Yunan tohumu diyenleri hatırladım... Cahiller, büyükbabaları
mübadelede gelen anne tarafımın 'oraya' da zaten 'buradan' gittiğini
bilmiyordu. Hem de Yunan olsa Rum olsa ne olur?
Tüm
bunlar şunu görmeme engel değil: Erdoğan tribünlere oynamayı seviyor ve iyi
beceriyor... Ve kitlesi de, o 'Yunan tohumu' diyenler ayarında olduğundan,
hedefi onikiden vuruyor. Kendisi de bunu
biliyor... O nedenle Erdoğan samimi mi diye soranlara görüşümü belirteyim...
Başbakan Ermenilere taziye metninde samimi ama sahnede ki konuşmaları oyun...
Yani 'Afedersin Ermeni' dediğinde... Tabanına oynuyor...
Kendisi
oralardan çıkalı çok oldu bence... Rum, Ermeni, Arap fark etmez. Ülke
yönetiminde çıkarlar önemli... Özür dilense belki para gidecek değil mi... Para
gitsin de, muhalifler bu sefer 'Burada millet açken paralar Ermenilere gitti'
diyecek... Zor yani...
Erdoğan'ın
'Karabağ sorunu hallolmadan normalleşme olmaz' ifadesi ise ayrı bir başlık.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da 'uzattıkları elin havada kalmamasını'
umduğunu söylüyor. Uzatılan elin detaylarını merakla bekliyoruz.
Ermenistan
Devlet Başkanı Serj Sarkisyan da 1915 olayları yıldönümü açıklamasını
yayınladı. Bu yazı yazılırken konuşma yapmamıştı henüz... Türkleri düşman
görmediklerini, masum komşularına yardım eli uzatan Türklerin hatırasını da
kutsadıklarını açıkladı; ancak Başbakan Erdoğan'ın konuşmasına değinmedi. Belki
canlı konuşurken değinmiş olur.
ABD
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü ise, açıklamayı memnuniyetle karşıladıklarını,
tarihi ve olumlu bir adım olarak gördüklerini ifade etti.
Türk
Dışişleri Bakanı Davutoğlu, açıklamanın konjonktürel olmadığını ve baskılar
altında yapılmadığını belirtti. Zira dış basın ve bazı kesimler açıklamayı
zamanlaması itibarı ile şüphe ile karşıladıklarını belirtmişti.
Elbette
1915 ölümlerinde dış basın, Osmanlı askerlerinin Ermenileri öldürdüğünü
aktarırken bazı Ermeni isyancıların hangi dış işbirlikleri ile nasıl
faaliyetler içinde olduğunu yazmıyorlar. Asıl konu bunun sonucunda masum Ermeni
kökenli Osmanlı vatandaşlarının yaşadıkları. Ermeni diasporası bu nedenle 'Herkes
acı çekti' sözüne alerjik...
Washington
Post'tan Adam Taylor ise, yolsuzluk skandalı ve Gezi parkı protestoları nedeni
ile Ak Parti'nin zor bir dönemde olmasının şüphe doğurduğunu kabul ediyor.
Ancak Erdoğan'ın azınlıklara karşı, bugüne kadarki milliyetçi politikacıların
pozisyonun çok ilerisinde olduğunu kabul etmek gerektiğini ekliyor. Azınlıklar
ile ve özellikle Kürtler ile ilişkileri geliştirmek için çalıştığını
vurguluyor. Gidecek çok yol olduğu bir gerçek ancak açıklama ilk olması
açısından da önemli.
****
Hakkını arayana
taciz geleneği...
Çarşamba
günü Yeni Şafak'ta 'Davalara servet yatırdı' başlıklı bir haber yer aldı. Bu
haberde, Sabah Gazetesi, Star ve Yeni Şafak
gazetelerine dava açan Fetullah Gülen'in tahmini harç masraflarının, onbinlerce
lirayı bulduğu yazıldı. Gülen'in siyasilere ve yayın organlarına açtığı
davaların mahkeme masrafları ve harç paralarının, servet olduğu yorumu
yapıldı... Sabah gazetesi daha ılımlıydı... Hiç değilse Başbakan Erdoğan'ın
ifadesini olduğu gibi aktarmayı seçmişti Çarşamba manşetinde...
Servet
demişken... Kime göre neye göre? Forbes'ın zenginler listesindeki Murat Ülker
üç küsür milyar ile servet sahibi... Servet bu ise, onbinlerce lira servet
değil... Ekonomist arkadaşlar daha iyi bilir, ama 1 milyar dolar, eşik zannımca
bu işte...
Hocaefendi'nin
emekli maaşı ve kitap teliflerinin birikiminden elde edilebileceği kısmın
üzerinde kalacak her kuruş hesaplandı ise, gazeteler, geliri üstünde servet
edinen herkesinkini sorgulasın... Fairplay yani.
Gülen
dini bir oluşumun başında... Sistemli bir yapılanmayı yönettiği iddia ediliyor
veya biliniyor da diyebiliriz. Bu nedenle elde ettiği, dershaneler ve okullar
ile büyüttüğü etkin konumunun, Türkiye Cumhuriyeti'nin dizaynında ne kadar
kullanılabileceği, dış güçlerce hesaplanıyor olabilir... Yargıda, poliste ne
kadar etkililer ve halk arasında ne kadar popülerler hesabı ile çeşitli oyunlar
içinde yer almaya yönlendirilmek istenebilirler. Bunları aylardır hatta
yıllardır tartışıyoruz.
Ancak
bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, hakarete uğradığını düşünüp veya çeşitli
nedenler ile dava açtığında, hukuk dediğinde, onun harç masrafı üzerinden hukuk
mücadelesine çamur atan bir gazetecilik etik gelmiyor...
Gülen
yargıda kendine yakın isimlere güvenip 1 milyonluk tazminat davası da açmış
olabilir... Benim hayalimde olan, örneğin önüne böyle bir dava geldiğinde, ne
hükümete yalakalık olsun diye mağduriyet varsa bunu görmezden gelen yargıçların
ülkesi ne de Gülen, eğer bu tazminata hükmedilecek bir durumda değilse, sırf o
zincirin halkası olduğundan veya onların gücüne inanarak tazminat kararına
hükmedecek yargıçların ülkesi...
Hükümete
sempatisine rağmen ve dahi yargıda paralel yapılanmayı bildiği halde, tazminatı
hak ettiyse 'bu adam bu tazminatı hak etmiş' diyebilecek yargıçlar hayal
ediyorum...
Veya
Gülen'e yakın olup da, hatta koltuğunu dahi buna borçlu olduğu halde tazminata
mahal yoksa bu yönde karar alabilecek yargıçlar hayal ediyorum...
Gülen'in
tazminat istemini onayladı diye hiçbir yargıcı fişlemeye sürmeye kalkmayan bir
iktidar partisi ve hukuk devleti anlayışı hayal ediyorum...
Velhasıl,
yüksek yargıç ve unvanlı atamalarda haktan yana yer alacak bir HSYK hayal
ediyorum. Dini özgürlükleri hazmetmiş, mezhep ayrımı yapmayan, laiklik derken
başkalarının dini özgürlüğünü kısıtlamayı kendine hak görmeyen, açık görüşlü
vicdanlı liyakatli hukukçulardan oluşan bir HSYK... Cumhurbaşkanı HSYK yasasını
değerlendirirken, hiçbir tehdit ve şantaja teşebbüs etmeyecek, demokratik
yöntemleri özümsemiş çıkar grupları ve temiz siyaset hayal ediyorum...
****
Taksim, 1 Mayıs ve
Türkiye...
Ak Parti
hükümeti Taksim'i 1 Mayıs kutlamalarına ve anmalarına açtığında, sosyalist
devrimcilerin bir kısmında sempati toplamıştı... Sonra Gezi oldu, Yenikapı
düzenlendi falan filan... Bu yıl izin yok Taksim'e...
Pazartesi
basın açıklaması yapmak isteyenler ve Taksim diyenler yaka paça edildi...
Yazık
oldu yazık. Ah şu Park inadı... Yani AVM inadı diyeceğim o da değil... 'Biz ne
diyorsak o' inadı... 'Park yapmak bizim hakkımız' inadı... Hakkınız doğru.
Belki seçmeniniz oraya AVM istiyor... Ama bunca kazanımı kaybetmeye değer
miydi? Biz bunu söyledik, ne İsa'ya ne Musa'ya yarandık, ama işte yankıları
sürüyor. Büyümeseydi keşke... Sonucunda eyvallah AVM de yapılmadı.
Bu konu,
tam da bizim istikrar sorunumuz. Bir yıl olabilen bir yıl olmaz oluyor... Bir
tarafta bayramın ne olduğunu bilmeyen, yakıp yıkan sözde devrimciler... Bir
tarafta bugüne kadar 1 Mayıs'a gelenleri potansiyel tehdit gören faşist egemen
güvenlikçi zihniyet gerçekleri...
Diğer
yanda 1 Mayıs'ta Taksimi işçilere, emekçilere açan Erdoğan. Açtı ve utandırmadı
kimse onu. Taa ki Gezi'ye kadar. Bir of çekelim... Bir normal ülke olsak. Tam oluyoruz diyoruz...
Bakıyoruz ki yine kutuplaşmışız. Sahte dertlerle... Yine bir oyunlar sahnede...
Rahat batıyor bu ülkede herkese. Yönetilene de yönetene de. Ha tabi biraz
liyakat, biraz işsizliğe eğilme, biraz bugüne kadar dindar insanlara yapılan
ayrımcılığı, bunun mağduru olanlar yapmasa belki farklı olurdu her şey.
Bunu da
anlıyorum baksana herkes birinin adamı. Liyakate göre adam seçse ya darbeci
çıkacak, belki din düşmanı belki ajan... Cemaatçisi ile bile ters düşünce
bunlar oluyorsa... O da haklı... Çok mu anlayışlıyım? Çekelim bir of daha...
****
Başkanlık vs
yarıbaşkanlık...
Ergun
Özbudun 2007'de Ak Parti için Anayasa hazırlayan değerli bir hoca. Başkanlık
sistemine Türkiye gerçeğinde karşı olduğunu söylemiş. Özbudun, sistemin ülkeye
uymayacağını kast ediyor. Ve kutuplaşma bugünkü halindeyken böyle bir durumda
ülkede gerilimin artacağına işaret ediyor. Elbette bir ülkede yasal alt yapı
hazırlanmak kaydı ile halkın desteğini alan herhangi bir ismin Başkanlığı meşru
olacaktır. Gerilim çıkarmak isteyenler haksız olacaktır. Ancak sağduyunun
olmadığı yerde kumara gerek var mı iyi düşünmeli.
Şu an
ülkemizde sağduyu yok. Erdoğan düşmanlığı-karşıtlığı 'yeter ki gitsin'
boyutunda. Erdoğan cesur. Kitlesine, sandığa güveniyor. Cumhurbaşkanlığı
seçiminde de karşısına birleşik bir aday dahi çıksa kazanma olasılığı elbette
yüksek. BDP zaten her koşulda kendi adaylarını çıkaracaklarını açıkladı...
Bahçeli ‘Henüz karar vermedik’ dedi. Belki istişare ediyorlar...
Başkanlık
sistemi, yerel yönetimin güçlendiği bir federal yapıyı beraberinde getirecek
mi? Dar bölge ve seçim barajı konularında da tartışmalar sürüyor. Özbudun da sanki Türkiye gerçeği derken bunu
kastediyor.
Başkanlık sistemi yerel yönetimleri güçlendirmenin ötesinde bu
yönetimlere kendi kanunlarını yapma yetkisi verecek mi? ABD'de dahi eyaletlerin
kendi yasalarının Anayasa Mahkemesine gittiği noktalarda çözülemeyen bazı
boşluklar oluyor. Bu işler zor işler. Amerikan gazeteleri Cumhurbaşkanı Gül'ün
koltukları değiştirmek istemediği sinyali verdiğine genişçe yer ayırdı
geçtiğimiz günlerde. Hayırlar olsun.
****
Şantaj, montaj, vs...
Erdoğan
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'e dair bir şantaj kaseti olduğundan bahsetti...
Paralel yapının elinde...
'Gül'ün
şantaj kaseti olduğunu nerden biliyor' diye konuşuyorlar... 'Biliyorsa kendi
yapmıştır' gibi... Onu ima ediyorlar...
Bugüne
kadar Başbakan, Cemaate yakın kadrolara, başkalarına kumpas talimatları verdi
mi, bu insanlar Başbakan dedi diye bunu yaptı mı yapmadı mı bilmiyoruz...
Bildiğimiz
Başbakan'ın kaset mevzuunda 'ne özeli, genel bu genel' diyen yaklaşımıydı. Bu
yorumu siyasi olarak hak gördü. Belki ayağına gelen topa vurdu... Belki
farklı... Zaten genel diye düşünüyorsa
'al sana genel' dediler zaten.
Ancak,
Gül'ün kasetini bilmek için bunun talimatını kendisinin vermiş olması gerekmez.
Bir yapılanma varsa bu yapılanma Başbakan'ın yamacındaki pek çok kişinin kasetini
'a han da bakın' diye koymuş olabilir önüne. Yani olaylar bu noktaya gelmeden
önce koymuş olabilirler. 'Bilgi amaçlı' sosu ile aba altından mesajı vermiş
olabilirler... Erdoğan bu nedenle biliyor olabilir. Gül'ün 17 Aralık'tan bu
yana kaotik bir karşı çıkışa kapı aralamamasına aşırı öfke duyanlara bakın.
Elbette
her farklı ideolojinin Gül'den beklentisi farklı olabilir. Ümidini kesen
olabilir... Ama 'Gül bitti' moduna girenlere bakınca, bana bir kaset varsa,
Başbakan'ın bunu bilme nedeni, kaseti dost kazığı olarak elinde tutma
olasılığından çok diğeri gibi geliyor...
'Nerden
biliyor' diyenler yakında 'Gül bu kaset nedeni ile ona karşı çıkamıyordu' da
diyebilirler. Ben 'şu kimse bunu yapmaz' 'bunlar yapmıştır' falan
demiyorum. Söz konusu siyaset olunca
kimin gözü nasıl dönüyor çok gördüm. Ama bir de buradan bakmak lazım diyorum.
****
Farklı
yayın grupları, ortak haber havuzları...
Nerede
kaldı çoğulculuk? Anladınız siz onu...
Serra Karaçam, 24.04.2014