“Görünen
o ki çok yakın bir gelecekte kanunların teknolojinin hızı karşısında düştüğü
zavallı durum, internet ağının kendi yasa uygulayıcılarını oluşturmasına sebep
olacak.”
İleri Teknolojinin
Kontrol Edilemez Karanlık Çocuğu
İnsanoğlunun
varoluşundan beri süregelen bilme isteği, bilimin oluşmasında ve gelişmesinde en
önemli etken olduğu gibi, teknolojinin de baş döndüren derecede ilerlemesinin
en belirgin gerekçelerindendir. İnsanın edindiği bilgiyi topluma sunma/paylaşma
devinimi, bilgiye hâkim olma sürecinin de doğal bir sonucudur. Birçok düşünür
"sanayi devrimi" ile "ileri teknoloji devrimi"ni yeni bir
çığır açma konusunda kıyaslamaktadır. İleri teknoloji devrimi ve bu devrimle
bütünleşik olan ‘İnternet Teknolojisi’ geleneksel alışkanlıkları altüst
etmektedir. İnternet teknolojisini diğer teknolojilerden ayıran en büyük fark
internetin zamansız ve sınırsız bir yapı olmasıdır.
İnternet,
teorik olarak kısıtlamalardan uzak, özgürlük (!) alanı olarak algılanan kitlesel
bir iletişim aracıdır. İnsanların internet sayesinde her çeşit bilgiye kolay
erişiminin, insanlığa yararları olduğu gibi zararları da olduğu yadsınamaz.
Filtrelen(e)memiş her türden bilgiye kolayca ulaşabilsen her yaştan birey
"kirli bilgi toplumu" diye adlandırabileceğimiz teknolojinin
korkmamız gereken yüzü olarak karşımıza çıkıyor.
İnternette
her geçen gün ortay çıkan yeni gelişmeler beraberinde sosyo-ekonomik, psikolojik,
hatta hukuksal boyutta birçok sorunu beraberinde getiriyor. İnternet'in
karanlık yüzünü, onun oluşumunda yer almış en önemli isimlerden sayılan Vint
Cerf’in İnternet için söylediği ,"Ben ona bulut olamazsın demedim, adam
olamazsın dedim." cümlesi çerçevesinde düşünmek ve algılamak
gerekiyor.
İnternet
teknolojisinin sunduğu sorunlu alanlardan birisi de, her geçen gün popülerliği
ve kullanıcı sayısı artan sosyal ağ siteleridir. Ülkemizde sosyal paylaşım
siteleri/ sosyal medya olarak adlandırdığımız bu siteler dünyanın her
coğrafyasından kitleleri (ilgi alanlarına göre) seçebileceğiniz farklı
kriterlere göre çeşitlendirilmiş ağlar üzerinde bir araya getiriyor.
Kişiliğimizi oluşturan bir ögenin ve düşüncelerimizin başkaları tarafından daha
kolay ulaşılır hale gelmesini sağlayan bu siteler, bireyin mahremiyet hakkının
da bir anlamda ihlal edilmesine sebep olduğu gibi, bu ağların global olmasından
kaynaklanan kitlesel sorunlara da neden oluyor.
Sosyal
medya siteleri, sadece Türkiye'nin değil dünyanın ciddi bir sorunu haline gelen
siber suçun çoğalması için ortam hazırlıyor. Siber suçla savaş, her ülkenin
ekonomik, teknolojik, gelişmişlik düzeylerine, sosyolojik ve siyasal yapılarına
göre çeşitlilik göstermektedir. Bilişim suçlarına ülkelerin hassasiyetlerine
göre ayrı politika izlemesi ve yaptırımlar uygulaması da bu suçlar için
yapılması gereken bir genel tanıma da engel oluyor.
Tanımlamadaki
bu belirsizlikler ve farklılıklar beraberinde her devlet için yasal açıdan
tutarsızlıklara neden oluyor. Dolayısıyla Ülkeler arasındaki yasal
farklılıklardan dolayı suç ile özgürlükler arasındaki sınırı belirlemekte
imkansız hale geliyor. Diğer yandan, inanılmaz bir gelişen sosyal ağ ve
internet teknolojisine karşılık hukukun aynı hızı yakalayamaması ve olması
gerektiğinden de yavaş işlemesi maalesef acı bir gerçek.
Avrupa
ülkelerinde ‘Ulusal Güvenlik’ konularında duyulan endişeler (terörizm,
ırkçılık) tehlike arz eden bazı içerikler karşısında her devlet, tarihsel,
kültürel, sosyal, siyasal, dinsel ve ahlaki hassasiyetlerine göre yaptırımlar
uyguluyor. Bunların dışında en çok düzenleme getirilen içerik türleri ise çocuk
pornografisi, cinsel istismar, ırkçılık ve ayrımcılık, nefret ve şiddet
içerikleri, online kumar, intihara ve uyuşturucu kullanmaya teşvik gibi
suçlardan oluşuyor. Devleti ilgilendiren gizli belgelerin yayınlanması
konusundaki kanunlar, internete de uygulanabiliyor. Hakaret konusunda ise
ISS'leri (internet servis sağlayıcıları) ilgilendiren kanunlar mevcut.
Avrupa
ülkelerinde genelde filtreleme ve erişim engellemesi, konuya ilişkin açık bir
mevzuat düzenlemesine gerek duymaksızın sivil toplum, polis ve İnternet Servis
Sağlayıcıları tarafından "gönüllülük" adı altında yapılıyor. Hükümet
temsilcilerinin, "gönüllülük" esası gerçekleştirilmemesi halinde
başka yaptırımların uygulanacağına dair söylemleri, İnternet Servis
sağlayıcılarını "mecburi gönüllü" olarak tedbir almasına zorunlu
tutuyor.
Ve hemen
hemen her şirket çalışma saatleri sırasında bu sitelere erişimi engellemek için
filtreler kurduruyor. İşverenin hedefi açık: ‘Çalışandan mümkün olan en iyi
performansı alarak görevin gereklerinin yerine getirildiğinden emin olmak’.
Avustralya,
Türkiye ve Singapur gibi bazı ülkeler içerik güvenliğine ilişkin önlem ve
müdahalelerini bu konuya yönelik genel kapsayıcı bir yasal düzenleme yaparak
gerçekleştirirken, AB üyesi Almanya, Belçika, Yunanistan, İrlanda ve İspanya
gibi bazı ülkeler de "gerçek hayatta suç olanın çevrimiçi ortamda da suç
sayılması" prensibiyle mevcut yasalarını bilişim suçlarına uyguluyor.
Nitekim
geçtiğimiz hafta İspanya'dan yapılan açıklamada, Facebook ve Twitter üzerinden
şiddeti öven mesajlar yayınladıkları ve terör kurbanlarına hakaret içeren
ifadeler de kullandıkları gerekçesiyle 17 kişinin gözaltına alındığı ve
operasyonun halen devam ettiği açıklandı.
Kanada,
Brezilya, Japonya, Rusya, Güney Kore, İngiltere, Fransa, İtalya, Danimarka,
Hollanda ve Finlandiya gibi birçok ülke ise, hem mevcut yasalarını internet
içeriklerine göre revize ediyor hem de belirli tür içeriklere özel yasalar
çıkartarak düzenlemeler yapıyorlar.
İngiltere'deki
en önemli kanunlardan biri ise, 2000 yılının Temmuz ayında yürürlüğe giren
internetin dinlenmesiyle ilgili Regulation of Investigatory Powers Act 2000
yasasıdır. "Telefon dinleme" yasasına yeni teknolojiler ve internet de
eklenmiştir.
ABD ise
anti-terör yasaları çıkartarak bu kapsamda şüphelendiği tüm içeriklere müdahale
ediyor. Hatta ABD'nin sadece ülkesindeki değil, tüm dünyadaki telefon ve
internet trafiğini takip ettiği ve müdahalede bulunduğunu bilmeyen yok. FBI, ‘Carnivore’
adı verilen, tüm elektronik posta haberleşmelerini gözetleyebilen bir
yazılım programı sayesinde istediği her bilgiye ulaşıyor.
Geçen
hafta yayınlanan bir haberde Arbor Networks'ün, yerel koruma kalkanları ile
küresel saldırı bilgisini entegre eden yeni istihbarat ağını devreye soktuğu
bildirildi. Bu yeni bir istihbarat ağı ile elde edilen veriler dünyanın en
deneyimli siber güvenlik uzmanlarından oluşan Güvenlik Mühendisliği ve Müdahale
Ekibi tarafından analiz ediliyor. Görünen o ki çok yakın bir gelecekte
kanunların teknolojinin hızı karşısında düştüğü zavallı durum, internet ağının kendi
yasa uygulayıcılarını oluşturmasına sebep olacak.
Geliştirilmesi
muhtemel bu yazılımların bilişim konusunda yeterince gelişmemiş ülkelerde yeni
bir kapitalist pazar oluştururken, başka ulusal ne gibi tehlikelere sebep olacağı
da ayrı bir çelişki.
Sonuç olarak
sosyal medyanın “sınırsız özgürlük alanı” olduğu aldatmacası çok can
yakıyor. İnternetin, özgür olmanız bir yana, bilincinizi çok ciddi sanal
hücrelere hapsettiğini, kendi menfaatleri doğrultusunda sahip oldukları tüm imkanları
ve kaynakları cömertçe kullanan, çok uluslu kapitalist sisteme hizmet eden bir
ortam olduğunu idrak etmeniz gerekiyor.
Bireyin
ifade özgürlüğü elbette mevcut; bu anayasanın teminatı altında, ama bu özgürlük
sınırsız değil. Gelinen noktada belki de insanların devletin müdahalesine gerek
kalmaksızın kendilerini sansürlemeye başlaması gerek. Nitekim dünyanın hiçbir
ülkesinde haklar ve özgürlükler "hiçbir" durumda devletlerin prensip
ve amaçlarına aykırı şekilde kullanılamaz.
Berrak Şebnem, 02.05.2014, Sonsuz Ark,
Çırak Yazar