"2012
Şubat ayında MİT Müsteşarına yönelik kasıtlı hukukî süreçlerle başlayan, Gezi Parkı
Terörü ile devam eden ve 17 Aralık Suikastı ile zirveye çıkan saldırılarla
Başbakan Erdoğan başkanlığındaki hükümeti yıkarak daha uysal huylu bir hükümet
kurmak isteyen neocon organizatörlerin, Doğu Akdeniz doğalgazını İsrail için en
uygun koşullarda Avrupa ve Dünya enerji pazarlarına ulaştırmayı amaçladığını
düşünüyoruz. Kıbrıs’ta birdenbire çözümün tartışmaya başlanması ve Rum tarafının
neredeyse zorla görüşme masasına sürüklenmesi, tamamen İsrail’in çıkarlarına
yönelik girişimleri hatırlatsa da, güçler dengesi muhtemel bir bölgesel barışı
da gerekli kılabilir. Ancak neoconlar bütün pazarlıkları Recep Tayyip Erdoğan'la yapmak zorunda olduklarını artık çok iyi biliyorlar."
Sonsuz
Ark
Açık
Deniz Maceraları: Garanti mi, Yoksa Risk mi?
“Ben
gerçekten şuna inanıyorum ki; Kıbrıs’ta kurulacak bir enerji tesisi ve
Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı düşünceleri, İsrail gazı için birbirine
rakip değil birbirini tamamlayan seçeneklerdir. Bu durum, her biri diğerini
güçlendiren bir model ortaya koymaktadır.”
Michael
Lotem, İsrail’in Bölgesel Gaz Meseleleri Özel Temsilcisi
Doğu
Akdeniz, hidrokarbon zenginliği açısından büyük bir umut vaat ediyor, fakat bu
zenginliğin elde edilmesi noktasında önemli sorunlar bulunmaktadır.
Öncelikle
gaz açısından zengin olan bu bölgede gazın elde edilmesi petrole göre çok daha
karmaşık bir işlemdir. Ayrıca gaz formunda bir birim enerjinin piyasaya ulaşım
maliyeti petrole göre iki kat daha fazladır. Bunun
ötesinde, Doğu Akdeniz’den elde edilen ürünün piyasaya erişiminde bölgenin
farklı kalkınma aşamalarının körüklediği sınır ötesi problemler de
bulunmaktadır.
İsrail
çoktan büyük miktarda ticari gazı keşfetmiş bulunmaktadır, yeni bir gaz dönemi
olma ümidinin başında olan Kıbrıs ise milli belki de bölgesel bir
sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) tesisi kurma maliyetini güvence altına alacak
kadar yeterli olmayan az miktarda gaz bulmuştur.
Doğu
Akdeniz hidrokarbonunun pratik gelişimi ile ilgili 3 önemli faktör
bulunmaktadır: Kaynak tabanı, bu kaynakların geliştirilmesi için muhtemel
zamanlama ve kaynakların gönderileceği hedefler.
Son
faktör, hangi piyasaya hizmet verileceğinin belirlenmesi ile birlikte bu
piyasalara ulaşım için gerekli olan nakliye sistemlerini de içeren karmaşık bir
meseledir.
Ticari
açıdan açık deniz rezervuarlarının sahibi olarak İsrail, Kıbrıs ve belki
Lübnan’ın daha fazla hidrokarbon bulma umudunu taşıdığı kaynak tabanının, genel
anlamda oldukça iyi kurulduğu söylenebilir.
İsrail’in
Tamar’da üretime yönelik büyük bir alanı ve Leviathan’da bundan daha büyük bir
saha geliştirme alanı bulunurken, Kıbrıs’ın şu ana kadar tek keşfi olan
Aphrodite, ihracat merkezli büyük bir projeyi karşılayacak yeterlikte değildir.
Son
faktöre geldiğimizde esas sorun yaygın olarak, İsrail gazının Türkiye’ye
iletiminde, Kıbrıs üzerinden mi yoksa etrafından dolaşılarak mı bir denizaltı
boru hattı kullanılacağı yoksa Kıbrıs’ın bir LNG tesisi vazifesi mi göreceği
noktasında ortaya çıkmaktadır. Eğer LNG seçeneği seçilirse o zaman da bu tür
bir tesisin İsrail kıyısında mı, Kıbrıs kıyısında mı kurulacağı ya da
Akdeniz’de yüzer bir tesis mi olacağı meselesi ortaya çıkmaktadır.
Bunların
haricinde başka seçenekler de var. Yunanistan’a yönelik bir boru hattı ve
radikal yeni bir yöntemle doğalgazı sıkıştırmak suretiyle nakledilmesi
önerileri de bulunuyor. Sonuç olarak bu yeni hidrokarbon kaynağın
geliştirilmesi noktasında belirsizlik sürüyor ama kesin olan şey, ticari
zorunlulukların Doğu Akdeniz’in bu enerji zenginliğini geliştirmeyi kaçınılmaz
kılmasıdır.
Şu anda
hem aktüel saha gelişimine dâhil olmuş şirketler hem de milli enerji
stratejileri gelişimini hedefleyen hükümetler için bir fırsat var, bu fırsatın
elde edilmesi tarafların bölge kaynaklarının elde edilmesi noktasında
yapacakları işbirliğinde ne kadar ileri gideceklerine bağlıdır.
Ticari
açıdan bakıldığında sözü edilen taraflar, İsrail’in açık deniz kaynaklarının
gelişiminde ve Kıbrıs tarafından bulunan bölgenin keşfinde rol almış ileri
gelen şirketler tarafından desteklenmektedir; politik anlamda ise ihracat
yollarının gelişiminde işbirliğine dayalı bir yaklaşım onyıllardır süren Kıbrıs
meselesinin çözümüne katkı sağlayacaktır.
Kaynak Tabanı
2013’ün
sonuna gelindiğinde Doğu Akdeniz kaynak tabanı aşağıdaki ana sahaları
kapsamaktadır:
İsrail:
• Tamar: Noble Enerji tarafından Delek ve Avner
ile birlikte işletilmektedir. Kaynak: 275 milyar metreküp (bcm). Mart 2013’te
başlayan saha üretiminde büyük bir açık deniz platformu devrededir. Temmuz
2013’te Tamar günlük üretimi 636 milyon feetküp (mcf/d), eşdeğeri günlük 18
milyon metreküp(mcm/d) ile İsrail gaz üretiminin %94’ünü oluşturuyordu.
• Leviathan:
Noble Enerji tarafından Delek ve Avner ile birlikte işletilmektedir. Kaynak:
481-566 bcm. Sahadan en iyi verimi elde etmeye yönelik geliştirme çalışmaları
sürmektedir. Geliştirmenin tipi ve maliyeti ihracat stratejisine göre
şekillenecektir. Avustralyalı Woodside
şirketinin %30’luk hisse alma düşüncesinin hayata geçmesi, özellikle ihracat
stratejisi üzerindeki anlaşmaya bağlıdır.
• Tanin,
Mari-B, Noa, Dalit, Dolphin, Shimshon: Toplam kaynak: 114-127 bcm. Tamar ve Leviathan’a ek olarak geliştirmesi
planlanan küçük sahalar. Leviathan veya Tamar’ın kaynak tabanının bir parçası
olarak Tanin’in Temmuz 2013 en iyi resmi iyileştirilebilir kaynak miktarı, 592
bcf (16.8bcm)olmuştur. Bu miktar onu, eğer Karish tarafından gölgelenmezse,
İsrail’in üçüncü büyük gaz sahası haline getirmeye yetmiştir.
• Karish:
Noble Enerji tarafından işletilmektedir. Mayıs 2013’te keşfedilmiştir. Tahmini
kaynak: 50 bcm. Bu alan, Lübnan’ın Özel Ekonomik Bölgesine veya İsrail ve
Lübnan arasında, kendi Özel Ekonomik Bölgeleri olduğu iddiası ile ihtilaf
konusu olan suşeridine çok yakın olma özelliği taşıdığı için önemli bir konuma
sahiptir.
Kıbrıs:
Aphrodite:
Noble Enerji tarafından işletilmektedir. Kaynak: 102-170 bcm. Geliştirme
planları yapılan bölge, Ekim 2013’te duyurulan kaynak revizyonları sebebiyle
arka planda kalmıştır.
Filistin:
Gaza
Marine: BG tarafından işletilmektedir. Kaynak: 28 bcm. 2000 senesinde
keşfedilen bölgede İntifada ve zayıf İsrail-Filistin ilişkileri sebebi ile
herhangi bir geliştirme gerçekleşmemiştir. BG yetkilileri Eylül 2013’te saha
geliştirme konusuna yönelik olarak İsrail’e bir ziyaret gerçekleştirmiştir.
Doğu Akdeniz:
Kasım
2013 itibarı ile toplam kaynak: 1000-1206 bcm. Bununla birlikte ilave
kaynakların bulunması bekleniyor. 2010 Martında ABD Jeoloji Araştırmaları
Kurumu (USGS), Levant Havzasında (çoğu İsrail ve Kıbrıs milli ya da özel
ekonomik bölge sularında olmak üzere) tahminen 3,4 trilyon metreküp gaz varlığı
bulunduğunu bildirdi. Daha fazla kaynak bulma çalışmaları bölgede devam ediyor.
Bu çalışmaların içeriği aşağıda ifade edilmiştir:
Kıbrıs: Kıbrıs otoriteleri tarafından
ada boyunca uzanan veya güney sahilleri yakınında bulunan ve böylece Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin açık bir şekilde kontrolünde olan 13 adet araştırma bloğu
tanımlanmıştır. Kıbrıs tarafında bulunan bu deniz sınır hatları üzerinde Mısır,
İsrail ve Lübnan mutabıktır. Sahada Total, Eni ve Güney Kore’nin Kogas’ı gibi
büyük şirketler bulunmaktadır. Mart 2013’te Kıbrıs Milli Hidrokarbon Şirketi
(KRETYK) icra kurulu başkanı Charles Ellinas, ihalesi tamamlanmış altı açık
deniz bloğundan elde edilen 40 tcf (1.13 tcm)’lik miktarın gelecekte yıllık 30
milyon tonluk LNG üretimi için yeterli bir miktar olduğunu ifade etmiştir.
İsrail: Araştırmalar sürmektedir.
Anahtar mesele Leviathan’ın geliştirilmesidir.
Lübnan: Mayıs 2013’te aralarında Shell,
Total, ExxonMobil ve Chevron gibi devlerin yer aldığı 52 şirketle ilk lisanslama
çalışmaları başlatılmıştır. Fakat 2013 yılının büyük bölümünde Beyrut’ta
parlamento çoğunluğunu güvenli bir şekilde sağlayacak bir hükümetin eksikliği,
lisansların iptal edilmesine sebep olmuştur. Lisans verilebilecek on blok
olmasına rağmen iki kez ertelenen ihalelerin, Ocak 2014’te gerçekleşmesi
beklenmektedir. Lübnan Mineral Kaynakları Bakanı Gebran Bassil, yapılan ön
çalışmaların, Lübnan sularında 30 tcf’lik bir rezervin bulunduğunu gösterdiğini
ifade etmiştir. Fakat bu bilgi Norweçli Spectrum Şirketinin sismik
çalışmalarına dayanmaktadır ve gerçek bir sondajlama çalışması yapılmadan
güvenilir bir rezerv tahmini yapmak mümkün değildir. (1)
Filistin: 2001 senesinde Filistin Bölgesi
sahilinden 30 km uzakta BG tarafından rezervi bir tcf (yaklaşık 28 bcm) olan
Gaza Marine sahası bulundu. Başlangıçtaki geliştirme planları, Filistin
Otoritesinin ihtiyaç fazlası gazına İsrail tarafından ödenecek miktar üzerinde
anlaşılamayınca başarısızlıkla sonuçlandı. Şu anda konu hakkında yeni
görüşmeler planlansa da gerçekte İsrail artık İsrailli olmayan kaynaklardan
ihtiyaç fazlası gaza istekli gözükmüyor.
Türkiye (ve KKTC): Nisan 2012’de devlete ait
Türkiye Petrolleri, Kıbrıs’ın kuzey sahilinde sondaj çalışmalarına başladı.
2011 yılında yapılan anlaşmayla Ankara ve KKTC kıta sahanlığı sınırları
üzerinde bir anlaşmaya vardı ve KKTC, Kıbrıs(Rum) Cumhuriyeti’nin kontrolü
altındaki güney sahili de dâhil olmak üzere adanın bütün sahillerinde
Türkiye’ye sondaj çalışması izni verdi.
Türk
şirketleri bu sularda herhangi bir sondaj teşebbüsünde bulunmamakla beraber,
Piri Reis araştırma gemisi, Ankara tarafından çeşitli sebeplerle
Kıbrıs(Rum)Cumhuriyeti tarafından kontrol edilen sulara gönderildi.
Yunanistan: Temmuz 2013 itibari ile Yunan
özel ekonomik bölgesi açık deniz sınırları içinde bulunan, Girit’in güneyinden
İyonya Denizi’ne uzanan yay içinde sismik çalışmalar başlamıştır. Şu ana kadar
olası rezervler hakkında bir işaret gözükmemektedir ve birkaç ay önce
gerçekleştirilen değerlendirmeler belirsiz öngörülere sebep olabilir. Girit’ten
başlayarak, Kıbrıs özel ekonomik bölgesine uzanan saha içinde herhangi bir
sismik aktiviteye rastlanılmamıştır.
Suriye: Şam yönetimi resmi olarak iki
adet açık deniz lisans ihalesi düzenlemiştir. Bunlardan ilki 2007’de
gerçekleşmiş fakat sonuçsuz kalmıştır. İkincisi ise Mart 2011’de 9,038
kilometre karelik bölge için gerçekleşmiş, başvuru tarihi sonu olarak
belirlenen Eylül 2011’e kadar ülkedeki iç savaş nedeni ile herhangi bir sonuç
elde edilememiştir.
Geliştirmeye
Yönelik Tahmini Zaman Çizelgesi…
Noble,
2011 sonlarında Aphrodite sahasını keşfettiğinde bu sahanın, İsrail açık deniz
alanları olan ve Noble tarafından geliştirilen Tamar ve Leviathan ile
bağlantılı olarak ele alınması son derece makul görünüyordu. Ölçekte farklılık
olmakla birlikte, Noble’ın ruhsatlı olduğu Kıbrıs çalışma bölgesi Blok 12’de
daha fazla keşif umudu vardı ve bu umut hala sürmektedir. Bu durum, Kıbrıslı
liderleri ve Noble’ı İsrail ve Kıbrıs sahalarına hizmet edecek bir LNG
sıvılaştırma kompleksini, Kıbrıs’ın güney sahilindeki Vasilikos’ta kurma
konusunda cesaretlendirmiştir. Bu maksatla 26 Haziran 2013 tarihinde Noble ve
Delek firmaları arasında, Kıbrıs hükümeti ile Vasilikos’ta bir LNG tesisi
kurulması konusunda anlaşmaya varılarak, bir memorandum imzalanmıştır.
Fakat
Kıbrıs ve İsrail kaynaklarının geliştirilmesi yönünde yapılan çalışmaların
eşzamanlı olmadığı görülmektedir. Tamar şu anda geliştirme aşamasındadır ve
İsrail tarafı doğal olarak Leviathan’ın da mümkün olduğunca çabuk
geliştirilmesini istemektedir. Bununla birlikte 3 Ekim 2013 tarihinde Kıbrıs
hükümeti çok kötü bir haber aldı: Noble, Aphrodite rezerv tabanı için Aralık
2011’de öngördüğü miktarı, 198 bcm’den 141.5 bcm’ye indirerek revize
etmişti.(2)
…ve LNG Üzerine
Etkileri
Bu durum
Vasilikos’ta gerçekleşecek sıvılaştırma projelerinin zamanlamasını yoğun bir
şekilde etkiledi. Üst düzey Kıbrıslı yetkililer pratikte tesisin
geliştirilmesinde iki yıllık bir gecikme yaşanabileceğini belirtti. Rezerv
revizyonundan önce Kıbrıs hükümeti, 2013 sonlarında Vasilikos LNG tesisi için
bir çerçeve anlaşma müzakeresi yapabileceğini; 2014 sonunda partilerle anlaşma
başlıklarını tamamlayabileceğini; 2015’in üçüncü çeyreğinde son yatırım
kararını güvenceye alabileceğini; 2016’da inşa faaliyetine başlayabileceğini;
gazı Kıbrıs’ta 2018’in üçüncü çeyreğinde toplayabileceğini; 2019’un üçüncü
çeyreğinde de operasyonel bir LNG ihracat tesisi gerçekleştirebileceğini
umuyordu.
Fakat
LNG projesi karmaşık bir iştir. Site satın alınması, hazırlanma, yükleme
tesislerinin de içinde bulunduğu altyapı geliştirme için karşılaşılan ön
maliyetler, bir başlangıç LNG tesisinin maliyetinin daha sonraki tesislerin
maliyetine göre yaklaşık olarak iki kat olması demektir. 5mt (milyonton)’lik
gaz üretimi için 7 bcm’lik bir gaz girişi gerektiği için Kıbrıslı yetkililer,
Aphrodite’in sahip olduğu 198 bcm’lik kaynağın, proje finansmanını garanti
edecek 30 yıllık standart döngüye yönelik 2019 sonunda faaliyete geçecek ilk
tesis için başlangıçta yeterli olduğunu düşündüler. ( Pratikte şüphesiz LNG
tesisleri bundan çok daha uzun süre faaliyet gösterebilir.) Daha sonra çok
önemli olan ikinci tesise yönelik olarak, Kıbrıs sularında yapacakları diğer
keşifleri ve/veya İsrail sahalarından gaz tedarikine güveniyorlardı.
Kıbrıs’taki
başlangıç kaynak tabanının 140 bcm civarına indirilmekle (muhtemel
yatırımcıların Noble’in Aphrodite verileri ile ilgili düzenlemelerini çok daha
dikkatli bir şekilde takip edeceği yönündeki bir yaklaşım doğru olacaktır)
Aphrodite işletmecileri, Kıbrıs Hükümetinin yapmak istedikleri ile hayali
gerçeğe dönüştürecek elverişli yerel kaynaklar arasındaki büyük çelişkiyi
ortaya koydu.
Dahası
İsraillilerin-açık deniz geliştiricisi veya hükümet anlamında- Lefkoşa’nın
öngördüğü zaman çizelgesine uygun olarak Vasilikos’un gelişimi için yeterli
gazı sağlama hazırlığında olup olmadığı kesin değildir. İsrail-Kıbrıs Özel
Ekonomik Bölgeleri sınırlarının her iki tarafında yer alan büyük sahaların geliştirme
işleminin, aynı gruba ait şirketler tarafından gerçekleştirilmesi kilit nokta
olarak önemini korumaktadır. Şu da bir gerçektir ki; dış kaynağa bağlı olarak
henüz hiçbir LNG tesisi geliştirilmemiştir ve daha önemlisi şu ana kadar hiçbir
gaz sağlayıcısı LNG dönüşümünü yabancı bir ülkede gerçekleştirme taleplisi
olmamıştır.
Şu anda
hem İsrail hükümetinin hem de saha geliştiricilerinin sıcak baktığı çift yönlü
bir yaklaşım mevcuttur; yıllık 8-13 bcm gazı boru hattı ile Türkiye’ye ihraç
etme ve yıllık 5 bcm gazı LNG olarak Vasilikos’ta işleme düşüncesi. Eylül
ayının başlarında Paphos’ta bu düşünce özel olarak Doğu Akdeniz enerjisi
üzerine bir konferansta tartışılmış fakat bu aşamada kesin uygulanabilir bir
proje ortaya koyulmamıştır.
İsrail’in İhracata
Uygun Hacmi
Kısa vadede genel ihracata yönelik İsrail gazı
miktarı, Haziran 2013’te alınan İsrail hükümeti kararına bağlı olarak gelecek
25 yıllık ülke içi tüketim için elde tutulmasına karar verilen 540 bcm gaz
sebebi ile sınırlandırılmış durumdadır. Bu kararın sebebi, 2012 senesinde güç
kaynağının %40’ını gaz-yakıttan karşılamayı düşünürken, Mısır’dan gelen gazda
sürekli kesintiler olması sebebiyle bunun ancak %14’ünün karşılanabilmiş
olmasıdır. İsrail’in elektrik üretiminin %70’inin (çoğu Tamar’dan gelen) gaza
bağımlı olması, önce kendi ihtiyacını düşünmesini anlaşılabilir kılmaktadır.
Buna
ilaveten bazı İsrail hükümeti çevrelerinde, yakın komşular ile ilişkileri
güçlendirmek adına, İsrail rezervlerinin bir kısmını oluşturan yıllık 2.5-3 bcm
gazın Filistin bölgesi ve Ürdün pazarına ayrılması kuvvetli bir görüştür.
Bununla
birlikte şu da dikkate alınmalıdır ki; İsrailli kaynakların Doğu Akdeniz’de
bulunan gazın yüzde 60’tan fazlasının ülke içi tüketime ayrıldığını rapor
etmesine rağmen bu tür hesaplamalar tahmini varsayımlardan öteye geçmemektedir.
Kıbrıs ve Karish’in tersine İsrail kaynakları genişlemeye yönelik umut vaat
etse de, ihracat projesinin oluşumu ve yürütülmesi aşamasındaki ticari
zorunluluklar, İsrailli yasa koyucuların ihraç edilecek yıllık gaz miktarını
sınırlayan güvenli bir yasa çıkarmalarını zorlaştırmaktadır.
Aslında
İsrail’in gelecek 25 yıla yönelik olarak, ülke içi kullanımı ve komşuları için
ayıracağı 600 bcm miktarına bakarak, her yıl 24 bcm kullanılacağı
düşünülmemelidir çünkü hali hazırda İsrail’de yıllık gaz talebi 7 bcm
civarındadır. İsrail tarafından ihracat harici ayrılması düşünülen 540 bcm gaz
ihtiyacı, yıllık ortalama talebin 21.6 bcm’ye yükselmesi halinde ortaya
çıkacak, o zamana kadar da mevcut rezervler artırılmış olacaktır. Şu andaki
ülke içi tüketim veya uzun vadeli enerji güvenliği göz önüne alındığında
ihracata yönelik gaz potansiyeli fazlasıyla yeterlidir.
İhracat Pazarı ve
Ulaşım Yolları
Boru
hatları ve LNG tesislerinin geliştirilmesi, büyük ölçekli gaz ihracatı için
çağdaş sistemlerin temelini oluşturur. 2000 deniz mili uzaklıklara kadar boru
hatları çok daha ekonomik görülürken daha uzun mesafeler için LNG tesisleri
ekonomik olarak daha uygundur(3). Fakat farklı etkenlerin de göz önünde
bulundurulması gerekir. Tek bir küresel gaz piyasası bulunmamaktadır. Rusya,
Hazar Bölgesi, Orta Doğu, Kuzey Afrika ve Kuzey Amerikalı gaz üreticileri ile
çevrilmiş durumda bulunan Avrupa, Kuzey Denizi-Norveç kıyılarında az miktarda
üretime sahipken, rekabetin gittikçe arttığı büyük bir ithalat piyasasını
oluşturmaktadır.
Buna
karşılık Asya/Pasifik bölgesi ise kendi gaz üretiminin artması ve Avrupa gaz
üretiminin azalması ile doğru orantılı olarak, hızlı ve kararlı bir şekilde
büyüme gösteren daha büyük bir ithalat piyasası oluşturmaktadır.
Bunun
ötesinde eğer Avrupa Doğu Akdeniz gazı için hedef olarak kabul edilirse, gaz
talebinin kararlı bir şekilde arttığı ve bu talebin Türklerin Karadeniz’de
kendi büyük keşfini yapmaması halinde karşılanamayacağı açık olan Avrupa ülkesi
Türkiye, hiç şüphesiz başlangıç noktası olacaktır. Bölgede alternatif gaz
sağlayıcısı olarak Azerbaycan ve Kuzey Irak bulunmasına rağmen, Doğu Akdeniz’de
bulunan sahaların Türkiye’ye yakınlığı, gazın bölgede büyüyen piyasaya hızlı
bir şekilde dağıtımını düşünen şirketler için Türkiye’yi ticari araştırma
sahası haline getirmektedir.
Asya/Pasifik
piyasasının gaz sağlayıcılarından çok uzakta olması, bu piyasaya dağıtımın
genel olarak LNG yoluyla yapılmasına sebep olmaktadır. LNG ticaretinin doğası
gereği LNG tesislerinin, uzun vadede müşterilere sağlanması vaat edilen gaz
miktarına göre; gazın sıvılaştırılması, gemi ile taşınması ve yeniden gaz
haline dönüştürülmesi sırasında oluşacak maliyetler ve daha sonra enerji
fiyatlarında meydana gelebilecek artışlar dikkate alınarak, firma düzenlemeleri
ile geliştirilmeleri gerekir.
Teorik Boru Hattı
Seçenekleri
Doğu
Akdeniz’deki geliştiriciler boru hattı ile Türkiye’ye erişim sırasında bir dizi
siyasi ve sınırlarla ilgili problemi çözmek zorunda kalacaklardır. Kıbrıs
sorunu üzerinden süre giden politik meseleler ve sınır problemleri göz önüne
alındığında, İsrail tarafından kendi çıkarlarına yönelik olarak belirlenmiş,
İsrail Özel Ekonomik Bölgesi’nden doğrudan Türkiye’ye giden bir boru hattı
rotası bulunmamaktadır.
Teorik
olarak Leviathan’dan Türkiye’ye gaz iletiminde kullanılabilecek dört muhtemel
rota bulunmaktadır.
Bunlar:
1. Lübnan
ve Suriye kıyısı boyunca oluşturulacak hat. Suriye’de bir savaş olmasa
dahi bu İsrail gazı için mantıklı bir seçenek olarak gözükmemektedir.
2. Lübnan
ve Suriye kıyılarının açığından geçirilecek hat. Bir önceki seçenekte
söz konusu olan politik ve güvenlikle ilgili kısıtlamalar bu seçenek için de
söz konusudur. Gelecekte de bu durumda bir değişiklik olması beklenmemelidir.
3. Kıbrıs
Özel Ekonomik Bölgesi’ni oluşturan sulardan geçirilecek hat. Kıbrıs
konusunda uzlaşma sağlanırsa bu seçenek hayata geçirilebilir bir nitelik
taşımaktadır. Bu noktadaki varyasyonlar; Kıbrıs özel ekonomik bölgesi, Kıbrıs
karasuları ve sahili, adanın etrafı, Kuzey Kıbrıs-Türkiye açık deniz hattı
kullanılarak gerçekleştirilecek hatlar olarak sayılabilir. Yeniden ifade etmek
gerekirse bu seçenek için Kıbrıs probleminin çözülmesi gereklidir.
4. Kıbrıs’ın batı
sularından geçirilecek hat.
Burada şu sorun ortaya çıkıyor. Bu hattın geçeceği özel ekonomik bölgenin
sahibi kim olacak? Türk tarafına göre kendi Özel Ekonomik Bölgesi Mısır’a ait
olanla ortak bir sınırı paylaşmaktadır. Yunanistan’a göre ise kendi Özel
Ekonomik Bölgesi Kıbrıs’a ait olanla ortak bir sınır paylaşmaktadır. Bu birbirine
zıt iddialar Leviathan’dan Türkiye’ye çekilecek hat için kullanılabilecek bu
seçeneği ortadan kaldırmaktadır. Ayrıca bu durum, uzun vadede Aphrodite’ten ve
Kıbrıs’ta keşfedilebilecek başka kaynaklardan elde edilen gazı Yunanistan’a
iletmesi muhtemel boru hattı için de sorun oluşturmaktadır.
Boru Hattı Meselesi
ve Kıbrıs Sorunu
Doğu
Akdeniz devletlerinin Özel Ekonomik Bölgeleri’nden boru hattı geçişleri göz
önüne alındığında, bu bölge sahiplerinin bu tür hatların geçişine izin vermeme
gibi kanuni bir hakları olmamasına rağmen, hattın çevresel etkileri ve tam
olarak nereden geçeceği noktasında sınırlandırmaları olabilir. Bu durum,
teoride olmasa da pratikte söz konusu devletlerle işbirliği yapmayı gerekli
kılmaktadır.
Dolayısıyla
Leviathan’dan gelecek hat için Kıbrıs hükümeti ile işbirliği gerekmektedir ve
Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Türkiye arasındaki zayıf ilişkiler [Türkiye Kıbrıs
(Rum) Cumhuriyeti’ni tanımamaktadır] sürdüğü müddetçe bu tür bir işbirliği
beklemek mantıklı değildir. Bununla birlikte şunu da belirtmek gerekir ki; Türk
ve İsrail hükümet yetkilileri bir şekilde Kıbrıs meselesini hallederek Kıbrıs
ile bir uzlaşma olmadan da boru hattının kurulabilineceğine inanıyor
gözükmektedir. Bu durum Kıbrıs sorununun temelini oluşturan Kıbrıs Türk ve Rum
kesimi halklarının tutumlarında uyumsuzluğa sebep olmaktadır.
Her şeye
rağmen Doğu Akdeniz gaz sahalarını Türkiye’ye bağlayacak boru hattının Kıbrıs
meselesinin çözümü bağlamında güvence altına alınabileceği düşünülebilir.
Barışı tesis etmek için çift taraflı müzakereler devam etmektedir: Birincisi,
Ankara ve uluslar arası anlamda tanınmış, Kıbrıs’ın güney kesiminde yer alan,
adanın %62’sini oluşturan Rum kesimi yöneticileri arasında; ikincisi ise Atina
ve kendi bağımsızlığını ilan etmiş, adanın %38’ini oluşturan Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti kesimi yöneticileri arasındadır.
2004
senesinde gerçekleşen ve başarısızlıkla sonuçlanan Kıbrıs barış görüşmelerinin
ardından, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesi ile ilgili görüşmelerin yeniden
başlamasıyla, Kıbrıs sorununu da kapsamak üzere bölge ilişkilerinin
iyileştirilmesi umudu hiç olmadığı kadar yükselmiştir.
Bu
kapsamda üzerinde durulması gereken önemli iki husus bulunmaktadır. Birincisi
Yunan- ve Türk-Rum kesimleri arasındaki çift taraflı müzakere sürecine enerji
hattı meselesinin dahil edilip edilmeyeceği; ikincisi ise bu tür bir boru
hattını mümkün kılacak Kıbrıs uzlaşması bağlamında vakit kazandıracak bir
potansiyel boru hattı rotaları ön araştırmasına ABD ve/veya AB tarafından mali
kaynak sağlanıp sağlanmayacağıdır.
Şu ana
kadar kimse tarafından herhangi bir tam kapsamlı boru hattı fizibilite
çalışması (aslında tam kapsamlı bir LNG fizibilite çalışması) yapılmamış
olmasına rağmen, en azından bir Türk grubu, Turcas tarafından boru hattı
projesi maliyet çalışması noktasında bir girişim gerçekleştirilmiştir. Eylül
2013’te Turcas, Leviathan’dan
Türkiye’nin güneyinde bulunan Çekisan depolarına veya Mersin’e çekilecek 16 bcm hacimli 470-km’lik ikili-boru hattına
yönelik proje için 2.55 Milyar Dolarlık bir maliyet öngörmüştür. Ayrıca 2013’te
İsrailli Delek Grubu da Türkiye’ye bir boru hattı proje düşüncesi olduğunu
ifade etmiştir.
İsrail LNG
Projeleri
Vasilikos’un
geliştirilmesinde yaşanacak muhtemel bir gecikmeye bağlı olarak şüphesiz
İsrail’in kendi LNG tesislerini geliştirme ihtimali bulunmaktadır. İsrail’in
üzerinde çalıştığı çeşitli seçenekler vardır. Bununla birlikte bu seçenekler
kendi içinde çeşitli sorunları da barındırmaktadır.
Seçenekleri
şu şekilde sıralamak mümkündür:
Akdeniz
Sahili Kıyısı: İlk bakışta bir İsrail LNG tesisi için bu mevki en mantıklı
çözüm gibi gözükmektedir fakat pratikte bu konumda işe yarayacak birkaç yer
vardır. Bu durumda ülkenin eğlence amaçlı kullanılmamış az miktarda kalan sahil
şeridini doğal olarak korumak isteyecek çevrecilerin, kayda değer muhalefeti
ile karşılaşılacaktır.
Akabe
Körfez Kıyısı: İsrail’in erişmek istediği piyasa Asya/Pasifik bölgesinde olduğu
için Kızıldeniz’de yapılacak bir tesis mantıklı bir seçenektir. Kızıldeniz’deki
bir terminal, tankerleri hedeflerine giderken Süveyş Kanalı’ndan geçme veya
kanalın herhangi bir sebeple kapanması durumunda, tüm Afrika’nın etrafından
dolaşma zorunluluğundan kurtaracaktır. Fakat İsrail’in Kızıldeniz kıyısında
ancak birkaç kilometrelik bir sahili bulunmaktadır ve bu sahilin tümü
Eilat’taki insanlar ve liman tarafından kullanılmaktadır.
Bir
diğer seçenek ise Ürdün’ün Akabe limanına komşu endüstriyel bölgesinde bir tesis
inşa etmektir. Fakat bu seçenek için Ürdün’le barış anlaşması konusunda
belirsizlik sürerken İsrail’in ülke dışında böyle bir yatırım riskini göze
alması gerekecektir.
Bununla
birlikte Kızıldeniz kapsamında ilgi çekici bir seçenek daha bulunuyor; Negev Çölü’nde
Eilat’tan 15-20 km kadar içeride bir sıvılaştırma tesisinin geliştirilmesi ve
sıvılaştırılan gazın hem sahil üzerinden hem de kriyojenik boru hatları
aracılığıyla deniz altından LNG tankerlerine aktarılması.
Akdeniz Kıyısı
Açıkları:
Yüzen doğalgaz sıvılaştırma tesislerine yönelik olarak şu anda üç adet uluslar
arası proje bulunmaktadır. Bu tesisler, üzerinde tam sıvılaştırma birimleri
bulunan, amaca yönelik olarak inşa edilmiş, devasa süper tankerlerdir. Bu
seçenek, İsrail karşıtı güçler, özellikle de Lübnan Hizbullah’ı tarafından açık
potansiyel hedef olarak görüleceği için güvenlik problemleri içermektedir.
CNG (Sıkıştırılmış
Doğalgaz):
Hâlihazırdaki uluslar arası gaz dağıtım sistemlerinin belkemiğini boru hatları
ve LNG oluşturmasına rağmen bunların yerini üçüncü bir seçeneğe bırakma
ihtimali bulunmaktadır. Bu üçüncü seçenek, sıkıştırılmış doğalgaz (CNG)
formunda deniz yoluyla taşımadır.
Bu henüz
denenmemiş bir teknoloji olsa da Kanada-Calgary Şehri merkezli Sea NG isimli
şirket 66-600 milyon kübik fit (1.87-17 milyon metreküp) miktarları arasındaki
gazı taşıyabilecek kapasitede olan tankerler için Amerikan Denizcilik
Bürosu’ndan sertifika almıştır.
Sea NG
yetkilileri tarafından yapılan sunumlarda bu seçeneğin, kısa mesafeler için
boru hatları ile ve 2000 km’ye kadar uzun mesafeler için LNG ile rekabet
edebileceği görülmektedir.
Leviathan’dan
%30’luk hisse almayı planlayan Avustralya merkezli Woodside Şirketi,
Leviathan’daki üretim platformunun tasarım sürecinin bir parçasını oluşturacak
bir sıkıştırma ünitesi tanıtmıştır. Eğer CNG belirtildiği gibi diğer
seçeneklerle rekabet edebilecek seviyede ise bu yöntemle İsrail, doğrudan bir
boru hattı kurulması sırasında ortaya çıkacak sınır ötesi sorunlar olmaksızın,
gazını Türkiye gibi bölge piyasalarına dağıtabilecektir. Bunun yanında, yeni
bir sistemin ilk geliştiricisi olmanın getirdiği bazı belirsizlikler vardır. Şu
ana kadar bu sistemin pratikte tam olarak işlerliği noktasında bir tecrübe
bulunmamaktadır ve ticari anlamda daha makul olup olmadığı konusunda mantıksal
tartışmalar devam etmektedir.
Opsiyon Seçiminin
Belirleyicisi Kimdir?
Bütün
sınır ötesi enerji projeleri (bağımsız devletlerin kendi içindeki projelerin
çoğunda olduğu gibi) hem ticari hem de politik yeşil ışığa ihtiyaç duyar.
Ticari anlamda, kısa vadede gazın Türkiye’ye aktarılması ve daha sonra orta
vadeden uzun vadeye, Türkiye’nin bir bağlantı noktası olmasının gittikçe artan
avantajını kullanarak, gazın Türkiye üzerinden Avrupa piyasasına dağıtımı son
derece makuldür. Uzun vadede Asya/Pasifik bölgesinde oluşacak büyük bir pazarın
cazibesi oldukça fazladır ve LNG tesislerinin başlangıç maliyetlerini
karşılayacak kaynak tabanının var olması durumunda doğal olarak yatırımcılar bu
pazara girmek isteyecektir.
Bu
noktada zamanlama son derece önemlidir. Türk pazarı, Doğu Akdeniz’in
eşiğindedir ve bu öyle bir pazardır ki, Doğu Akdeniz gazını hazır olur
olmaz-diğer bir deyişle iki üç sene içerisinde -alabilecek potansiyele
sahiptir.
Diğer
yandan Asya/Pasifik pazarı, 2020 civarlarında, Avustralya’da ve Avustralya,
Endonezya ve Doğu Timor arasındaki sularda hayata geçirilecek, ihracat odaklı
yeni LNG projelerine ev sahipliği yapacaktır. Şüphesiz bu durumun Çin, Japonya
ve Güney Kore’de bulunan müşterilerine gaz dağıtımı için anlaşma yapmak isteyen
diğer sağlayıcıların planları üzerinde derin bir etkisi olacaktır.
Bu
durum, Kıbrıs’ın Vasilikos’ta mümkün olduğu kadar hızlı şekilde bir LNG
tesisinin kurulmasında bu kadar hevesli olmasının gerçek sebeplerinden
birisidir; Uzak Doğu’daki müşterilerle anlaşma yapma isteğinin yanında bunu
Avustralya LNG’sinden önce gerçekleştirmeye çalışmaktadır.
Bu
yüzden Aphrodite’te başlangıçta belirlenen rezerv miktarının aşağıya çekilmesi,
Kıbrıslı yetkililer için hiç de iyi bir haber değildir; çünkü bu durumda yeni
kaynaklar keşfedilmeden ve bunlar kanıtlanmış kaynaklara dönüştürülmeden, yeni
bir LNG tesisinin güvenli bir şekilde finanse edilmesi imkânsız hale
gelmektedir.
Pratikte
bunun anlamı, Eni ve Total gibi şirketlerin araştırmalarında başarılı olana
kadar beklenmesi gerektiğidir. Bu öngörülebilir durum karşısında zaman varken,
sondaj çalışmaları ile desteklenen yeni keşifler yapılmalıdır. Eni ve Total,
Kıbrıs rezervlerinde iki yıla kadar yükselme yönünde bir düzenleme
beklemedikleri için 2014’e kadar sondaj çalışmalarını askıya almıştır.
Bu
durumda gözler, İsrail’in LNG planlarına veya Leviathan’dan Vasilikos’a
hammadde olarak gaz sağlama yönünde bir isteği olup olmadığına çevrilmektedir.
Noble ve
Delek şirketlerinin, İsrail ve Kıbrıs arasındaki Özel Ekonomik Bölge sınır
hattının her iki tarafında da etkin halde olması ve bizzat İsrail’de bir LNG
tesisi kurmanın ortaya çıkardığı zorluklar, eninde sonunda Vasilikos’un hem
İsrail hem de Kıbrıs gaz sahalarına hizmet edecek şekilde geliştirilmesi
ihtimalini güçlü bir şekilde ortaya koymaktadır. Fakat kısa vadede Kıbrıs’ta
yapılacak olan araştırma çalışmalarından elde edilecek sonuç belli oluncaya
kadar- ki bu da 2014 sonları veya 2015 yılı içerisinde gerçekleşebilir-İsrail,
tesisin işler vaziyette tutulabilmesi için Kıbrıs’a göre iki kat daha fazla gaz
vaadinde bulunmalıdır. İsrail, Vasilikos seçeneğini canlı tutmak isterken açık
bir şekilde bir noktadan çok kanallı bir ihracat seçeneğini amaçlamaktadır.
Eğer
Kıbrıs sahalarındaki kısıtlı kaynaklar öncelikli olarak İsrail gaz ihracatına
hizmet etmeye yönelik olarak düşünülseydi, İsrail Vasilikos’ta bu şekilde bir
LNG tesisinin geliştirilmesine destek vermezdi. Çünkü özellikle İsrail
menfaatlerine hizmet edecek olan bir tesis, bölgede bulunan radikal İsrail
karşıtı güçler tarafından İsrail yerleşim bölgesi olarak algılanacak ve sabotaj
ya da doğrudan saldırıların hedefi haline gelecektir.
Bununla
birlikte, hem Vasilikos’taki LNG terminalinde kullanılması hem de boru hattı
aracılığıyla Türkiye’ye gönderilmesi düşünülen İsrail gazı fikri, Eylül ayı
başlarında Paphos’ta gerçekleşen Doğu Akdeniz enerjisi ile ilgili bir
konferansta, İsrail’in bölgesel gaz meseleleri özel temsilcisi Michael Lotem’in
katılımıyla tartışılmıştır. Lotem konferansta şöyle demiştir: “Ben gerçekten şuna
inanıyorum ki; Kıbrıs’ta kurulacak bir enerji tesisi ve Türkiye’ye çekilecek
bir boru hattı düşünceleri, İsrail gazı için birbirine rakip değil birbirini
tamamlayan seçeneklerdir. Bu durum, her biri diğerini güçlendiren bir model
ortaya koymaktadır.”(4)
Sonuç:
İsrail
ve Kıbrıs gazlarının geliştirilmesine yönelik takvimlerin birbirinden farklı
oluşu, Kıbrıs hükümeti tarafından dile getirilen bir an önce Kıbrıs LNG
tesisine başlanması isteğinin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Bu noktada
ise, İsrail hükümeti-ve daha önemlisi Leviathan’ı geliştiren
şirketler-alternatif ihracat seçenekleri, özellikle Türkiye’ye çekilecek bir
boru hattı veya CNG yönteminin geliştirilmesi yerine, nereye kadar ortak bir
LNG projesinin geliştirilmesi yönünde çaba sarf edecek sorusu gündeme
gelmektedir.
Vasilikos’ta
çok hatlı bir LNG tesisinin geliştirilmesi için beklemek yerine, gerek
Türkiye’ye çekilecek bir boru hattı gerekse deniz üzerinden CNG opsiyonu,
İsrail için şirketlerin ve hükümetlerin Leviathan’daki kaynakları bir an önce
paraya çevirmesini sağlayacak ihracat seçeneğini çok daha çabuk sağlayacaktır.
Türkiye’ye
çekilecek bir boru hattı, İsrail gazının büyük ihracat pazarına erişimi için en
hızlı yol gibi görünse de bunun için Kıbrıs hükümetinin açık desteği gerekmektedir
ve onyıllardır süren Kıbrıs meselesi çözülmeden böyle bir destek pratik anlamda
mümkün değildir.
Amerikan Noble Energy şirketi:
"Doğu Akdeniz’deki 12. Parsel'de bulunan doğalgazın Türkiye üzerinden boru hattıyla Avrupa Birliği’ne taşınması en iyi seçenek"
Gelecek
altı aydan bir seneye meydana gelecek gelişmeler, Birleşmiş Milletler ve
ABD’nin şu anki Kıbrıs barış sürecini yeniden canlandırma çabalarının işe
yarayıp yaramadığını gösterecektir. Ayrıca bu süre zarfında, Avrupa Komisyonu
tarafından vaat edilen Türkiye’nin AB üyeliği müzakerelerini yeniden başlatma
çalışmalarının, Kıbrıs ve Türk hükümetleri ve daha önemlisi Kıbrıs’ta bulunan
iki toplum arasında uzlaşma olmasa da bir yumuşamaya sebep olup olmayacağı da
görülecektir.
Yaşadığımız
dönem, Doğu Akdeniz için jeopolitik anlamda dikkate değer bir dinamizm
göstermektedir ve Doğu Akdeniz gazının ihracat rotalarının gelişimi ile şu ana
kadar en büyük keşif olan Leviathan’ın geliştirilmesi çalışmaları, büyük ölçüde
bölgenin jeopolitik özelliklerinin gelecek yıllardaki gelişimine bağlı
olacaktır.
John Roberts*, 21 Ocak 2014
Tamer Güner, 08.05.2014,
Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri
Sonsuz Ark'ın Notu: Neocon- Spekülatör Soros'un ABD'li Noble şirketine yatırım yaptığı bilinmektedir. Soros'un Gezi Parkı Terörü'nün ve 17 Aralık suikastının da organizatörlerinden olduğu kanaatini taşıyoruz
(*) John
Roberts, Me¬thinks Ltd şirketinin iş ortağıdır ve bu şirkette enerji,
ekonomik gelişim ve politika konularında özel danışmanlık yapmaktadır.
Makalenin
orijinali: "A Eurasien En¬ergy Primer: The Transat¬lantic
Per¬spec¬tive/At¬lantic Coun¬cil" Aralık 2013,
Makalenin
çevirisi için kullanılan Link: http://energlobe.eu/economy/geopolitics-offshore-adventures-promise-or-peril-energy-in-the-eastern-mediterranean
(1)
Gebran Bassil, Arab Economik Forumu, Beyrut, Mayıs 19, 2013
(2) Aralık 2011 tarihinde Nobel Enerji Aphrodite
kaynaklarını değerlendirdiğinde saha kapasitesini 5-8 trilyon feet küp (tcf),
ortalama olarak da 7 tcf olarak belirlemişti. Fakat Ekim 2013 tarihinde bu
miktarı 3.6-6 tcf, ortalama olarak da 5 tcf olarak öngördü. 7 tcf eşdeğeri 198
bcm ve 5 tcf eşdeğeri 141.5 bcm’dir.
(3) Bu
mutlak anlamda bir genelleme değildir. Bazen kısa taşıma mesafeleri için-Mısır
gazının Avrupa’ya dağıtımında olduğu gibi-LNG daha uygun olurken, denizden
oldukça içeride bulunan sahalardan binlerce mil öteye boru hattı yoluyla taşıma
yapılabilmektedir.
(4)
Michael Lotem, Doğu Akdeniz Gazı Konferansı, Paphos, Eylül 11, 2013