“Ölüm kadar büyük acı
yok belleyenler, ölümden daha büyük acıların saymakla bitmeyeceğini de
bilsinler.”
İnsanı ayakta tutan
imanıdır, duasıdır, sabrıdır. İman yoksa, kime dua edeceksin, ne için
sabredeceksin? Dua etmişsin, duanın kabulü için sabretmen lazım. İman yoksa dua
da yok, sabır da. İnsanın içini söken dertler geldiğinde kaçacak yerimiz yok,
gidecek kapımız yok Allah’tan başka.
Ölüm gelir haber
vermeden; hastalık başından eksik olmaz insanın, ama bir de devası olmayanı
çıkarsa karşına, ne yapacaksın? İçin içini yer, ruhun sıkışır, çaresiz dolanıp
durursun olduğun yerde. Yaş insana tecrübe verir, korkaklığını alır,
sabırsızlığını alır. O yüzden bizim gibilerin yüzü pek çabuk hareket etmez,
değişmez. Sonrasını çok görmüşüz o meselelerin. Başka çaremizin olmadığını
biliriz. Dudaklarımız kıpır kıpırdır, dua ederiz, bekleriz. Gözümüzden birkaç
damla yaş süzülür, geçmişimize bakıp dertlerimizi hatırlarız.
Sabrı ve hakkı tavsiye
etmekten hiç kimse vazgeçmesin. Rahmetlik anam felç olduğunda doktor doktor
gezdirdim; içimde umut vardı. Hangi doktora götürdüysem, hepsi kafasını
salladı, “Dikkat edin daha beteri olmasın!”dedi Sene 88-89, o civar. Sol kolu
tutmaz, sol bacağı donmuş, ama yürüyor, konuşuyor, işini yarım yamalak da olsa
kimseye muhtaç olmadan yürütüyor. Ama ana işte, yüreği elvermiyor insanın, eski
haline dönsün diyor.
Tansiyon bilmezdi
anam; bizim dükkâna hırsız girmiş, o da üzülmüş tabi. Zaten durum iyi değil,
işler kötü, anam biliyor, üstüne hırsız tuz serpince o yaşlı bedeni dik
duramadı. Ne dertler çekmişti, 45 sene dul, iki çocuk, köy yerinde. Ne ana var
ne baba, ne kaynana var ne kayın baba, ne kardeş var ne de kayın. Sipsivri tek
başına. Bir görümcesi var, halam; düşman başına. Zaten geriye gitmişiz Evren’in
aldığı 50 bin lira vergiden sonra. Dikiş tutturamamışız. Çocuklar büyümüş,
düğün dernek, kızları ever, iki oğlumuz okuyor, hepsi masraf.
Köyden o kış sabah
çıkarken hiçbir şeyimiz yoktu, her şeyi evde bırakmıştık, ama içimizde umut
vardı. Bedenimiz gençti. Darbeyi yedikten sora göz gitti, umut gitti; kaldık
kaldığımız yerde. Keder üstüne keder ayakta durdurmuyor adamı. Anam,
çocukluğundan beri getirdiği dertleri süpüre süpüre bir çuvala koyup sırtına
yüklemiş sanki, yaşlılığın o en zayıf günlerinde o yük artık yerinde durmadı,
kendisiyle beraber anamı da düşürdü.
Anam 2004’e kadar
yaşadı. 98’de bir darbe daha yedi tansiyondan, elden ayaktan düştü, dili de
gitti. Ona bakarken yüreğim elvermezdi. Aklıma çocukluğum, gençliğim gelirdi; anam dağ gibiydi, tek güvencemdi. Zaman geri gitmiyor, giden geri gelmiyor,
insan gün gün öğreniyor. Dua ediyorsun, elinden başka bir şey gelmiyor.
Çok kederler atlattık,
çok üzüldük, ama her üzüntü kendi elbisesini giyer. Her derdin kahrı başkadır… Lakin
her derdin bir tek ilacı vardır; dua ve sabır. Ölen ölür, kalan o kederle, o
hatıralarla yaşar. Hiçbir derdin tecrübesi diğerinin yerini tutmaz.
Yakının ölünce, onunla
geçen ne kadar hatıran varsa bir bir gözlerinin önüne gelir. Ne gece ne gündüz
koparamazsın aklını ondan. Ama çare yok, gün gün ölen daha da uzaklaşır; ara
ara hatırlamaya başlarsın. Ölenle ölünmez deniyor ya. O tam öyledir, eksiksiz
öyledir. Ayakta durmak lazım, hasar almamak lazım. Zira ölüm de bu ziyaretgahın
terkidir.
Nasıl gelmişsek öyle
de gideceğiz. Kimse kalmamış burada. Ama isyan etmek yok, ama Allah’a karşı
gelmek yok. Müslümana yakışmaz. Varsa tedbirin alacaksın, ama ötesi yok. Saati
geldiğinde herkes gidecek, amma yaşlanarak gidecek, amma çocukken gidecek. Çoluk
çocuk perişan olacak yaşta da gidecek, askerlik yaşında iken de.
Hepsinde hepimiz için
hakikatler vardır, hepimiz için imtihanlar vardır. Erkek evlat doğunca nasıl
içimiz içimize sığmıyor idiyse sevincimizden, insanın sevdiğinin gidişi de öyle
içini içine sığdırmaz adamın. Gözyaşı fayda etmez, bağırtı fayda etmez. Usul
usul köşende çekeceksin acını. Kimse hâlinden de anlamaz; soran sorar çeker
gider. Onun da yapacak başkası bir şeyi yok. Biz mezara bırakıp dönmüyor
muyuz, anamızı, babamızı… Dostlar da bizi bırakıp işlerine güçlerine bakarlar
elbet. Kimse kimsede bahane bulamaz. Bu devran böyle döner.
İnsana düşen ne varsa
insan eksiksiz yapmalı, tedbirini almalı; sonrasına da artık devletin, Allah’ın
yapıp ettikleri kefildir. İnsan ne yapacak ki başka?
Biz vazifesini tam
yapan bir devlet görmedik ömrümüzde. Devlet ancak vergi isterdi, askerlik
isterdi, bir de hak-hukuk derdi olana mahkemenin soğuk suratını pay ederdi, tamam. Olmasaydı daha az zarar eder miydik bilmem. Fakat gün gün biraz daha
iyiye gidiyor devlet.
Rahmetlik nenemi,
dedem seferberlikteyken, köyde kedi-köpekle beraber nişangah niyetine
vurdukları vakte bakarsak, epey yol almışız. Onun acısını babamla halam
yaşamış. Kim ne bilecek ki? Kim neyi bilecek? Kim kimin içindeki fırtınaları
görüp işitecek?
Öyle işte. Anlatsan olmaz,
dertlerin depreşir; anlatmasan gençler birbirini yiyecek sabırsızlıktan.
Ölüm kadar büyük acı
yok belleyenler, ölümden daha büyük acıların saymakla bitmeyeceğini de
bilsinler.
Ölümden beteri de var;
Allah beterin beterinden sakındırsın hepimizi… Her şeyin bir sonrası muhakkak vardır.
Piro Zaza, Sonsuz Ark, 14.05.2014
Sonsuz Ark'ın Notu: 13 Mayıs 2014 Salı günü saat 15:10'da trafo patlaması sonucu vefat eden Manisa/ Soma kömür madencilerine Allah'tan rahmet, ailelerine de sabırlar diliyoruz.