Çünkü herkes öldürür sevdiğini
Ama herkes öldürdü diye ölmez
(Oscar Wilde, Reading Hapishanesi Baladı)
(Oscar Wilde, Reading Hapishanesi Baladı)
Kenan İmirzalıoğlu’nun Kabadayı filmindeki Devran karakterinin az daha gelişmiş, cin fikirli tamamlanmış tablosu Ezel. İyi ile kötü arasında her an gidip gelen başrol oyuncusunun çevresindeki iyilerle kurduğu, sürekli sarsılan ama kopmayan ilişki, karşısındaki kötülerden yayılan libido yangınından nasibini alıyor.
Yardımcı oyuncuların ustalıkla canlandırdıkları karakter çizgilerini psikanalitik bir incelik ve didaktik bir söylevle işliyor, yönetmen Uluç Bayraktar. Biraz egosantrik kaygıyla Ezel’e soyadını taşıtsa da yönetmenin işindeki ustalığa şapka çıkarmamak neredeyse imkânsız; fonda çınlayan Tuncel Kurtiz’in, her yerde gözü-kulağı-eli olan tek başına yaşlı bir adamın, Ramiz’in sesine, eski kulağı kesiklerin acımasızlığı ile Dostoyevski’nin Kumarbaz’ına tırmanan bir yarı aydınlık yarı karanlık bilgelik sıkıştırıyor, yönetmen.
“Bazen öyle acır ki için değiştin sanırsın, şimdi dersin... şimdi her şeyi yapabilirim.”
Kimi zaman Eyşan’ın acı çeken çelişkilerine yüklenen hain nedenler, Bahar’ın hastalığında affediliyor, Ali’nin kurşunlar yağdırdığı Ömer halisünasyonlarına kadar tüm ölüler, tüm ihanetler ilk ihanette ilk ölüde gizleniyor. Cengiz saplantıya dönüşen aşk kavgasında her an Ömer’e yenildiğini hissederek acı çekiyor, acısından zevk alıyor; Eyşan’ın tükürürcesine sürdürdüğü ortaklık bağıyla beslenmeye çalışıyor.
"Onları ihanet ayırdı, intikam birleştirecek"
Pençeleri ruhların karanlık deliklerinden aydınlık deliklerine uzanan bir masal anlatılıyor, Ezel’de. Kavramlar karışıyor, tanımlar defalarca değiştiriliyor, ihanet sadakatle sürekli yer kavgası yapıyor. Hem hain, hem kahraman hem de dost oluyor iyi ve aynı zamanda kötü.
“Bazen hayat seni öyle zorlar ki yeğenim yolun başında, kimdin.... unutursun.”
Kötü’deki bastırılmış iyi’nin, iyi’deki bastırılmış kötü’yle saklambaç oynadığını her an her karede izliyorsunuz. Ömer’den Ezel’e geçen iyi, Ezel’de yükselen Ömer’in öfkesi ve Meliha Teyze’nin görmeyen gözlerinden, hisseden ruhundan sesine uzanıyor aile terbiyesi. Aileler çarpışıyor pedagojik şartnamelerle. Dolandırıcı Serdar ile Meliha Teyze arasındaki savaşta iyi ile kötü zirvelerde tartıyorlar Ezel’i. Meliha Teyze, Ömer'den Ezel'e geçen öldü sandığı ama karşısında bulduğu oğluna posta koyuyur iyiliğin tarafını ısrarla tutarak. Ezel’i gönderiyor geldiği yere: ”Sen git, bir daha gelme, Ömer gelsin!” diyerek kovuyor Ezel’de yükselen kötü’yü.
"Zorunu benden duy yeğenim, herkese yalan söylemen yetmez artık bundan böyle; bir başına kalsan da artık kendin olamazsın."
Hırslarına, bencilliklerine remz yüklenen Ali ve Cengiz can çekişiyorlar içindeki hapishânelerde. Cengiz kadınlarla çağırıyor içindeki dehşeti, Ali içindeki Ömer’in sesini ölülerle sindiriyor. İhanet, her seferinde Bahar’da sönüveriyor. Ezel, ona dokunmadan, masumiyetin yanında uyuyabiliyor ilk kez bir yatakta. Aşk sürünmüyor seksin et kokusunda. Masumiyet, ihanetin, intikamın tan yerinde sabaha ayırıyor vaktini.
"Hesap görmek, hesap etmekten zordur yeğenim."
Oscar Wilde'dan Ömer Hayyam'a kadar, işleniyor insanlığın şarkısı. Ramiz Dayı'nın Ömer'i, yapılan ihaneti karşılıksız bırakmaması için yüzünü değiştirerek Ezel'e dönüştürdüğü ve onu yetiştirmeye başladığı sahnelerde okuduğu Oscar Wilde'ın Reading Hapishanesi Baladı şiiri, Ezel dizisinin temel felsefesini çerçeveleyip asıyor diziler tarihinin sergi salonuna.
Kimi satar
Kimide satın alır
Kimi gözyaşı döker öldürürken
Kimi kılı kıpırdamadan
Ezel'in senaryosunun Alexandre Dumas'ın başyapıtından sinemaya aktarılan Monte Kristo Kontu'na benzetilmesine, senaryoyu Pınar Bulut ile birlikte yazan Kerem Deren, "Yaptığımız iş de edebiyat da zaten bir uyarlama, bir etkilenme sanatı aslında. Biz, evet çıkış noktalarımızdan biri. Tabi ki buna ya serbest uyarlama diyebiliriz ya kuvvetli bir esinlenme diyebiliriz... Beni ilgilendiren tarafı nereye götürdüğümüzdür. Onunla ilgili eleştiri beni ilgilendiriyor” diyerek cevap veriyor.
Toygar Işıklı’nın yaptığı müzik, dizinin ruhunu seslendirip kulaklara duyururken, görüntü yönetmeni Veysel Tekşahin aynı ruhu elle tutulur hale getiriyor, izleyici kerpetenin peşinden sulara dalıyor Ali ile birlikte.
Oyuncular: Kenan İmirzalıoğlu (Ezel Bayraktar), Cansu Dere (Eyşan Atay), Yiğit Özşener (Cengiz Atay), Barış Falay (Ali Kırgız, Kerpeten Ali), Sedef Avcı (Bahar Tezcan), Tuncel Kurtiz (Ramiz Karaeski), Salih Kalyon (Serdar Tezcan), İpek Bilgin (Meliha Uçar), Beyazıt Gülercan (Mümtaz Uçar), Kemal Uçar (Mert Uçar), Bade İşçil (Şebnem Sertuna), Güray Kip (Kamil Çamlıca), Sarp Akkaya (Tefo, Tevfik Bostancı), Bengü Benian (Nükhet Özbağ, Eyşan'ın Teyzesi), Utku Barış Serma (Can Atay), İsmail Filiz (Ömer Uçar)
"Eğer birisi seni aldatmışsa bu onun suçudur. Eğer o kişi seni pek çok kere aldatmışsa, bu senin suçundur."
Faruk Tamer, 08.01.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique IV
Faruk Tamer Yazıları