“Şimdi
düşündüğümde “Ne cesaret yahu?” diyorum. ‘Normale dönme’ diye bir şey var ya
onun peşindeydim galiba, bilmiyorum.”
Evimizle
19 Mayıs Hastanesinin arasındaki mesafe uzaktı ve kolumda takılı direnle (diren
dediğim kibrit kutusundan biraz büyükçe bir kutu, ama sürekli sağ yanımda
sallanması asap bozucu) oraya gitmek
mecburiyetindeydim. O günlerde sevgili Fevziye, Gökhan ve Emira oldukça
yardımcı oldular. Arabayla götürüp getiriyorlardı. Benim için yapılan
yaptıkları fedakârlıkları hiçbir zaman unutmayacağım inşallah.
Demir çubukların
üzerinde uyuyorum; uyuyor muyum?
Ameliyattan
sonra yatakta uyumaya çalışmak zor mu zor bir iş. on tane yastık desteği ile
kendime bir konum bulup, kıpırdamadan öylece uyumak istiyorum ama ne mümkün.
Sanki sağ tarafımda sırtımı boydan boya kaplayan kalın demir çubuklar var ve
onlar sürekli batıyor. Bu şekilde hissederken sağa sola dönmek zor. Ağrı
kendisini sürekli hissettiriyor. Herhalde bir gün geçer diye düşünüyorum ama
şimdi zorlanıyorum.
Bu arada
ameliyat sonrası patoloji raporunu da merakla bekliyorduk. Lenflere sıçramış
mıydı, lenflere sıçradıysa o zaman ne yapacaktık, tedavi nasıl olacaktı vs.
Ama
sabretmekten başka çare yoktu.
Meral
Tamer’in kanserle ilgili bütün yazılarını internetten bir gecede okudum. Aman
Allah’ım nelere dikkat edilmesi gerekiyormuş öyle, şampuan yok, deodorant yok,
yoğurt yok, peynir yok, yok, yok, yok…
Bunları
bir an önce Kadri Bey’e sormak istiyorum…
Eve
gelişimin ikinci günüydü; 5 Kasım 2010. O gün aynı zamanda canım Fevziye’mle
Ebubekir’in evlilik yıldönümleriydi. Evlilik yıldönümlerinde Ebuk’a gizlice
mesaj çekip hatırlatma veya gizlice telefon açma geleneğimiz vardı:)) Acım-ağrım
olsa da bu vazife ihmale gelmezdi. Nitekim Ebubekir’de onu aradığımda öyle
söylemişti: “Sen hatırlatmayınca olmuyor, bir şey noksan kalıyor, teşekkür
ederim” demişti.
Öyle
demişti, ama akşam sanırım yalnızca doğum günü pastası alıp götürmüştü. Sevgili
yeğenimiz Mustafa ve kızlar da aynı şeyi yapınca üç pastalı bir evlilik
yıldönümü kutlanmıştı diye hatırlıyorum. Ne güzel:))
O akşam
hep birlikte sinemaya gitmeye karar verdik; Atila, Gökhan, Hakan, Emira Şerife
ve ben.
Şimdi
düşündüğümde ne cesaret yahu diyorum. ‘Normale dönme’ diye bir şey var ya onun peşindeydim
galiba, bilmiyorum. Kolumda diren, üzerimde pijamalarım, üstümde onu gizlemeye
çalıştığım bir panço.
Filmle
ilgili şunu söyleyebilirim; “Film New York'ta ve Türkiye’de geçiyor”:))
Kararımın
yanlış olduğunu daha ilk andan anlamıştım. Salon ferah olmasına rağmen, sanki
herkes üzerime geliyordu ve kendimi boğulacak gibi hissediyordum. Yine de
direnmem gerekir diye düşünüyordum...
E kolay değil tabii kanserle mücadele etmek:))
E kolay değil tabii kanserle mücadele etmek:))
Neşe Kutlutaş, 21.05.2014, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 23.02.2012)