22 Mayıs 2014 Perşembe

SA688/FT14: Beyaz Melek; Dramatik/Çıplak Gerçeğin Filmi

"Ne yazık ki; Beyaz Melek filmi, büyük bir sosyal sorumluk örneği olarak topluma takdim edilmedi."


Sinema salonunda derin bir sessizlik vardı. Herkes bir iç hesaplaşma içindeydi. Hıçkırıklar hafızanın her yerini kilitlemiş, gözlerin tazyik sınırları çıplak gerçeği apaçık karşılarında bulmaktan ve zorlanmaktan dolayı yıpranmıştı. Bazıları ağlıyordu, bazıları ise derin bir kederle kavrulmaktaydılar. Bir duygu filmi izlemişlerdi yine, Babam ve Oğlum’dan hemen sonra. Çağların direnci yıkılıyordu bir nevi. Ne doğulu ne de batılı olamayan, arada bir yerde kalıp modernite sandıkları sanal gerçeklikten kuşku duyan bu insanlar, akıllarında çocukları, verdiklerini alacakları müstakbel zamanı düşünüp korkuyorlardı da.

Çıplak gerçek yıldırım gibi çarpmıştı onları, Beyaz Melek filminin kare kare işlenen neredeyse kusursuz senaryosuyla. Usta oyuncularla demi artan, seyir zevki yüksek bir filmin, görselliğe ayırdığı zaman Dicle Nehrinin üzerinde yüzen karpuz kabuğundan mumluklara dikilmiş mumların yüze yüze getirdiği ışıkla duruyordu. Gelenek depremle dümdüz olan mekanik moderniteye karşıydı işte. Ama modernite asla bu değildi. Belki de köydeki çocuğun elindeki oyuncak silahı çekip alan ve onun kullanılmasından doğan felaketi anlayan bir şeydi.

Ekonomik durumu ortalamaya yakın veya ortalamanın üstünde olan ailelerde yaşanan travmaların en büyüğü, bakıma muhtaç hale gelen çoğunlukla eşi ölmüş, yalnız büyükbabaların veya büyükannelerin Huzurevleri’ne yerleştirilmesi adı altında ölüme terk edilişleridir. Kara Afrika’nın bazı ilkel kabilelerinin yaptığı gibi, yaşlanan insanları, insanların gelip geçmediği ıssız tepelerde kendi hallerine ölüme bırakmak veya vahşi hayvanlarca parçalanıp yok olmaya zorlamaktır. Medeniyetin ilerleyerek geldiği nokta, ilkelliğin bulunduğu noktaya yükselebilmiştir ancak. Aradaki tek fark, insanın yaşlılığın sonunda kendine medeni olarak mümkün kıldığı bir mezarda yatıyor olma fırsatına sahip olmaktır.



Ne yazık ki; Beyaz Melek filmi, büyük bir sosyal sorumluk örneği olarak topluma takdim edilmedi. Yüzlerce romanın, şiirin, hikayenin ve bilimsel araştırmanın insanlara anlatamayacaklarını bir film başarmışsa, o filmi izlememek veya izledikten sonra filmler mezarlığına gömmek, televizyonlarda her gün izletmemek insanlara empati yapma fırsatı vermemek, psiko-sosyal travmaları önlemek için yapılmış bir filme haksızlık etmek demektir.

Yoksulluktan ve işsizlikten ağlayarak huzurevine bıraktığı annesini tekrar kuracağı eve taşıyabilme hayalleri kuran, gözüne kestirdiği kuyumcuyu çaldığı silahla soymaya teşebbüs ederken ölen gencin yaşadıkları ile karısının bakıma muhtaç babasına bakmayı kendine sıkıntı eden varlıklı erkeğin, tekerlekli sandalyede oturan kayınbabasını huzurevine yerleştirmesindeki karşıtlık, insanlık ve medeniyet ilişkisinin soğukkanlı neosapiens tezahürüdür.



Filmi izleyenlerin neredeyse tamamının film sonunda yaşadıkları empatiyi, artık daha fazla tutulamayan, kimsenin akıtmaktan utanmadığı gözyaşlarında bulmak, bu konuda daha fazla film yapılmasını sağlamayı şart koşuyor. Uygulanan tedaviyi reddederek kaçan ve tesadüfen bir huzurevine dalan umutsuz hastalığın kurbanı doğulu yaşlı bir adam, babalarını ilden ile, hastaneden hastaneye gezdiren iki oğul’un gece-gündüz huzurevi önünde tuttukları nöbetin farkındayken, gelip giden idrakinin asla şaşkın olmayan alışkanlığını anlatıyordu.

Şaşkın olanlar, soğukta, bahçedeki bank’ta uyuyan oğullardan birinin üstüne şalını örten yaşlı bir hemşire ve onun diğer terk edilmiş arkadaşlarıydı. Babası için nöbet tutan oğul’un şaşkın bakışları altında ona “Sen bir meleksin” diyerek sevgiyle bakan, kendisi de huzurevindeki tüm yaşlılara gösterdiği ilgiyle bir Melek olan ve ‘Beyaz Melek’le konuştuğuna inanan bir yaşlı kadın, ders veriyordu izleyenlere. Ve o yaşlı kadın Tuz Gölü’nün bembeyaz zemininde yaşadığı soluksuz aşk duygusuyla son nefesini verdiğinde, film, fantastik modelleme örneği ile Hollywood örüntülerini kuşa çeviriyordu.



Ölüm koğuşunda birbirine destek veren ve her gün birer kişi azalan yaşlı insanların gençliklerine uzanan hayalleri, acı ile kavrulan sessiz geceler, doğulu baba-oğul’un utana sıkıla tüm masraflarını karşıladıkları yaşlı çiftin düğün-derneğinin yapıldığı benzersiz Huzurevi gecesi ile renkleniyordu. Torun o gecede sürükleniyordu annesiyle birlikte, huzurevine tıkılan dedesinin yanına. Torun’un babası acı çeken karısına dayanamıyor ve nihayet tekerlekli sandalyede oturan yaşlı adam gülümseyerek veda ediyordu terk edilmiş arkadaşlarına.

Doğu ve Batı, para ile haşlanmış inançların, geleneklerin çatıştığı yerde ırkı kaldıramıyordu; kaldırdığı tek şey insanlıktı. Depremde yitirdiği tüm ailesinin yokluğuna karşılık aklını yitirerek diyet ödeyen suskun adam’ın kendine gelişindeki acı, diğer terk edilmiş ruhların yıldırıma tutulmuş gibi titrediği gerçeğin tam içinden alınan görüntüleri sarıyordu, izleyenlerin ruhuna.

İnsanın kendisinden öncekiler için açtığı yol, sonra kendisini taşıyordu yalnızlığa. “Huzurevi nedir?” diyen isyanın, dayak yiyen, yalnız bırakılan yaşlıların yaşadıkları şeyin karşısında durması, kötürüm hastaya sürekli dayak atan bakıcıya öldüresiye atılan dayakla sonlanıyordu. Bu dayak, filmin insanların ruhlarına attığı dayaktı. Benzer vahşetlere maruz kalan yaşlı insancıkların, oğullara, kızlara, gelinlere, damatlara attığı dayaktı.

Batılı yaşlı adamların çocuklarına verdikleri medenî terbiye ile doğulu yaşlı adamların çocuklarına yükledikleri gelenek arasındaki kavga, Kur’an ayetleriyle son bulacakken, neosapiens buna mani oluyordu. Fakat her şeyden Allah’ı sorumlu tutanların düştüğü yanılgı, ölüm mahkûmu doğulu yaşlı adamın “ Bu evde Allah’a kin tutulmaz” tavizsizliği ile insanların ahlâkına, medeniyetine ve kahpeliğine geri dönüyordu.

Beyaz Melek filmi, Şaban tiplemesinin yayıldığı alanlarda çok fazla iş yapmayacaktır muhtemelen; Recep İvedik ve GORA gibi zihnin alt katmanlarına hitabeden filmler kadar popüler olmayacaktır. Fakat insanların ruhlarının tedavi edilmesine psiko-sosyal yaraların deşifre edilip fark edilmesinde gidilen dönüşsüz yolu sorgulatacaktır mutlaka. Belki kadın o geçmeyen zamanlarda baş başa kalacağı kocasıyla şimdi daha az kavga edecek, belki oğul para vermedikleri için anne-babasının kafasını kesip sokağa atmayacaktır. Torunlar, dedelere ve ninelere sığınarak, hayatın hay-huyundan bunalan anne-babaların ellerinde hırpalanmayacak, psikolojik travmalar çocukluktan kaynaklanmayacaktır.



Beyaz Melek filmi, kendisini üreten isimleri de aşan bir çoğullukla yapımcısını, yönetmenini, senaristini, oyuncularını, müzikçisini efsaneleştiren bir film olmadı. Kendisi bir efsane oldu, bir efsane gibi kalacak sinema tarihinde.


Faruk Tamer, 19.01.2010, Görsel Eleştiri - Visual Crituque V

Faruk Tamer Yazıları



Film İle İlgili Teknik Bilgiler:

Yönetmen: Mahsun Kırmızıgül

Senaryo: Mahsun Kırmızıgül

Kurgu: Engin Öztürk

Müzik:  Mahsun Kırmızıgül, Kemal Sahir Gürel,Yildiray Gürgen, Uğur Akyürek, Erim Ardal

Oyuncular: Sarp Apak, Erol Günaydın, Ali Sürmeli, Gazanfer Özcan, Mahsun Kırmızıgül, Cezmi Baskın, Yıldız Kenter, Fadik Sevin Atasoy, Nejat Uygur, Fırat Tanış, Necmi Yapıcı, Zeynep Tokuş, Emel Sayın,  Hüseyin Avni Danyal, Yavuz Bingöl, Arif Erkin, Tanju Tuncel, Suna Selen, Gülhan Tekin, Cihat Tamer, Bilge Zobu, Erol Demiröz, Lale Belkıs, Tomris Oğuzalp, Nurşin Demir, İlkay Saran, Tolon Karaca 

Görüntü Yönetmeni: Eyüp Boz

Yapımcı Firma: Boyut Film

Yapımcı: Murat Tokat, A. Levent Üngör

Filmin Türü: Dram, Romantik

Orijinal Adı: Beyaz Melek

Yapım Yılı: 2007

Yapım Ülkesi: Türkiye

Orijinal Dili: Türkçe

Dağıtım: Medyavizyon

Resmi Sitesi: http://www.beyazmelekfilm.com

Vizyon Tarihi: 16.11.2007

Filmin Süresi: 115 dakika

Not: 2007’nin en fazla izlenen filmi olmuştur. 41. Houston Film Festivali’nde, “En İyi Uluslararası Yabancı Film” ve “Jüri Özel En İyi Yönetmen Ödülü” almıştır. Ayrıca anayasamızda,"Yaşlı ve Bakıma Muhtaç Kimselere Sağlık ve Yerinde Bakım Hizmetleri"hususunu içeren bir kanun hükmünün yer almasına önayak olmuştur. Beyaz Melek, bir grup insanın hayata ve birbirlerine duyduğu aşkı ve sevgiyi anlatmaktadır. Bir huzurevine terkedilmiş yaşlı ve hasta insanların dramını konu alır. Ayrıca film, filmin yönetmeni Mahsun Kırmızıgül'e göre Zazaca'nın konuşulduğu ilk film olma özelliğini de gösterir.

Seçkin Deniz Twitter Akışı