24 Mayıs 2014 Cumartesi

SA692/AŞ46: “Türkiye Ağustos’a Kadar Böyle Gergin Olacak”

“Kim, neyi, nasıl, nerede, kiminle konuşuyor bilmiyorum, ama gördüğüm hiçbir şey bana hiç de tesadüf gelmiyor.”


Teori kasıntılarından yorgun düşen bu memleket, teori denerek küçümsenen tüm kumpasları, komploları hemen her gün canlı canlı yaşıyor. Koskoca imparatorluk parçalandı, yok oldu; dağ gibi tarihî belgeler ve itirafnâmeler hatırât kaydıyla kitap olarak piyasada fakat itibar eden yok, buna karşılık itibar edene de komplo teorisyeni gözüyle bakan bir sürü insan var.

Cumhuriyet tarihi gözler önünde, görmemek için gözünü kapatan ya da sağa sola bakanların mide bulandıran ikiyüzlülüğü ile hiçbir şey doğru dürüst analiz edilmiyor, ders çıkarılmıyor. Türkiye her an saldırı altında; bu saldırılar her gün yeni darbe tehditleri, finansal saldırılar, siyasî krizler, yargı krizleri, yangın, terör, kaza olarak karşımızda somut biçimde duruyor ve bas bas bağırıyor, can alıyor, maddî manevî zararlar veriyor; bunların tesadüf olmayacağını dillendirenler ciddiye alınmıyor ve piyasadan siliniyor.

Bu kadar ilke yoksunu yazar-çizerle bir arada yaşıyor olmak gerçekten yorucu. İktidar olmak da yetmiyor bunların karşısında muhalefet olmak da. Tarafsız olmak da taraflı olmak da. Ya onlar gibi düşüneceksin ya da saldırılara maruz kalacaksın. Hakkı, adaleti hatırlatman beyhude çaba.


Soma, 13 Mayıs 2014’te büyük bir facia ile 301 insanın hayatını kaybettiği bir kömür madeni yangını ile ilkokul çağlarından zihnimizde kalan yerini yeniden tescil etti. Kömür madenidir olur böyle şeyler diye düşünen herkes ilk anda bunu basit bir yangın sandı; ancak anlaşıldı ki olay çok büyüktü ve ihmaller bu yangının ana sebebiydi.

Bu yangında sırasıyla vardiya amirinden genel müdüre ve holding patronlarına kadar herkesin açık ihmali vardı ve savcılık şirketin ihmaller zincirine ‘Bilinçli taksir’ demek üzereydi. Hatta o madende hayatlarını kaybetmeyi göze alan ve ölen işçilerde de ihmal vardı; 21 yıllık Çin malı bozuk maskeleri kullanmak zorunda kalacakları zamana ve ölene dek haklarını aramaktan çekinmişlerdi. Devletin müfettişleri ise madenlerin karanlık koridorlarına inmeden işlerini yapıp geçmişlerdi teftişlerde…

Başbakan, eskimiş devletin kısık sesini dillendirdi başlangıçta. “Kömür madenidir, yangın, çöküntü bu işin doğasında var” dedi. Sonra olayların öyle olmadığını anlayınca bütün devleti seferber etti ve 3-4 günde madendeki tüm işçilere ölü ya da diri ulaşmayı başardı. Hastalığı ile meşgul Çalışma Bakanı Faruk Çelik ile, Başbakan Erdoğan’ın talimatıyla kazanın olduğu gün Soma’ya ulaşarak olağanüstü bir çaba ve şeffaf bilgilendirme ile devletin gücünü organize eden Enerji Bakanı Taner Yıldız’ın durumlarını bir kenarda tutarsak, günlerce ‘Katil Başbakan’ diye bağıran hastaları izledik.

Utanmasalar madendeki yangını da Başbakan çıkardı diyeceklerdi. Bu ihmallerin sonucunda ortaya çıkan bir kaza idi; zaten kazalar da ihmallerin sonucunda ortaya çıkar. Soma Holding’in patronlarının Başbakan’ın yandaşları olduğu tezini işlediler birkaç gün.

Oysa gerçekte doğrudan Başbakan Erdoğan’ın indirilmesini hedefleyen Gezi Parkı Terörü’nde Divan Oteli’ni terör üretenlere bir üs olarak kullandırtan Koç’ların eski bir çalışanı çıktı şirketin patronu. Doğal olarak akıllara, akıl almaz ihmaller zincirinin ‘bilinçli’ yapıldığı olasılığı geldi. Bu bilinci ‘Para Kazanma Hırsı’ ile izah eden oldu, cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Başbakan Erdoğan’ın önünü kesme girişiminin sahibi olarak da. Koç-Gürkan ikilisinden yola çıkmak da doğal bir sonuçtu, para kazanma hırsından da.

Türkiye’de en az olan şeyler tesadüflerdi çünkü. AYM Mahkemesi Başkanını öldürtmek ne tür sonuçlara yol açar diyen eski tip neocon kuklalarını da gördü bu millet, PKK timlerini korumak için askerlerin ölmesini isteyenleri de. Hatta Başbakan Erdoğan oy kaybetsin diye karakol saldırıları ile onlarca asker kaybettirdiler bize.

Cemaatin ve noeocon uzantısı medyanın Soma faciasında Erdoğan’ı hedefe koymaları, geçmişi unutmaya niyetli olmayan bizleri başka türlü düşünmeye yöneltmedi nedense. Gezi terörü, 17-25 Aralık, MİT tırlarına yapılan açık saldırı daha taptaze. 30 Mart’tan önce yapılan tüm kasıtlı saldırılar da notlarımız arasında. Soma faciasının kar hırsı ile izah edilemeyeceğini düşünen herkes aslında hiç de haksız değildi.

Haksız değildi, çünkü Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça tuhaf olaylar ardı ardına yaşanıyordu. 22 Mayıs’da İstanbul Okmeydanı’nda terör örgütleri polis araçlarına Molotof kokteyl atarak aracı ve içindeki polisi yakmaya çalıştılar. Polis can havliyle havaya silah sıktı. Geçen yıl Gezi Terörü’nde yaralanan ve uzun bir süre komada kaldıktan sonra ölen bir genci anmayı bahane ederek birkaç sokak ötedeki Cemevi’nde toplananlardan biri bir kurşun mermisiyle yaralandı ve bir gün sonra da öldü. Kurşunun kimin silahından çıktığı bile belli değilken yine büyük bir kampanya başlatıldı Başbakan’a karşı.

Başbakan’ın, Mit’in Okmeydanı’ndaki terörü organize ettiğini iddia ettiler, güya Başbakan bunu da oya tahvil edecekti. Türkiye’deki her türden dış kaynaklı saldırıyı deşifre edenlere komplo teorisyeni diyerek onları aşağılayanlar bu kez kendi uydurdukları teorilerle yine Başbakan’ı hedeflediler. Teröristlerin polise attıkları parça tesirli el bombaları bir sivilin ölmesine birçok polisin de yaralanmasına neden oldu.

Almanya-DHKP-C ilişkilerinde uzman olanlar sık sık eylemlerin başlayacağını  ve alevi vatandaşlarımızın gezi teröründe olduğu gibi kışkırtılacağını söylerken, Alman Cumhurbaşkanı Gauck Türkiye’ye geldi ve haddini aşarak Türkiye’nin içişlerine karıştı. Almanya’yı ziyaret edecek olan Erdoğan’a karşı Almanya’da karşı kampanya düzenleyen ve Almanya’daki Nazileri, alevi vatandaşlarımızı kışkırtarak organize den Alman derin yapısı, Merkel’e, Erdoğan’ı uyarma talimatı verdi. Hepsini hep beraber okuduk, gördük. Başbakan da gideceğini söyledi; muhtemelen Gauck’a ağzının payını vermesinden korkuyorlardı.

Almanya vakıfları ve ajanları aracılığı ile Gezi Terörü’ne destek verdi. Buna ABD, İngiltere, İsrail, Fransa gibi diğer ortaklarının yaptığına ne kadar şahit olduysak o kadar şahit olduk. Şimdi de Okmeydanı merkezli teröre destek veriyorlar. Amaç, Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını engellemek. Çıkarlarına dokunuyor Erdoğan, Almanya’yı Türkiye’nin bir eyaleti gibi görüyor. Almanya’daki bazı politikacıların “Almanya’daki Türklerin başbakanı Erdoğan değil, Alman başbakandır” demelerinin tek sebebi de bu zaten.

2013 geçti; 30 Mart’ta geçti. Sanki hiçbir şey yapmamışlar gibi bitmez tükenmez bir hırsla saldırmaya devam ediyorlar, Erdoğan’a ve gün geçtikçe güçlenen Türkiye’ye. Bunu görüyoruz. Yaşadığımız bu berbat günleri de neye borçlu olduğumuzun farkındayız. Kendisi cumhurbaşkanlığına aday olamayan MHP lideri Devlet Bahçeli eski cumhurbaşkanları Demirel ve Sezer ile görüşüp Cumhurbaşkanı Gül’le konuşmaya gidiyor, ‘Çatı Aday’ belirlemek için. CHP  Genel Başkanı Kılıçdaroğlu ise  yaptırdığı anket ekendi adının pek de itibar görmemesine aldırmadan ve kendisini hesaba katmadan odaları dolaşıyor, kim aday olsun diye.

Benim aklım yine geriye gidiyor ve  Fethullah Gülen’in en yakın arkadaşlarından ve cemaatin etkin isimlerinden biri olan Halit Esendir’in, 25 Mart’ta söylediği cümlelere takılıyor: “Türkiye Ağustos’a kadar böyle gergin olacak. Ağustos’ta Tayyip Erdoğan Çankaya’ya çıkamayacak. Abdullah Gül de o görevde kalamayacak.”

Kimseyi itham etmiyorum, ama bu cümlelerin izahı gerek.  Ağustos’a kadar gerginlik ne demek, ben anlamıyorum. Anlayan varsa bana da izah etsin. İstanbul'un göbeğinde eli silahlı, bombalı maskeli teröristleri de.

Kim, neyi, nasıl, nerede, kiminle konuşuyor bilmiyorum, ama gördüğüm hiçbir şey bana hiç de tesadüf gelmiyor.

Soma bir kaza olsa da olmasa da.

Okmeydanı bir taşeron işi olsa da olmasa da…

Ölümler mi? Ölümlerden sorumlu olanlar taşeron kullananlar. Ne polis ne de devlet!

Gerçek tastamam böyle… O kurşun bir polisin silahından da çıkmış olsa böyle, bir ajanın silahından da çıkmış olsa.


Bütün bunlar neden oluyor, başka izahı olan var  mı?



Arif Şahin, 23.05.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 46





Seçkin Deniz Twitter Akışı