7 Haziran 2014 Cumartesi

SA714/SD135: Kutsal Devlet, Kutsal Lider; Sürekli Hâkimler ve Halk

"Açsın ve özgür değilsin; ancak çok güzel elbiselerin var ve sen bu elbiselere sahip çıkmalısın!"


Türkiye, kendi tarihsel varlığı süresince halk hakimiyeti esasına dayalı herhangi bir dönem yaşamış değildir, böyle bir dönem yaşama olasığı da çok düşük gibi görünmektedir; ancak halk hakimiyetinin mevcut düzeyinden biraz daha etkin bir düzeye gelebileceği düşünülebilir...

Bu ülkede cumhuriyetin ilanından sonra, antik çağ site devletlerinden bu yana hayâl edilen cumhuriyet rejimi, resmen var kılınmış olmasına karşılık, resmi yapısı dışında, halkın egemenliği sadece halkın dilenen formlara sokulması amacını gütmekte etkili olmuştur; "açsın ve özgür değilsin; ancak çok güzel elbiselerin var ve sen bu elbiselere sahip çıkmalısın", şartlanmalarıyla cumhuriyetin egemenlik kayıtları halktan uzakta tutulmaya devam edilmiştir...

Bugün hakimiyet esasının millete devri gibi görünen vekil seçme eylemi, mevcut hâkimlerin güçlerini yeniden kanıtlamak adına yeni sorunlar oluşturmaktan öteye gidememiştir. Hükümetler, kendilerine devredilen sınırsız hâkimiyeti, "sürekli hâkimler"in sınırladığı alanlar dışında kullanamamışlar ve kullanamayacaklardır. Dolayısıyla seçme eylemi, sınırlı hâkimiyet kaygılarının tatmin edilmesinden başka bir özellik taşımamaktadır.

Halkın "sürekli hâkimler"e karşı takındığı tavır, sadece "peşinen kabullenme tepkisi" olduğu sürece, seçilmiş hükümetler halkın bu tepkisine uygun adımlar atmaktan öteye gidemezler. Açık bir şekilde görülebilir ki; halk, aslında seçimle kendi hâkimiyetine değil, peşin hükümlerinin yansıtılmasına vekalet vermektedir.

Kutsal devlet ve kutsal lider sınırlılığından kurtulamayan ve devlet kavramından ürken halkların, devletin idaresinde hükümetlere hâkimiyet devri yapamayacaklarını bilmek gerekir. İşte eğitimin gerçekten "istendik davranışlar oluşturan yapısı" bu anlamda değerini bulmaktadır; sürekli hâkimlerin hâkimiyetlerini ikâme zaafına uğratmak istemedikleri en önemli alan eğitimdir. 

Ve sürekli hâkimler halkda istendik davranışları planlar ve onlara eğitim yoluyla bu davranışları kazandırırlar. Bu bir paradokstur; istendik davranışlar kazandırılan halk da aynı eş değerli tepkiyle peşin kabul yansıtarak, sürekli hâkimlerin hâkimiyetlerini kendisi adına sınırsız olarak kullanmalarına izin verir. İnsanlar, elbiselerinden mahrum kalmamak için aç kalırlar ve özgürlüklerinden bahsetmezler.

Türk siyasî hayatı, siyasîler ile sürekli hâkimlerin iktidar mücadelesinin tahrip ettiği bir alandır; siyasîler partiler-seçimler ikilisiyle sürdürdükleri bu hâkimiyet savaşından sürekli kaybederek ve yıpranarak çıkarlar. Bu nedenle seçilebilir kalitede siyasetçi siyasetle ilgilenemez hâle gelir; siyasetçi güvenilirlikten uzaklaştırılır ve sürekli hâkimler gözetiminde yeni insanlar siyasî arenaya gelirler...

Halk, tercihlerini değiştirir gibi görünse de, sık sık yaşadığı "peşin kabule karşı pişmanlık" gibi deneyimlerinin etkisiyle, sürekli hâkimlerin kontrol ettiği hâkimiyetini tekrar elde etmeye çalışır. Ne yazık ki; halk  her seferinde geri adım atar, antik çağ döneminden gelen cumhuriyet ve halk egemenliği hayalleri hayâl kalmaya devam eder; aç kalmamayı ve hurriyetsiz yaşamamayı, elbiselerine tercih edemez...



Seçkin Deniz, 06.05.2005, Sistematik Analizler 28

Seçkin Deniz Yazıları

Seçkin Deniz Twitter Akışı