“Hadi gel, dünür iki
kadının dırdırını kes bakalım Müftü Efendi!”
Davetiyeler artık böyle:)
Hayattaki en zor
şeylerden biridir kız evermek. Erkek evladı everirsin evinde bir kişi artar,
ama kızını everdiğinde evinden gider, bir kişi eksilir hânenden. Senelerin acısı,
sevinci, kederi, heyecanı aklına üşüşür o vakitlerde. Yüzün asılır elinde
olmadan. Aklında sürüyle soru. Senden tarafta olanlar bir sürü şey söylerler,
karşı taraftan olanlar bir sürü şey. İki insanı evermiyorsun, iki aileyi, iki
sülaleyi everiyorsun bu hesapla. Önce karşı taraf diye bakıyorsun dünüre,
düğünden sonra da aile olarak.
Amma zor, çok zor.
Dilin kemiği yok, huyların zabtı zor. Her kafadan bir ses çıkar, en son
evereceğin gençlerin haberi olur. Onların derdi başkadır, bizlerin derdi başka.
Sinisi, kap-kacağı, yastığı, makinesi, örtüsü derken, çeyizinin telaşı başka
bir yana, o şunu dedi bu şunu dedi kafasını şişirir insanın.
Kadın kısmı pek mâhirdir
işi didik didik edip kavga çıkarmakta. Biz erkeklere düşen de her iki tarafı
teskin etmektir. Herhal, bu iş ezelden beri böyle devam ettiğine göre, doğrusu
da budur diyeceğim neredeyse. Birçok kızımı gelin ettim; hepsinde de aynı sıkıntılar
oldu. İki başka hâne halkı birbirini tanırken olur böyle şeyler diye düşünmeye
başladım. Lâkin ne lâzım bunca tantana? Oturup konuşulur herkes kafasındakini
söyler ve usûlunca her şey yerli yerine getirilir ve iki evladımız
düğün-dernekle yuvasına uğurlanır. Ama nerde?
Erkek tarafı tek yanlı
düşünür, oluk oluk para akacaktır bilirler, baştan işi sıkı tutmaya kalkarlar,
ama her seferinde ipin ucu kaçar. Bu hiçbir düğünde başka türlü olmamıştır. Ama unuturlar, kız tarafı da oluk oluk para
akıtır, evvelden de akıtmıştır; düğün onların da belini bükecektir. Ben, hem iki
erkek evladımı everdim hem de birçok kız evladımı. Hangi masrafın nereden çıkacağını
bilemezsiniz. Her şeyden evvel sabırlı olmak lazım, konuşmak lazım.
Konuşmazsanız her iki
tarafın dedikodusu o düğünü zindana çevirir, iki gencecik insan da ilk günden
kavgalı hâle gelirler. O onu incitir diğeri de onu. Al sana başından sakat bir
yeni hâne. Ayıptır, günahtır; üstünüze vazife olan şeyleri yapın, o susmayan dilinizi
de susturun. Nasılsa faydasız lakırdı edeceksiniz.
Lafınızı tartacaksınız
kırk sefer. Karşı tarafın kulağına giderse gücenmesinler diye
titizleneceksiniz. Herkesin usûlu başkadır, ama bir eve, bir düğüne ne lazımsa başından
bellidir, bunu her seferinde kavga sebebi yapmak akıllı insanların işi mi?
Olmadı sorarsınız, ortak bir karar verirsiniz. Bir iki şey eksik olsa ne olur
ki, kıyamet mi kopar?
Fakat dedim ya, belki
bu vakitte olanlar her iki tarafın da
birbirini tanımasına yarıyor, ama zaten uzun vakit olacak, bu kadar acele
yanlıştır. Hem laf ağzından çıkınca onun mahkûmu olursun, mahçup olursun; ondan
sonra ayıkla pirincin taşını. Kendine de eziyet etmeyeceksin, karşındakine de.
Titiz olacaksın ki karşı taraf da titiz olsun. Kimse kimseyle kavga etmek için
dünür olmaz; o zaman kavga etmeyeceksin, kalp kırmayacaksın.
Hele hele karşı
tarafın kusurlarını abartıp çene çalmayacaksın. Sen kusursuz musun? Oldu
olacak, tülden kavga çıkar, işi toptan bitir, olmaz öyle. Paran kalmaz, borç
edersin; lâkin bir şey eksik kalırsa onun dırdırı bitmez, zamanı geriye sarsan
da bitmez; o zaman bırak, sıkıntı etme kendine, nasılsa para yine yetmeyecek,
borçlanacaksın, o zaman güler yüzlü ol, sabırlı ol. Hangi insan evladı,
borçlanmadan düğün yapmıştır ki, sen yapasın?
Bir tutam güler yüz
bir sürü kusuru örter, varsın öyle olsun; sen alacaklı ol. Ötekinden bekleme,
sen anlayışlı ol. Kız erkeğe emanettir, onun misafiridir. Ne kadar hor bakarsa
kız tarafını o kadar incitir, itibar kaybeder; ne kadar hoş bakarsa o kadar
hoşnut eder ve itibar görür. Erkek kıza canını neslini emanet etmiştir. Kız ne
kadar erkeği hoş tutar, usûlunca memnun ederse erkek tarafı da gelinine itibar
eder, onu hatırlı tutar.
Kayınbabalar her zaman
daha sabırlıdır diyeceğim amma, o kadar hınzır damarlı ihtiyara rastladım ki,
onları bahse dahil etmesek, umumiyetle sabırlıdırlar, ama iş kaynanalara
gelince, aklım duruyor benim. O yüzden kadın kısmı diyorum ya. Bir sussalar
dertler artmayacak. Ufağından ihtiyarına kadar lafa burnunu sokmayan kadın
kısmından çok çok azı hariç kimse yok, . Düğünlerde erkek dırdırın şerrinden
ufala ufala fındık gibi oluyor, işi kesip atsa sonraki yine aynısı olacak;
kaçış yok yani.
Kız evermek çok zor,
bilirim. Düğün telaşı zordur. Nasıl olacak, ne olacak? Erkek kafasına eser,
kapının önüne kor, vicdanı yoksa; gider başka kapı açar kendine. Hiç aklına
gelmez halbuki, her açılan kapının arkasında bir sürü bela vardır, sen kapatsan
da artık o kapı kapanmaz. Ama kız, kız öyle değil, kız o kadar çok kapı açamaz.
Yeni nesilde de öyle eski nesilde de. Bu dünya böyle kaldıkça da bu böyle
olacak, hiç kaçış yok.
Tahsil cehaleti alır
diyorlar ya, bu yanlış, tahsil ancak tahsil edilen şeyin cehaletini alır, kalan
her husustaki cehalet aynen kalır; bu sebeple kimse her hususu bilemez,
bilemeyeceği için her kimse her vakit câhil olabilir. Yüksünmeden, kibre
kapılmadan danışmak lazım, öğrenmek lazım. Bu yaşta bile sorarım bilmediğim bir
husus olunca. İnsan kim, her şeyi bilmek kim? Hadi gel, dünür iki kadının
dırdırını kes bakalım Müftü Efendi. Erbâbı değilsen bu işin, kimse sana itibar
etmez.
Gençlerin kafasını
çar-çurla, çer-çöple doldurmayın düğün-dernek telaşındayken. Onları baştan
huzursuz etmeyin. Lafınızı eksik söyleyin ki; bir daha yüzyüze kaldığınızda hem
damadınız hem gelininiz yüzünüze nurlu baksın, yoksa şeytan görmüş gibi surat
asarlar haberiniz olsun. Elden ayaktan düşünce de selamı-sabahı keserler
sizden. Kendi yerinizi kendiniz yapın ki; gelininiz size kahveyi keyifle
yapsın, damadınız her vakit size hürmet etsin.
Allah, akıl-fikr
vermiş, bir de dil vermiş, aklı-fikri tutup dili çalıştırırsanız herkesin
günahına girersiniz. Hayra konuşun ya da susun, başka çaresi yok.
Piro Zaza, Sonsuz Ark, 08.06.2014