Bir sabah ilacı
elime alıp onunla konuştum: “Lütfen bana zarar verme, seni kullanmaya mecburum”
dedim. Besmele çektim ve ilk ilacımı aldım.
Bu arada
lenf bezleri ile ilgili patoloji raporu çıkmıştı ve geçici bir sevinç
yaşamıştım. Haberi aldığımızda Jale'de vardı yanımızda ve birbirimize sarılıp
mutlu olmuştuk, Atila, Afak, Jale ve ben. Kendimi tutamayıp Fevziye’ye ve
Gökhan’a telefon açtım. Herkes çok sevinmişti. Ama içimdeki his bu mutluluğun
çok kısa süreceğini söylüyor ve o andaki sevincimi yok etmek için üzerime yine
koca koca kayalar yuvarlanıyordu sanki.
Kemik sintigrafisi
İşin
içine girildiğinde neler öğreniyorsunuz neler… Lenflerde bir şey yoktu, ama
şimdi bir de kemik sintigrafisi çektirmem gerekiyordu. Bu konuda Kadri Hocam’a,
izni olursa, sintigrafiyi 19 Mayıs hastanesinde çektirmek istediğimizi söyledik,
makul karşıladı. Genel Cerrah Süleyman Hocam’ı aradık, hemen yardımcı olacağını
söyledi.
Kemik
sintigrafisi neydi ve nasıl yapılırdı bilmiyorduk, ama öğrenecektik. Öğrendik
de… Çekim yapılmadan önce damardan size bir eriyik veriyorlar ve böylece
radyoaktif hâle geliyorsunuz. Radyoaktif hâle geldiğiniz ve zarar vermemeniz
için de hamile ve çocuklara yaklaşmamanız öneriliyor.
Damardan
zerk edilen o sıvıyı aldıktan sonra da bol bol su, çorba gibi şeyler içmenizi
söylüyorlar. Birkaç saat sonra da kontroller boyunca hiç kurtulamayacağınız
yataklardan birine uzatıyor ve ayaklarınızdan başlayarak üzerinizde bir cihazı
ağır ağır yürütüyorlar. Bu işlem tepenizde hareket eden cihaz başınıza
geldiğinde sona ermiş oluyor. Tepeden tırnağa taranıyorsunuz yani… sanırım 20
dakika kadar sürmüştü.
Sonra
onun da sonucunu beklemeye başladık. O sırada Fevziye de yine soluğu hastanede
bizim yanımızda almıştı. O kadar tedirgin olmuştum ki; dört kızı vardı ve
benden ona bir şey geçer, ondan da çocuklarına geçer diye çok endişelenmiştim.
Ama bir yandan da seviniyordum elbette. Sonucu aldığımda Fevziye hızla elimden
çekti, kötü bir şey varsa hemen görmemi istemiyordu yalnızca. Ve sonuç çok
şükür iyi çıkmıştı, kemiklerde de metastaz yoktu.
Koltuk altındaki
merdivenler: Lenf Bezleri
Onkolog
Kadri Altundağ Hocam’ın yanına patoloji ve sintigrafi raporları ile birlikte
gittik. Çok beğenmişti sonuçları. Sonra Atila’ya ve bana dönerek lenflerden
bahsetti, göğüs kanserinde kuvvetle muhtemel olan şey kanserin ilk olarak
lenflere sıçramasıydı. O lenfler de tıpkı bir merdiven gibiydi. Eğer ilk
basamakta kanser yoksa ikinci ve ondan sonraki basamaklarda kanser çıkma
ihtimali neredeyse yoktu. Ama bende artık o merdivenlerin 21 basamağı yoktu…
Bu
sonuçlara göre hemen Tamoksifen adlı ilacı kullanmaya başlamam gerekecekti, hem
de tam beş yıl boyunca.
Kadri
Hocam ayrıca sütü eser miktarda yani çok az içmemi, şekeri ise hiç kullanmamam
gerektiğini söyledi. Deodorant, yoğurt ve peyniri sorduğumda kullanabileceğimi
söyledi.
Tabi bu
arada bir de hormon testi yapılmıştı ve o hormon testinin sonucuna göre de
kemoterapi alıp almayacağım belli olacaktı. Hormon testinin sonucu da çıkmıştı
ve yaşasın kemoterapi almayacaktım.
Atila da ben de havalara uçtuk neredeyse.
Evet, zaten kemoterapiyi reddetmeyi düşünüyorduk, ama buna tıbben de gerek
kalmaması artı bir sevinç kaynağı olmuştu şimdi. Hemen ağabeyimi, kardeşimi,
Fevziye’yi, Şerife’yi, Zekiye, Jale ve Emira’yı aradım. Hepsi çok mutlu
olmuştu. Sonra hakan aradı o da haberi almıştı ve çok sevindiğini söylüyordu.
Çok şükür, çok şükür Allah’ım çok şükürler olsun sana…
Bu arada
anneme de güya alıştırarak kanser olduğumu söylemiştim. O sırada gripti ve bana
hastalık bulaştırmamak için gelmemişti. Hastalığı geçer geçmez de dünya tatlısı
yeğenim Elçin ile birlikte geldiler. Onların gelişi benim için tam bir moral
olmuştu.
Elçin’le
birkaç kere dışarı çıktık, ama mümkün mertebe tenha yerlerde bulunmaya gayret
ediyordum. Çünkü koluma şöyle çok hafif bir şekilde dokunulması bile canımı
yakıyordu. Sakınılan göze çöp batarmış derler ya, hakikaten öyle oluyordu. Ne
kadar dikkat edersem edeyim, dolmuşta, otobüste ya da yolda bir şekilde koluma
çarpıyorlardı ve gözümden yaş geliyordu.
Atila
hastaneden ilaç için raporu alıp tamoksifenle eve döndüğünde ilacın
prospektüsünü okudum. Aman Yarabbim neler yoktu ki vermesi muhtemel zararlar
arasında. En başta da rahim kanseri yapma riski geliyordu. Hemen başlamadım
ilaca. Annem de pek kullanmamı istemedi, bunu açıkça dile getirmese de
hissettiriyordu.
Fevziye,
Galina, Emira, Şerife, Hakan, Mehmet, Gökhan ve Ebubekir annemle Elçin’i
ziyarete gelmişlerdi. Onlarla da uzun uzun konuştuk. Emira üç ayda bir değil
iki ayda bir kontrole gidersin, böylece gözden bir şey kaçmamış olur diyordu.
Aslında hepsi tedirgindi biliyorum. Bir kanser ilacını kullanma kararını ancak
hastanın kendisi doktorla birlikte verebilirdi. Onlar ne deseler sonuçta pişman
olabilirlerdi ve hiçbirisi böyle önemli bir kararda kesin kanaat
belirtemiyorlardı. Onları anlıyordum. Ben de olsam başka birine şu ilacı kullan
ya da kullanma diye telkinde bulunamazdım. Bu vebali olan bir şeydi öncelikle…
Emira
Emira'nın
Bosna'lı olduğunu yazmıştım sanırım, Emira, Hakan'ın eşi bizim de kardeşimiz,
çarşı pazara çıktığımızda pazarlık yaparken “Ben yabancıyım” dese de artık o
bizden biri, Türkiye'nin ve Türklerin en büyük savunucusu.
Emira,
Hakan'ın her yere yetişme çabalarının tersine yakın çocukları ve yakın
çevresine yetişmeyi şiar edinmiş. Bir denge gerekiyor elbette ve ikisi de bu
dengeyi en iyi şekilde kuruyorlar. İyi ve kötü günlerimizi hep birlikte
geçiriyoruz tam bir aile gibi...
Hakan,
Mavi Marmara'da iken Zekiye ile birlikte Emira'ların evine kamp kurmuştuk. Çok
şükür o kötü günleri atlattık, ama zaman zaman Emira o günlerdeki
birlikteliğimizi özlediğini itiraf ediyor:))
Emira'yı tanıyıp da sevmemek mümkün değil,
hemen sizinle dostluk kurar, rahatlatır, evinde çok iyi ağırlar, arabası
olduktan sonra da arabasını kamu hizmetinde kullanmaktan çekinmez:))
İyi
komşu, iyi arkadaş, iyi dost kelimeleri sanırım onu en kısa ve en iyi
tanımlayan kelimeler... Her yıl ailesini ziyaret için bir-iki aylığına Bosna'ya
gider, ama bizi de ihmal etmez, muhakkak arar, bize hediyeler getirir. Benim en
iyi bir dostlarımdandır Emira ve çevremizin de "yabancı" kız
kardeşi:))
Bosna
savaşı esnasında yaşadıklarını yazdığı çok güzel hikâyeleri de var, bir gün
onların kitap hâline getirilmesini o kadar çok istiyorum ki... İnşallah olur.
Tarihe düşülen bir şerh olacak eğer kitap olarak gün yüzüne çıkarsa...
Annesi
Yasemin Teyze ve babası Emir Amca da bizim dostlarımız, neredeyse hiç dil
bilmeden insanlar nasıl birbirleri ile anlaşır diye merak edenler varsa cevabı
ben biliyorum; gönül dili ile...
Evet
Yasemin teyze ve Emir amca ile gönül dili ile anlaşıyoruz ve hepimiz onları çok
seviyoruz. onlar da bizi çocukları gibi sever...
Kolumu bir santim
yukarı kaldırmak ne kadar da zor...
Bu
esnada kolumu kaldırmak için annemle birlikte çalışıyorduk elim kolum bedenime
yapışık olarak; ancak belimin hizasına kadar kaldırabiliyordum. Topu topu bir
santim daha yukarı kaldırmaya çalışmak ise tam bir işkenceydi. sanki yalnızca
kolumu değil, kolumla birlikte onun üzerine yüklenen koca, ağır bir taş
parçasını da kaldırmaya çalışıyordum. Alnım terliyor, kuvvetim bitiyor ve canım
çok yanıyordu.
Kolumu
kaldırma çalışması yaparken duvara en son kaldırdığım yere bir çizik atıyorduk
kalemle. Ertesi gün birkaç milim daha kaldırabildiğimde de bunu büyük bir
başarı olarak görüyorduk. Hemen hepimizin günde bilmem kaç defa hiç düşünmeden
yaptığımız kolu havaya kaldırmak, Allah c.c izin vermediği taktirde bir o kadar
zor ve imkansız oluyordu.
Ancak
kolumu tam olarak başımın hizasına kadar kaldıramazsam radyoterapi tedavisine
başlayamayacaktım. Kolunu başının hizasına kadar kaldır, yan etkisi kanser olan
kanser ilacını araştır vs. yorgunluklar hiç bitmeyecekmiş gibiydi...
Annem ve
Elçin İstanbul'a döndükten bir süre sonra kolumu biraz daha kaldırabiliyordum.
Elçin bunu duyduğunda heyecanla aramış ve beni tebrik etmişti; canım benim...
Tamoksifen'le
ilgili tereddütlerim hiç bitmiyor
Aklıma
Gazi Üniversitesi’nde görev yapan Türkiye’nin en önemli akupunktur
uzmanlarından Prof. Dr. Cemal Çevik gelmişti o sırada. Yıllar önce bir
arkadaşım için gittiğimizde tanışmıştık ve üzerimde müspet intiba bırakmıştı.
Telefon açıp randevu aldım ve hemen yanına gittim.
Cemal
Bey, bana Tamoksifen’i bırakmam konusunda bir şey söyleyemeyeceğini,
Tamoksifen’in rahim kanseri yapma riski bulunduğunu bildiğini, ama bunun en az
üç dört yıl sonra olabileceğini söyledi. O zamana kadar da zaten düzenli
kontrol yaptıracağım için bu riskin önlenebileceğini telkin etti.
Evet,
hiç kimse mesuliyet almıyordu ama zaman geçiyordu. Yapılan araştırmalarda
Tamoksifen’in göğüs kanserinin nüks etme ihtimalini yüzde elli oranında
düşürdüğü ortaya çıkmıştı. Artık bir karar vermeliydim. Bir sabah ilacı elime
alıp onunla konuştum: “Lütfen bana zarar verme, seni kullanmaya mecburum”
dedim. Besmele çektim ve ilk ilacımı aldım.
Neyse, o
günlerde bir de jinekoloğa gitmem gerekiyordu. Tamoksifen kullanmaya
başlamıştım ve yalnızca bu yüzden yani Tamoksifen kullandığım için rahim
kanseri olma riski vardı, bu kontrollere sık sık gitmeliydim. Ne tuhaf yan
etkisi kanser olan bir kanser ilacı… Henüz kötü bir şey yoktu.
Doktor
tuhaf bir şeyler hissedersem hemen kontrole gitmemi söyledi. Rahim ameliyatı
olup aldırırsam bu tehlikeden uzaklaşabilir miyim diye sordum. Doktor makul
bulmasına rağmen, daha yeni ameliyat olduğum ve radyoterapi sırasında da bünyem
epey hırpalanacağı için bunu ertelemem gerektiğini söyledi.
Neşe Kutlutaş, 10.06.2014, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 23.02.2012)