26 Haziran 2014 Perşembe

SA737/FT19: Şahin Torun ve Nostalji/ Yazınsal Eleştiri Ahlâkına Ayraç İliştiren Dergi; Ayraç Dergisi

 "Hem küçümserler pazardakileri, hem de pazardakilerin kendileri hakkında ne dediklerine kulak kesilirler. Bu teatral itiş-kakışta neşvû nemâ bulur insanlığın kültür ve medeniyet dedikleri."


Karanlık bir deliktir insan ruhu; kışkırtan nedenlerin cazgır şiddetine yahut sihrine kapılan her insan, bazen dalar oraya ve bir şeyler çıkarır. Çıkardıklarını kimi zaman büyük bir incelikle sunar sözlerinin sırtında, kimi zaman da büyük bir hoyratlıkla yüzlerine çarpar insanların. 

Ne ki; her biri bir anlatıştır; bir haykırış veya inilti. Bazıları için bu bir zevktir, bazıları için de var olduğunu kanıtlama veya var olana karşı temkinsiz bir karşı duruş, bir cenktir. Keyfin işsiz müptelâları bu şiddetli cengi, edebiyata, felsefeye ya da başka türden kalıplara dökerler. Her ne kadar itseler de diğerlerini, diğerlerinin beğenisine sunarlar içlerinden dışlarına taşıdıkları hazinelerini. Bir sergi yeri, bir panayır neşesiyle düğün-dernek kurarlar; “Bakın, işte bulduklarım!” diye sek sek oynarlar orta yerde. Hem küçümserler pazardakileri, hem de pazardakilerin kendileri hakkında ne dediklerine kulak kesilirler. Bu teatral itiş-kakışta neşvû nemâ bulur insanlığın kültür ve medeniyet dedikleri.

Duyanı, okuyanı yoksa pazardakilerin, ruh dalgıçlarının; tezgâhlarında sinekler dolaşırsa, işte o vakit ölür emektâr kalem erbâbı. O vakit her bir dalışında geri gelmek istemez gittiği yerden. Köpürür, kötümserleşir ve kötürüm olmaktan başka bir şey düşünmez. Her seferinde daha çok kalır daldığı yerde; yalnızlaşır. Yalnızlığına sığınır, karanlıklarında yeni ışık böcekleri dolaştırır, daha büyük şeyler çıkarır kendince… Fakat her seferinde günışığına çıkmaktır amacı, her seferinde: ”İşte ben; buradayım!” diye bağırmak ister. Bilir ki; diğerleri yoksa kendisi de yoktur.

Diğerleri kim? Dalgıçların beklediği diğerleri, başka dalgıçlar; kendileri de birer dalgıç olma hayali peşinde koşanlar; dalgıçların daldığı yerlere dalabilme hayali kuranlar. Başlangıçta okuyanlar, sonrasında dalmayı deneyenler ve en sonunda yarı dalgıç solungaçlarıyla nefes alıp verenler; ama asla tam bir dalgıç olamayanlar… dalgıçları, dalgıçların anlattıklarını anlatmaktan keyif alanlar, dalgıçların solungaçlarını kirli çubuklarla dürtüp duranlar, onların dudaklarını kanatanlar ya da ağızlarının payını verip onları karanlıklarına geri gönderen wamp savaşçılar… Kısacası pazaryerlerinin gözleri fıldır fıldır dönen menfaatdârları, hazine avcıları… Menfaati bazen bireysel fayda- toplumsal dönüşüm adına devşirenler, bazen de kapitalizmin çarklarına altın yumurtlayan tavuk tedarik etme adına dönüştürenler…

Yazma sanatı, harflerin her bir dizilişi edebiyattır, ilkesiyle ilişkilendirilerek düşünüldüğünde, konu ne olursa olsun, her bir anlatı, sanat olma özelliklerini haiz olmalıdır. Aksi halde pazar yerine gelmez, getirilmez. Pazar yerine getirildiğinde ise kurtlar sofrası hazır olmalıdır. Kurtlar dişleri bileylenmiş halde beklerken, onları aç bırakmak olmaz, onları doyuracak mezeler de hazırlamak şarttır. Bu mezelere kültür diyoruz topluca; medeniyetin üzerinde yükseldiği en büyük temel. Ve bir medeniyet eleştiri olmadan var olmaz, varlığını koruyamaz.

Eleştiri medeniyetin temelidir, diyerek büyük bir taltif mekanizması ürettiğimizde, eleştirinin ölçeklerini de işlemeliyiz, kültürün her bir ilmiğine. Diş bileyen dar zihinlere değil, dişlerde öğütülüp, evrenin midesinde sindirilen ve kana, enerjiye dönüşen niyetlere sarınmalı eleştiri.

Türkiye, asırlar öncesinden taşınan dar zihinlilikten kurtulmaya başladığı bu son dönemde büyük bir eleştiri ve tahlil-analiz modellerine muhtaç. Savruk, dağınık kültürel kimliğini sağaltmak adına körleşmeyen, köleleşmeden bakabilen, göz uçları ufukları tarayan sorumluluk sahibi insanlarını arıyor. 21.Yüzyılı kendisinin pazaryeri olarak gören dalgıçların ve eleştirmenlerin boy gösterdiği harfler dünyası, paranın cehennem sıcağında eriyip giden dergilerin ölüm törenlerinde ağıt yakmaktan kurtulmalılar; medeniyet üretmek iddiasına sahip olanlar, ayakta kalabilmek adına özlerini samandan alevlere kurban etmeye mahkûm olmaktan kurtulmalılar.

“Ayraç, bir eleştiri tasavvurunun eteklerinde dolaşıyor. Türkiye’de gün geçtikçe sayıları çoğalan edebiyat heveslilerinin hevesini kırmak için değil; bilakis derli toplu bir edebiyat lezzetini, hem yerel kökleri hem de evrensel bağlantıları açısından ortaya koyabilmek için çaba sarf ediyor. Eleştirinin hep “köstek olmak” üzerinden değerlendirilmesine daha yatkın olan bu karmaşık algı, zaman zaman bizi zorlasa da bu açlığı dindirmenin illa ki birilerinin çabasıyla olacağını görüyor ve bu çabanın çok büyük bir kıymeti olduğuna inanıyoruz”, diyor Aylık Kitap Tahlili ve Eleştiri Dergisi Ayraç’ın Genel Yayın Yönetmeni Şahin Torun.

Ve devam ediyor: 

“Türkiye’de derin bir eleştiri kıtlığının sancıları duyuluyor. Bununla beraber eleştiri kelimesine tahammülsüz ama bir o kadar da “üreten bir zekâ”nın etkili olduğunu görüyoruz. Elbet buna “eleştiren akıl”ın özgüven eksikliğini ve yaşanan kavram karmaşasından doğan kusurları da eklemek gerekiyor. İlkine kısa vadede bir tedavi bulmak pek mümkün görünmüyor, çünkü hem tahammülsüz hem de üretim içindeki bir zekâ söz konusu ve işin kötüsü üretim de zekâ da önyargılarla yüklü. Elbet eleştiren aklın tümünü böylesine net bir şekilde ifade etmek de kolay değil, zira işin bu yanında azda olsa hem tahammülsüzlükten beri durabilen hem de üretebilen bir zekâ ve çabanın varlığını da kabul etmek gerekiyor. Ekseni geniş, özgür ve tarafgir olmayan bir özgüvenle, kargaşa ve karmaşadan uzak bir sadeleşme, en başta elde edilmesi gereken kazanımlar olarak görülmeli, eğer bu yapılabilir bu özgüven ve bu sadelik sağlanabilirse son tahlilde, Türkiye’de üretilen edebiyatın niteliği artacaktır.”

Anadolu’nun bu edebiyat delisi, teni kavruk adamının kanında dolaşan delikanlılığın İstanbul’un damarlarına yabancı geldiği aşikâr. Profesyonel çetelerin cirit attığı, kan emdiği ve hatta bile bile katlettikleri dergilerin cenaze törenlerinde timsah gözyaşları döktüğü herkesin mâlumu. 

Amatör ruhun Anadolu özverisiyle ürettiği Ayraç için endişeleniyor Şahin Torun; ilk sayısından itibaren derebeylerinin dikkatini çeken ve her sayısında daha da genişleyen, sağa, sola, aşağıya, yukarıya bakan herkesi kendi ışığında dinlenmeye bırakan Ayraç’ın kendi ayakları üzerinde durabilmesini hayal ediyor; profesyonel wampirlerin ilkesiz dönüşleriyle dergiler mezarlığına kurban vermek istemiyor uğruna gecelerini, gündüzlerini harcadığı bebeğini. O basit bir şey istiyor aslında: ” Derli toplu bir edebiyat lezzetini, hem yerel kökleri hem de evrensel bağlantıları açısından ortaya koyabilmek”

Korkusu yok, Şahin Torun’un. Derebeylerinin şatolarından pompaladıkları kibirle de işi yok. Resti çekiyor, profesyonel çarkların soğuk nefesine… Dalgıçların ve dalmayı sevenlerin amatör ruhlarına saygı duymaktan asla vazgeçmeyerek Ayraç’ın 6. Sayısı'(*)nı pazaryerine sunuyor.



Faruk Tamer, 11.04.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique X

Faruk Tamer Yazıları


(*) Şahin Torun'un yönetmenliğini yaptığı son sayılardan Ayraç Dergisi 6. Sayı
http://www.ayracdergisi.com/?p=2723


Not 1: Şahin Torun, restinin bedelini Ayraç Dergisi'nin genel yayın yönetmenliğinden  derginin 1. yılı dolmadan ayrılmak zorunda kalarak ödemiştir.

Not 2:  Şahin Torun, kurucu yayın yönetmenliğini yaptığı Ayraç Dergisi'nin şu anda Danışma Kurulu'ndadır.
http://www.ayracdergisi.com/?page_id=2388

Seçkin Deniz Twitter Akışı