“Fikirleri
olsaydı, tartışırlardı.”
Türkiye,
Alman, Fransız ve İngiliz oryantalistlerin bazen birlikte çalışarak bazen de
açıktan ve gizliden çatışarak inşa ettiği Pan-İslamist/İslamcı teorilerle 1. ve
2. Dünya savaşları öncesi ve sonrası özenle teşekkül ettirdiği sivil-resmî
organizasyonlardan 1924 tarihi itibarı ile elini-eteğini çektikten sonra 1976 ‘da
İKÖ’ye üye ülke statüsünü reddetmekten vazgeçip kabul edene kadar, sadece tek
yönlü bir saldırıya muhataptı. Kültürel ve dinî değerleri, egemen ve yayılmacı Batı
kültürünün saldırısı altındaydı. Ancak 1976’dan sonra, saldırı çift yönlü olmaya
başladı.
İslamcı
kisvelerle Türkiye’de yeşil kuşak inşa etmeye başlayan Glaido, hem yerel
cemaatler, gruplar oluşturdu hem de kolonyal stratejilerin kurbanı diğer Müslüman
ülkeler üzerinden Türkiye’nin iç ve dış politik hareket alanlarını sürekli ve
ısrarlı saldırılarla rahatsız etti. İran ve Suudi Arabistan üzerinden pentagon
üretimi şii-sünni, Pakistan ve Mısır üzerinden İngiliz-Amerikan fanatik-radikal
modeller üretildi ve Türkiye’ye yöneltildi. Yazarlarından, düşünürlerine,
akademisyenlerine, gazetecilerine, diplomatlarına, milletvekillerine,
bakanlarına ve başbakanlarına kadar her unsur büyük resmin bir ayrıntısı olarak
kullanıldı.
Günümüz
İslam topraklarının neredeyse bütün etkili aktörleri 70’li yılların o kaotik
atmosferinde, tek tek özenle tespit edildiler, devşirildiler. Belki çok katı
bir hüküm olarak gelecektir bu gerçek bazılarına, ama maalesef yapılacak bir
şey yok; durum tam olarak bu.
Öldürülen
veya itibarsızlaştırılarak tarihe gömülen aktörlerin de tek suçu kendilerine
çizilen istikamete, elde ettikleri güç dolayısıyla, itiraz etmeye yeltenmeleriydi.
Evet; sadece yeltenmişlerdi. Belki de sadece düşünmüşlerdi ve bunu kendileri
ile sessizce konuşurken suçüstü yakalanmışlardı.
Recep Tayyip
Erdoğan profilinde izlediğim, ısrarla takip ettiğim temel konu bu. Lyon’da
konuşmasını bitirdikten sonra, kendisini dinlemeye gelenlere gül dağıtan
ellerine sevgiyle dokunanları, hızlı ve endişeli hareketlerle engellemeye
çalışan korumalarını görünce, başkaca bir şey düşünmedim. Erdoğan, sayısını
bilmediğimiz suikastlerden, itibarsızlaştırma girişimlerinden kurtularak bugüne
geldi.
Erdoğan’ın
sisteme nereden girmiş olduğunun önemi yok, nasıl girdiğinin de önemi yok.
Bugün yok edilmeye çalışılmasının bir önemi var. Demek ki; Erdoğan, küresel
organizmanın çıkarlarına aykırı, Türkiye’nin ve genelde ezilen insanların,
özelde müslümanların çıkarlarına uygun stratejik planlara ve ajandalara sahip.
Aksi halde hangi ülkede her alanda bu kadar başarılı olan bir siyasetçi
engellenebilir ya da yok edilmek istenebilir ki? Bir Merkel yıllardır koltuğunda
ve neredeyse tüm almanlar tarafından özenle korunuyor. Putin başka bir coşku
sebebi Ruslar ve eski komünistler için.
Merkel,
Almanya’yı tarihi çöküşün eşiğinden kurtaran bir isim ve neredeyse hiçbir
şekilde yıpratılmıyor. Karşısında güçlü muhalif yapılar var, ama bu yapılar
koalisyon oluşturup onu her yöntemi ve yolu kullanarak alaşağı etmek
istemiyorlar. Putin, neredeyse tüm Rusların sevgilisi.
Oysa
Erdoğan, her seçim döneminde, her strateji değişikliğinde Türkiye’nin bütün
düşman kardeşlerini birleşmiş bir şekilde karşısında buluyor. Bu işte bir
gariplik yok mu? Demirel’in bile aldığı cüzi oyla Cumhurbaşkanlığı makamına
geldiği bir ülkede Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olması, CHP, MHP, BBP, SP, DSP gibi
geçmişin rakiplerini nasıl bir araya getirebiliyor?
Esâmesi
bile okunamayan bir adayı, bu yapılar ve liderleri nasıl Çatı Aday olarak
takdim edebiliyorlar topluma?
Bundan kuşkulanmayacak
mıyız? Bu ülkede 2002’den beri her gün artarak devam eden olağanüstü büyüme
sürecinden hiç mi utanmıyorlar? Yaşadıkları ülkenin düşmanlarınca kıskançlıkla
izlendiğini görmekten acizler mi?
Cemaat…
o bambaşka bir yara. Arşivler apaçık duruyor. Bu beş benzemez parti ile
cemaatin ne gibi ortak çıkarları olabilir? Parti programları, felsefeleri
onları yıldızlar kadar uzak bir geçmişten bugüne taşıdılar. Nasıl bir araya gelip
Erdoğan’ın doğal bir adaylığını engellemeye çalışıyorlar? Sebepleri ne? Diktatörlük
yaftasının içi, altı, üstü boş zırvalarına gülüp geçelim, dertleri ne?
Horladıkları,
aşağıladıkları bu halkın tercihlerine saygı duymaktan acizler, bunu görüyoruz,
peki kendi tabanlarına, kendi vekillerine, ideolojilerine karşı hiç mi
saygıları yok? CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun, MHP Genel Başkanı Bahçeli’ye
ortak aday olarak takdim ettiği Ekmeleddin İhsanoğlu hangi tabanda, hangi
kurulda tartışıldı, oylandı da teklifin konusu hâline gelebildi?
Erdoğan'a diktatör diyorlar;
bunlar diktatör bile olamayacak kadar kişilikten, demokrasiden ve insana
saygıdan uzak bir çaydalar, ben bunu anlıyorum; bir fikirleri bile yok.
Fikirleri olsaydı, tartışırlardı.
CHP 'deki
Ulusalcı isimlerden Milletvekili Emine Ülker Tarhan, “İhsanoğlu tercihi yanlış
bile değil!” diyerek tepki göstermiş: “Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük
fizikçilerinden sayılan Pauli, netameli bir formülle karşılaştığında, kendi
gibi ünlü bir fizikçi olan Bohr'un, ‘Bu formül doğru değil’ sözüne şu cevabı vermiş:
‘Doğru değil de ne demek, bu yanlış bile değil.’ Önümüze konulan
şeffaflıktan uzak, netameli, antidemokratik formüller ‘yanlış bile değil.’ Bu
formüllerdeki tüm yollar ülkemizi kaotik bir Ortadoğu iklimine iki kere
sürükler. Peki, çağdaşlık hangi yöne düşer dersiniz? Biz değerlerini
değiştirdiği gömlek cebinde unutanlardan değiliz, olmayacağız.”
CHP’yi
ansızın yakalayan bu kasırga, onu ikiye hatta üçe bölecek 10 Ağustos’tan sonra.
30 Mart yerel seçimlerinden önce camilere sığamayan CHP’li vekillerin göz
yaşartıcı dönüşümü sürüyor. Bir nikaha katılmak için evinden çıkan ve isminin
yardırganmaması gerektiğini söyleyen, "Nurettin gibi, Şehabettin gibi,
Necmettin gibi, ama yadırganacak bir şey yok. Herkes bana Ekmel der" diyen İslam İşbirliği Teşkilatı (Eski İKÖ) eski genel sekreterini aday gösterirken
hiç de kara çarşaf düşmanı gibi görünmüyorlar.
Bu arada
bu yapının sokak şubesi olan TGB’li gençler, bir zamanlar düşman oldukları İran’a
davetli olarak gidiyorlar. Orada Uğur Mumcu’nun katiline de rastlarlar belki…
Mesele ideoloji
değil, ekonomi değil, istikrar değil, demokrasi değil, gelişen, büyüyen ve
güçlenen bir Türkiye değil. O halde ne?
Her şey net değil mi? Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını engellemek gerektiğine
dair bir talimat almış olmaları gelmeyecek mi akla? Kuşkularım giderilene kadar
bunun böyle olduğunu düşüneceğim. Demek ki; her unsur kendisine, fotoğraftaki
yerine uygun bir rolle karşımızda ve bu utanç verici durum artık saklanamayacak
kadar açıkta.
Balyoz,
Ergenekon mahkûmları tek tek salıverildiler. Fethullah Gülen’in vicdanı artık
sızlamayacak yaşlı insanlar cezaevindeler diye. AYM Başkanı Haşim Kılıç’ın da
adaylık konusunda adı anılmıyor. Fakat tuhaf bir şekilde henüz resmen aday
gösterilmeyen ve 29 Haziran günü MHP’nin imzalarıyla aday gösterilecek olan Ekmeleddin İhsanoğlu, ofisler açıyor, Twitter ve Facebook
hesaplarını kullanan arkadaşlar ediniyor, kapı kapı geziyor destek istiyor;
kampanyasına finansman desteği sağlamak için CHP ve MHP vekilleri ellerini
ceplerine atıyorlar.
Dereyi görmeden paçayı sıvamak bu olsa gerek. Bu acele ne
böyle? Yeni oyunun ilk perdesi mi bu yoksa? Kılıçdaroğlu çok demokratik bir
tavırla, asla başka bir adaya izin vermeyeceklerini söylerken, başka bir aday
mı çıkaracak CHP? Yoksa MHP, CHP’nin kolundan çeke çeke kendisine getirdiği
İhsanoğlu’ndan başka adaya da şans mı verecek?
Artık
hepsi hikâye. Bir cümle bile kuramayan, hele hele isminden rahatsız olan bir kişiyi
Cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya sürmek, yanlış bile değil.
Herkesin
kendisine ‘Ekmel’ dediğinden bahseden ve halka, solcu seçmene sempatik görünmeye
çalışan bir aday, önce özgeçmişine bakmalı. Sonra böyle bir talepte bulunmalı…
Samimiyet
böyle bir şey; 12 yıl kefeni sırtında gezen, Marmaray gibi dev bir projeyi
bitiren, halkının acılarını azaltan, terörü bitiren, yoksulu doyuran, sosyal
devlet denen gerçeği inşa eden, insana onurunu iade eden devleti görünür hâle
getiren ve girdiği her seçimden zaferle çıkan, 12 yıldır da öldürülmeye,
piyasadan silinmeye çalışılan bir Başbakan’a ‘Tayyip’ der bu millet, şapkadan
çıkan birine değil.
Kim kimi
ağırlıyor, bilmiyorum; ama bildiğim bir şey var körler ve sağırlar bile bir
asaletle ağırlarlar birbirlerini…
Arif Şahin, 27.06.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 48
Not: Bu
yazıyı 10 gün önce tasarlamıştım, ama mide bulantılarım yazmama izin vermedi,
özür dilerim.
Güncel Not: 27.07.2016: ABD Başkan adayı Hillary Clinton'ın yardımcısının e-postalarından Fethullah Gülen ve Ekmeleddin İhsanoğlu çıktı...
http://www.haber7.com/guncel/haber/2057253-fetonun-abd-ile-yazismasini-ruslar-yayinladi
Güncel Not: 27.07.2016: ABD Başkan adayı Hillary Clinton'ın yardımcısının e-postalarından Fethullah Gülen ve Ekmeleddin İhsanoğlu çıktı...
http://www.haber7.com/guncel/haber/2057253-fetonun-abd-ile-yazismasini-ruslar-yayinladi