“Ben deli gibi öğrenmek istiyordum, hayatım boyunca
öğrenmeye, talebe olmaya olan aşkım beni buna itiyordu muhakkak ki. Yeni bir
tedavi şekli var mıydı?”
Arkadaşlarım
bana aynen bunu söylüyorlardı: “İinternetten uzaklaş! Bilgisayarı da kapat!”
orada okuduklarımı kendime yakıştırmamdan endişe ediyorlardı, hiçbir şeyi yakıştıracak
hâlim yoktu doğrusu, kanser olmuştum bir kere, bundan sonra kendime daha kötü
neyi yakıştırabilirdim ki?... Ben deli gibi öğrenmek istiyordum, hayatım
boyunca öğrenmeye, talebe olmaya olan aşkım beni buna itiyordu muhakkak ki.
Yeni bir tedavi şekli var mıydı? Her gün gazetelerde gördüğümüz falanca
meyvenin ya da sebzenin kansere iyi geldiği doğru muydu?
Ağabeyim
espriyi patlatıyor
Ben internetten bütün bunları araştırırken,
ağabeyimden bir telefon geldi: “Sana çok önemli bir şey söyleyeceğim. Lütfen
buna uy ve söyleyeceğim iki şeyi kesinlikle ağzına sürme!”
Can kulağı ile
dinliyordum, aklımdan hızla cips kola ikilisi geçiyordu ki ikisini de ağzıma
sürmüyordum. Ağabeyim devam etti: “Sakın ama sakın brokoli ile semizotu yeme,
Mehmet Öz sabah akşam bunları yiyor bak kanser oldu, demek ki bunları yememek
lazım.”
Kahkahalarla güldüğümü hatırlıyorum. Brokoliyi çok
özel başka sebeplerden dolayı yemiyorum, ama doğrusun isterseniz semizotunu çok
severim ve hâlen de yiyorum, aman ağabeyim duymasın.
İnternetten ilk önce kanser olan ünlülerin
söylediklerini bulmaya çalıştım. O kadar çok ünlü vardı ki kanser olan; Canan
Barlas, Oya Başar, Filiz Akın, Serra Yılmaz, Arzum Onan, Meral Tamer, Defne
Samyeli, Yıldız Tilbe… Liste oldukça uzundu. Yine de hepsinin kanserle ilgili
düşüncelerini öğrenmek istiyordum. Belki içlerinde sadra şifa bir söz söyleyeni
bulunurdu.
Bu esnada rastladım işte MEVA’nın sitesine; Meme
Vakfı bir internet sitesi açmıştı ve aradığım bütün bilgiler http://www.memekanseri.org/
adresinde derli toplu bir şekilde
bulunuyordu.
Risk faktörleri, teşhis, tedavi, kemoterapi,
radyoterapi, beslenme, kanser evreleri, her evrenin açıklaması, kanser
psikolojisi, nüks durumunda yapılacaklar kanserle ilgili hemen her şeyi bu
sitede buldum ve okuyarak öğrendim. Kendilerine kalpten müteşekkirim.
Diğer kanser olan ünlülerin röportajları vardı daha
çok ve onların da ağırlıklı bir bölümü kansere stres ve sıkıntıdan dolayı yakalandıklarını
ancak dua ve aile-arkadaş desteği ile kanseri “yendiklerini” söylüyorlardı.
Bence haklıydılar. Bir gece Serra Yılmaz’ı rüyamda
görmüştüm, kolunu omzuma atmış ve “Seni de anlamıyorlar değil mi? Beni de
anlamamışlardı. Ama merak etme iyileşeceksin bak bende hiçbir şey kalmadı!”
diyordu sıcak bir sesle.
Başka bir gecede rüyamda akciğer kanseri olduğumu
gördüm. Her şey gerçek gibiydi, tedavi süreci, doktorlarla yaptığımız görüşmeler
ve korkularım. Uyandığımda ağlıyordum. Gece ve rüya kelimelerini aynı cümle
içerisinde kullanıyorum ama öyle saatlerce uyuduğumu sanmayın. Çok çok uzun bir
süre evin içerisinde dört dönerek geçiriyordum geceleri.
Uykuya geçmek kadar zor bir şey yoktu. Öncelikle
ameliyat yerim ağrıyor ve acıyordu, göğsümün üzerine sanki dört beş kat alçı
atılmıştı ve ağırlıkla birlikte canımı yakıyordu. Ve ne kadar uykum gelirse
gelsin daha gözümü kapatır kapatmaz, göğsümde bir sıkıntı beliriyor ve bir iç
ses “sen öleceksin ne uyuyorsun” diye beni sarsarak kaldırıyordu.
Nefesim kesilerek gözümü açtıktan sonra da evi
dolaşmaya devam ediyordum. Atila oturduğum yerde rahat uyuyabilmem için
bacaklarımı uzatacağım pufu da olan rahat bir koltuk almıştı. Çoğu gecemi
kafamı hafif sola çevirerek, oturur pozisyonda ama ayaklarım pufa uzanmış
geçirmeye çalışıyordum. Yatak ve kanepenin yanında bir de böyle bir güzellik
hediye etmişti Atila ve gerçekten işe yarıyordu.
Zeynep
Gülce hayatımıza giriyor
Bu arada Şerife'nin de doğum zamanı gelmişti, Miray
artık abla oluyordu. 10 Aralık 2010 sabahı erkenden Zekiye, Fevziye, Galina ve
ben hep birlikte Medicana Hastanesi’nde buluşmak üzere sözleştik. Doğum sezaryenle
olacaktı ve randevu saati sabah 9'du.
Biz Galina ile birlikte çıktık ve Şerife'nin
odasında Zekiye ve Fevziye ile buluştuk. Şerife ortalarda yoktu. Beklemeye
başladık bu sırada doğumu yapacak olan doktorla karşılaştık. Doktor sıkıntılı
bir şekilde bir yandan saatine bakıyor bir yandan da parmaklarıyla bankonun
üzerinde ritim tutuyordu. Tipik bir sıkıntılı insan tepkisi.
Biz doktoru "Geliyorlar yoldalar" diye
teskin etmeye çalıştık. Sonra Gökhan'ı aradık, neredeyse gelmek üzerelerdi ve
bizim hastanede olduğumuzdan haberleri yoktu. Odaya girdiklerinde gerçek bir
sürpriz oldu hepsi için. Babaanne, anneanne, Gökhan'ın anneannesi, kardeşleri,
babası ve biz...
Çok güzel bir tabloydu ve Şerife gerçekten çok mutlu
olmuştu.
Yalnız hastanenin hiçbir penceresi açılan cinsten
değildi ve bu da en azından benim için oldukça sıkıntılı bir durumdu.
Tavanlarda havalandırma bölümleri olsa da kendimi oksijensiz kalmış gibi
hissediyordum ama hastanede böyle güzel bir olay için bulunmak o hissimin önüne
geçiyordu.
Şerife ameliyat önlüğünü giyinip doğumhaneye inmek
üzere odadan çıktığında bir asansör macerasına girişmiştik; beklediğimiz
asansörler bir türlü gelmiyordu. Nihayet birisini yakaladığımızda güle oynaya
Şerife'yi yolcu ettik, ama aramızda biri noksandı.
Şerife Gökhan'la birlikte indikten sonra Galina'nın
olmadığını fark ettik. Hızla Şerife'nin odasına girdiğimizde Galina yarı baygın
vaziyette yatıyordu. Hastanenin havası onu da etkilemiş ve bir anda bayılmıştı.
Neyse ki Gökhan'ın anneannesi hemen müdahale etmiş, hemşireleri çağırmış ve
tansiyonunun çok düştüğü tespit edildikten sonra, anneanne hurma ve su vererek
Galina'nın biraz kendisine gelmesini sağlamıştı.
Hepimiz çok üzüldük; çünkü Galina o kadar sessiz ve
saygılı bir insandı ki acı çektiğini ve kötüleştiğini bile kimseye belli
etmezdi ve o gün de etmemişti.
Doğumu beklerken hep birlikte kantine gidip bir
şeyler atıştırdık. Ve nihayet o mutlu haber geldi: Zeynep Gülce 10 Aralık cuma
günü aramıza katılmıştı, artık hayatımızda yeni bir nefes, yeni bir güzellik ve
yeni bir heyecan vardı.
Dünya tatlısı Gülce'mize Allah c.c hayırlı ve
bereketli bir ömür nasip etsin. Âmin.
Neşe Kutlutaş, 04.07.2014, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 24.02.2012)