SAHNE ÜÇ
Anlatıcı - Suat Soylu
(Anlatıcı sağ kapıya yönelir. ) Ben sevgili yönetmenimiz Suat
Soylu’yu çağıracağım. (İzleyicilere
dönerek) Birçoğunuz Suat Beyi tanıyordur. Çok kalender, çok şeker, çok
babacan bir insandır. (Eliyle yarım daire
çizerek bütün izleyicileri işaret eder) Buna şimdi sizler de tanıklık
edeceksiniz. Her birimizle, oyuncularının her biriyle bir baba şefkati ile,
disiplini ile ilgilenir. Derdimizle dertlenir. Hele provalarda görseniz. İnsan
onunla çalışırken ayrı bir zevk alır. (Durur,
izleyicileri süzer) Olmadı şimdi. Aranızdan kimilerinin bıyık altından
güldüğünü görüyorum. Sözlerimin samimiyetinden kuşku duyuyorsunuz sanırım. Yok,
apaçık kuşku duyuyorsunuz. Bir tür pohpohlama, yıkama-yağlama yaptığıma dair
işaretler alıyorum hemen hepinizden. Ancak bütün samimiyetimle söyleyeyim ki
yanılıyorsunuz. Yemin etmeyi sevmem ve fakat işte yeminle söylüyorum, ekmek
çarpsın söylediklerimde samimiyim. (Sahnenin
en önüne gelir, hafif eğilerek) bu oyunda oluşumu sevgili yönetmenimize
borçlu olduğum gerçeği böyle konuşturuyor değil, inanın değil. Her ortamda, her
mecliste Suat Bey’i böyle anmışımdır. Gerçekten. (Omuz silker, geri çekilir) Valla siz bilirsiniz. Ben kendimi
biliyorum. Kimseyi inandırmak zorunda da değilim. (Sağ kapıya doğru yönelir. Alıngan bir ses tonuyla) Sayın Suat Soylu
teşriflerinizi bekliyoruz efendimiz.
(Suat Soylu sağ kapıdan girer. Saçları yer yer kırdır. Kendinden emin
adımlarla Anlatıcı’nın yanına gelir. Anlatıcı’nın uzanan elini görmezden gelir.
İzleyicileri selamlar. Sağ elini pantolonun cebine sokar. Gözlerini Anlatıcı’ya
diker. Anlatıcı afallamış gibidir. Havadaki elini ne yapacağını bilmez bir
haldedir. Sol elindeki kağıt tomarını havadaki sağ eline geçirir. Kağıtları
inceler gibi yapar. Ürkek bir sesle) Hoş geldiniz Suat Bey. Umarım
afiyettesinizdir.
Suat- (Tavırları
oldukça soğuktur.) Teşekkür ederim.
Anlatıcı- (Rahat olmaya çalışır) Bugün hava biraz
sıcak gibi değil mi Suat Bey?
Suat- (Sert bir sesle) Niçin böyle ahmakça
davranıyorsun? Derdin ne?
Anlatıcı- (Donup kalmıştır. Zangır zangır titrer. Sesi
titrektir, kekeler) Ama.. aa..ma..a
Suat- (Aynı
tonda) Provalarda da uyarmıştım. Kelimenin tam anlamıyla oyunun içine
ettin. Senden kim sosyolojik çözümlemeler istedi ha? Oyuncuları birer birer
isimleriyle çağıracak izleyicilere tanıtacaktın. Son olarak da yazar
arkadaşımızı ve beni çağıracaktın. Ve bütün bunları da oyunun bitiminde
yapacaktın. Provokatör müsün nesin sen ya?
Anlatıcı- (Elindeki kağıtları düşürür. Almak için
eğilir, vazgeçer, doğrulur, gülümsemeye çalışır) Hani.. şey.. doğaçlama..
yani öyle demiş..
Suat- (Sağ elinin işaret parmağını dudaklarına
götürür) Sus.. sözümü kesme! Tutturdun bir doğaçlama..doğaçlama.. Doğaçlama
yapıyormuşsun rolü olacaktı. Gerçekte öyle bir şey yoktu. Ama sen içine ettin,
konsepti mahvettin. Biz eser verdik sen tuluat yapıyorsun.
Anlatıcı- (Kendini toplar, omuzlarını dikleştirir)
Bakın siz de doğaçlama yapıyorsunuz. Üstelik bir şiirden dizeyi sizinmiş gibi
sunuyorsunuz “biz eser verdik sen tuluat yapıyorsun” sözü bir şairimize ait.
Suat- Ee ne olmuş bir
şairimize ait ise. Söylemeyecek miyiz? Taşı gediğine oturtmak denmez mi buna?
Anlatıcı- (Yalvarmaklı) Efendimiz, sevgili
velinimetimiz, tamam belki ben yanlış anlamış olabilirim. Ama siz de hak
vermelisiniz ki her şey karma karışık oldu. (Eğilir, yerdeki kâğıtları alır. Tomar halinde Suat’a uzatır ) İşte
aklımı karıştıran da elime tutuşturulan ve fakat içinde oyunla ilgili bir tek
tümce olmayan bu kâğıtlar. Alın bakın.. bakın ne yazıyor? Durun ben okuyayım (Boğazını temizler, tok bir sesle)
“Piyaz’ın Tarifi. Bir su bardağı sirke, bir adet soğan, bir demet maydanoz.
Suat- (Anlatıcının
elindeki kağıtlara atılır) Dur.. ver bakayım şunları bana.. bu ne
şaklabanlık. (Anlatıcının elinden
kağıtları alır. Mırıldanarak okur) “Yumurtalı Ispanak” (Başını sallar) “Patlıcanlı Paşa Kebabı
mı?” (Kağıtları Anlatıcının enline zorla
tutuşturur) Kahretsin! Biri bizi saboteye niyetlenmiş. Apaçık sabotaj bu! (Anlatıcıya) Ulan serseri buraya
çıkmadan, oyun başlamadan niye bana gelmedin?
Anlatıcı- (Öfkeli) Bir dakika beyefendi.. bir
dakika. Karşınızda bıyığı yeni terlemiş bir zıpçıktı yok karşınızda. Kendinize
gelin. Boyunuz kadar çocuklarım var benim. Bunca insanın karşısında bu ne?
Suat- (Anlatıcının yakasına sarılır) Kimsin lan
sen? Burada işin ne? Kim yolladı seni? Kimin adamısın?
Anlatıcı- (Suat’ın ellerini tutar, aşağı indirir)
Kendinize gelin bayım.. sokak kabadayılarına özenilecek yer değil burası..
(Başıyla izleyicileri gösterir) Bakın bunca nezih insan nasıl da şaşkın şaşkın
bize bakıyorlar. Yakışıyor mu size?
Suat- (Kendini tutmaya çalışır. Sesini kontrol eder)
Bak arkadaşım tamam, sükunete ikimizin de ihtiyacı var, sakinleşelim.. azıcık
düşün.. sahneye çıkarken eline aldığın şeyin ne olduğunu fark etmedin mi? Yemek
tarifleriyle dolu bu sayfalar sana bir şey demedi mi? Provalarda böyle bir şey
olmamışken, elinde oyunun tam metni varken.. nasıl olur da kuşkulanmazsın?
Anlatıcı- (Alaycı) Kuşkulanmak mı? Aslına bakarsan
Bay yazar Raci ile konuşuncaya kadar herhangi bir şeyden kuşkulanmadım. Ama
kalkıp “benim oyunumda anlatıcı diye bir karakter yoktu” deyince afallamadım
değil.
Suat- Her şeyi bir kenara
bırakalım.. ne olacak şimdi? (İzleyicileri işaret eder) Ne diyeceğiz bu
insanlara? Teknik bir arızadan ötürü oyunumuzu süresiz erteliyoruz, özür mü
diliyoruz, diyeceğiz? Ha.. bu bela sarmalından nasıl çıkacağız?
Anlatıcı- (Gayet kendinden emin, ciddi bir sesle)
Efendim inanın abartıyorsunuz.. birazdan her şey yoluna girer. Azıcık
karışıklık oldu gibi hepsi bu..
Suat- (Oldukça umutsuz) Nasıl? Nasıl yoluna
girecek? (Kendi etrafında ağır ağır döner, sahneyi ilk kez görüyor gibidir.
Dönüşünü bitirir. İyice Anlatıcı’ya sokulur. Anlatıcı geri geri gitmeye
çalışır. Suat eliyle Sahneyi gösterir.) Allah aşkına bu ne ya? Böyle bir dekor,
böyle bir mekân benim sahnelediğim oyunun hangi bölümünde vardı ya? Aklımı
kaçıracağım.
Anlatıcı- (Kendi kendine mırıldanır) Oho.. Yazar
yazdığı oyunda Anlatıcı yok, der, yönetmen dekordan bihaber.. yanlışlık da
benim elimdeki yemek tarifleri.. bunlar elbirliği edip bana oyun oynuyorlar
galiba.
Suat- Ne mırıldanıp
duruyorsun kendi kendine? Küfür mü ediyorsun? Lanetler mi savuruyorsun?
Anlatıcı- Estağfurullah
efendim. Ne demek küfür, lanet.. öyle şey mi olur? Sanırım öfkelendiğiniz için
bu dekoru hatırlamıyorsunuz. Avni bey’in ya da Aile’nin oturma odası. Kaç kez
bu sahnede prova yapmıştık.. hatırlayın! (Pencere
önündeki koltukları, fiskosu satranç takımını işaret eder) şu köşede kaç
kez Avni bey’le ya uşağı, ya eşi, ya Eşinin yeğeni ya da adı var kendi yok
oğlunun kız arkadaşı satranç oynadılar. Siz provalarda kaç kez Avni bey’i
uyardınız, satrancı ciddiye almaması için.. adam kendini kaybedip duruyordu.
Suat- (Ellerini hayır der gibi sallar) Yok ya..
yok.. bu bir kâbus. Hani dün akşam ağır bir şeyler de yemedim ki, diyeyim onun
verdiği sıkıntı olsun.. (Sahnenin arkasından sesler gelir. Anlatıcı ve Suat
kulak kabartırlar.)
SAHNE DÖRT
Uşak-Öncekiler
(Ne dediği anlaşılmayan tartışma sesleri. İtişmeler. Bağırışlar. Sessizlik
sağlanır.)
İçerden Uşağın Tok Sesi-
Olmaz efendim. Olur mu öyle şey.. daha neler? (Sağ kapıdan İngiliz uşaklarına benzer kıyafetle 60 yaşlarında uşak
sahneye gelir. Yüzü oldukça ciddidir. İzleyicileri selamlar. Suat’ın yanına
gelir. Suat’ın kulağına bir şeyler fısıldar. Suat ürkerek geri çeker başını.
Tekrar yaklaşır.)
Suat- (Bitkin
bir sesle) Hadi ya.. (Anlatıcı’ya
dönerek kızgın bir sesle) İşte olacağı buydu.
Anlatıcı- (Uşağı işaret eder) Bu bostan korkuluğu
iyi bir haber beklenmez zaten de ne olmuş?
Suat- (Dişlerini
gıcırdatır. Anlatıcı’nın üzerine yürür. Anlatıcı geriler.) Elinin körü
olmuş.. biletlerini iadeye kalkışmış birkaç kişi.. tabi haklı adamlar.. böyle
ne düğü belirsiz şeye ne diye para versinler. (Uşağa döner) İkna edebildiniz mi bari?
Uşak- (Kasıntılı bir tavırla) Efendim dediğim
gibi.. malum kişiler kendilerinde değillerdi. Sanırım biraz..
Suat- (Tane tane öfkeyle) Sükunet sağlandı mı
dedim.. bu kadar basit.. bunda anlaşılmayacak ne var?
Anlatıcı- Güvenlik ne
diye var canım..
Uşak- (Anlatıcı’ya ters ters bakar) Beyefendi’nin
de belirttikleri gibi güvenlik gerekeni yaptı. Yalnız oyuncu arkadaşlar biraz
ürktü sanırım. Ne de olsa malum kişiler ellerinde sopalarla içer dalınca..
(Suat düşecek gibi olur. Anlatıcı ve Uşak yanına koşarlar. Tutmaya
çalışırlar. Suat kendini toparlar. Elleriyle durmalarını işaret eder.)
Suat- (Ağlamaklı
bir sesle) Bu da başıma gelecekmiş ha.. boğazım kurudu.. dilim damağıma
yapıştı.
Uşak- (Tok bir sesle) Hemen içecek bir şeyler
getiriyorum sör!
(Suat şaşkın şaşkın uşağa, anlatıcıya bakar. Uşak sol kapıya doğru
yürür. Çıkar.)
Suat- Duydun mu? Adamın
dediğini duydun mu?
Anlatıcı- Rolüne fazla
kaptırmış kendini. İnsan hangi kılığa bürünse o sanıyor olmalı kendini.
Suat- (Ayakta zor duruyor gibidir) Millet kazan
kaldırmış. Biletleri iade ediyor. O yetmezmiş gibi sopalarla oyuncuların
üzerine yürünüyor.. ne halt edeceğiz?
Anlatıcı- (Müşfik, kendinden emin bir tavırla)
Merak buyurmayın Suatcım.. ben her şeyi halledeceğim göreceksiniz.
Suat- Suatcım ha?
Anlatıcı- Özür dilerim..
birden..
Suat- (Sol kapıya doğru ağır adımlarla yürür.
Yürürken mırıldanır) Suatcım.. Suatcım.. bu kesin bir kâbus.. (Kapıdan çıkarken) Görelim bakalım nasıl
düzeltecekmişsin.. dikkat et kafanı gözünü yarmasınlar. (Çıkar.)
Cemal
Çalık, 07.07.2014, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark, Oyun, İsyan
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 1-2 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 5-6 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 7-8 -9>>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 5-6 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 7-8 -9>>