“Ben
Mehmet Akif Ersoy’un dergâhında büyümüş bir gurbetçi çocuğuyum.”
Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP ve MHP'nin Çatı Cumhurbaşkanı Adayı
Ekmeleddin İhsanoğlu, CHP ve MHP'nin Çatı Cumhurbaşkanı Adayı
Tam
derinliksiz, boyutsuz iç/dış politik dilin verdiği kanıksanmış tattan
kurtulacağız derken 12. Cumhurbaşkanı seçim kampanyaları umutlarımızı tersyüz
ediverdi. CHP ve MHP’nin ortak- çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu, ‘Ekmek için Ekmeleddin’ sloganı ile karşımıza dikildi. Ki; bir süredir Ekmeleddin Bey'in CHP ve MHP’nin laik
tabanını rahatsız eden geçmişini değiştiremeyince adındaki ‘eddin’ ekinden kurtulmaya çalıştığına hepimiz
şahittik. Logosu da buğday tarlası şeklinde bir Türkiye haritası. Seçim kampanyaları içinde en
amatörce olanı, en 2002 öncesine benzeyeni buydu; belki de en tek parti dönemi
sığlığına benzeyeni.
Fondaki
ses şöyle diyordu:
“Türkiye'nin
Uluslararası itibari en yüksek isimlerinden. “Allah vatanımın tüm evlatlarını,
kendi evlatlarımdan ayırmasın” diyen bir Milliyetçi, “Atatürk ve devrimlerini
sahiplenmek tarihimizi sahiplenmek anlamına gelir” diyen bir Atatürkçü.
Filistin Davasının en büyük savunucusu. Filistin'in devlet nişanı verdiği tek
Türk. Mehmet Akif'in dergahından geçmiş, Necip Fazıl ve Nazım Hikmet'i Arapça'ya
çevirmiş bir gönül adamı.”
Salona eşi, gelini ve 2 oğluyla gelen Ekmeleddin, konuşmasına Türkçe besmele ve Fatiha süresinin Türkçe mealini okuyarak başladı.
Nasıl bir kompozisyon bu? Bir insan nasıl, hem milliyetçi, hem Atatürkçü, hem Mehmet Akif gibi İslamcı, hem Necip Fazıl gibi Büyük Doğucu, hem de Nazım Hikmet gibi solcu olabilir ki? Bütün bunlarla birlikte konuşmasına Türkçe besmele ve Fatiha ile başlayabilir ki? Bunu hangi karma komisyon düşünmüş olabilir?
Bence
Türkiye’deki farkındalığı terörle aşamayacağını düşünen, aslında
sadece görünürde farklı olan temelde bir elin parmakları gibi aynı kola bağlı
bulunan bir yapı var. Birbirine benzemez beş partinin (CHP, MHP, DSP, BTP ve DP)
hiçbir itiraza kulak asmadan
Ekmeleddin’de uzlaşmalarının başka bir açıklaması olabilir mi? Sonradan
desteğini çeken DYP ve SP’nin söylem olarak dışarıda kalmalarının da çok büyük
bir anlamı yok.
10
Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimlerine kadar Erdoğan’ı durdurmak ve
yıpratmak için çabalayan cemaat destekli Kızıl Elma koalisyonunun kaostan
beslenemeyeceklerini anlaması çok uzun sürdü. Hepimiz birdenbire kesilen şiddet
içerikli gösterileri, PKK ve bayrak indirme kumpaslarını unuttuk sanki… Suhuletle
Ekmel’den Ekmeleddin’e evrilen bir adayın söylemlerindeki çelişkileri,
değişkenlikleri irdeliyoruz.
Başlangıcından beri artık o olgunluğa erdiğini
düşündüğümüz demokraside olması gereken buydu. Ne oldu da burnumuzdan getire
getire bu noktaya getirdiler Türkiye’yi?
Çok
basit, çok ilkel teknikler ve sloganlarla neredeyse zorla bir araya getirilen
birbirine zıt partileri görünce, muhalefet dediğimiz olgunun hiçbir zaman yerli
olmadığını da anlamış olduk böylece. Çok kolay uzlaştılar, itiraz eden birkaç
kişiyi de tehditlerle susturdular; böylece seçime Erdoğan, İhsanoğlu ve
Demirtaş’la girdik. Ama yine Erdoğan’a tahammül edemediler, YSK’ya adaylığının
iptali için başvurdular.
Basit
ayak oyunlarından kurtulamamış olmaları değil sorun, sorun basit bir
entelektüel zaviyede takılı kalan muhalefetin ve muhalefeti direktive eden
derin yapıların üçüncü sınıf bir çıpadan medet ummalarıydı. Oysa Türkiye bunu
aşalı 12 yıl oldu; yine farkında değiller. Türkiye gerçeğinden habersizler ve
hâlâ sosyal, siyasal mühendisliklerle üç-beş kişilik komisyonlarla Türkiye’yi
diledikleri gibi tanzim edeceklerini sanıyorlar. Miting bile yaptırmadıkları
adaylarının seçileceğini umuyorlar.
Halk Tv,
Türk Solu, DİSK, Taksim/Gezi Parkı gezileri Ekmeleddin’in umut yeri ya da ben
de sizdenim turu… Gezi parkı teröründe şiddeti savunan ve uygulayanlarla bir
arada olmak ne trajedik bir başlangıç…
Bu
hataları onlara yine kaybettirecek.
Başbakan
Erdoğan’ın bu üçüncü sınıf çıpayı ciddiye alması ve mitinglerinde bu çıpaya göre
eleştiriler yapması ciddî bir hata olur. Doğal söylem tarzı ve içeriği ile
halkın karşısına çıkması birkaç basamak yukarıda olmasına yeter de artar bile.
Cumhurbaşkanı
seçimlerinden sonra ne olur? Erimeye devam eden bir muhalefet olgusunun
kemikleşeceğine işaret eden emarelerden sonra çok fazla irdelenmesi gerekmeyen
bir konu. Hiç kimse dinle barışmış bir CHP hayal etmemeli.
Tipik
ittihatçı kimlikleri yine aynı çatı altında bir araya getirenler farkında
olmadan Türkiye’ye hizmet ediyorlar. Nerede, kimlerle nasıl uzlaşacaklarına
dair artık taraflı tarafsız hiç kimsenin tereddütleri kalmadı. Savunma blokları
tamamen yıkıldı. Dayanacakları hiçbir temel yok, Atatürk’ten, dinden,
milliyetçilikten, solculuktan aynı anda destek almaya çalışmalarındaki acziyeti
izah edemeyecekler.
Dinî söylemlerde sabitlenen bir son nokta,
sömürü aracı olarak yeniden dine döndüklerini gösteriyor herkese… Üstelik dine
karşı duruşları yok etmiş olan Erdoğan’a karşı çok amatör duruyorlar.
Ekmek,
aslanın midesine indiğinden bu yana kırk yıl geçti, on iki yıldır aslanın ağzından
da çıktı; şimdi çok uzağında. Bunu sağlayan Erdoğan da Cumhurbaşkanı adayı. Ekmekli
sloganların tarihe karıştığını fark etmeyecek kadar da ekonomiye uzaklar.
Küresel ekonomik krizin sarsamadığı bir büyümeyi, halkın satın alma gücündeki
artışı ve lüks tüketim maddelerinin tüketilmesindeki artışın kısıtlanmasına
yönelik düzenlemeleri bile algılayamıyorlar ve ekmek vaat ediyorlar. Trajik bir
durum bu; acınılacak bir realite.
Ekmek
vaat edenler, Türkiye’yi IMF’ye mahkûm eden zihniyetin devamı. Oysa
karşılarında IMF'yi kovan bir lider var. O kadar umutsuzlar ki; nereye sarılsak
da Türkiye’yi eskisi gibi kaotik bir atmosfere sürüklesek ve yönetsek diye
düşünüyorlar.
Galibi
belli olan bir seçimi, okumak da yazmak da işkence.
“Sevgiyi Ekmek için, Bolluğu Ekmek için, Ekmek
İçin Ekmeleddin”miş… vah vah vah! Beş uzlaşmış partinin beşi de sevgiden,
bolluktan ve ekmekten yana sabıkalılar.
İroniler,
komediler, trajedilerle dolu 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimi bir an önce yapılıp
bitse de işimize gücümüze baksak.
Arif Şahin, 11.07.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 49