İslam, Türkiye ve Erdoğan düşmanı, FETÖ direktörü, CIA ajanı Graham E. Fuller'den:
“Müslüman politikacılar gelecek uzun dönemde bir çeşit İslami ideal etkisinde kalmaya devam edecektir. Bu etkileşim, altı çizilen radikal tavırların aksine Türkiye ve Tunus tarafından ve hatta yavaş bir öğrenme eğrisi çizen Mısır’ın Müslüman Kardeşleri tarafından ortaya koyulan ılımlı ve kısmen başarılı İslami politikalar şeklinde gerçekleşecektir.”
“Müslüman politikacılar gelecek uzun dönemde bir çeşit İslami ideal etkisinde kalmaya devam edecektir. Bu etkileşim, altı çizilen radikal tavırların aksine Türkiye ve Tunus tarafından ve hatta yavaş bir öğrenme eğrisi çizen Mısır’ın Müslüman Kardeşleri tarafından ortaya koyulan ılımlı ve kısmen başarılı İslami politikalar şeklinde gerçekleşecektir.”
Irak ve Suriye İslam Devleti’nin (IŞİD) son
haftalarda Kuzeybatı Irak ve Güneydoğu Suriye ekseninde bir devlet kurma
yönündeki şaşırtıcı başarısı, cihat savaşçıları ve Orta Doğu’da kendi bölge
kontrolünü sağlama anlamında radikal ideolojileri için stratejik bir dönüm
noktasını temsil etmektedir. Politik anlamda geçici bir fenomen olmanın
ötesinde olan IŞİD’in “halifelik” deklarasyonu yeni bir ideolojik cephe
oluşturmuştur.
Batı’ya karşı bir “halife” tehdidi, George W.Bush’un
gelecek on yılda kendi “cihadı” için başlatacağı savaşları meşrulaştıran,
hastalıklı Küresel Teröre karşı Savaş retoriğinin merkezinde yer alıyordu.
Fakat bu tür bir tehdit bizim için ne kadar korkutucu olmalıdır?
Halifelik makamının tarihi, Peygamber Muhammed’in
öldüğü 632 senesine dayanır; genç ve
deneyimsiz Müslüman devletinin kendisini oluşturan bu genç topluluğa siyasi ve
manevi anlamda rehberlik edecek yeni bir lidere-yeni bir peygambere değil-
ihtiyacı vardır. (Halife, Arapçada basit olarak “varis” anlamına gelir.) Bu
makam, o zamanlardan beri Müslüman dünyasında seküler gücü kazanmış veya bu
güce bariz bir şekilde el koymuş politik liderleri meşrulaştırmak için
özellikle ruhani bir unvan olarak devam ettirilmektedir.
Batılılar için de eğer yanlış olmazsa paralel
anlamda Papalık kullanışlı bir kavramdır. Papa,
seküler gücü Avrupa’da düzenli olarak kullanmış ve sıklıkla suiistimal
etmiştir. Ferdi anlamda bayağı veya bozulmuş Papalar bulunmuş olmakla birlikte
bu makam genelde Batı Hıristiyanlığı’nın birlik sembolü olarak saygı görmüştür.
Yine aynı şekilde Müslüman dünyası için Halife, her zaman hayali kurulan
Müslümanların birliği ve kutsal kanunlar ve sosyal adaletle yönetilme idealinin
bir temsilcisi olmuştur. Kültürel anlamda İslami bir yapı içerisinde iyi bir
şekilde yönetilme arzusu, çoğu Müslüman için uzak bir ideal olarak hala
varlığını sürdürmektedir.
700 yıllık Osmanlı İmparatorluğu’nun külleri
üzerinde 1923 senesinde modern Türk devletini kuran Türkiye’nin yeni devrimci
lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün yüzlerce yıldan beri İstanbul’da bulunan
Halifelik makamını kaldırması tüm dünya Müslümanlarını şoka soktu. Bu durum,
İtalyan başbakanının bir sabah kalkarak köhnemiş ve ihtilaflı bir kurum olduğu
iddiasıyla Papalık makamını kaldırma kararı almasına benzemektedir.
Böyle bir durumda dünya çapında Katolikler nasıl bir
tepki vermelidir? Papalığı kaldırmak İtalya’nın yetkisi dâhilinde olmadığı gibi
halifeliği kaldırmak da Türkiye’nin yetkisi dâhilinde değildi. Çoğu Müslüman
hala bu makamın gücünü ve sembolizmini düşünerek nostaljik duygular
hissetmektedir.
Günümüzde halifelik olmadığına göre küresel anlamda
İslam ve ümmet-dünya çapında Müslüman toplumu- adına kim konuşmaktadır?
Müslümanların, makamın nerede, nasıl, kim tarafından, hangi yöntemle, hangi güç
ve hangi uluslar arası şartlarla yeniden canlandırılacağı noktasında fikir
birliğine sahip olmayışlarına bakmayın.
Bazı Hıristiyanların hala birleşik bir
Hıristiyanlık idealinin hasretini çektikleri gibi Halifelik kavramı da hala
İslam tarihinin zaferlerini ve birleşme özlemini hatırlatmaktadır. Ve hali
hazırda Katoliklerin Papası varken günümüzde Müslümanlar İslam-hatta Sünni
İslam- ve dünya Müslümanlarının menfaatleri adına gerçek bir otorite ile
konuşabilecek belirli bir merkezi dini figürden yoksundur.
Papalıkta olduğu gibi Halifelikte de bu makamın
başında bulunan kişinin ferdi anlamda iyi veya kötü olmasına bağlı olarak
Halife iyi veya kötü olabilir. Aslında tarih boyunca her iki makam da dâhiyane
siyaset sahibi, entelektüel veya ahlaklı liderler gördüğü kadar çok kötülerine
de şahit olmuştur. Bugün çevremizde saygı duyulan din adamları bulunsa da çoğu
Müslüman, dünya Müslümanlarının günümüzdeki İslami bakış açılarındaki zafiyet
ve eksikliğin yegâne sebebi olarak tek bir otoritenin var olmayışını
görüyorlar.
Batı’nın sürekli Müslüman ülkeleri işgal ettiği,
liderlerini devirdiği ve onların ekonomik ve enerji kaynaklarını 20.yy boyunca
sömürdüğü bir bölgede, Müslümanların zafiyetten ve liderlikten yoksun olmaktan
kaynaklanan kaygıları devam edecektir. Bu yüzden,” Halifelik” kavramının
hatırlatılması, makamın yeniden canlandırılması yönünde canlı bir alakaya sahip
olmayanların bile çoğunun tarihi hassasiyetlerini uyandırmaktadır. Kavram,
İslami değerlerle, şuurlu ve amaca binaen yönetilen bir devlete işaret etse de
bu noktada da ihtilaflar bulunmaktadır.
Afganistan ve Irak’ın ABD ateş gücüyle harap
edildiği, yıkıcı ve başarısız savaşların gerçekleştiği ve Suriye’de Batılıların
gözleri önünde yabancıların yoğun bir şekilde müdahil olduğu iç savaşın sürdüğü
bir dönemde, Müslüman dünya tarafından dile getirilen radikal düşünce ve
duygular yükselişe geçmektedir. Radikal cihatçı düşünce ve beyanların, yeniden
birleşik bir İslam devletine çağrı yapması şaşırtıcı değildir.
Bunun yanında bu radikallerin dehşet verici şiddet
içeren görüntüleri dünya Müslümanlarının çoğunu şok etmektedir. Son on yıllık
sürede yaşanan yıkımın sonrasında ortaya çıkan bu şiddetli reaksiyon aslında
tamamen şaşırtıcı değildir. Bu noktada IŞİD’in halifeliğin gerçek yüzünü
temsili, İspanya’daki Katolik Engizisyonundan veya yerli halkı öldüren
sömürgeci İspanyol Amerika’nın, Papalığın gerçek yüzünü temsil etmesinden daha
fazla değildir. Her iki durumda kınanmalıdır.
Devlet anlamında IŞİD fenomeni uzun süre devam
edecek gözükmemektedir. Fakat IŞİD’in sembolik halifelik ilanı, İslami idealden
ne kadar uzaklaşıldığını gösteren bir işaret olarak yankısını sürdürecektir.
Çoğu Müslüman acımasız, tahammülsüz ve ilkel bir yapılanma olduğu gerekçesiyle
IŞİD’in “Halifeliğini” ret edecektir. Radikal dönemlerde radikal tepkiler
ortaya çıkar.
“Türkiye ve Arap Baharı: Orta Doğu’da Liderlik”
ismini taşıyan son kitabımda belirttiğim gibi, Müslüman politikacılar gelecek
uzun dönemde bir çeşit İslami ideal etkisinde kalmaya devam edecektir. Bu
etkileşim, altı çizilen radikal tavırların aksine Türkiye ve Tunus tarafından
ve hatta yavaş bir öğrenme eğrisi çizen Mısır’ın Müslüman Kardeşleri tarafından
ortaya koyulan ılımlı ve kısmen başarılı İslami politikalar şeklinde
gerçekleşecektir. Ayrıca İran’ın gelişen yarı demokratik İslami kurumlarını da
göz ardı edemeyiz.
Müslümanların daha fazla politik, ekonomik, kültürel ve dini
uyum anlamında sömürgeci mirasa ve sınırlarına karşı üstün gelme arayışları
devam edecektir. En azından Halifelikten sahip olması beklenen ideal budur.
Graham
E. Fuller(*), 07.07.2014
Tamer
Güner, 11.07.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Çeviri
Makalenin orijinali:
http://www.huffingtonpost.com/graham-e-fuller/isis-caliphate-meaning_b_5562600.html?utm_hp_ref=world
(*) Graham E. Fuller, Amerikan Rand
düşünce kuruluşunun daimi politik danışmanı, ABD Merkezi Haberlama
Teşkilatı'nın (CIA) eski Milli Haberlama Konseyi (İngilizce:National
Intelligence Council) başkan yardımcısı, yazar, ABD'li devlet görevlisi.
Harvard Üniversitesi'nden Rusya ve Orta Doğu
çalışmaları ile BA ve MA dereceleri aldı. 20 yıllık dışişleri görevlerinin 17
senesini Almanya, Türkiye, Lübnan, Suudi Arabistan, Kuzey Yemen, Afganistan,
Hong Kong gibi ülkelerde hizmet ederek geçirdi. 1982 yılında yakın doğu ve
güney Asya'dan sorumlu CIA'nın Milli Haberalma görevine atandı. 1986 yılında
ulusal seviyede stratejik tahminler umumi sorumlusu olarak CIA Milli Haberalma
Konseyi başkan yardımcılığına getirildi.
1988 yılında doğrudan devlet ile çalışmalarını
sonlandıran Fuller, Rand Şirketine esas olarak Orta Doğu, Orta Asya, Güney ve
Güneydoğu Asya ve Sovyetler Birliği etnik problemleri ile ilgili çalışmalar
yapmak göreviyle katıldı. Rusça, Türkçe, Arapça ve Çince bilmektedir. Ayrıca
Yabancı Dil Nasıl Öğrenilir isimli popüler kitabın yazarıdır. Bazı iddialara
göre, Kurtlar Vadisi Pusu adlı dizideki Aron Feller karakteri Graham Fuller'i
temsil etmektedir.
Fuller, Fethullah Gülen'e ABD'de oturma izni verilmesi için
tavsiye mektubu yazmıştır.