“Ramazan
ayı kimileri için bir önem arz etmiyor artık, kimileri için de Ramazan'ı
çocuklara anlatmak”
Her sene
daha bir özençle, heyecanla başlarız Ramazan Ayı'na. Birçok plan yaparız
liyakatine erişebilmek için. Son yıllarda hepimizin bildiği gibi acılı ve buruk
geçiyor Ramazan-ı Şerif'imiz. Müslüman coğrafyanın maruz kaldığı zulüm, bütün
gün aç ve susuz iftarı bekleyen bizlerin lokmasını boğazına diziyor. Bir
gözümüz medyada fakat gelişmekte olan sadece küffarın zulüm çemberi; gitgide
büyüyor ve uzuvlarından ayrılmış çocuk cesetleri, vahşette gelinen noktayı
gösteriyor.
Annem 'Gavur bile gününü sayar' derdi, Ramazan'a
hürmet gerek kabilinden... Bu zulmü reva görenlere ben ‘gavur’ demiyorum, nice
gavur gördü bu coğrafya; iç içe yaşadık, hal hatır sorduk, yardım ettik
birbirimize, dersem hakaret etmiş olurum onlara.
Ramazan'ın
başından beri çocukluk anılarımdan yola çıkarak eski Ramazanları yazmaya
niyetlendim, ama elim varmadı bir türlü. Masumların cesetleri yaşama sevincini
alıp götürüyor insanın. İstedikleri de tam olarak bu değil mi zaten? Biz her şeye
muktediriz mesajı veriyorlar adeta.
Ayetlerde
her zorlukla bir kolaylık verildiği müjdelenmiş ve yeise kapılmamamız gerektiği
belirtilmiştir. Çalışmak ve ümit etmek biz ve bizden sonraki nesiller için
boynumuzun borcudur. İşte bu yüzden yazıyorum, elimden geldiği kadarıyla..
Çocuklar,
yani varislerimiz seküler dünyanın çarkları arasında eriyip gidiyorlar. Nasıl
tutunsunlar; biz dahi yakayı kaptırdık. Ramazan ayı kimileri için bir önem arz
etmiyor artık, kimileri için de Ramazan'ı çocuklara anlatmak.
Oysa biz
vahiyleri okuyamazdan evvel ailemiz vasıtasıyla sevdik Ramazan'ı. On bir ayın
monotonluğu Ramazan sayesinde son buluyordu; coşku ve heyecanla bir ay
geçiriyorduk. Allah'ın emri olan orucu bize sevdirmek için türlü zahmetlere
katlanan ebeveynlerimizden Allah razı olsun. Uzun günlerde birçok işi kendi
güçleriyle yaparken bizimle uğraşmaktan da gocunmadılar.
Elbette
kimse oruç tutmak zorunda değil, isteyen buyursun okusun. Ben çocuklara orucu
sevdirmenin yollarını yazacağım:
1) Oruca
yeni başlayanlar için ‘Direkli Oruç’ uygulamasını tavsiye ederiz, ana öğünlerde
çocuğunuz yemeğini yesin ve bir dahaki öğüne kadar oruca niyet alsın. Böylece
bir günde 3 oruca sahip olacak, sayının çokluğu onu motive edecektir. (Ana
öğünler direk olarak tabir edildiğinden, ismi Direkli Oruç olarak kalmış)
2)
Çocuğunuzun tuttuğu oruca musallat olun, oruç başı para ödemeyi teklif edin.(Sonraki
yıllarda buna devam etmeyin, İhlas'ı anlatın ona)
3)
Mümkünse İftar saatinde ne yemek istediğini sorun ya da birkaç seçenek sunun. İftar
saatine ORUÇ AÇINIZ saati de diyebilirsiniz. Çok ferah geliyor değil mi kulağa,
‘Soğuk içiniz’ der gibi...
4) Gün boyu
espriler yapın 'Orucu kuyruğundan tuttum',
'Hadi be topçu' gibi... (Eğer hâlâ top atışı yapılıyorsa iftarda.)
5)
Yorulursa kucağınıza alın, sırtınız da taşıyın... (Eğer hâlâ, ömür boyu
kazandıklarınızla aldığınız kurşun gibi döşemeleri kaldırıp koparmaktan
belinizde bir sakatlık yoksa...)
6) Yemek
sırasında bol bol konuşun, diğer aile bireylerini de ihmal etmeden muhabbetle
iftar geçirin. (Eğer hâlâ akıllı telefonunuz yoksa.)
7)
İftarı yaptıktan sonra hep beraber dua edin, aynı kelimelerle bile olabilir...
'Allah'ım senin rızan için orucumu tuttum... Allah'ım senin her şeye gücün
yeter' ile bitsin mümkünse.
İnşaallah işe yarayacaktır bu maddeler... Bizzat
kendimden biliyorum, ben orucu pek seviyorum. Allah nicelerine eriştirsin. Şimdiden
mutlu bayramlar diliyorum ve ezbere bildiğimiz, her Ramazan evlerimize konuk
olan TRT ekranının o meşhur duasıyla noktalıyorum.
“Ey bağışlaması bol
Rabbim… Beni, ailemi, milletimi, devletimi ve tüm inananları koru...”
Hatice Köken, 19.07.2014,
Sonsuz Ark, Çırak Yazar