14 Ağustos Rabia Günü Anısına
Devrik lider Muhammed Mursi’nin 1000'den fazla destekçisinin öldürüldüğü olaylarla ilgili düzenlenen rapor ışığında
Tony Blair'in Mısır hükümeti ile ilişkisi
***
Devrik lider Muhammed Mursi’nin 1000'den fazla destekçisinin öldürüldüğü olaylarla ilgili düzenlenen rapor ışığında
Tony Blair'in Mısır hükümeti ile ilişkisi
***
Bir Ortadoğu Savaş Elçisinin Fotoğrafı
Tony
Blair(*)'in Mısır hükümeti ile sıkı ilişkileri, ülkenin bazı önemli
yetkililerinin 1000'den fazla protestocunun “yaygın ve sistematik” bir şekilde
öldürülmeleri ile suçlanmaları üzerine masaya yatırıldı.
İnsan
Hakları İzleme Örgütü (HRW) tarafından bir yıldan beri gerçekleştirilen
araştırmalar, geçen Ağustos ayında Muhammed Mursi'nin devrilmesini protesto
etmek için Rabia meydanında toplanan silahsız binlerce insanın, Mısır güvenlik
birimleri tarafından “sistematik ve kasıtlı” olarak öldürüldüğü savını ortaya
koymuştur.
Örgüt, katliamın Tiananmen Meydanında gerçekleştirilen kadar kötü olduğunu ve “aynı şekilde bir insanlık suçu anlamına geldiğini ” belirtmiştir. Örgüt tarafından içlerinde şu anki başkan ve zamanın savunma bakanı konumunda bulunan Abdulfettah el-Sisi'nin de bulunduğu bazı üst düzey Mısırlı yöneticinin olaydaki rolünün soruşturulması çağrısında bulunulmuştur.
Örgüt, katliamın Tiananmen Meydanında gerçekleştirilen kadar kötü olduğunu ve “aynı şekilde bir insanlık suçu anlamına geldiğini ” belirtmiştir. Örgüt tarafından içlerinde şu anki başkan ve zamanın savunma bakanı konumunda bulunan Abdulfettah el-Sisi'nin de bulunduğu bazı üst düzey Mısırlı yöneticinin olaydaki rolünün soruşturulması çağrısında bulunulmuştur.
Bir Ortadoğu barış elçisi olan Tony Blair, Mursi'ye karşı gerçekleştirilen darbeyi desteklemiş ve yeni Mısır hükümetine desteğini dile getirmiştir. Blair ayrıca ekonomik reformlar konusunda el-Sisi'nin gayr-i resmi danışmanlığını yapmaktadır.
Arap-İngiliz
Mutabakatı Konseyi direktörü Chris Doyle şöyle demiştir:
“Bu,
Tony Blair'in insan hakları konusunda sicili kötü rejimlerle ilişkisinin
bulunduğu ilk durum değildir ve korkarım son da olmayacaktır. Bir vatandaş
olarak istediği her türlü rejimle iş yapma yetkisine sahiptir. Fakat diplomatik
bir elçi sorumluluğu olan bir kişi olarak... bu nasıl bir anlam taşır?”
Katliamda
gerçekleşen cinayet emirlerinin Mısır hükümeti tarafından verildiği sonucuna
varan raporun düzenlenmesi sırasında HRW, Rabia katliamından kurtulan 122
kişinin şahitliklerine başvurmuştur. Şu anki yönetim, raporu yazanları
“tarafsız ve profesyonel olmamakla” suçlayarak raporda yer alan bulguları ret
etmiştir.
HRW icra
direktörü Kenneth Roath şöyle demiştir: “El-Sisi hükümeti tarafından devamlı
dile getirilen uyduruk demokrasiye geçiş hayaline büyük Batılı devletler
tarafından bu hayale inanılarak prim verilmesi basiretsizliktir. Şu ana kadar
verilen mesaj bu kitlesel cinayetlerin Mısır hükümetinin yanına kar
kalacağıdır.”
Blair'in
temsilcisi yapılan görüşme talebine yanıt vermemiştir.
Chrıs Green/12 Ağustos 2014
Sonsuz Ark'ın Notu: The Guardian Sisi’nin yaptığı
askerî darbeyi gizlemeye devam etmektedir.
Tamer Güner, 14.08.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Haberin
orijinali:
Okuma Parçası 1:
Tony
Blair (d. 6 Mayıs 1953 Edinburgh, İskoçya), 18 yıllık muhafazakar iktidarlardan
sonra, 1997'de İşçi Partisinden Birleşik Krallık başbakanı seçilmiştir. 2003
yılında Irak'ın işgaline, Amerika Birleşik Devletleri başkanı George W. Bush
ile karar vermiş, ülkesinde ve dünyada geniş kesimlerin tepkisini çekmiştir. 10
Mayıs 2007'de, yani başbakanlığının 10 yıl 1 haftası dolduğunda seçim
bölgesinde düzenlediği basın toplantısıyla 27 Haziran 2007'de başbakanlıktan ve
İşçi Partisi Başkanlığı'ndan ayrılacağını duyurmuştur. Tony Blair 27 Haziran 2007'de her iki görevi de maliye
bakanı Gordon Brown'a devrederek ayrılmıştır.
2007
yılında görevi Gordon Brown'a devretmesinin üzerinden 3 yıl geçtikten sonra
2010 yılında açılan ve İngiltere'nin Irak Savaşı'nda yaptıklarını araştıran
soruşturmada kamuoyundan bilgi saklamak ve kamuoyunu yanlış yönlendirmek ile
itham edilmiş olup soruşturma devam etmektedir. Blair, başbakanlık süresi
boyunca yaşadıklarını anlattığı bir kitap yazmıştır. Kitabın orijinal ismi A
Journey'dir. Türkçe anlamı ise Bir Yolculuk'tur.
Okuma Parçası 2:
Irak’taki
Savaşın asıl organizatörleri ve sorumluları olan Neoconlarla resmi düzeyde
ilişkileri olan Doğan Medya’dan bir Blair Analizi:
Sonsuz Ark’tan Ön
Bilgi:
Neocon tabanlı Mayıs 2007 tarihli bu analiz Irak’taki soykırımın neocon perspektiflerden nasıl göründüğünü ve neocon zihinlerde insan hayatının ne kadar değersiz olarak algılandığını anlamanıza, Türkiye’de 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde olanları karşılaştırmanıza yardımcı olabilir.
Blair’in paramparça edilen Irak sonrası ‘Çözüm’ dediği ve Irak’ın çevresinde aranmasını istediği şeyin 7 yıl sonra ne olduğu açıkta ortada. Blair’in kendi stratejileri için çözüm dediği şey orta doğuda savaş ve yüz binlerce masum insanın ölümü demekti ve bu asla barış değildi; Neocon ahlakta barış demek aslında neocon olmayanları yok etmek için savaş demekti.
Çok uğraştıkları halde Türkiye’yi savaşın içine çekememiş olmaları Türkiye’nin bir başarısı olmakla birlikte. Suriye’de Esed’in yaptığı katliamlar, Jo Biden’in inşa ve organize ettiği IŞİD denen katiller sürüsünün ürettiği dehşet, Şii-Sünni savaşı çıkarılmasına yönelik CIA kökenli intihar bombalamalar, Mısır’da Mursi’ye karşı darbe ve binlerce kişinin planlanarak katledilmesi, İsrail’in Temmuz 2014’de Gazze’de uyguladığı Sistematik Soykırımı, Blair’in sözcülüğü ile neoconların Barışı anlamına gelmektedir.( Seçkin Deniz, 14.08. 2014)
Neocon tabanlı Mayıs 2007 tarihli bu analiz Irak’taki soykırımın neocon perspektiflerden nasıl göründüğünü ve neocon zihinlerde insan hayatının ne kadar değersiz olarak algılandığını anlamanıza, Türkiye’de 2007 Cumhurbaşkanlığı seçimleri ile 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimleri sürecinde olanları karşılaştırmanıza yardımcı olabilir.
Blair’in paramparça edilen Irak sonrası ‘Çözüm’ dediği ve Irak’ın çevresinde aranmasını istediği şeyin 7 yıl sonra ne olduğu açıkta ortada. Blair’in kendi stratejileri için çözüm dediği şey orta doğuda savaş ve yüz binlerce masum insanın ölümü demekti ve bu asla barış değildi; Neocon ahlakta barış demek aslında neocon olmayanları yok etmek için savaş demekti.
Çok uğraştıkları halde Türkiye’yi savaşın içine çekememiş olmaları Türkiye’nin bir başarısı olmakla birlikte. Suriye’de Esed’in yaptığı katliamlar, Jo Biden’in inşa ve organize ettiği IŞİD denen katiller sürüsünün ürettiği dehşet, Şii-Sünni savaşı çıkarılmasına yönelik CIA kökenli intihar bombalamalar, Mısır’da Mursi’ye karşı darbe ve binlerce kişinin planlanarak katledilmesi, İsrail’in Temmuz 2014’de Gazze’de uyguladığı Sistematik Soykırımı, Blair’in sözcülüğü ile neoconların Barışı anlamına gelmektedir.( Seçkin Deniz, 14.08. 2014)
“Tony
Blair neden istifa etti? İngiltere Başbakanı Tony Blair, geçen yıl Londra'da
Ortadoğu'ya yönelik İngiliz ve muhtemelen Batı politikalarında yeni ayarlamalar
yapılabileceğinin ipuçlarını vermişti.27 Haziran ‘da görevini bırakacak olan
Blair, açıkça Irak stratejisinin başarısız olduğunu söylüyordu.
27
Haziran'da görevini bırakacak olan İngiltere Başbakanı Tony Blair, geçtiğimiz
yıl sonunda Londra'da yaptığı önemli bir politik konuşmasında Ortadoğu'ya
yönelik İngiliz ve muhtemelen Batı politikalarında yeni ayarlamalar
yapılabileceğinin ipuçlarını vermişti. Blair, açıkça Irak stratejisinin
başarısız olduğunu söylüyordu.
Başbakan
Blair geleneksel olarak her yıl yaptığı önemli konuşmada "Ortak bir Orta
Doğu politikasına" ihtiyaç olduğuna işaret etmişti. İran ve Suriye ile
belli şartlar altında görüşülebileceğini de vurgulayarak, yeni bir ortaklık
oluşturulabileceğinden söz edip Amerikalı dostlarını çok şaşırtmıştı. ABD
Başkanı Bush, Irak'a daha fazla asker talep ederken, daha fazla para isterken
İngiliz meslektaşı bambaşka bir stratejiden söz ediyordu.
Tony
Blair bununla birlikte bu sözlerinin İran ve Suriye konusunda politika
değişikliği olarak algılanmasının yanlış olacağını da söylemişti ama sözlerinin
bu bölümü çok iyi anlaşılmadı ve haberlerde pek yer almadı. İngiltere
Başbakanı, Orta Doğu sorununun esas kaynağının İsrail-Filistin anlaşmazlığı
olduğunu vurgulamıştı. Lübnan, Irak ve İran sorunlarının çözümünde bölge
ülkeleri arasındaki diyalogun tek çare olduğunu ve ancak bu şekilde ilerleme kaydedileceğine işaret etmişti..
Başbakan
Blair, bölgedeki barışın önüne konulan bariyerlerin, bu sorunların
kaynaklarının bir bir bertaraf edilmesiyle ortadan kaldırabileceğini ve
dolayısıyla İran ve Suriye'nin uluslararası yükümlülüklerine uymaları halinde
bu sürece dahil olabileceklerini ima etmişti. Ancak, buna uymaması durumunda
İran'ın yalnızlıkla karşı karşıya kalacağı uyarısında da bulundu ve İran'ın,
Lübnan'da Hizbullah, Filistin'de Hamas ve Irak'ta Şii milislerin
cesaretlendiricisi ve hamisi olduğunu
onları alttan alta desteklediklerini hatırlattı.
Bu
koşullarda yapılacak en doğru şeyin İran'a stratejik bir seçim yapma fırsatı
önerilmesi olacağını, bunu İran'lı yetkililere bir tür çıkış kapısı bırakmak
anlamına de geleceğini belirtti.
"İran,
Ortadoğu barış sürecini kösteklemesin, desteklesin, Irak ve Lübnan'da terörizmi
desteklemeyi durdursun ve uluslararası yükümlülüklerini yerine getirsin: O
durumda yeni bir ortaklık mümkündür. Yoksa sonuçlarına katlanacaktır ve izole
olacaktır. İran, Amerika'nın, İran'da askeri bir çözüm aradığına içten inanıyor.
Ama benim bildiğim kadarıyla Amerika böyle bir çözüm aramıyor. Birçok global
sorunun çözümünde Amerika'ya ihtiyacımız var. 11 Eylül, hangi Amerikan başkanı
olursa olsun, Amerikan dış politikasını değiştirirdi."
Başbakan
Blair, Irak konusunda da çözümün sadece Irak içinde değil, Irak dışında da
yattığını söyleyerek, bu nedenle Irak'ın komşularına gözlerin çevrileceğine
işaret etmiş oldu. Bu anlamda Türkiye'de bir çözümün parçası olabilirdi. Bu
konuda kritik haftalar geçiren Türkiye, iç politik sorunlarla boğuşmaktan dış
politikaya vakit ayıramaz olmuştu. Suriye ve İsrail ile yapılan temaslar
yoğunluk kazanmıştı. Abdullah Gül, bir tür mekik diplomasisi yapıyordu. İranlı
yetkililerle görüşüyor, Başbakan Tayyip Erdoğan Suriye ile zeytin dalları altında
futbol müsabakaları düzenliyordu. Tüm olaylar Ortadoğu'da bir barış dalgasını
işaret ediyordu. İşte bu barış diplomasisi aynı zamanda Blair'e Irak'tan
İngiliz askerlerini çekme fırsatını da veriyordu. Öte yandan ABD'nin Suudi
Arabistan ile ilişkilerinde bir gerginlik oluşmaya başlamıştı.
Bu
gerginliğin nedeni neydi? Orta Doğu'da artık dengeler hızla değişiyordu.
Kahire'de yapılan konferansın amacı İslam ülkelerinin Irak konusunda nabzını
yoklamak ve muhtemel Suriye ve İran diyaloglarına zemin hazırlamaktı. Gözlemciler.
Bununla birlikte, Tahran ve Şam'ın bu yeni yaklaşıma beklenen pozitif bir cevap
verip vermeyeceğinin beklenerek görülmesi gerektiğine işaret ediyorlardı.
Büyükelçiler
Blair'in konuşmasına olumlu reaksiyon gösterirken, konuşmasında daha çok İran'ı
suçlayan sözleri ve Suriye konusundaki suskunluğu ile Şam ile daha yakın
ilişkiler konusunda kapıyı ardına kadar açmış olduğuna işaret ediyorlardı. Başbakan Blair, özel temsilcisini Şam'a göndermişti. Bu açıdan Londra'nın söz konusu yeni yaklaşımı,
Şam ile diplomatik kanalları açık bırakan Ankara'nın politikası ile bir
paralellik yaratabilecekti.
Yeni
yılda Irak'da karışıklıklar arttı. Sünni ve Şii gruplarla Kürtler ve Türkmenler
bir tür iç savaşa başladılar. ABD askeri gücü, bu iç savaşı kontrol edemiyordu.
Esasında Şii milislerle sağlamaya çalıştığı güvenlik, Sünnilerin daha da
kışkırtılmasından başka bir işe yaramıyordu. Saddam Hüseyin'i idam eden Şii
milislerin yarattığı skandal hatırlardan silinmiyordu. ABD, Şii milislerle yola
devam edemeyecekti. Bu nedenle Şii milislerin yerine 35000 'e yakın ek bir güç
gerekiyordu. Ama Şii-Sünni çatışmaları bir kez başlamıştı.
Durdurmak çok zordu.
Şii Milislerin destekleyicisi İran ve Sünni Milislerin destekleyicisi Suudi
Arabistan Irak'ta dolaylı olarak
çatışmalara karışmak zorunda kalıyorlardı. Bu durumda daha fazla asker ve daha
fazla diplomasi gerekiyordu.
İran, Irak'taki bu karışıklıktan yararlanıp,
nükleer programına devam etti. Daha sonra İngiliz askerleri skandalı patladı.
Bütün bu olaylar esasında Tony Blair'in Bush'u farklı bir stratejiye ikna etme
çabaları artık tahammül sınırını geçmiş
olmalıydı. Dikkat çeken olay ise Tony
Blair istifa edeceğini açıkladıktan sonra yaşanan değişikliklerdir.
Amerika
Dışişleri bakanı Condoleezza Rice, İran'ı militanları silahlandırma ve Irak'ta
terörizmi desteklemeye son vermeye çağırdı. Rice, bu çağrıyı Mısır'ın Şarm el
Şeyh kentinde düzenlenen iki günlük Irak konferansının kapanışında yaptı.
Amerika Dışişleri Bakanı, zengin bir kültüre sahip olan İran'ın uluslararası
toplulukta olumlu bir rol oynaması gerektiğini de söyledi. Suriye Dışişleri
Bakanı Velid Muallim ile görüşen Rice, Şam'ı yabancı militanların sınırlarından
Irak'a geçmesini önlemeye çağırdı. Rice, yabancı militanların Irak'taki bombalı
intihar saldırılarının ana kaynağı olduğu görüşünü savundu. ABD'nin Şam ile ne
gibi bir anlaşmaya sadık kalacakları ve kamu oyundan gizlenen gündemin ne
olduğunu anlamak güç değildir. Suriye, Lübnan ve Irak'daki etkinliklerini bir
bedel alarak mı sona erdirecektir? Yoksa bu senaryo henüz yazılmayı mı
beklemektedir?
Türkiye'nin buradaki rolü ne olacaktır?
SONUÇ
Tony
Blair'in istifası zamanlama olarak ABD'nin Ortadoğu'da bir politika değişimi
sinyallerini verdiği bir döneme rastlamıştır. ABD iç politika alanında Demokratların
talepleri doğrultusunda Irak'tan asker çekme olasılığını da pazarlık konusu etmek zorunda kalmıştır..
İngiltere kamuoyu da Irak savaşının bölgeye demokrasi getirmekten uzak hiçbir
fayda sağlamayan bir askeri operasyon
olduğunu düşünmektedir. Barış çabalarının yeterli olmadığı, Irak'ın kitle imha
silahları bulundurduğu savı kanıtlanamamıştır. Blair'i ve Bush'u uluslararası
kamuoyunda en çok zorlayan konulardan biri budur. Özellikle de daha liberal
geleneğe sahip olan Avrupa'da Blair büyük bir reaksiyon görmüştür. Savaş
karşıtı sivil toplum örgütleri,insan hakları dernekleri, demokratik örgütler
Blair'i katliam yapmakla suçlamışlardır. İngiliz kamuoyu askerlerinin geri
çekilmesini ve ABD'nin Irak'da artık çıkmasının zamanının geldiğini düşünmektedir.
Avrupalı demokratlar, Irak'ın işgalinin
uluslararası hukuka aykırı bir davranış olduğunu söylemeye
başlamışlardır.
Bir
hukukçu olan Blair, geçtiğimiz yıl Irak konusunda daha değişik ve silahsız bir
çalışmanın yapılması gerektiğini söylemeye başlamıştır. Onun bu çağrılarının
başarısız olduğu ve istifa etmek zorunda kaldığı düşüncesinde olanlar vardır.
Blair, bölge ülkeleriyle sağlamaya çalıştığı diyalog teşebbüslerinde ABD'nin
desteğini görememiştir. ABD'nin şahinleri buna izin vermemişlerdir. Blair'in
istifasının altında bu vicdan borcunun da olduğu söylenebilir. Ama bazı
yorumculara göre ABD'nin bölgede daha farklı bir politika izlemeyi düşündüğü ve
bu konuda Blair'in daha farklı düşündüğünü ileri sürüyorlar.
ABD
bölgedeki otoriter rejimlerin demokratikleşmesini daha geniş kitlelere özgürlük
götürülmesini sağlayacak bir planın peşindedir. Bunu da Ilımlı İslam eğilimli
grupların siyaset alanına girmesi için değişik yardımlarla sağlamayı amaçladığı
ileri sürülmektedir.
Örneğin
Financial Times gazetesi yazarlarından Klalaf, Ortadoğu'daki İslami grupların
radikal olanlarının ABD'nin politika değişikliğiyle demokratik unsurlara
dönüştüğünü belirtiyor. 11 Eylül'den sonra bölgede ABD'nin totaliter rejimleri
desteklemediğini, onun yerine daha ılımlı demokratik oluşumlara yardımcı olduğu
sonucunu çıkarıyor. Bu bağlamda Türkiye'deki 'Ilımlı İslam' denemesinin
bölgede bazı sorunlara da yol açtığını kaydediyor. Cihad çağrısı yapan
bir çok İslami kuruluşun demokratikleşme ve siyasal çalışmalara katılım gibi
daha önce görülmeyen oluşumlara dönüştüğünü belirtiyor. Esas rahatsız olanlar
mevcut otoriter rejimlerdir.
Yorumcular,
Washington'un Ortadoğu ülkelerinde halk arasında daha popüler ve daha organize
olan İslami kuruluşları tercih ettiğini, örneğin Filistin'de Hamas'ın seçimle iktidara gelmesinin bir çok
sorunu da beraberinde getirdiğine dikkat çekiyor. İsrail'in Avrupa ülkelerinin Hamas'ı tanımak zorunda
kalmalarının ciddi uluslararası sorunlar yarattığını hatırlatıyorlar. Bu
bağlamda demokratik geleneklere sahip olmayan şeriat rejimleri Washington yeni
Ortadoğu planını kabul etmekte
zorlanacağa benziyor.
Nitekim
ilk olumsuz sinyal, Suudi Arabistan'dan gelmiştir. Daha sonra Suriye, Mısır ve
İran bu yeni stratejiyi iç işlerine karışma olarak algılamışlardır. Aslında bir
yabancı ülkenin ,başka bir ülkenin iç
politikasına böylesine müdahele ederek,
radikal grupların partileşmesini sağlamaya çalışması diplomasi ve askeri
istihbarat dilinde farklı bir tanımı gerektirmektedir. İşte bu bağlamda
Blair bu stratejinin bir parçası olmadığını, İngiltere demokrasisinin böylesine
ağır bir yükü taşıyamayacağını düşünerek istifa etmek zorunda kalmıştır.
Ne yazık
ki bu dönemde bizim gündemimiz de hızla değişmiş ve cumhurbaşkanlığı seçimine
odaklanmıştır. Bunun ötesinde geçen
yılın Eylül ayından bu yana uzun bir
istikrarsızlık dönemi içine girilmiştir. Terörist saldırılar artmış,
giderek rejim bunalımına girilmiştir. Bu çalkantıların da nedensiz
olduğunu söylemek güçtür. Büyük
kentlerde protesto dalgaları çoğalmaktadır. Hükümetin meşruluğu tartışılır
olmuş, yeni seçimlere kilitlenilmiştir. Cumhurbaşkanlığı seçimini kolay bir
biçimde mevcut parlemento çoğunluğuyla çözemeyen AKP, yaklaşan seçimler
sürecinde daha büyük bir çoğunlukla iktidara gelmek için çalışmalar yapmak
zorunda kalmıştır. Ilımlı İslam görüntüsü sergileyen AKP, laiklik ve demokrasi
kavramlarını çok iyi anlamadıklarını bazı demeç ve söylemleriyle belli etmişler
ve orta sınıfı özellikle de kadınları korkutmuşlardır.
Nitekim Cumhurbaşkanlığı
seçim süreci dış basında genel kurmayın muhtırasına odaklı, ordunun demokrasiye
müdahalesi olarak algılanmıştır. Son birkaç ayın gündemi hızla laik-İslami
kutuplaşmasına dönüşmüştür. Mitingler AKP aleyhine protestolara dönüşmüş,
yabancı basın bu mitinglere Laik-İslam kutuplaşması ve gerginliği yorumunu
yapmıştır.
Dünya basını, tüm spotlarını Türkiye'ye çevirmiştir. Tüm Ortadoğu
ülkeleri tarafından merakla izlenen Ilımlı İslam demokrasisi tezinde bazı küçük
değişiklikler yapmak için zaman gereklidir. AKP seçime kadar olan süre içinde
laik mesajlar vermelidir. Huzursuz olan ve korkuya kapılan laik seçmenlere,
özellikle de kadınlara güvence vermelidir. Bu güvence nasıl verilecektir?
Önümüzdeki günlerde bunun nasıl yapıldığını göreceğiz.
Ali Sarp
06.07.2016
Eski İngiltere Başbakanı Blair: Bütün sorumluluğu mazeret olmaksızın kabul ediyorum
İngiltere’nin Irak istilasına katılma süreciyle ilgili raporun merkezinde yer alan eski Başbakan Tony Blair, yaklaşık 2 saat süren basın toplantısı düzenleyerek kendisini savundu.
Blair, askeri harekatta hayatını kaybeden İngiliz askerleriyle ilgili olarak, "Bilebileceğinizden veya inanabileceğinizden çok daha fazla üzüntü, pişmanlık ve özür ifade ediyorum." dedi.
"Irak’ta savaşa girme ve Saddam Hüseyin’i devirme kararı 10 yıllık başbakanlık süremde aldığım en zor, en önemli ve en acı karardı." diyen Blair, "Bu karar nedenilye bugün bütün sorumluluğu, herhangi bir istisna veya mazeret olmaksızın kabul ediyorum." diye konuştu.
İngiltere'de beklenen Irak raporu açıklandı
"İstihbarat değerlendirmelerinin yanlış olduğu ortaya çıktı, müdahale sonrası ortam, düşünüldüğünden hasmane, uzun ve kanlı oldu." ifadelerini kullanan Blair, "Aldığım kararları 13 yıl boyunca beraberimde taşıdım ve ömrümün geri kalanında da böyle yapacağım. Hayatımda, olanları yeniden yaşayıp yeniden düşünmediğim bir gün olmayacak.” dedi.
"En büyük terörist Blair"
Irak harekatında hayatını kaybeden İngiliz askerlerinin bazılarının aileleri de Blair’in yargılanmasını istedi.
Blair'in Bush'a yolladığı özel notlar raporda
Ailelerin Chilcot Raporu'nun açıklanmasının ardından düzenlediği ortak basın toplantısında, harekat sırasında kardeşini kaybeden Sarah O’Connor adlı İngiliz vatandaşı "Dünyada bir tek terörist var ve dünyanın bunu bilmesi gerekiyor. Adı Tony Blair’dir, dünyanın en büyük teröristidir.” dedi.
25 ailenin katıldığı basın toplantısında konuşan bir başka asker yakını Pauline Graham da, "Tony Blair cinayetle yargılanmalı. Artık bundan kaçamaz.” ifadesini kullandı.
Corbyn parti adına özür diledi
Öte yandan ana muhalefetteki İşçi Partisi lideri Jeremy Corbyn de akşam saatlerinde düzenlediği basın toplantısıyla, Irak istilasında Blair’in liderliğindeki partisinin aldığı karar dolayısıyla partisi adına özür diledi.
Corbyn, Blair başbakanlığındaki İşçi Partisi iktidarının Irak harekatına katılmasına o dönemde milletvekili olarak parlamentoda ve Savaşı Durdur Koalisyonu başkanı olarak da toplumsal gösterilerle aktif olarak karşı çıkmıştı.
http://aa.com.tr/tr/dunya/eski-ingiltere-basbakani-blair-butun-sorumlulugu-mazeret-olmaksizin-kabul-ediyorum/603616