Sonsuz
Ark’ın Giriş Notu:
Graham E. Fuller'e ait olan bu
analizi Sonsuz Ark’ın yayınladığı, Scott Creighton’un “James Foley Yaşıyor mu?”
başlıklı 21.08.2014 tarihli analizi ile birlikte okumanızı öneririz. Şaşırtıcı bir şekilde her iki analiz ABD'nın IŞİD'e müdahalesini istemeyen bir temelde konumlanmıştır. Scott
Creighton şöyle demişti: “IŞİD’in Foley videosu bir pazarlama ürünüdür. Sahne
çalışmaları gerçekleştiren teknisyenler, prodüktörler ve metin yazarları
tarafından icra edilmiştir. Bu, Irak’a yönelik yeniden gerçekleştirilecek
operasyonlar için Amerikan halkının desteğini sağlamak amacıyla
gerçekleştirilmiş özel bir “destek” operasyonudur. Video, Özel Operasyonlar
kapsamında bu operasyonların bir parçası olarak oluşturulmuştur. Bu video ile
istenilen onay üretilmektedir.”
Graham Fuller’in ,“James Foley tek kelimeyle
bölgede yaşanmış sayısız kişisel trajedinin son üzücü kurbanıdır. Fakat o, bu
ızdırapların sürmesine neden olacak “sadece bir saldırı daha” olgusuna bir
mazeret olarak kullanılamaz.” ana fikri ile yaptığı bu analiz kendi içinde
çelişkiler barındırmaktadır. Fuller, Orta doğudaki vahşi kaosun asıl sorumlusu
olan ABD’yi aklamakla birlikte ABD’nin Foley’i gerekçe göstererek IŞİD’e saldırmasını
engellemeye çalışmakta ve böylelikle bir Pentagon ve ortakları yapımı olan IŞİD
için gerekli olan psikolojik zemini hazırlamaktadır. Orta doğudaki kaosun
sürmesi İsrail ve diğer ABD işbirlikçisi ülkelerin güven içinde çıkarlarını
korumasını sağlayacaktır. Devrim ve giyotin ilişkisini hatırlatan Fuller'e göre, kafa kesen - kafa kesilmesi gibi sorunlar işin doğasında vardır- IŞİD rahat bırakılmalı ve CIA ortadoğudaki haritaları IŞİD ile çizmeye devam etmelidir. Seçkin Deniz, Sonsuz Ark, 27.08.2014
***
Gazeteci
James Foley’in korkunç bir şekilde öldürülüşü -vahşice olmanın ötesinde- terörü
kışkırtması ve etkileri açısından oldukça iyi tasarlanmıştı. Ve böyle de oldu.
Aslında bu noktada onun ölümünü daha geniş bir politik kapsamda tartışmak ölüye
ve ailesine karşı nahoş, duygusuz ve saygısız bir davranış olarak görülebilir.
Ancak bu
bölge onlarca yıldır ABD ordusunun merkezinde yer aldığı kahredici bir kan
gölüne dönmüştür.
Korku,
acı ve Foley trajedisinin yakın zamanda gerçekleşmiş olması bizim boyutları yüz
binleri bulan ölümün şu anda Irak, Afganistan, Suriye, Filistin ve Somali’nin
ve diğer bölgelerin etrafında kol gezdiği gerçeğini görmemize engel
olmamalıdır.
Foley’in
ölümü bizi etkiliyor çünkü o bir Amerikan, çünkü biz onu cesur ve etkileyici
bir figür olarak tanıyoruz ve biz bu istisnai ölümün korkunç detaylarının her
yönüne dolaysız bir şekilde muhatap edildik. Bölgede bulunan sonsuz sayıda
aile, bu uzun savaşta acımasız bir şekilde -hava saldırıları, ağır silahlar,
terörizm, insansız hava araçları, çığırından çıkmış mezhepçilik- dolayısıyla
ölümle karşı karşıya gelmiş olsa da her ailenin kendine özel ve ortak acıları
bulunmaktadır.
İronik
bir şekilde oradaki ölü sayısındaki artış bizim bu tür ölümleri
soyutlaştırmamıza sebep oluyor. Fakat bu ölümlerin her biri trajiktir.
Evet,
biz savaşın kendi başına acımasız, nadiren şerefli veya uzun vadeli sorunların
çözümünde ister istemez gerekli bir şey olduğunu biliyoruz. Sorun, şu anda Orta
Doğu’nun büyük bir bölümüne yayılmış olan bu sonsuz şiddet döngüsüne
katılımımızı nasıl sonlandıracağımızdır. Durum iyiye değil kötüye doğru
gitmektedir.
Şu anda
güçleri gittikçe artıyor gözüken fanatiklerin vahşice eylemlerle intikam alma
isteği tamamen anlaşılabilir bir şeydir. Geriye dönüp baktığımızda 1970’lerin Orta
Doğusunda bulunan teröristlerin ne kadar kötü olduğunu düşünürken daha da
kötülerinin ortaya çıkması ironik bir durumdur. Onlardan bir grubun kökünü
kazıdığınızda bunların daha ılımlı olduğunu düşünmenize sebep olacak ve
başınıza daha büyük dertler açacak başka bir grup çıkabilir.
Geçmiş
dönemde FKÖ’den ve Mısır’da rejim karşıtı İslamcılardan nasıl Hamas, Hizbullah
ve daha sonra El-Kaide gibi silahlı direniş/terörist gruplarının ortaya
çıktığına dikkat edin. Irak ve Suriye İslam Devleti’nin (IŞİD) Bin Laden’den
daha acımasız olması imkân dâhilindedir.
İşin
gerçeği, bölgede bulunan yabancı askeri güçler, ABD tarafından uygunluğuna
bakılmaksızın desteklenen diktatörler, Filistin topraklarının İsrail tarafından
yarım yüzyıldır işgali sorunun çözümündeki başarısızlık, diğer Müslümanlara
yaklaşıma yönelik bir paradigma olarak Filistinlilere gösterilen yaklaşım,
ABD’nin bölgeyi dolaylı savaşlar için sonsuz bir mücadele alanı olarak
kullanması gibi temel sorunlar hala varlığını sürdürmektedir.
Bu sarsıcı
terör eylemleri, olayların gidişatının son derece kötü olduğunun başlı başına
bir belirtisidir. Bunları gerçekleştirenleri hapse atabilecek veya
öldürebilecek olmamız, bu belirtilerin ortadan kalkacağını beklememiz için
yeterli midir? Eski sorunlar çözülmemiş bir şekilde tekrar ve tekrar ortaya
çıktığında şaşırmalı mıyız? ABD güçleri, İslam Devletinin (IS) nefret dolu
eylemlerini gerçekleştiren üyelerini öldürebilse bile sorunlar ve bu sorunların
ortaya çıkmasına neden olan şartlar ortadan kalkmış olacak mı?
Can
sıkıcı başka bir soru da, gelecek yeni nesil savaşçıların IS(IŞİD)’dan çok daha
kötü bir oluşumu meydana getirip getiremeyeceğidir. İnanması zor fakat kanser
çok daha uzağa yayılabilir, hâlihazırdaki Irak ve Suriye savaş cephelerinin
ötesine, Ürdün, Suudi Arabistan ve Mısır gibi ülkelere. Şartlar tam da bunun
için son derce olgun hale getiriliyor olabilir.
Amerika’nın
intikam çığlığının James Foley’in infazına yönelik şu anki aşırı öfkeden dolayı
daha fazla silahlı cevaba neden olması anlaşılabilir bir şeydir. (Suudi
Arabistan bu ay içerisinde 19 mahkûmun kafasını kesmiştir. Fransız uygarlaşması
şüphesiz tüm kafa kesme prosesini Fransız Devrimi sırasında en az 40.000
kişinin öldürüldüğü “modern” giyotin teknolojisi ile endüstriyel hale getirmiştir.
Şu anda uzaklarda, Orta Doğu’da gerçekleşen ölümler, Amerikalıların kafalarının
kesilmesi haricinde, uzaktaki batılı bilgisayar ekranlarında beliren duygusal
etkiden yoksun bir olgudur.)
Olayı bu
perspektiften kavramamız, Foley’in akıbetine karşı duymuş olduğumuz özel öfkeyi
ortadan kaldırmıyor. Fakat şimdi ABD, IS(IŞİD)’ın bu eylemine bir karşılık
verecek mi? Ki bu eylem daha önceki öldürücü bir Amerikan askeri eylemine, o da
Irak direnişinin bir eylemine, bu da başka bir eyleme yanıt olarak gerçekleşmiş
olabilir. Sebep sonuç ilişkisinin oluşturduğu zincir asla bitmez. Fakat bu
zincirin kırılması gereklidir.
Şu andan
itibaren IS’ın ızdırap dolu Irak ve Suriye’de sahip olduğu askeri momentumu
görmezden gelmek mümkün değildir. En önemli nokta, bu tür bir hareketin Bağdat
veya Kürt başkenti Erbil’i askeri bir güç olarak ele geçirmesine izin
verilemeyeceğidir. Muhtemelen IS hala bunu gerçekleştirme imkânına sahip
değildir. Fakat karşılıklı olarak sürekli gerçekleştirilen misillemeler,
devamlı artan kızgınlık ve olaylar zincirinin her aşamasında ortaya çıkan öfke
patlamaları bir çözüm değildir. Yerel oyuncular kendi gerçeklikleri ile
yüzleşmek zorundadır.
Şüphesiz
bir katliamın ortasındayken sadece bu meselenin oldukça derinlerde bulunan
“kökteki nedenleri” ile ilgilenmekten bahsetmek tatmin edici değildir.
Gerçekten, İlk Günah nereden kaynaklanmaktadır?
Artık
bir noktada Amerika’nın Orta Doğu’nun istikrarsız ve kanlı değirmenine
düşünmeden tahıl taşıyamayacağını idrak etmesi gerekmektedir. IS Washington’la
zıtlaşmaktan gerçekten zevk alıyor. Bölge insanları- saldırganlar, kurbanlar
veya her iki taraf- mevcut koşullarda bir anlaşmaya varmalı ve kendi meseleleri
ile kendi başlarına ilgilenmelidir.
Amerikan
müdahalesinin devamı, durumun “Amerika’nın savaşı” olarak algılanmasının
devamına– ki bölgenin çoğu her halükarda buna inanmaktadır- sebep olacaktır.
James
Foley tek kelimeyle bölgede yaşanmış sayısız kişisel trajedinin son üzücü
kurbanıdır. Fakat o, bu ızdırapların sürmesine neden olacak “sadece bir saldırı
daha” olgusuna bir mazeret olarak kullanılamaz. Mitt Romney bile “bu kargaşadan
savaşla çıkamayacağımızı”* anlayacak kadar yeterli farkındalığa sahiptir.
Graham E. Fuller, Huffington Post
-World Post 25 Ağustos 2014
Tamer Güner, 27.08.2014, Sonsuz Ark,
Çevirmen Yazar, Çeviri
Çevirenin Notu:
Bu kargaşadan savaşarak çıkmayız* (We can’t kill our way out of this mass): Mitt Romney tarafından 22 Ekim 2012 tarihinde Irak meselesi üzerine konuşurken kullanılmıştır. Yazar ona atıf yapıyor.