4 Eylül 2014 Perşembe

SA870/ÇY4-DB12: Yaşlanmak Görünmez Olmak Değil

“Oysa dizlerimiz sıyrılsa koşardık kucaklarına. En güvenli yer orasıydı çünkü. Şimdi o güveni ve ilgiyi onlardan esirgemek ne kadar da normal geliyor hepimize.”

Onlardan artık görünmez olmalarını istiyoruz. Oysa bunu istemenin, ölmelerini istemekten pek de bir farkı yok.

Koştuğu maratonda insanın en korunmasız kaldığı etaptır yaşlılık. Çocuklar da savunmasızdır; doğru, ama yaşlılar tamamen acımasız bir ortamda bulurlar kendilerini. Her şey hızla değişmekte, yenilenmekte oysa; onlar yavaşlamaktadırlar günden güne. Bu her insan için aynı olan, adil bir süreçtir. Hiç kimse bundan kurtulamaz. Bunu hepimiz, biliriz ama beynimizin bir kıyısında bildiğimizi uyuturuz.

Böyle yaptığımız için de, bazılarımız zamanı geldiğinde anne veya babamızı bu süreçte yalnız bırakırız. Aslında yaşlılara hürmet, içinde yaşadığımız toplumun en değerli özelliklerinden biriydi. Benim de çok sevdiğim bir ahlaki anlayış.

Ama yavaş yavaş bu da değişiyor gereksizce. Yaşlanan anne babalarını kendilerinden uzaklaştıran insanlara dönüşüyoruz. Evet, amaç aslında bu; onları kendimizden uzaklaştırmak.

Belki kendimizce hala seviyoruz onları. Ama uzaktan seviyoruz. Tercihimiz bu, uzakta, başka bir yerde kendi başlarının çaresine, desteğimiz olmadan bakmalarını bekliyoruz onlardan. Oysa bu hep böyle olamıyor işte. Bazen, sizin için her şeyi yapmaya göze alan anneniz veya babanız hastalanıyor. Kendi başına ayakta duramıyor, belki de size hep şefkatle bakmış gözleri eskisi gibi görmüyor.

İşte tam da bu zamanlar, hep hayatımızda olmuş bu insanları yalnız bırakıyoruz. Ya da başkalarının bu işi yapmasını bekliyoruz. Oysa ne kadar pahalı olursa olsun onları bıraktığımız yer, onları uzaklaştırıyor bizden.

Yaşam standardımızı düşüreceklerinden, yapmayı planladığımız pek çok şeye engel olacaklarından endişe ediyoruz. Onların zamanında aldıkları sorumluluk kadar sorumluluk alamıyoruz. Ya da, belki de sadece benciliz. Olması gerekenin bu olmadığını fark edemeyecek kadar benciliz.

Oysa yaşam alanımızın hep ortasındaydı onlar. Biz çok da fark etmedik, ama hep oradaydılar. Ne zaman ihtiyaç duysak onları hep orada bulduk.

Belki hatırlamıyoruz, ama çocukken kardeşimizle “Benim annem”, “Hayır, benim annem” diye kavgalar etmedik mi sanki? Zamanında kimseyle, kardeşimizle bile paylaşamadığımız, bu hayatımızın en değerli parçalarına karşı duyarsız olduk.

Oysa dizlerimiz sıyrılsa koşardık kucaklarına. En güvenli yer orasıydı çünkü. Şimdi o güveni ve ilgiyi onlardan esirgemek ne kadar da normal geliyor hepimize. Üstelik bizden ilgi bekleyerek vicdanlarımızı gıdıklamalarına da kızıyoruz biraz. Kızgın, umursamaz, bencil olduk. Bu kadarla da kalmadık.

Onlardan artık görünmez olmalarını istiyoruz. Oysa bunu istemenin, ölmelerini istemekten pek de bir farkı yok.

Değiştik, kabul edelim; oysa onlar değişmiyorlar. Yavaşlıyorlar sadece. Ve eğer onlara biraz destek olur, birazcık, azıcık fedakarlık yapabilsek bize ayak uydurabilirler. Birlikte olmanın çok daha güzel olacağını geçmişimizden biliyoruz zaten.

Öyleyse neden hem kendimizi hem onları mutlu etmeyelim?

Böyle yapmalı ki, bizi de bundan mahrum bırakmayacak nesiller yetişsin. Doğru olan bu çünkü...

           
Derya Beyaz, 04.98.2014,  Sonsuz Ark,  Çırak- Çevirmen Yazar, Deneme


   

Seçkin Deniz Twitter Akışı