“Kuşlar
uçuştu içimde, rüzgâr savurdu yelini, bulutlar bile dans etti günlerce.”
Hava çok
sıkıntılı, yağmak istiyor, yağamıyor.
Ağlamak
isteyen ancak ağlayamayan çocuk gibi…
Bir
başlasa gerisi gelecek. Ama izin çıkmıyor bir türlü gök kubbeden.
Çok
bunalmış. Bu nedenle canını sıkanların da ruhunu daraltmak istiyor bir an evvel.
Anlıyoruz
ki, annesinin ağlamasına müsaade etmediği küçük çocuk sıkıntısı taşıyor kocaman
yüreğinde. Çektiği acıları herkes çok iyi anlasın ister gibide, uzun sürsün
istiyor belli ki.
Köşesine
sinmiş, arkasını dönmüş kendi kendine konuşan çocuğun kelimeleri ile sesi
geliyor arada.
Sonra birden haykıracakmış gibi, homurdanıyor bulutlardan önce fısıltıyla. Kaç gündür ne çekiyorum ne ıstıraplar taşıdım ben, bilmiyorsunuz dercesine. İçime atmıştım hepsini işte diyor, son homurtularında.
Sonra birden haykıracakmış gibi, homurdanıyor bulutlardan önce fısıltıyla. Kaç gündür ne çekiyorum ne ıstıraplar taşıdım ben, bilmiyorsunuz dercesine. İçime atmıştım hepsini işte diyor, son homurtularında.
Kızgınlığından
yüzünü arada al basan ancak bunu saklayan çocuk gibi, ışıklar saçıyor gece
karanlığında. Sindiremedi hazmedemedi belli ki çok şeyi. Ondandır sebep bolca
ağlamak istiyor. Uzun ve şiddetli.
Gök
kubbeden izin çıksa yağacak, hemen başlayacak ağlamaya. Ne gerek var diyor
içinden bu kadar ıstırabı taşımaya. Rahat bırakın ki beni ferahlayayım artık.
Artarken
homurtuları kendi kendine, açıyor ağzını. Ve başlıyor avaz avaz bağırmaya.
Bakın kaç
gündür kavruldum durdum ıstırabımdan, acılarım yaktı içimi. Duymadılar ki
sesimi. Kulak vermedi kimse benliğime.
Kuşlar
uçuştu içimde, rüzgâr savurdu yelini, bulutlar bile dans etti günlerce.
Ama
yetmedi hiç biri.
Sabah
olunca sevgilisi Güneş’le bile buluştu Ay. Bu nedenle gülümsedi her gece size.
Yıldızlar bile kaydı penceremde. Lakin küçük şeyler mutlu edemedi beni. Çok
kirlettiler gökyüzümü.
Çok
doluyum. Ne olur bırakın beni ağlayayım, ne olur.
O
yalvardıkça artıyordu sesi. Kulaklarını kapatıyordu duyanlar, ıstırap
istemiyorlardı besbelli. Kimisi de korkuyor, saklanıp kaçmak istiyordu
duydukları sıkıntıdan. Kimisi de sadece izliyordu penceresinden. Müdahale
edemiyordu hiçbiri.
Ne
olursa olsun kendini tutamayacak kadar doluydu ve yenemiyordu da içindeki
ıstırabı.
Ve
başlıyor ağlamaya, önce yavaş, sonra hızlıca…
Kendi etkisini
hissederken izliyor da olanları bir taraftan. Seyredenler kenarda, acısını
duyanlarsa kaçışıyor etrafta. Bazen ılık bazen sert esen rüzgârında yardımıyla
da insanların içini titrettiğini hissediyor, kendi acısını hissedenlere ise mis
toprak kokusu gönderiyor usulca.
Ağladıkça
rahatlıyor, rahatladıkça daha çok boşalıyor gözyaşları.
Yağdıkça
annesine dargınken barışmak isteyen küçücük bir çocuk gibi hissediyor, döküyor
dilinden içinde yaşattıklarını. Böylece rahatlıyor, bu bir anda ruhuna
yansıyor.
Kirlerinden
sıkıntılarından arınıyor. Tertemiz oluyor gözünde her şey…
Biliyor
ki az sonra açılacak ruhu yeni kanatlanmalara, belki gökkuşağı bile çıkar
içinden. Önceden yaşadığı şeyleri yaşayacak olsa da, daha dirayetli olacak her
zamankinden.
İçinden
fısıltıyla, çok takmışım kafama diyor her şeyi. Boşunaymış meğer bunların
hepsi.
Cesareti
yerine gelen küçük bir çocuğun omuzlarını dikleştirmesi gibi çekiyor yavaşça
kendini yukarı. Çok iyi bildiği ama birden unutuverdiği en güzel sözcükler
geliyor aklına.
Tekrarlıyor
içinden, hiç unutmamak istercesine.
57.
Hadîd Suresi, 20. Ayet: “Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, bir eğlence,
bir süs, aranızda karşılıklı bir övünme, çok mal ve evlat sahibi olma
yarışından ibarettir. Nihayet hepsi yok olur gider. Tıpkı şöyle: Bir yağmur ki,
bitirdiği bitki çiftçilerin hoşuna gider. Sonra kurumaya yüz tutar da sen onu
sararmış olarak görürsün. Sonra da çer çöp olur. Ahiret’te ise dünyadaki amele
göre ya çetin bir azap veya Allah'ın mağfiret ve rızası vardır. Dünya hayatı,
aldanış metaından başka bir şey değildir.”
Rutin
dünya yaşantısını acı olarak görmemek, her sıkıldığında kendini çok kederli
hissetmemek için…
Unutmamalıyım bunları, diyor yağmur.
Neden geldiğimi unutmamalıyım!
Ve
usulca son damlasını bırakıveriyor zihnime, kedersizce…
Yağmurun
bana yazdıklarından alamazken aklımı, mırıldanıyorum içimden.
Okuyacağım
ben de her zaman, aklım ve nefsim daraldıkça…
86.
Târık Suresi 11-12. ayet: “Yağmurlu göğe andolsun, Yarık yarık çatlamış yere
andolsun ki.”
Aklıma
yazılanları unutmayacağım, söz veriyorum kendime.
Duru
Çağlayan, 07.09.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar