“Bağıran,
çağıran ve entrika üretenlerle, susan, düşünen ve işlerine saygı duyarak
alın terlerinin karşılığını isteyen insanlar bir arada yaşamaya da devam
edecekler.”
Tepesi
sislerle dolu bir dağın yamacında, merasındaki toprak damlı evinde akşamları
internete girip Türkiye’yi ve Dünya’yı okuyan bir çoban gibi ya da yer küre
istasyonunda kısa bir süre konaklayan bir misafir gibi bakıyorum her şeye.
Akşama dek meranın minik tepecikleri, vadileri arasında koşuşturan keçilerinin,
koyunlarının ardında yorgun düşüp, alın terini kenarları işlenmiş mendille
silen çobanın gönül rahatlığı ile Türkiye ve Dünya siyasetini izliyorum. Şaşırdığımı
söyleyemem.
Şaşırmıyorum,
çünkü; insan aynı, hiç değişmiyor. İşinde-gücünde olan insanlar ve işi gücü
insandan, insanın emeğinden çalmak olan piyasa maymunu insanlar tarih boyunca hep var
oldu; şimdi de durum değişmiyor, gelecekte de değişecek gibi görünmüyor.
Bağıran, çağıran ve entrika üretenlerle, susan, düşünen ve işlerine saygı
duyarak alın terlerinin karşılığını isteyen insanlar bir arada yaşıyorlar.
Alın
terine saygı duyan ve emeğinin karşılığını isteyen her insana saygı duyuyorum, azgın
entrikacıların hepsinden de sırf hırsız oldukları için tiksiniyorum. Hırsızlık
her açıdan hırsızlık; umut hırsızlığı, emek hırsızlığı, makam hırsızlığı,
hizmet hırsızlığı, namus hırsızlığı, din hırsızlığı, zaman hırsızlığı, akıl
hırsızlığı, ömür hırsızlığı, huzur hırsızlığı, adalet hırsızlığı, hayat
hırsızlığı, v.s.
Hırsızların
tümü aslında insanların hayatlarını çalıyorlar. Hayat çalınınca da o hayata
bağlı olan diğer her ayrıntı çalınmış oluyor. İzliyorum, değerlendiriyorum. Şaşkınların
Tarihi böyle doğuyor.
2002 Kasım
ayından beri, her biri defalarca hükümet yıkacak olaylarla karşılaştık; ama
halk, acılarını ekmeğine maya yapacak kadar bezmiş olan ve 1808’den beri bir
nesne olarak aşağılanan o halk buna izin vermedi. Halkın tamamını
kastetmiyorum, karar verici çoğunluğu oluşturan halktan bahsediyorum. O halktan, son Cumhurbaşkanlığı (10 Ağustos 2014) seçimlerinde etkin gücünü hissettiren %52
çoğunluğu kastediyorum.
%48’lik
kesimin maalesef %38’lik kısmını kastedemiyorum (HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’a
oy veren %10’u bu hesabın dışında tutuyorum. O ayrı bir hesabın sonucu ve %38’e
göre eski devlet aklını ve çatı aday
ittifakını sorgulayan bir akla sahip bir %10 var ortada.). Kastedemediğim için
de üzgünüm; sorgulayamadıklarını, çekilmiş ortak acılardan ders alamadıklarını
düşünüyorum. Ve %38’lik bu kesim maalesef kendisi gibi davranmayan %52’ye karşı
hala aptalmış muamelesi yapınca, gerçekten acınılacak hâle gelmiş oldukları
için de onlara acıyorum.
CHP'nin
18. Olağanüstü Kurultayı'nda yeniden genel başkan seçilen, kendisinin de elinde
rakı kadehli fotoğrafları bulunan Kemal Kılıçdaroğlu'nun,“CHP elitist bir
parti diyorlar. Elitlere saygım var, aydındır. Ama bir elitistler var. Rakı
sofralarında Türkiye’yi kurtarırlar. Bunlardan partiyi temizleyeceğim. Bunu
herkes iyi bilsin. Bana çalışan adam lazım, rakı sofralarında konuşan adam
değil” dediği andan itibaren de bu cümleler %38’in kendi içinde ayrıştığını, birilerinin sorgulamaya
başladığını gösterse de durum pek umut verici değil. Çünkü Kılıçdaroğlu’nu
olağanüstü kongreye zorlayan rakibi CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce’nin de
gerekçesi sorgulamalara dayanıyordu:
"Birinci
turda çatı aday göstermek siyasi cahilliktir. Sayın genel başkanımın istifa
etmelidir. Ben yalnız değilim yanımda Baykal var. Geldiğimiz bu noktada
Türkiye’nin kurucu gücü CHP derde derman olamıyor umut olamıyor ve AKP’nin
belirlediği gündemde savrulup gidiyor. Ben bu konuşmayı partimin yetkili
organlarında yapabilirdim, yaptım da, ama bir yararı olmadığını düşünüyorum
artık. Karar organları artık işlevini yitirmiştir. CHP’nin üst organlarında bu konuşmayı
yapmanın hiçbir faydası yoktur. Bu
organlar istişare etme ve karar alma mevkileri olmaktan çıkmıştır. Bu organlar
sayın genel başkanın kimlerle aldığı belli olmayan kararları onaylama makamına
dönüşmüştür. Benim böyle bir ortamda itirazlarım şunadır:
1.
Cumhurbaşkanı adayının tek başına belirlenmesi. Biz üç grup başkanvekiliyiz
haberim TV’den oldu.
2. Sayın
adayın partimizin önemli bir kesimiyle kan uyuşmazlığı olabileceğini
düşünmemektir.
3.
Sandığa gidiş heyecanı, bir coşku yaratmak yerine 'tıpış tıpış gideceksiniz' diyerek halkla inatlaşmaktır. Seçmen sandığa koşarak gitmelidir.
4.
Birinci turda çatı aday göstermek matematik bilimiyle ters düşmektir.
Ben
kapalı kapılar ardında şunu söylemiştim: birden fazla adayın gösterilmesi
katılımı arttır ve Erdoğan birinci turda seçilemez. Arkadaşlarımızı aday
gösterelim katılımı arttıralım dedim. Bunu öngörememek siyaseten cahilliktir.”
CHP ve
MHP’nin diğer küçük partilerle bir araya gelerek destekledikleri ortak
Cumhurbaşkanı adayı, moda adıyla Çatı Aday Ekmeleddin İhsanoğlu, geldiği gibi
piyasadan çekildi, gitti. Kim önerdi, kim hangi hesabı yaptı, pek bilinmiyor;
ama tahmin edilebiliyor. Erdoğan’ı destekleyen %52’ye göre bu ittifak hayır ittifakı
değil. CHP’yi ikiye bölen durum tahliline göre de bu ittifak ‘Hayır İttifakı”
değil.
30 Mart
yerel seçimlerde denenen ve genelde hezimet yaşayan zıtların ittifakının, birkaç
şehirde Ak Parti’ye yani Recep Tayyip Erdoğan’a karşı kıl payı zafer elde etmesi
bu ittifakın tasarımcılarını cesaretlendirmişti. %38 oy alan 10 Ağustos
Cumhurbaşkanlığı seçimlerindeki ittifakın tek gerekçesi buydu.
1980
öncesinde birbirlerine karşı kurtarılmış mahallelerde veya ortak alan denilen
yerlerde birbirlerini öldüren CHP’li devrimciler ve MHP’li ülkücüler Erdoğan’a
karşı müttefikti.1980’den 2013’e kadar CHP ve MHP’nin hedefinde olan Fethullah
Gülen Cemaati de bu ittifakın içindeydi, Muhsin Yazıcıoğlu’nun mirasına konan
Mustafa Destici idaresindeki BBP ülkücülerinin büyük bir kısmı da.
Ben her
biri ayrı hikâyelere sahip olan bu etkili grupların nasıl müttefik
olabildiklerine şaşırmadım. Ama bu devirde bile sorgusuz sualsiz genel
başkanlarının ve liderlerinin kendilerini ve ideallerini inkâr ederek
yaptıkları ittifakları sorgulamadan, onların emirleriyle ‘tıpış tıpış’ oy
vermelerini onların içindeki alın terine dayanarak yaşayan bir kısım insan adına
utanç verici buldum. Bu %38 böyle bir azınlık; maalesef. Erdoğan’ın son genel seçimlerdeki %50 oyuna
katkı veren %2’lik kesim bahsettiğim tabandan bu anlamsız ittifakı sorguladığı
için ayrıldı.
Şimdi, partisince
sorgulanan ve olağanüstü kongre atlatan Kemal Kılıçdaroğlu ve hiç sorgulanmadan
kalan Devlet Bahçeli yine partilerinde genel başkanlık koltuğundalar. Erdoğan
da çıkışına engel olamadıkları yerde; Çankaya Köşkü’nde rutin kabuller yapıyor,
temsili toplantılara katılıyor. 17-25 Aralık yargı ve polis destekli darbe
girişimi dolayısıyla tabanının neredeyse yarısını kaybeden Fethullah Gülen de
artık damarları belirginleşmiş cemaatiyle yaptıklarının hesabını vermek üzere
hedef tahtasında, soruşturma dosyalarında, ABD Başkanı Obama’dan iadesi istenen
bir siyasî figür niteliğinde.
Zaman Gazetesi
eski yazarı ve Gülen’in eski vârisi diye anılan Hüseyin Gülerce'ye göre, “Cemaat,
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı'na savaş açtı. Gezi olaylarından itibaren
Başbakan'a hakaret etti, üslubunu kaybetti, diyaloğu bıraktı, çatışmacı dil
kullandı; siyasallaşarak CHP için kapı kapı dolaşıp oy istedi; hep çoğunlukla
birlikte davranan hareket ilk defa çoğunluğu karşısı aldı, Gülen hareketi
orjinalini kaybetti ve yara aldı.”
31 Mayıs
2013’te başlayan, Gezi Terörü’nden 10 Ağustos 2014 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine
kadar saldırı altında olan Erdoğan değildi; Türkiye'nin istikrarıydı, ekonomisi idi. Zira, Erdoğan karşıtı
ittifak yerel unsurlardan oluşmuyordu; küresel ağların tepesinde yer tutan
neoconlar da bu ittifakın ana şemsiyesini inşa etmişlerdi.
Bu küresel ittifakın tek amacı vardı. Hırsızlık her açıdan hırsızlık; umut hırsızlığı, emek hırsızlığı, makam hırsızlığı, hizmet hırsızlığı, namus hırsızlığı, din hırsızlığı, zaman hırsızlığı, akıl hırsızlığı, ömür hırsızlığı, huzur hırsızlığı, adalet hırsızlığı, hayat hırsızlığı, v.s.
Bu küresel ittifakın tek amacı vardı. Hırsızlık her açıdan hırsızlık; umut hırsızlığı, emek hırsızlığı, makam hırsızlığı, hizmet hırsızlığı, namus hırsızlığı, din hırsızlığı, zaman hırsızlığı, akıl hırsızlığı, ömür hırsızlığı, huzur hırsızlığı, adalet hırsızlığı, hayat hırsızlığı, v.s.
Filistin’den
Mısır’a, Suriye’den Irak’a her an öldürülen masum insanların tarafında yer alan
Erdoğan’ı destekleyen %52 hayra hizmet ediyordu; görülen buydu. Kötülük
üretmiyordu Erdoğan, ülkesini 12 yılda her açıdan büyüten bir liderdi. Emeğe saygı
duyan ve o emeği koruyan, insanların umut, makam, hizmet, namus, din, zaman,
akıl, ömür, huzur, adalet, hayat haklarına saygı duyan bir açılımın mimarıydı.
Erdoğan,
elbette kusursuz değildi ve elbette sorgulanabilirdi; ancak onun kadar uzun bir
süre iktidarda kalıp onun kadar sorgulanma fırsatı bulan hiçbir cumhuriyet
lideri olmadı. 12 yıllık aralıksız sorgulamalar seçimlerle cesamet buldu ve
nihayetinde tarihindeki en yüksek oyu alarak halkın seçtiği Cumhurbaşkanı oldu.
Bugün Türkiye,
IŞİD maskesi altında stratejik saldırılara uğrasa da uzun süredir kaybettiği
huzura kavuşmuş durumda. Bölünme stratejisine muhatap kalan Ak Parti, Ahmet Davutoğlu’nu
dışişleri bakanlığından Başbakanlığa taşıdı. Başbakanlıkta alacak çok yolu olsa
da Davutoğlu, Ali Babacan’dan sonra olabilecek en iyi seçenekti.
Türkiye
umutla yoluna devam ediyor. Sessiz çoğunluk, eski Türkiye’nin, eski Dünya’nın
eski artıklarına karşı yeryüzünün olgunluk düzeyi yüksek en demokratik devrimini
hiç sarsılmadan, adım adım gerçekleştirmeye devam ediyor.
Adalet
ve hak düzleminde alınacak daha çok yol var.
Korkular
bitmiş değil, panteonlardaki taat duruşları, sorgulayacak olgunluğu bekliyor.
Şaşkınların
Tarihi, şaşkınların gücü azalsa da bitmeyecek.
Bağıran,
çağıran ve entrika üretenlerle, susan, düşünen ve işlerine saygı duyarak
alın terlerinin karşılığını isteyen insanlar bir arada yaşamaya da devam
edecekler.
Arif Şahin, 11.09.2014, Sonsuz Ark, Şaşkınların Tarihi 51