“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
Görevimde ilk hafta, kontrol noktasındayım, Filistin bölgesi ile sadece Yahudilere serbest olan cadde arasındaki pasajda ilk kez bulunuyorum. Bir tel örgüsünün arkasında bulunuyoruz, geçenleri durdurarak sıra halinde kimliklerini alıp kontrol ediyor ve sonra kimlikleri tel örgüden geri uzatarak geçişlerine izin veriyoruz.
Görevimde ilk hafta, kontrol noktasındayım, Filistin bölgesi ile sadece Yahudilere serbest olan cadde arasındaki pasajda ilk kez bulunuyorum. Bir tel örgüsünün arkasında bulunuyoruz, geçenleri durdurarak sıra halinde kimliklerini alıp kontrol ediyor ve sonra kimlikleri tel örgüden geri uzatarak geçişlerine izin veriyoruz.
Eğitimimizi
beraber tamamlayarak göreve gönderildiğimiz biri vardı, (bir Filistinliye)
şöyle bağırdı:”Wakif (ahbap)! Dur!” Adam ne denildiğini anlamayarak bir adım
daha attı. Bir adım daha ve yeniden bağırdı; “Wakif”! Adam bunun üzerine
korkudan donakaldı. Askerin ne söylediğini tam anlayamamıştı. Doğrusu gelen
geçeni durdurmak kimsenin umursamadığı bir prosedürdü.
Asker, adama bağırmasından sonra attığı fazladan adımın suç olduğuna karar vermişti. Şöyle dedi: Bizim (emirlerimize) uymaları gerekir, bu yüzden tutuklanacak. Ben de ona şöyle dedim: “Dinle, sen ne yapıyorsun?” bana: “Hayır, hayır, benimle tartışma, en azından onların önünde. Asıl sen ne yapıyorsun, sana artık güvenmeyeceğim. Sen itimat edilecek biri değilsin” diye karşılık verdi.
Asker, adama bağırmasından sonra attığı fazladan adımın suç olduğuna karar vermişti. Şöyle dedi: Bizim (emirlerimize) uymaları gerekir, bu yüzden tutuklanacak. Ben de ona şöyle dedim: “Dinle, sen ne yapıyorsun?” bana: “Hayır, hayır, benimle tartışma, en azından onların önünde. Asıl sen ne yapıyorsun, sana artık güvenmeyeceğim. Sen itimat edilecek biri değilsin” diye karşılık verdi.
Sonunda
devriye komutanlarından biri geldi ve onunla konuştum. Ona: “Mesele nedir, onu
ne kadar tutuklu tutmayı düşünüyorsunuz?” Bana şöyle cevap verdi: “Bak, ne
istersen, canının istediğini (ona) yapabilirsin. Eğer onun davranışlarıyla
ilgili bir problem hissedersen, yanlış bir şey, ne kadar önemsiz olursa olsun,
onu istediğin kadar tutuklu olarak alıkoyabilirsin.”
Ve sonra
olayı anladım. El-Halil’de bir haftadır bulunan biri, rütbesi ne olursa olsun, istediğini
yapabilirdi. Başta bahsettiğim asker bir haftadır orada bulunuyordu, orada
neler olup bittiğine dair bir fikri yoktu. Sadece bir haftadır oradaydı! Fakat
isteyen herkes istediği şeyi yapabiliyordu, kurallar yokmuş gibi, her şeye izin
vardı.
***
El-Halil’den
hatırladığım diğer bir garip şey de “dul kadın” adı verilen prosedürdü. Bu
prosedürde bir Filistinli ailenin evi askerler tarafından ele geçirilir ve
gözetleme noktası olarak kullanılır. Bu bir teröriste veya onun gibi bir şeyin
ailesine ait bir ev değil, sadece iyi gözlem noktası oluşturulabilecek bir
evdir. Askerler aileyi evden dışarı çıkararak oraya el koyar. Şimdi, ben bu
“dul kadın” operasyonuna katıldığım zaman…
Ordu ne kadar
süreden beridir oradaydı?
Uzun bir
süreden beri, bilmiyorum, orada aylarca kaldık, eminim eve bizim oraya
gelmemizden önce el koyulmuştu, daha uzun bir süre de devam etti. Sadece o evde
yaşayanlar değil ayrıca alt kattakiler de oradan çıkarılır, kontrol noktasının
güvenliği ve orduya temiz bir alan sağlamak için.
Yani ailenin evden
çıkarılmasının üzerinden iki yıl geçti?
Evet,
doğru, bu kavramsal olarak çılgınca bir şey, birinin evindesiniz, binanın
merdivenlerinden yukarı çıkıyorsunuz, her taraf pislik içinde, merdivenlerde
mermi kovanları ve cam kırıkları var böylece yukarı çıkan birisi olursa
duyabiliyorsunuz. Ev, kimsenin içeride ne yapıldığını anlamaması için kamuflaj
ağıyla kaplanmıştır. Birden kendinizi bir Filistin mahallesinde, bir ailenin
evinde buluyorsunuz, bu tamamen gerçekdışı bir durum. Çünkü oradasınız, oturma
odasında oturuyor ve birinin gelerek size saldırmasını beklerken etrafı
dinliyorsunuz.
Durum bu. Ve pencereden evlerine giden insanları
seyredebiliyorsunuz, Yahudi mezarlığı birkaç adım ötede. Bazen oralarda gezinen
Arapları görüyorsunuz, bu hayatta gördüğüm en ilginç şeylerden biri. Evde
aileden geriye kalan yiyecekler ve TV de vardı, fakat TV’yi açmamıza izin
yoktu. Bu çok fazla olurdu ve onların elektriğini kullanmamız “kötü işgal”
olarak değerlendirilirdi…
***
Bir gün
her zamanki sabah brifinginden dönüyorduk ki Yahudi bir yerleşimcinin küçük bir
Arap çocuğunu arabayla ezdiğini duydum. Kızıl Haç’a ulaştırılana kadar çocuğa
müdahale edilmesi gerekiyordu. El-Halil’de bunun için Yahudi yerleşimcilere ait
iki ambulans bulunmaktaydı. Olay yerine vardığımızda ortada görünen fazla bir
şey kalmamıştı. Sadece zavallı çocuğun bir tarafa fırlamış bisikleti,
yerleşimcilerden arabada oluşan hasarı kontrol eden birkaç erişkin ve ekibiyle
beraber bir diğer ambulans. Oradan ayrılırken tıbbi müdahale ekibinden birinin
komutanıma şöyle dediğini duydum: “Şimdi kimse bizim bu hayvanlarla
ilgilenmediğimizi söyleyemez.” Bunu, Yahudi yerleşimci tarafından ezilen 12
yaşındaki bir çocuk için söylüyordu.
***
Bizi
Harsina’da bulunan tabur komutanlığı yakınına nöbet görevi için gönderirlerdi.
Bir Cuma gecesi yedek birlik bir terörist grubuyla karşılaşmıştı, yedek birlik
de Harsina’da bulunuyordu, iki teröristi etkisiz hale getirerek ikisini de
öldürmüşlerdi. İki terörist öldürüldüğü için Cuma gecesi yenen yemek şüphesiz
neşeli geçmişti. Bu olay haberlerde de yer almış ve medya tarafından halka
övgüyle aktarılmıştı ve bütün üs neşe içinde zıplıyordu.
Yemeği
bitirip oradan ayrılırken teröristlerin cesetlerini taşıyan bir ambulans geldi
ve bu güzel yemeğin ardından görmüş olduğum görüntü şuydu; üç kişi teröristleri
ayakta tutarak onlarla poz veriyordu. Bu görüntüyle şoke oldum ve görmemek için
gözlerimi kapayarak yoluma devam ettim, şok olmakla birlikte kendimi teröristlerin
cesetlerini görmüş gibi hissetmiyordum. Sanırım her gün böyle garip şeylerle
karşılaşınca değer yargılarınız bozuluyor.
Eğer düşmanınız Arap veya başka bir
şey ise onu karşınızdaki bir insan olarak görmüyorsunuz, o bir düşmandır ve onu
tarif eden kelime de budur; düşman. O bir köpek veya başka bir hayvan değildir,
ona aşağılık bir şey olarak bakmazsınız ama sizin için anlamsız bir şeydir. O
bir düşmandır ve eğer düşmansa onu öldüreceksiniz. Ve onu öldürdükten sonra ona
yapabileceğiniz daha kötü bir şey olmadığını düşünürsünüz ama gözüken o ki daha
kötüsü de vardır.
Tamer Güner, 19.09.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri