Aşağıdaki
analiz spesifik içeriği dolayısıyla yayınlanmaktadır. Analiz, ABD’nin Özgür
Suriye Ordusu’nu uyguladığı belirsizlik stratejisi ile nasıl parçaladığını
anlatırken, Suriye ve Irak’a bir laboratuar olarak bakıldığını ortaya koymakta
ve IŞİD’e nasıl alan açtığını teknik bir dille gizlemektedir.
Seçkin Deniz, 23.09.2014,
Sonsuz Ark
Geçen
hafta Kongre’de gerçekleşen oylama [1] Obama yönetimini İslam Devletine (önceki
adı Irak ve Suriye İslam Devleti, ISIS) karşı yeni bir stratejinin parçası
anlamında Suriye’de gerçekleştirilecek olan askeri operasyona bir adım daha
yaklaştırdı. Suriye’deki güç boşluğunu önlemek için Amerika’nın çabuk ve kesin
kararlar almadaki başarısızlığı ISIS’ın yükselişinde önemli bir faktördü. Bu
tür eylemler çok önceden gerçekleştirilmeliydi.
ABD’nin bunu gerçekleştirmesine yönelik
isteksizliğinin asıl sebeplerinden birisi silahlı Suriye muhalefetinin
bölünerek radikal bir hal almasıdır. Fakat Suriye’de eyleme geçme yönündeki bu
endişeli durum yanlış bir şekilde, bölünme ve radikalleşmenin kaynağı olarak
muhalefetin tanımlanmasına yol açmaktadır.
Aslında hâlihazırdaki kargaşanın sebebi, muhalefetin öz yapısı değil bizzat savaşın iç dinamikleridir. Suriye’deki silahlı gruplar arasındaki ittifaklar ve iç çatışmalar üzerine sürmekte olan bir araştırma projesi, muhalif askeri oluşumlar arası iç çatışmaların, Beşşar Esed’e karşı gerçekleştirilen mücadelenin çıkmaza girdiği veya kararsız bir durum aldığı zamanlarda nasıl yükselişe geçtiğini göstermektedir.
Bu noktadaki sonuçlar iki yönlüdür.
Suriye’deki parçalanma ve radikalleşme, silahlı muhalif grupların çoğalmasına
zemin hazırlayan faktörler ve savunma yeteneklerini artırmak için tasarlanmış
askeri destek eksikliği nedeniyle gerçekleşmektedir.
ABD’nin
savaşın başlangıcından itibaren yürüttüğü Suriye politikasına karşı silahlı
muhaliflerin karşı duruşu durumu açıklamaktadır: Muhaliflerin parçalanma ve
radikalleşmesinde ABD tarafından takınılan kararsız tavır merkezi rol
oynamıştır. Muhaliflere zamanında mali ve askeri destek sağlama ve rejime karşı
muhaliflerin yeteneklerine yönelik niteliksel değişimler üretmek için askeri
destek kullanımı anlamında, muhalif yanlısı devletlerin koordinasyonundaki
birleşik başarısızlıklar da diğer özel olumsuz etkenlerdir.
Bu tür
nedensel bir hikâye, ISIS’in hızlı bir şekilde gerçekleştirdiği etkin askeri
güç organizasyonu, uyguladığı barbarca şiddet ve Suriye’den Kuzey Irak’a
yayılan bölgede sağlamış olduğu hâkimiyet konusunda farklı bir okuma
sunmaktadır. ISIS’in yükselişi, Birleşik Devletlerin silahlı Suriye
muhalefetini desteklememesi gerektiğini düşünenlerin en kötü korkularını
onaylıyormuş gibi gözükse de durum bunun tam tersidir.
Kuşkuculara
göre; Suriyeli ılımlı grupların sayısı hem azdır hem de bunlar birbirlerinden
uzakta yer almaktadır; aşırı grupların organizasyonel ve askeri başarısı Suriye
toplumunun gerçek yüzünü ortaya koymuştur. Suriye’de açık ve doğal bir şekilde
hâkim olan radikal İslam göz önüne alındığında, Suriye muhalefetini destekleme
çabaları sadece ABD’nin menfaatlerini baltalayacaktır.
Suriye
muhalefetinin gerçek doğasını anlama yönünde ortaya koyulan bu inatçı düşünce
ve ABD’nin işbirliği yapacağı ılımlı kesimin belki de gerçekte hiçbir zaman
olmadığı yönündeki şüpheci gürültünün [2] birleşimi, parçalanma ve
radikalleşmeyi şekillendiren dört faktörün belirsizleşmesine yol açmakta ve
bölgedeki Amerikan menfaatlerine karşı tehlike oluşturan, ISIS’ı ortaya çıkaran
şartları oluşturmaktadır.
Bu
faktörlerin ilki silahlı muhalefetin, otonom grupların serbest ve merkezden
uzak ilişkilerle oluşumuna imkân sağlayan stratejik bir ortam içinde ortaya
çıkmış olmasıdır. Başlangıçta Esed rejimi tarafında yer alan ekstrem askeri
asimetrik bir durum, baskın ve hiyerarşik bir grubun muhalefeti hızlı bir
şekilde yok etmesi anlamına gelecekti.
Parçalanma,
muhalefetin yeteneksizliğine işaret etmekten ziyade, karşı karşıya olduğu
meydan okumayı anlayarak buna hızlı bir şekilde uyum sağladığını
göstermektedir.
İkinci
faktör, bölgede yer alan bir dizi devletten ve özel şahıslardan [3] gelen ve
koordineli olmayan finanstan kaynaklanan refahın, silahlı gruplar arasında
bölünmeyi teşvik etmiş olması [4] ve mücadeleye birbirinden bağımsız olarak
devam etmelerini sağlayacak imkânları sağlamış olmasıdır.
Muhalifler
tarafından gerçekleştirilen saldırıları desteklemek amacıyla özel bağış
toplayıcıları tarafından sık sık para toplanmaktadır. Muhalif komutanlar,
kontrol noktalarına yönelik saldırılar ve bomba yüklü araçlarla yapılacak
saldırılardan elde edilecek taktiksel sonuçları sağlamak amacıyla gerekli olan
mali desteğin kademeli olarak gönderilmesini istemişlerdir.
Üçüncüsü,
yabancı devletler ve özel bağışçılar kendi İslamcı gündemlerini sıklıkla masaya
getirmektedir. İslami politik platformlar, silahlı muhalif grupların çoğu
tarafından kullanılan semboller ve retorik, uygun destek kaynaklarını ortaya
koymaktadır.
İslamcı gruplar, seküler veya ılımlı olarak
isimlendirilen gruplarla karşılaştırıldığında daha güçlü organizasyonlar gerçekleştirmekte
ve sürekli bir şekilde silah desteği ve mali destek sağlamaktadır. Suudi
Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri ve Türkiye, farklı çizgilere sahip
olmakla birlikte buralardan gelen kaynaklar kuruduğu takdirde körfez
ülkelerindeki özel şahıslara güvenmekte olan İslamcılara kaynak aktarmaktadır.
ABD ve Avrupa ülkelerinden gelecek yardıma bel
bağlayan seküler gruplar, bu desteğin az bir kısmının gerçekleşmesinin ardından
ya ABD’den gelen yardımın ertelenmesine yol açan bir güvenlik soruşturmasına
takılarak ya da sıklıkla ön cephede bulunan komutanlar yerine sürgünde bulunan
liderler [5] ile temasta ısrarcı olan Batılı devletler sebebiyle
zayıflamaktadır.
Fert
seviyesinde bakıldığında savaşçılar kaynakları iyi olan İslamcı grupları [6] tercih
etmektedir. Bu yararlı unsurun muhalefetin İslamizasyonu için kullanılmasıyla,
daha fazla seviyede Batılı askeri ve finansal destek hızlı bir şekilde
sağlansaydı, radikal İslamcı grupların muhalifler içerisinde baskın bir
pozisyon edinmeleri engellenebilirdi.
Dördüncü
faktör, silahlı muhalefet Esed rejiminden kontrolü ele aldıkça ve ülkenin bazı
alanlarında, özellikle kuzeyde, savunulabilir pozisyonlar elde ettikçe rejim,
baskı yoluyla ve yaygın askeri tehditlerle gruplar arasında işbirliği sağlayan
temel unsurları ortadan kaldırmıştır.
Gruplar genellikle aynı yerel destek
gruplarını kazanmaya çalışmış, bu politik yarışma sonuçta ancak silahlı
mücadele ile çözebilecekleri bir noktaya gelmiştir. Ortaya çıkan iç çatışmalar
İslamcı grupları daha fazla para ve bol silah elde etmeye yönlendirmiştir.
Mart 2013’te Rakka’yı Esed güçlerinden alan
muhalif gruplar arasında gerçekleşen koalisyonun ardından el-Nusra Cephesi,
daha zayıf olan el-Faruk Tugaylarına ait güçleri alandan sürmüştür. ISIS aynı
prosedürü Ağustos 2013’te daha küçük bir grup olan Ahfad el-Resul’ü hedef alıp
Rakka’da bulunan karargâhlarını ortadan kaldırarak ve onları bölgeden
uzaklaştırarak tekrarlamıştır.
ABD’nin
Suriye’de başarılı adımlar atması, uyumun sağlanması adına büyük bir katkı sağlayarak
Suriye silahlı muhalefetinin radikalleşmesini engelleyebilirdi. ABD, geri adım
atarak Suriye’deki grupların merkezi güçlerin üstesinden gelip gelemeyeceğine
bakmak yerine, zamanında askeri ve finansal destek sağlamış ve bölgesel rakip
güçlerden gelen ve aksi halde çelişen amaçlara hizmet edecek olan büyük
miktardaki askeri ve mali yardımlara yönelik koordinasyon gerçekleştirmiş
olsaydı parçalanmaya engel olabilirdi.
Koordineli
ve büyük ölçekli bir yardım, fazla sayıdaki muhalif grubun kendi başına hareket
etmesini sınırlayacaktı. Buna ilaveten özel yardımların sınırlandırılarak
koordineli bir devlet desteğinin sağlanması, bu radikal güçlerin gözden
düşmesini sağlamış olacaktı.
Son
olarak, Suriye’deki savaş bazı bölgelerdeki yenişememe durumu ile karakterize
olmuştur ki bu durum taraflara kısa süreli kazançlar ve kayıplar yaşatmaktadır.
Amerikan hava saldırıları ile Suriye hava kuvvetleri oyun dışına sürülebilir ve
karada rejimin topçu avantajı ortadan kaldırılarak muhalefete uzun vadeli bir
saldırı imkânı sağlanabilirdi. Tamamen rejimle mücadeleye odaklanmış bir
muhalefet, iç çatışma tuzağından kurtulmuş olur ve radikalleşmekten uzakta
kalabilirdi.
Neden
burada birçok “yapabilirdi, edebilirdi” vurgusu kullanıldı?
Bu analiz, savaş içindeki parçalanma ve
radikalleşme süreçlerinin doğru bir muhasebesinden ziyade, silahlı Suriye
muhalefetinin Suriye’deki Amerikan duruşundan bağımsız olarak gelişim gösterdiği
fikrine karşı konum almakta, tedbirli ve üzerinde düşünülmüş bir Amerikan
politikasının zararlı ve istenmeyen sonuçlara sebep olmayacağı görüşünü
savunmaktadır.
Önümüzdeki
günlerde, Başkan Obama’nın İslam Devleti ile alakalı yeni stratejisine dönük
politik tartışmalar, herhangi bir nihai başarı veya başarısızlığın bizzat bu
strateji sebebiyle ortaya çıktığı algısını oluşturacaktır. Eğer bu stratejinin
başarılı olduğuna hükmedilirse bu yüzden geçen sene Suriye’de artarak
gerçekleşen yıkımda Amerika’nın sorumluluğunu ve ISIS’ın büyüyerek bölgeyi
tehdit eder hale gelmesinde etkili olan faktörleri anlayamayacağız. Ve eğer bu
stratejinin başarısız olduğuna hükmedilirse o zaman da yanlış bir şekilde Orta
Doğu’ya müdahil olmamanın en sağduyulu hareket olacağı sonucuna varacağız.
Yani kısacası, tereddüt ve eylemsizlik
özellikleri taşıyan bir politikanın tehlikelerini kavramakta başarısız
olacağız.
Yrd. Doç. Jonah Schulhofer-Wohl /
22 Eylül 2014, Virjinya Üniversitesi
Tamer Güner, 23.09.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Makalenin
Orijinali:
REFERANSLAR
[5] http://world.time.com/2013/03/05/syrias-many-militias-inside-the-chaos-of-the-anti-assad-rebellion/