“Yastığa
başınızı koyduğunuzda uyuyabiliyorsanız eğer kendinizi mutlu hissedin derim,
aksi o kadar güç ki…”
Bu
yazıları okumaya başlayanlar içerisinde mucize bir iyileşme hikâyesi
bekleyenler olabileceği geldi şimdi aklıma. Ama öyle bir şey yok! Yani burada
her şey muhteşem ya da her şey berbat hikâyesi yok. Hâlâ devam eden bir
süreçten bahsediyorum ve kendimi hâlâ çok iyi ve kötü hissettiğim zamanlar
oluyor.
Hastalığım
teşhis edildiği günden bugüne dek hiç değişmeyen tek durum, uyumak için yastığa
başımı koyduğumda dehşetli bir kalp sıkışıklığı ile aniden fırlayarak bir süre
kendime gelememem. Bu durum hiç değişmiyor. Yastığa başınızı koyduğunuzda
uyuyabiliyorsanız eğer kendinizi mutlu hissedin derim, aksi o kadar güç ki…
Uykumun
beni neredeyse bayıltacak kadar ağırlaşmasını bekliyorum her gece, tam o an
geldiğinde ise kendimi tabutun içerisinde ya da kabirde görüyor ve anında
çarpıntı ile ayağa kalkıyorum. Bu neden böyle oluyor diye düşünüyorum. Çünkü
ben korkuyorum, Hesap Gününün dehşeti beni allak bullak ediyor. Bunu yazmamı
yadırgayanlar olabilir ama Hesap Gününden korkmakta utanılacak bir şey yok!
Teşhis
konulmadan önce uyumadan önce tefekkür
ettiğimi sanırdım, ölüm, ahiret.. Fakat o zamanlar gerçekten tefekkür
etmediğimi şimdi anlıyorum, asıl şimdi düşünüyorum, düşünüyor ve korkuyorum... Bu
sinsi hastalık her an yeniden bir yerlerden kendisini gösterebilir ve ben bu
sefer bu işin altından kalkamayabilirim...
Başlarda
da yazmıştım, Atila'nın dediği gerçeği hiçbir zaman unutmuyorum, "İnsan
kanser olduğu için değil, eceli geldiği için ölür" Amenna... ama bu
duygudan kurtulmak o kadar zor ki...
Hele
arkadaşlarımla bir araya gelip onlarla iyi vakit geçirmeye başladığımda, bu
duygu her yanımı sarıp sarmalıyor. Bir yandan çok mutlu oluyorum, diğer yandan
ise kalbimin bir yanı hep ağlıyor... hep ağlayan ve susturamadığım bir yanı var
kalbimin yani... Evet; herkes bir gün öleceğini biliyor ama ben bunu ta
kalbimde hissediyorum.
Yaptığım
veya yapmadığım şeylerden pişmanlık duyduklarım var. Pişmanlık ve korku beni
sürekli bir sorgulamaya itiyor. Bilerek kimsenin kalbini kırmadım buna
gerçekten inanıyorum, ama ya bilmeden hakkı geçen insanlar varsa onlarla nasıl
ne şekilde ve ne zaman helalleşebileceğim?
Ahirette karşıma çıktıklarında
onlara ne diyeceğim?
Dışişleri
Bakanı Ahmet Davutoğlu bir röportajdaydı sanırım, "Nasıl ölmek
istersiniz?" sorusuna şu cevabı vermişti: "Üzerimde hiçbir insan,
bitki ve hayvan hakkı olmadan!"
Ne kadar
güzel bir cevap...Bu mümkün mü gerçekten, mesela bu satırları okuyan siz Ahiret’e
böyle gidebilir misiniz? Gidebilir miyiz gerçekten? Hiç kimse kendisinden emin olmamalı bence,
çözüm yine Resulullah'ın (sallallau aleyhi ve sellem) sözlerinde galiba:
"Müslüman
havf ve reca arasındadır."
Yani
Müslüman korku ve ümit arasındadır. Galiba ben de artık feci halde korku ve
ümit arasındayım.
Neyse
şimdilik bu kadar, güzel şeylere de geleceğim inşallah...
Neşe Kutlutaş, 24.09.2014, Sonsuz Ark, (İlk Yayın Tarihi, 13.03.2012)