Bir İsrailli bir Filistinliyi -çocuk veya yaşlı fark etmez- özgürce öldürebilir ve bu onun için sadece güvenlik sorunudur. Ancak bir Filistin'li işgal edilmiş ülkesinde özgürlük için taş atarsa bir terörist olarak öldürülmekten kurtulamaz. Bir Filistinli yani Bir Mahmud Abbas sadece ve yalnızca İsrail'in siyonist ideallerine hizmet ederse veya onları hoşnut ederse itibar elde edebilir, aksi halde Hamas gibi terörist ya da Arafat gibi ölü olur. Aşağıdaki analiz tipik siyonist paranoyalarından beslenen aşağılayıcı içeriği ve ahlak dışı bakış açısı nedeniyle yayınlanmaktadır.
Seçkin Deniz, 26.09.2014, Sonsuz Ark
Abbas BM’de: Bir Dinleyici Kılavuzu/ Abbas at the UN: A Listener's Guide/ David Pollock
Cuma
günü gerçekleşecek olan konuşma, kapıyı diplomatik girişimler için açık tutar
ve İsrail’in meşruiyetini ortadan kaldırmaktan ve hukuki süreçle İsrail’i
tehdit etmekten kaçınırsa barış çabalarına yönelik bir zemin hazırlayabilir.
Filistin
Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas 26 Eylül tarihinde New York’ta BM Genel Kuruluna
hitap edecek. Geçen sene gerçekleştirdiği bir önceki konuşmasından beri
özellikle de şu birkaç ay içerisinde, İsrail-Filistin ilişkilerinde ve daha
geniş ölçekte Orta Doğu bölgesinde pek çok şey değişti: İsrail ile barış
görüşmeleri başarısız oldu, Fetih ve Hamas arasında uzlaşmaya yönelik bir
anlaşma imzalandı, Gazze’de bir çatışma yaşandı ve çok yakın zamanda da “İslam
Devleti” veya IŞİD kaynaklı vahim bir tehdit ortaya çıktı.
Dünyanın
dikkati hızlı bir şekilde İsrail-Filistin çatışmasından IŞİD’e karşı başlayan
yeni bölgesel savaşa doğru kaymış olsa da, Abbas’ın konuşması yine de gelecek
gelişmelere işaret edecek olması nedeniyle dikkati hak ediyor.
Ne söylenmeli, ne
söylenmemeli
Abbas kurnazca
dengeleyici bir tavır sergiliyor. Son konuşmalarına ve diğer ipuçlarını dikkate
alacak olursak, üç yıllık süreci kapsayacak şekilde “İsrail işgalinin
sonlandırılması” için uluslar arası diplomatik bir son tarih şartıyla beraber,
barış görüşmelerinin yeniden başlaması talebinde bulanacaktır. Aynı zamanda:
Hamas’ın barışı reddetmesi ve İsrail’e karşı “silahlı direnişi” desteklemesi;
İsrail’in önemli bölgesel imtiyazlarına yönelik Filistin tarafındaki politik
isteksizlik ve sürdürülebilir, barışçıl bir varoluşa yönelik gerçekçi bir plana
ait güvenlik gereksinimleri gibi daha zorlu meselelere değinmekten kaçınacağı
da neredeyse kesindir.
Bu
durumda Abbas’ın performansını değerlendirmek için en iyi yol, yukarıda
belirtilen meselelerde ne kadar diplomatik girişimde bulunacağını izlemektir.
Bu anlamda Abbas’ın konuşmasından hariç tuttuğu noktalar değindiklerinden daha
fazla önem arz etmektedir.
Gerçekleşecek
konuşmanın nispeten yapıcı olarak değerlendirilmesi için özellikle aşağıda yer
alan noktaların konuşmada yer almaması önem taşımaktadır:
1. İsrail’e karşı Uluslararası Ceza
Mahkemesi’nde dava açmaya yönelik doğrudan bir tehdit veya bu anlamda
diplomatik yolların tükenmesinden çok önce gerçekleştirilecek herhangi bir
uluslararası hukuki girişim.
2. İsrail’in
meşruiyetine, cezalandırılmasına veya izole edilmesine yönelik herhangi açık
bir destek.
3. ABD
vetosunu zorunlu kılacak veya kanuni bağlayıcılığı olan, çözüme yönelik bir
takvimle acil olarak BM Güvenlik Konseyi’ne gidilmesi. (Geçen Cuma Abbas ile
gerçekleştirilen bir basın toplantısında, Fransa Cumhurbaşkanı François
Hollande, daha karmaşık bir Güvenlik Konseyi çözümünün yakın zamanda gündeme
gelebileceğini ima etti.)
4. Herhangi
bir şekilde, İsrail’le barışı prensipte bile reddeden, ABD ve AB terör
listesinde yer almaya devam eden ve daha birkaç hafta öncesinde savaş
kışkırtıcılığı yapan Hamas’ın açık olarak desteklenmesi. Filistin Yönetimi’ne
gelecek Batılı (ve bu günlerde Arap) yardımlarını tehlikeye sokacağı için
kendini Hamas’a sıkı sıkıya bağlamak riskli olacaktır.
Bu
eylemlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi önemli bir diplomatik geri adım
olarak görülecektir.
Pozitif
anlamda barış adına kapının açık kalması için Abbas’ın en azından geçen Eylül
ayında belirtmiş olduğu üç temel noktayı yeniden gündeme getirmesi gereklidir:
1. Filistin’in
statüsünün yükseltilmesi isteği, varlığını sürdüren bir devlet olan İsrail’in
meşruiyetini ortadan kaldırmayı hedeflememektedir.
2. Filistin
Devleti, İsrail Devleti’nin yanında barış ve güvenlik içinde varlığını
sürdürmeye devam edecektir.
3. Önerilen,
İsrail’in bölgesel imtiyazlarına yönelik bir ültimatom değil müzakereler için
bir yol haritasıdır.
Şüphesiz
Abbas, yeniden gerçekleştirilmesi muhtemel olan barış görüşmelerinde avantajlı
konumda olmak adına 1967 sınırlarına geri dönülmesi gibi kesin şart içeren
taleplere temkinli yaklaşacaktır. Pazartesi gecesi New York’ta Cooper Union’da
ifade etmiş olduğu gibi: “Biz uluslar arası toplumdan görüşmelerin yeniden
başlaması mazeretinin arkasına saklanmaktan vazgeçmesini istiyoruz.”
İsrail’e
herhangi bir referans yapmadan veya onunla anlaşma yapmaksızın tek taraflı
olarak toprak ve bağımsızlık talebinde bulunmak yerine görüşmelerin daha iyi
bir temelde gerçekleşmesini istemek çok daha uygun olacaktır.
Bu bağlamda
daha ılımlı bir tutum takınan Abbas hiç beklenmedik bir kesimin desteğini
sağlayabilir; Filistin kamuoyu. Geçen aylarda gerçekleştirilen anketler, somut
fayda sağlayacağı yönünde ciddi şüpheler taşısa da, diğer bir BM girişiminin
halk tarafında %80 oranında geniş bir destek bulduğunu göstermektedir.
Resmi
Filistin Yönetimi medyası, yıl içinde gerçekleştirilen çalışmaların içeriği ve
ileriye dönük kapsamı hakkında gerçekçi olmayan beklentileri önlemek adına
paralel bir sansür uygulamaktadır.
Ve Gazze çatışmasının ardından 11-13 Eylül
tarihlerinde gerçekleştirilen bir anket, Filistin halkının savaş zamanı
radikalizminden sıyrılıp yeniden barış görüşmelerine yönelik geleneksel pozitif
tutumuna geri döndüğünü göstermektedir: El-Nacah Üniversitesi tarafından
gerçekleştirilen araştırmada, halkın %58 gibi yüksek orandaki çoğunluğunun
İsrail’le müzakerelerin sürdürülmesini desteklediği ortaya çıkmıştır.
Beklentiler
Tüm bu
arzulanan şeylerin yanında Abbas’ın hoş sürprizler gerçekleştirmesi için geniş
bir alanı olacaktır. Örneğin, bu Haziran Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen
İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde övgüye değer bir şekilde yaptığı gibi,
İsraillilerin kaçırılarak öldürülmesini kınayabilir. İsrailli sivillere karşı
gerçekleştirilen roket saldırılarını kınayabilir.
Yahudi
yılı Rosh Hashanah’sının ikinci gününe denk gelen konuşmasında, Yahudi
dinleyicilerinin dini bayramını kutlayarak kelimenin tam anlamıyla o anın
tadını çıkarabilir. Resmi Filistin Yönetimi televizyonuna Yahudilere “Naziler”,
“Şeytanlar” veya “domuz ve maymunların çocukları” şeklinde hitap ederek nefret
suçu işlememe emri verdiğini ve Fetih Partisi’ne resmi web sitelerinde ve
sosyal medyada terörizmle gururlanmayı durdurma talimatı verdiğini
söyleyebilir.
Sadece
birlikte yaşama potansiyeline yönelik değil fakat aktif işbirliğini de
kapsayacak şekilde, daha özgün ve inandırıcı bir barış vizyonu sunabilir. Hatta
İsrail’in Gazze açık deniz gaz rezervlerini geliştirmeye yardım etme teklifini
kabul edebilir ve böylece bölge halkının yabancı yardımlara ve İsrail’in gaz ve
elektrik kaynaklarına bağımlılığını azaltabilir.
Bu
muhtemel sürprizlerin hiçbirisi tanım gereği bile olsa konuşmada yer alacak
gibi gözükmese de bunlardan herhangi bir tanesinin bile gerçekleşmesi, uluslar
arası kamuoyu, Amerika ve hatta muhtemelen İsrail tarafından takdirle
karşılanacaktır.
Daha
önceki Genel Kurul konuşmalarına göre yapacağı daha kolay (ve bu yüzden olması
çok daha muhtemel) bir değişiklik, Gazze’nin sınır geçişlerine ve yeniden
inşasına yönelik sorumluluğu uluslar arası denetim ve yardım eşliğinde üzerine
alması için atılan açık bir ilk adım anlamına gelecektir. Ayrıca bu, Abbas’ın
samimiyetini ispatlayarak ilerlemesini sağlayacak faydalı bir adım olacaktır.
ABD politikalarına
yönelik tavsiyeler
Şüphesiz
Abbas hâlihazırdaki Filistin perspektifinin ötesinde, halkının hedefini İslami
aşırıcılığa karşı küresel savaşta daha geniş bir kapsamda ortaya koyma
çabasında olacaktır. Geçen hafta sonu Paris’te belirtmiş olduğu gibi: “Barışı
gerçekleştirmek, teröre karşı bölgede sürdürülen savaşa fazladan meşruiyet
kazandıracaktır.” Bununla birlikte gerçek şu ki, IŞİD’in Filistin davasına
yönelik özelde herhangi bir ilgisi bulunmadığı için bu eskimiş mecazi
“bağlantı” son zamanlarda inandırıcılığını büyük ölçüde yitirmiştir.
Gerçekten
çok daha acil bölgesel krizlerle işgal edilmiş Amerikan dış politikası üzerinde
Abbas’ın konuşması kısa vadede etkili olmaktan uzaktır. Başkan Obama,
konuşmadan birkaç gün sonra 1 Ekim tarihinde Binyamin Netanyahu ile
görüşecektir; fakat muhtemelen bu görüşme, yakın dönem barış çalışmalarından
ziyade daha çok Suriye, İran ve belki de Gazze’nin yeniden inşası üzerine
olacaktır.
Bütün
bunlara rağmen Abbas eğer BM’de Cuma günü gerçekleştireceği konuşmada uzlaşmacı
tavır takınırsa, ilk önce sahadaki tansiyonun düşmesini sağlayacak pratik küçük
adımların atılması ve daha sonra da barışçıl iki-devletli çözüm için,
duraksamalı ve uzun dönemli ümitleri yenileyecek çabaların tazelenmesi için
Netanyahu’yu bir şekilde ikna etmesini sağlayacak zemini Obama’ya kazandırabilir.
David Pollock, 24 Eylül 2014,
Washington Enstitü
Tamer Güner, 26.09.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin:
Mahmud Abbas: "Gazze'ye yapılan son saldırı savaş suçudur"/ 26 Eylül 2014
Filistin Devlet Başkanı Abbas, "Gazze'ye düzenlenen bu son savaş tüm dünyanın gözleri önünde işlenen bir dizi savaş suçudur" dedi.
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Gazze'ye düzenlenen son savaşta tüm dünyanın gözleri önünde bir dizi savaş suçu işlendiğini kaydederek, "Filistin halkı adına şunu söylemek isterim ki: Unutmayacağız, affetmeyeceğiz ve savaş suçlularının cezasız kalmasına müsaade etmeyeceğiz" dedi.
Abbas, BM Genel Kurulu Genel Görüşmeleri'nde yaptığı konuşmada, BM Genel Kurulu'nun bu yılı Uluslararası Filistin Halkı ile Dayanışma yılı olarak kabul ettiğini ancak İsrail'in bu yılı Filistin halkına karşı yeni bir soykırıma dönüştürmeyi tercih ettiğini söyledi.
İsrail'in Gazze'ye düzenlediği son saldırıların açtığı derin yaralara değinen Abbas, "Gazze'ye düzenlenen bu son savaş tüm dünyanın gözleri önünde işlenen bir dizi savaş suçudur" dedi.
Bazılarının bunu İsrail'in kendini savunma hakkı gibi gösterdiğine dikkat çeken Abbas, "İsrail'in kendini savunma hakkı var diyenler halkımızdan verilen binlerce kurbana değer vermiyor. Filistin halkının canı da aynı diğer insanlarınki gibi kıymetlidir. Bunu hatırlatmak isterim. Filistin halkı adına şunu söylemek isterim ki: Unutmayacağız, affetmeyeceğiz ve savaş suçlularının cezasız kalmasına müsaade etmeyeceğiz" diye konuştu.
Çektikleri acı ve kızgınlığın kendilerini insani değerlerden vazgeçmeye götürmeyeceğini dile getiren Abbas, her şeye rağmen uluslararası hukuk ve insancıl hukuka uymaya devam edeceklerini söyledi.
Dünya genelinde İsrail'in katliamlarını ve mütecaviz tutumunu kınayan ve kendileriyle dayanışma gösteren herkese şükranlarını sunan Abbas, bu seslerin Gazze halkının yalnız olmadığını gösterdiğini kaydetti.
Abbas, ABD'nin inisiyatifiyle başlatılan son müzakerelere iyi niyetle yaklaştıklarını da anlatarak, İsrail'in barış şansını sabote etme fırsatını yine kaçırmadığını ifade etti.
Abbas, İsrail'in işgalci güç olarak yıllardır Filistin ulusal otoritesini kasıtlı olarak zayıflatmak için uğraştığını ve Filistin'de kurumsal bir otoritenin oluşmasını engellediğini de vurgulayarak, "Bu işgalin sonlandırılması zamanı gelmiştir. Filistin, kendi halkının özgürlüğünün İsrail'in güvenliğine rehin verilmesini reddeder" diye konuştu.
Korunmaya ve güvenliğe ihtiyacı olan tarafın Filistin halkı olduğunu vurgulayan Abbas, "İsrail'e hukukun üstünde bir devletmiş gibi davranılması ve işlediği suçlar nedeniyle hesap sorulmaması bölgemizde aşırılık, nefret ve terörün yeşermesine zemin hazırlamaktadır" dedi.
Gazze'deki kuşatmanın trajik sonuçlarına da değinen Abbas, "Gazze şeridi 2 milyon civarında Filistinli için dünyanın en büyük hapishanesine dönüştü. Mısır'ın öncülük ettiği ateşkese bağlılığımızı teyit ediyoruz ancak her 2-3 yılda bir yeniden savaş ve yeniden inşa döngüsünden kurtulmak için sorunun köklerinin çözülmesi ve bağımsız Filistin'in başarılması gerekiyor" diye konuştu.
Konuşmasını Filistinli şair Mahmud Derviş'in "Biz tedavi edilemez bir hastalık olan ümit derdine yakalandık. Eğer şans verilirse yaşamayı seviyoruz" mısraları ile bitiren Abbas'ın konuşması uzun süre alkışlandı.
Muhabir: Mustafa Keleş
http://www.aa.com.tr/tr/manset/395861--gazzeye-yapilan-son-saldiri-savas-sucudur