26 Eylül 2014 Cuma

SA906/TG56: David Pollock’un Üstün Irk Hastalığı/ Abbas ve 26 Eylül BM Konuşması

Bir İsrailli bir Filistinliyi -çocuk veya yaşlı fark etmez- özgürce öldürebilir ve bu onun için sadece güvenlik sorunudur. Ancak bir Filistin'li işgal edilmiş ülkesinde özgürlük için taş atarsa bir terörist olarak öldürülmekten kurtulamaz. Bir Filistinli yani Bir Mahmud Abbas sadece ve yalnızca İsrail'in siyonist ideallerine hizmet ederse veya onları hoşnut ederse itibar elde edebilir, aksi halde Hamas gibi  terörist ya da Arafat gibi ölü olur. Aşağıdaki analiz tipik siyonist paranoyalarından beslenen  aşağılayıcı içeriği ve ahlak dışı bakış açısı nedeniyle yayınlanmaktadır.

Seçkin Deniz, 26.09.2014, Sonsuz Ark


Abbas BM’de: Bir Dinleyici Kılavuzu/ Abbas at the UN: A Listener's Guide/ David Pollock

Cuma günü gerçekleşecek olan konuşma, kapıyı diplomatik girişimler için açık tutar ve İsrail’in meşruiyetini ortadan kaldırmaktan ve hukuki süreçle İsrail’i tehdit etmekten kaçınırsa barış çabalarına yönelik bir zemin hazırlayabilir.

Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas 26 Eylül tarihinde New York’ta BM Genel Kuruluna hitap edecek. Geçen sene gerçekleştirdiği bir önceki konuşmasından beri özellikle de şu birkaç ay içerisinde, İsrail-Filistin ilişkilerinde ve daha geniş ölçekte Orta Doğu bölgesinde pek çok şey değişti: İsrail ile barış görüşmeleri başarısız oldu, Fetih ve Hamas arasında uzlaşmaya yönelik bir anlaşma imzalandı, Gazze’de bir çatışma yaşandı ve çok yakın zamanda da “İslam Devleti” veya IŞİD kaynaklı vahim bir tehdit ortaya çıktı.


Dünyanın dikkati hızlı bir şekilde İsrail-Filistin çatışmasından IŞİD’e karşı başlayan yeni bölgesel savaşa doğru kaymış olsa da, Abbas’ın konuşması yine de gelecek gelişmelere işaret edecek olması nedeniyle dikkati hak ediyor.

Ne söylenmeli, ne söylenmemeli

Abbas kurnazca dengeleyici bir tavır sergiliyor. Son konuşmalarına ve diğer ipuçlarını dikkate alacak olursak, üç yıllık süreci kapsayacak şekilde “İsrail işgalinin sonlandırılması” için uluslar arası diplomatik bir son tarih şartıyla beraber, barış görüşmelerinin yeniden başlaması talebinde bulanacaktır. Aynı zamanda: Hamas’ın barışı reddetmesi ve İsrail’e karşı “silahlı direnişi” desteklemesi; İsrail’in önemli bölgesel imtiyazlarına yönelik Filistin tarafındaki politik isteksizlik ve sürdürülebilir, barışçıl bir varoluşa yönelik gerçekçi bir plana ait güvenlik gereksinimleri gibi daha zorlu meselelere değinmekten kaçınacağı da neredeyse kesindir.

Bu durumda Abbas’ın performansını değerlendirmek için en iyi yol, yukarıda belirtilen meselelerde ne kadar diplomatik girişimde bulunacağını izlemektir. Bu anlamda Abbas’ın konuşmasından hariç tuttuğu noktalar değindiklerinden daha fazla önem arz etmektedir.

Gerçekleşecek konuşmanın nispeten yapıcı olarak değerlendirilmesi için özellikle aşağıda yer alan noktaların konuşmada yer almaması önem taşımaktadır:

 1. İsrail’e karşı Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava açmaya yönelik doğrudan bir tehdit veya bu anlamda diplomatik yolların tükenmesinden çok önce gerçekleştirilecek herhangi bir uluslararası hukuki girişim.

2. İsrail’in meşruiyetine, cezalandırılmasına veya izole edilmesine yönelik herhangi açık bir destek.

3. ABD vetosunu zorunlu kılacak veya kanuni bağlayıcılığı olan, çözüme yönelik bir takvimle acil olarak BM Güvenlik Konseyi’ne gidilmesi. (Geçen Cuma Abbas ile gerçekleştirilen bir basın toplantısında, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, daha karmaşık bir Güvenlik Konseyi çözümünün yakın zamanda gündeme gelebileceğini ima etti.)

4. Herhangi bir şekilde, İsrail’le barışı prensipte bile reddeden, ABD ve AB terör listesinde yer almaya devam eden ve daha birkaç hafta öncesinde savaş kışkırtıcılığı yapan Hamas’ın açık olarak desteklenmesi. Filistin Yönetimi’ne gelecek Batılı (ve bu günlerde Arap) yardımlarını tehlikeye sokacağı için kendini Hamas’a sıkı sıkıya bağlamak riskli olacaktır. 

Bu eylemlerden herhangi birinin gerçekleştirilmesi önemli bir diplomatik geri adım olarak görülecektir.

Pozitif anlamda barış adına kapının açık kalması için Abbas’ın en azından geçen Eylül ayında belirtmiş olduğu üç temel noktayı yeniden gündeme getirmesi gereklidir:

1. Filistin’in statüsünün yükseltilmesi isteği, varlığını sürdüren bir devlet olan İsrail’in meşruiyetini ortadan kaldırmayı hedeflememektedir.

2. Filistin Devleti, İsrail Devleti’nin yanında barış ve güvenlik içinde varlığını sürdürmeye devam edecektir.

3. Önerilen, İsrail’in bölgesel imtiyazlarına yönelik bir ültimatom değil müzakereler için bir yol haritasıdır.

Şüphesiz Abbas, yeniden gerçekleştirilmesi muhtemel olan barış görüşmelerinde avantajlı konumda olmak adına 1967 sınırlarına geri dönülmesi gibi kesin şart içeren taleplere temkinli yaklaşacaktır. Pazartesi gecesi New York’ta Cooper Union’da ifade etmiş olduğu gibi: “Biz uluslar arası toplumdan görüşmelerin yeniden başlaması mazeretinin arkasına saklanmaktan vazgeçmesini istiyoruz.”

İsrail’e herhangi bir referans yapmadan veya onunla anlaşma yapmaksızın tek taraflı olarak toprak ve bağımsızlık talebinde bulunmak yerine görüşmelerin daha iyi bir temelde gerçekleşmesini istemek çok daha uygun olacaktır.

Bu bağlamda daha ılımlı bir tutum takınan Abbas hiç beklenmedik bir kesimin desteğini sağlayabilir; Filistin kamuoyu. Geçen aylarda gerçekleştirilen anketler, somut fayda sağlayacağı yönünde ciddi şüpheler taşısa da, diğer bir BM girişiminin halk tarafında %80 oranında geniş bir destek bulduğunu göstermektedir.

Resmi Filistin Yönetimi medyası, yıl içinde gerçekleştirilen çalışmaların içeriği ve ileriye dönük kapsamı hakkında gerçekçi olmayan beklentileri önlemek adına paralel bir sansür uygulamaktadır. 

Ve Gazze çatışmasının ardından 11-13 Eylül tarihlerinde gerçekleştirilen bir anket, Filistin halkının savaş zamanı radikalizminden sıyrılıp yeniden barış görüşmelerine yönelik geleneksel pozitif tutumuna geri döndüğünü göstermektedir: El-Nacah Üniversitesi tarafından gerçekleştirilen araştırmada, halkın %58 gibi yüksek orandaki çoğunluğunun İsrail’le müzakerelerin sürdürülmesini desteklediği ortaya çıkmıştır.

Beklentiler

Tüm bu arzulanan şeylerin yanında Abbas’ın hoş sürprizler gerçekleştirmesi için geniş bir alanı olacaktır. Örneğin, bu Haziran Suudi Arabistan’da gerçekleştirilen İslam İşbirliği Teşkilatı zirvesinde övgüye değer bir şekilde yaptığı gibi, İsraillilerin kaçırılarak öldürülmesini kınayabilir. İsrailli sivillere karşı gerçekleştirilen roket saldırılarını kınayabilir.

Yahudi yılı Rosh Hashanah’sının ikinci gününe denk gelen konuşmasında, Yahudi dinleyicilerinin dini bayramını kutlayarak kelimenin tam anlamıyla o anın tadını çıkarabilir. Resmi Filistin Yönetimi televizyonuna Yahudilere “Naziler”, “Şeytanlar” veya “domuz ve maymunların çocukları” şeklinde hitap ederek nefret suçu işlememe emri verdiğini ve Fetih Partisi’ne resmi web sitelerinde ve sosyal medyada terörizmle gururlanmayı durdurma talimatı verdiğini söyleyebilir.

Sadece birlikte yaşama potansiyeline yönelik değil fakat aktif işbirliğini de kapsayacak şekilde, daha özgün ve inandırıcı bir barış vizyonu sunabilir. Hatta İsrail’in Gazze açık deniz gaz rezervlerini geliştirmeye yardım etme teklifini kabul edebilir ve böylece bölge halkının yabancı yardımlara ve İsrail’in gaz ve elektrik kaynaklarına bağımlılığını azaltabilir.

Bu muhtemel sürprizlerin hiçbirisi tanım gereği bile olsa konuşmada yer alacak gibi gözükmese de bunlardan herhangi bir tanesinin bile gerçekleşmesi, uluslar arası kamuoyu, Amerika ve hatta muhtemelen İsrail tarafından takdirle karşılanacaktır. 

Daha önceki Genel Kurul konuşmalarına göre yapacağı daha kolay (ve bu yüzden olması çok daha muhtemel) bir değişiklik, Gazze’nin sınır geçişlerine ve yeniden inşasına yönelik sorumluluğu uluslar arası denetim ve yardım eşliğinde üzerine alması için atılan açık bir ilk adım anlamına gelecektir. Ayrıca bu, Abbas’ın samimiyetini ispatlayarak ilerlemesini sağlayacak faydalı bir adım olacaktır.

ABD politikalarına yönelik tavsiyeler

Şüphesiz Abbas hâlihazırdaki Filistin perspektifinin ötesinde, halkının hedefini İslami aşırıcılığa karşı küresel savaşta daha geniş bir kapsamda ortaya koyma çabasında olacaktır. Geçen hafta sonu Paris’te belirtmiş olduğu gibi: “Barışı gerçekleştirmek, teröre karşı bölgede sürdürülen savaşa fazladan meşruiyet kazandıracaktır.” Bununla birlikte gerçek şu ki, IŞİD’in Filistin davasına yönelik özelde herhangi bir ilgisi bulunmadığı için bu eskimiş mecazi “bağlantı” son zamanlarda inandırıcılığını büyük ölçüde yitirmiştir. 

Gerçekten çok daha acil bölgesel krizlerle işgal edilmiş Amerikan dış politikası üzerinde Abbas’ın konuşması kısa vadede etkili olmaktan uzaktır. Başkan Obama, konuşmadan birkaç gün sonra 1 Ekim tarihinde Binyamin Netanyahu ile görüşecektir; fakat muhtemelen bu görüşme, yakın dönem barış çalışmalarından ziyade daha çok Suriye, İran ve belki de Gazze’nin yeniden inşası üzerine olacaktır.

Bütün bunlara rağmen Abbas eğer BM’de Cuma günü gerçekleştireceği konuşmada uzlaşmacı tavır takınırsa, ilk önce sahadaki tansiyonun düşmesini sağlayacak pratik küçük adımların atılması ve daha sonra da barışçıl iki-devletli çözüm için, duraksamalı ve uzun dönemli ümitleri yenileyecek çabaların tazelenmesi için Netanyahu’yu bir şekilde ikna etmesini sağlayacak zemini Obama’ya kazandırabilir.

David Pollock, 24 Eylül 2014, Washington Enstitü



Tamer Güner, 26.09.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri


Orijinal Metin:




Mahmud Abbas: "Gazze'ye yapılan son saldırı savaş suçudur"/ 26 Eylül 2014 



Filistin Devlet Başkanı Abbas, "Gazze'ye düzenlenen bu son savaş tüm dünyanın gözleri önünde işlenen bir dizi savaş suçudur" dedi.

BİRLEŞMİŞ MİLLETLER

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, Gazze'ye düzenlenen son savaşta tüm dünyanın gözleri önünde bir dizi savaş suçu işlendiğini kaydederek, "Filistin halkı adına şunu söylemek isterim ki: Unutmayacağız, affetmeyeceğiz ve savaş suçlularının cezasız kalmasına müsaade etmeyeceğiz" dedi.

Abbas, BM Genel Kurulu Genel Görüşmeleri'nde yaptığı konuşmada, BM Genel Kurulu'nun bu yılı Uluslararası Filistin Halkı ile Dayanışma yılı olarak kabul ettiğini ancak İsrail'in bu yılı Filistin halkına karşı yeni bir soykırıma dönüştürmeyi tercih ettiğini söyledi.

İsrail'in Gazze'ye düzenlediği son saldırıların açtığı derin yaralara değinen Abbas, "Gazze'ye düzenlenen bu son savaş tüm dünyanın gözleri önünde işlenen bir dizi savaş suçudur" dedi.

Bazılarının bunu İsrail'in kendini savunma hakkı gibi gösterdiğine dikkat çeken Abbas, "İsrail'in kendini savunma hakkı var diyenler halkımızdan verilen binlerce kurbana değer vermiyor. Filistin halkının canı da aynı diğer insanlarınki gibi kıymetlidir. Bunu hatırlatmak isterim. Filistin halkı adına şunu söylemek isterim ki: Unutmayacağız, affetmeyeceğiz ve savaş suçlularının cezasız kalmasına müsaade etmeyeceğiz" diye konuştu.

Çektikleri acı ve kızgınlığın kendilerini insani değerlerden vazgeçmeye götürmeyeceğini dile getiren Abbas, her şeye rağmen uluslararası hukuk ve insancıl hukuka uymaya devam edeceklerini söyledi.

Dünya genelinde İsrail'in katliamlarını ve mütecaviz tutumunu kınayan ve kendileriyle dayanışma gösteren herkese şükranlarını sunan Abbas, bu seslerin Gazze halkının yalnız olmadığını gösterdiğini kaydetti.

Abbas, ABD'nin inisiyatifiyle başlatılan son müzakerelere iyi niyetle yaklaştıklarını da anlatarak, İsrail'in barış şansını sabote etme fırsatını yine kaçırmadığını ifade etti.

Abbas, İsrail'in işgalci güç olarak yıllardır Filistin ulusal otoritesini kasıtlı olarak zayıflatmak için uğraştığını ve Filistin'de kurumsal bir otoritenin oluşmasını engellediğini de vurgulayarak, "Bu işgalin sonlandırılması zamanı gelmiştir. Filistin, kendi halkının özgürlüğünün İsrail'in güvenliğine rehin verilmesini reddeder" diye konuştu. 

Korunmaya ve güvenliğe ihtiyacı olan tarafın Filistin halkı olduğunu vurgulayan Abbas, "İsrail'e hukukun üstünde bir devletmiş gibi davranılması ve işlediği suçlar nedeniyle hesap sorulmaması bölgemizde aşırılık, nefret ve terörün yeşermesine zemin hazırlamaktadır" dedi. 

Gazze'deki kuşatmanın trajik sonuçlarına da değinen Abbas, "Gazze şeridi 2 milyon civarında Filistinli için dünyanın en büyük hapishanesine dönüştü. Mısır'ın öncülük ettiği ateşkese bağlılığımızı teyit ediyoruz ancak her 2-3 yılda bir yeniden savaş ve yeniden inşa döngüsünden kurtulmak için sorunun köklerinin çözülmesi ve bağımsız Filistin'in başarılması gerekiyor" diye konuştu.

Konuşmasını Filistinli şair Mahmud Derviş'in "Biz tedavi edilemez bir hastalık olan ümit derdine yakalandık. Eğer şans verilirse yaşamayı seviyoruz" mısraları ile bitiren Abbas'ın konuşması uzun süre alkışlandı.

Muhabir: Mustafa Keleş
http://www.aa.com.tr/tr/manset/395861--gazzeye-yapilan-son-saldiri-savas-sucudur 

Seçkin Deniz Twitter Akışı