1 Ekim 2014 Çarşamba

SA914/KY9-NK31: Tamoksifenle Yollarımız Ayrılıyor...

“Kullanıldığı takdirde dört beş yıl içinde rahim kanseri riski taşıyan Tamoksifen on ayda beni ameliyat olma noktasına getirmişti.”


Artık ikinci ameliyatı anlatmalıyım. Tamoksifen'i kullanmaya başladıktan on ay sonra bazı rahatsızlıklarım başladı. Olmaması gereken bazı şeyler oluyordu ve çok endişeliydim. İlk önce Jale'nin kardeşi Fatma'yı aradım, koşarak geldi. Doktora gitmemiz lazım dedim. Vakit kaybetmeden arabaya atlayıp bir tıp merkezine gittik.

"Biyopsi yapılması lazım ama burada olmaz!" dediler. Hastaneye gitmek istemiyordum Onkolog Kadri Bey'i aradım, o Başkent Hastanesinde Doçent Doktor Polat Dursun'un adını vererek ona gözükmemi istedi. Neticeyi de ona bildirmemi istiyordu. O kadar zordu ki o an hastaneye gitmek.

Fatma'yla konuştuk, daha önce gittiğim ASG Tıp Merkezine gitmeye karar verdi. Yine acele ediyor ve yeni başıma gelen bu şey her ne ise bir an önce ondan da kurtulmak istiyordum. ASG'ye gittiğimizde uzman hekim vardı ve hemen biyopsiye aldı.

Ve yine korkunç bekleme vakti... Arkadaşlarım çok endişeliydi biliyordum, galiba hepsi benim gibi ikinci kez kanser olduğuma inanmaya başlamıştı. Şaşkınlık sonrası yeniden Allah'a c.c sığınma...
Yaşanan şey yaşanacak olandır, hep bunu söylüyordum; ama kâbuslar yakamı bırakmıyordu. Daha yeni on ay geçmişti ameliyatımın üzerinden şimdi yeniden filmi başa mı saracaktık, ne olacaktı, bilmiyordum.

Sevgili Zekiye, Fevziye, Emira, Şerife sürekli arıyorlardı. Jale'de hep yanımdaydı. Zekiye o sıkıntılı bekleme günlerinde bir mesaj göndermişti. Yaşadıklarımın ağrına gittiğini yazıyordu ve bir sürü güzel cümle... Kalbime dokunmuştu,  nasıl anlatsam... kardeşlik böyle bir şeydi işte... Ve biz her zaman inandığım bir şeyi yaşıyorduk birlikte. Resulullah (sallalahu aleyhi ve sellem) bu dünyada iyi anlaşan ruhların ‘Kâlû Belâ’dan tanışık olduğunu buyuruyordu. Biz de öyleydik işte Kâlû Belâ’dan beri tanışıyorduk onunla... Varlığından güç aldığım canım kardeşim benim...

Fevziye

Maceranın başından beri Fevziye'den bahsediyorum, ama onun benim için ne kadar önemli olduğunu galiba hiç anlatmadım. Gencecik yaşında dört kız çocuğu annesi olan canım kardeşim, kelimenin tam manasıyla, iyi günde kötü günde hep yanımızdaydı ama hep. Eğer iyi bir şey olduysa benimle, Atila ile ya da Afak'la ilgili o kadar sevinirdi -ki ancak bir kardeş o şekilde sevinebilirdi-. Ve eğer bir sıkıntımız olursa ki bunların sayısı oldukça çoktu Fevziye hemen ama hemen yanıbaşımızda bize destek olmak için maddi manevi ne kadar gücü varsa sonuna kadar kullanıyordu. Ve bu destek zamanlarının çoğunda kendisinin de bir yığın sıkıntısı olduğuna eminim ama o hiçbir zaman kendi sıkıntılarını yansıtmaz ve hiçbir şey olmamış gibi bizim sıkıntımızın giderilmesi için koşturup dururdu. Halen de öyle. Ve biliyorum ki yalnız bizim için değil, sıkıntıda olan birini görünce ya da duyunca yine aynı şekilde davranır.

Şunu da eklemeliyim ki onun varlığı benim için çok önemli. Kendimi Fevziye'nin yanında hep daha güçlü hissetmişimdir.

Birkaç gün sonra sonuç çıktı, temizdi çok şükür. Biyopsiyi yapan doktor bir yıl sonra kontrole gelmemi istedi. O zamana kadar bir şey olmaz demeyi de ihmal etmedi. İçim biraz rahatlamış şekilde Onkolog Kadri Bey'i aradım. Kadri Bey ısrarla Doç. Polat Dursun Bey'e biyopsi raporumla birlikte gözükmemi istedi. Elbette bir bildiği vardır diye düşündüm, yoksa neden temiz çıkan bir rapor olduğu hâlde yeniden doktora gitmemi istesindi ki...

Randevu alıp gideceğim sabah önce Atila'yı işe yolcu ettim. Atila giderken doktorla görüştükten sonra hemen kendisini aramamı istedi. Biraz sonra da ben hazırlanıp çıktım. Atila'nın gelmemesi garipti çünkü beni hiçbir zaman yalnız bırakmamıştı. Sonuç temiz olduğu için rahat olduğunu düşünerek fazla üzerinde durmadım. Aslında hiç de yalnız gitmek istemiyordum ama yalnız gidecektim...

Polat Bey'in yanına gittiğimde önce biyopsi raporunu gösterdim. Bir yandan rapora bakarken bir yandan da sorular soruyordu; "Kaç yaşındasınız? Kaç çocuğunuz var? Başka çocuk düşünüyor musunuz vs. Sonra da ameliyat olmak zorunda kalabilirsiniz.." deyiverdi. "Rahimi almaktan bahsediyorsanız tamam" dedim. Doktor Polat Bey derin bir nefes aldı, gerçekten derin bir nefes aldı ve "Ben size alıştıra alıştıra söylemeye çalışıyordum, inanın çok rahatladım.." dedi. Ne zaman olmam gerekir diye sordum; "Hemen!" dedi ve ekledi "Kendinizi şanslı sayabilirsiniz ve bence gerçekten şanslısınız, eğer bu tablonun üzerinden altı ay geçmiş olsaydı yeni bir kanserle baş etmek zorunda kalabilirdiniz."

Tamoksifen yan tesirlerini erken göstermişti... Korku ve titreme...

Onkolog Kadri Bey'e bir kez daha kalpten müteşekkirdim. İyi ki beni yeni bir doktor için zorlamış ve ben de iyi ki gitmiştim. Biyopsiyi yapan doktora inanıp meseleyi bir yıl ertelemiş olsaydım o taktirde çoktan rahim kanseri olmuştum. Ne kadar şükretsem azdı gerçekten... Ameliyat için hemen ertesi gün ya da iki gün sonra gelebileceğimi söyledi ama ben başka bir şey düşünüyordum ve bunun için de Onkologum Kadri Altundağ ile görüşmeliydim.

Doktorun odası zeminin altındaydı, zemin kata çıktığımda karşımda Atila'yı gördüm ve hemen boynuna sarıldım, o kadar sevinmiştim ki... Beni gelmeyeceğine inandırmış, ama programını benim randevu saatime göre ayarlamıştı. Bense doktor randevu saatinden önce geldiği için erken bir görüşme yapmıştım. Evet; ufak bir saat tutmazlığı olmuştu, ama kalplerimiz birdi:))

Çıkar çıkmaz Fevziye'yi aradım, durumu özetledim; biraz güldük ve yine karşılıklı hayır dualarla kapattık telefonu.

Evet; yeni bir ameliyat, yeni bir yol, yeni yorgunluklar yine bizi bekliyordu.

İkinci kanser tehlikesini ağabeyim de biliyordu, ama anneme hemen söylememi istemedi, biz de aynı şeyi düşünüyorduk zaten. Ameliyat gerekirse o taktirde söyleyecektik. Öyle de yaptık. Anneme telefon açtım asla ağlayıp sızlamamasını isteyerek ameliyat olacağımı söyledim ve gelmesini rica ettim. Canım benim "Tamam kızım, tamam, ağlamam, yok yani niye ağlayım ki, ağlamam ağlamam, ben hemen gelirim" dedi.Ve hemen geldi.

Ben de aklımdaki soruyu sormak için Kadri Bey'i aradım, ameliyatımı yine On Dokuz Mayıs Hastanesi’nde olmak istiyordum. İlk ameliyatımı orada olmuştum ve başka yerde olmaya kendimi hazır hissetmiyordum. Kadri Bey bu isteğimi son derece makul karşıladı ve hiçbir mahsurunun olmadığını önemli olanın bir an önce bu işten kurtulmam olduğunu söyledi. Rahatlamıştım.

Ben ilk hastanemde ameliyat olmaya karar vermişken Fevziye, Zekiye ve Şerife de ameliyat masraflarını birlikte halletmeye karar vermişlerdi. Bunu öğrendiğimde ne diyeceğimi bilememiştim. Hakikaten bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor... En iyisi dua etmek... Bu kadar güçlü bir kardeşlik bağı bahşettiği için de Allah'a şükretmek...

Bu arada onkoloji kontrollerimin zamanı gelmişti, ama ameliyat olacağım için bir süre dışarı çıkamayacaktım. Onun için Kadri Bey'e durumu anlattığımda ameliyattan önce tek müsait gün olan cumartesi günü için randevu verdi. Hem de sabah altı buçuğa:))

Böyle bir doktor görmemiştik, hafta sonu ve o saatte hastanede olacak ve kontrollerimi yapacaktı...
Sabah erkenden annemli yola çıktık Atila da sonradan bize katılacaktı. Annem Kadri Bey'i görür görmez onu çok sevdi, hastasıyla insan olarak mükemmel ilgilenen bu insanı taktir etmemek, sevmemek imkansızdı. İsteyeceği tetkiklerin birçoğunu zaten ameliyat öncesi rutin işlemler esnasında halletmiştik. Geriye kalanları ise hemencecik hallettik ve çıktık.

Hastaneye çok yakın olduğu için de Taceddin Dergâh'ındaki Gönüllerde Birlik Vakfı’nın kapısından geçerken uğrayıp çay içmek istedik. Her zaman güler yüzle bizi karşılayan görevli Turgay Bey kapıdaydı. Çayın hazır olduğunu söyledi girdik içeri. Ne zaman bu vakfa gelsek içim bambaşka bir huzurla dolardı. Kanuni Sultan Süleyman tarafından Celvetiler için yapılan bu dergahın bahçesinde merhum Mehmet Akif Ersoy'un İstiklal Marşnı yazdığı müze ev de bulunuyordu. Bu manevi iklim her yeri kaplamıştı sanki...O kuytu bahçe Ankara'da en çok sevdiğim yerdi.

Fevziye'yi aradım ve "Biz şimdi neredeyiz biliyor musun? Taceddin Dergâhında!" dedim. "Biz de hemen geliyoruz" dedi. Kırk beş dakika içinde Fevziye, Ebubekir, Ayşenur, Bilgenur, Zeynep, Elif,  Şerife, annesi, kardeşi Olcay, Eyüp Gökhan, Miray, Gülce, Hakan, annesi, Saim ağabey, Emira, Ayşe, Fatma ve daha sonra da Zekiye yine toplanmıştık. Hilmi yoktu yalnızca onun da iş için şehir dışında olduğunu öğrendim sonra...

Hava güzeldi ve ameliyat öncesi müthiş bir moral olmuştu bu toplantı bana. Harika bir gündü...

Neyse, kullanıldığı taktirde dört beş yıl içinde rahim kanseri riski taşıyan Tamoksifen on ayda beni ameliyat olma noktasına getirmişti.


Neşe Kutlutaş, 24.09.2014, Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 13.03.2012)




Seçkin Deniz Twitter Akışı