“Eğer
Avrupa Adalet Mahkemesi İkincil Piyasadan Tahvil Alımı’(OMT)nın yasal olduğuna
karar verirse, nicel gevşemedeki ölçülebilir engel ortadan kalkacak ve tam
teşekküllü tahvil alım kampanyası olasılığı belirecek, bu da Alman seçmeni daha
çok üzecek ve Alternatif Parti’nin siyasi kazancı anlamına gelecek.”
Avrupa
Adalet Mahkemesi Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB), 14 Ekim’de başlayacak İkincil
Piyasadan Tahvil Alımı (Outright Monetary Transactions-OMT) na karşı açılan
davada duruşmaların tarihini 22 Eylül olarak açıkladı. Sürecin uzun sürme
ihtimaline karşın, 2015 yılı ortalarına kadar vadesi olan bir kararla,
hükümetin Almanya’nın Euro Bölgesi’nin geriye kalanıyla ilişkileri üzerinde ciddi
etkileri olacak. Alman siyaset sahnesinde hükümetin manevra zeminini sürekli
baltalayan Euro-karşıtı bir partinin ilerlemesiyle birlikte daha kötü bir
zamanlama olamazdı.
Davanın
kökleri 2011 sonlarına, piyasaların avro
bölgesinin en sorunlu ekonomilerine güvenini kaybettiğini gösterdiği,
kendilerini revize etmek için İtalyan ve İspanyol güçlü tahvil getirilerinin,
Yunanlı muadillerini en yüksek seviyelerde takip ettiği zamanlara dayanıyor.
2012
yazı itibariyle Avrupa’nın durumu umutsuzdu. İtalya tehlikeli bir şekilde
ihtiyaç duymaya yaklaşmışken kurtarma operasyonlarına Yunanistan, İrlanda ve
Portekiz alındı. Ama İtalya’nın ekonomisi ve özellikle devasa kamu borcu
seviyeleri, benzer bir tedaviye cevap veremeyeceği anlamına geliyordu. Her
durumda önceki kurtarma operasyonları, para piyasalarını yatıştıramıyordu.
İspanya'nın
ve İtalya'nın tahvil faizleri yüzde 7‘lerle sarsıldı, düşüşün kaçınılmaz olduğu
bir noktaya geldi, Avrupa Merkez Bankası'nın yeni başkanı Mario Draghi, Euro’yu
kurtarmak için ne gerekirse yapmaya hazır olduğunu söyledi.
Avrupa
Merkez Bankası, Avrupalı devlet başkanlarıyla uyumlu çalışarak, üye bir ülkenin
sınırsız sayıda tahvil satın almasını sağlayan bir mekanizma geliştirdi, ürün
tahvil tüccarları için yeterince büyük bir silahtı.
Avrupa
Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi aslında böyle bir adım atmak zorunda
değildi, çünkü tahvil piyasalarına müdahale vaadi, Euro Bölgesi ülkelerinin
düşüşüne izin verilmeyeceğine yatırımcıları ikna etmişti. Ama Draghi’nin çözümü
herkesin işine gelmiyordu. Kayda değer karşıtlara Jens Weidmann, Alman Merkez Bankası
Başkanı da dahildi.
Birçok
Alman gibi Weidmann da, üye ülkeleri finanse etmeyi engelleyen AB
anlaşmalarından beri, AMB’nın yargı sınırlarını aşmakta olduğunu hissetti. Daha
da kötüsü OMT kullanılmasıydı, Alman parası aslında bir çok Almanın müsrif
olarak gördüğü Güney Avrupalıları kurtarmak için kullanılır olmuştu.
2013
yılı başında, Alman üniversitelerinden ekonomi ve hukuk profesörlerinden bir
grup, 35.000 imza topladı ve OMT’yi Alman anayasa mahkemesine götürdü. 2013
yılının haziran ayında bir duruşma sırasında Weidmann kovuşturma için ifade
verdi. Şubat 2014’te mahkeme beklenmedik bir şekilde, 6’ya 2 hükümle merkez
bankasının sınırlarını aştığına karar verdi ve üstelik davayı Avrupa Adalet
Mahkemesine sevk etti. Konunun derin önemine binaen, daha kısıtlayıcı bir
yorumunun OMT’nin Avrupa Adalet Mahkemesi tarafından yasal hale gelebileceğine
karar verdi.
Alman
yargısı, OMT için Anayasa Mahkemesini mekanizmanın yasal olduğu konusunda
tatmin edecek üç değişiklik önerdi. Bununla birlikte değişikliklerin üçte ikisi
en iyi şekliyle bile sorunluydu. Bir değişiklik AMB’nı üst düzey borca karşı
sınırlayacaktı, değişiklik söz konusu düşüşe karşı koruma sağlayacaktı ama aynı
zamanda benzer şekilde korunmayan yatırımcıların güvenini sarsma riski de
vardı. İkinci değişiklik, tahvil tüccarlarını yıldırmak için bankanın yetkilerini
kısıtlayarak onları bazuka yerine bir tüfekle bırakmış gibi olacaktı.
Yeni Bir Alman
Siyasi Partisi
Dilekçeyi
organize eden akademisyon grubu, mahkeme tartışılırken boş durmadı. Almanya
için Alternatif Partisi 2013’te, bu gruptan biri olan Ekonomi Profesörü Bernd
Lucke tarafından kuruldu, Almanca
kısaltması AFD olan parti Almanya genelinde seçimlerde önemli kazanımlar elde
etti.
Euro-karşıtı
parti olarak kurulan parti, 2013 genel seçimlerinde Almanya alt Meclisi olan
Bundestag’ta bir sandalye kazanmaya oldukça yaklaştı, bu altı ay önce kurulan
bir parti için dikkate değer bir başarıydı. Parti 2014’te Mayıs ayındaki Avrupa
Parlamentosu seçimlerinde oyların %7.1’ini, Ağustos ve Eylül ayındaki bölgesel
seçimlerde de % 9.7 ve 12.2 ‘sini alarak
büyük başarı elde etti.
Almanya
şu anda Almanya Başbakanı Angela Merkel'in merkez sağ Hristiyan Demokrat Birlik
partisi (ve kardeş partisi Bavyera merkezli Hıristiyan Sosyal Birliği) ile
merkez sol Sosyal Demokrat Parti olmak üzere iktidarı paylaşan, büyük bir
koalisyon tarafından yönetiliyor. Bu durum Hristiyan Demokrat Birliği’ni
istenenden daha fazla merkeze sürükleyerek, Alternatif Parti’nin çabucak
doldurduğu sağda bir boşluk yarattı.
Başlangıçta
tek bir çıkışı olan AFD, muhafazakâr
değerleri ve anti-göç politikalarını, yaz aylarında Doğu Almanya'da yapılan
seçimlerde özellikle iyi çalışan bir taktikle savunmaya başladı. Partinin
yükseliş, Merkel’i, AFD’nin diğer Avrupa ülkelerine maddi yardım etme fikrinden
rahatsız olan kesimi temsil gücüne sahip olduğunu ispatlaması durumunda; bir
Avrupa entegrasyonisti olmak veya olmamak arasında umutsuz bir ikilemde
bırakacak.
Avrupa
Krizin başından bu yana, Merkel Avrupa ülkelerinin eleştirileriyle, hep aynı
ülkelere kurtarma programı yapılması arasında birleştirici olmak adına, tam bir
iletişim ustası olduğunu kanıtladı. Fakat Merkel Avrupa Birliğinin kurtarma
taleplerini karşılamak için sıkı kemer sıkma politikaları üzerinden sol-kanat
partilerin eleştirilerine alışmışken, Euro-karşıtı güçlerin Almanya’da ciddi bir
muhalefet desteği bulacağını hesap etmemişti.
Merkel
elbette, bu konuda yalnız değil: Birleşik Krallık’taki David Cameron’un
koalisyonundan Hollanda'da Mark Rutte’nin Özgürlük ve Demokrasi Partisi’ne
kadar Avrupa’daki sağ merkezli partiler, geleneksel seçmen platformlarının
eridiğini ve Euroseptik bir popülizmin ortaya çıktığını gördüler.
Draghi’nin
Euro Bölgesindeki düşük enflasyonu artırma girişimleri ekonomik doktrinlerden
gittikçe uzaklaşırken, Almanya’daki bu
anti-AMB hassaslığı 2014 yılında arttı. Alman muhafazakarlar her yeni
politikayı memnuniyetsizlikle karşıladı. Alman medyası negatif faiz
vergilerini, Alman tasarrufçulardan toplanan milyarlarca Euro’nun Güney
Avrupalı müsriflere dağıtılacağını iddia ederek “ceza vergileri” olarak adlandırdı.
25
Eylül’de, Alman Maliye Bakanı Wolfgang Schauble, Bundestag’ta Draghi'nin varlığa dayalı menkul kıymetler
satın alma programından duyduğu hoşnutsuzluğu dile getirdi. “Niceliksel
gevşeme” tedbirlerine bile karşı olan Alman muhalefetini yargılamak, Avrupa Merkez
Bankası’nın Almanya’yı daha uyarıcı önlemlere bağlama girişimleri gerçekten
büyük sıkıntı yaratacaktı.
Berlin İçin
Kurumsal ve Politik Sorunlar
AMB’nın
şimdiye kadar duyurduğu bütün önlemler, ancak hafif meze sayılır. Finans
piyasaları pazara büyük miktarda para enjekte etmek için hükümet tahvilleri
satın alan geniş tabanlı bir program talep etmişti.
Bu
aşamada bu politikada üç büyük engel ortaya çıktı: Alman hükümetinin vergi
mükelleflerinin parasını çevre ekonomilere harcama konusundaki isteksizlik;
niceliksel gevşemenin çevre ekonomileri rahatlatma baskısı konusundaki siyasal
anlayış ve OMT hakkında devam eden dava dosyası ( tahvil alımlarını üstlenmek
için AMB’nın kullanabileceği tek mekanizma) Özellikle niceliksel gevşeme ve
OMT’nin içindeki orijinal kılıf aynı şey değil.
OMT’nin
orijinal konseptinde AMB tedavülden eşit miktarda para alarak her alımı tam
olarak dengeler ( Yani para kaynağının kendisini arttırmaz.) Bununla birlikte
OMT’nin yasal olmayan herhangi bir beyanı, tam bir parasal gevşemeyi hedeflemek
zorunda olan Draghi’nin manevra alanını ciddi bir şekilde kısıtlar.
Bu
olaylar zinciri Merkel’in Avrupa Adalet Mahkemesi’nin kararını endişeyle
beklemesine sebep oluyor. Aslında o şu anda kazananın olmayacağı bir durumla
karşı karşıya. Eğer Lüksemburg mahkemesi OMT’nin yasal olmadığına karar
verirse, birçok tahvil getirisini suni olarak düşük seviyelerde tutan gücü
ortadan kaldırarak ve 2011-2012’deki dalgalanmadaki umutsuz günlere izin
vererek Draghi’nin vaadini zayıflatacak.
Eğer
Avrupa Adalet Mahkemesi, Almam mahkemesinin üç önerisini alır ve OMT’yi
piyasaların uygun gördüğü küçük bir değerle sınırlarsa yine aynı sonuç meydana
gelebilir. Eğer Avrupa Adalet Mahkemesi OMT’nin yasal olduğuna karar verirse,
nicel gevşemedeki ölçülebilir engel ortadan kalkacak ve tam teşekküllü tahvil
alım kampanyası olasılığı belirecek, bu da Alman seçmeni daha çok üzecek ve
Alternatif Parti’nin siyasi kazancı anlamına gelecek.
Bu
davanın önemini analiz ederken, Almanya’nın pazarlar bulması gereken ihracat
odaklı bir güç olduğunu, içerde sosyal istikrar ve uyumu koruması gerektiğini
akılda tutmak gerekiyor. Euro Bölgesi Almanya’ya önemli ölçüde yardımcı oluyor,
Alman ihracatının % 40’ı Euro bölgesine, % 60’ı Avrupa Birliği’nin tamamına
gidiyor- Çünkü aynı para birimindeki Avrupalı müşterileri, kendi paralarını değersizleştirme olasılığı
korkusuyla onları rekabetçi ortamdan mahrum bırakarak yakalıyor.-
Krizin
başından bu yana, Almanya büyük ölçüde kendi ulusal servetinden ödün vermeden
Euro’yu canlı tutmayı başardı, ancak Almanya’nın komşularını kurtarmak için
kendi zenginliğinin büyük bir kısmını feda etmeye istekli olup olmadığına karar
vermesi gereken an gelecek.
Berlin’in bugüne kadar çevresindeki aç ağızlardan
sermayesini koruması mümkün oldu, ama problem sürekli başa sarıyor. Bu,
Almanya’yı bir ikilemde bırakıyor çünkü iki çözüm anahtarı birbiriyle
çelişiyor. Anlaşmanın bir parçası olarak ihracatını korumak için büyük bir çek
yazarak Euro Bölgesini mi kurtaracak? Yoksa AMB’na karşı çıkarsa, eğer bu
olursa tehlikeli yüksek tahvil faizlerinin dönüşüyle, Yunanistan, İtalya ve
diğerlerinin ortak para birimini terk etme dedikodularına geri mi dönülecek?
Dava,
Avrupa’nın geleceğine dair daha derin sebepler olduğunu ispatlayacak. Avrupa
krizi birliğin temel direği olan Alman-Fransız ittifakında derin sürtüşmeler
oluşturuyor. Düşük işsizlik oranı ve mütevazı ekonomik büyümesiyle Almanya,
yüksek işsizlik oranı olan ve büyümeyen Fransa arasındaki farkı gizlemek
giderek daha zor hale geliyor.
Önümüzdeki
aylarda, bu bölünme genişlemeye devam edecek ve Paris’in AMB aracılığıyla daha
fazla eylem talep eden, daha fazla AB harcamaları ve iç yatırımı ve kamu
tüketimini artırmak için Almanya'dan daha fazla tedbir isteyen sesi daha çok
çıkacak. Bu,Ren Nehri’nin batısından gelen taleplerde hayli rahatsız olan Alman
seçmenler sebebiyle Berlin için başka bir ikilem oluşturur. Ama Alman hükümeti
Avrupa'daki yüksek işsizlik ve düşük ekonomik büyümenin, anti-euro ve
anti-kuruluş partilerde bir artışa yol açtığını anlıyor.
Fransa’da
Ulusal Cephenin yükselişi, bu eğilimin en açık örneği. Alman siyasi
çevrelerinde Berlin’in, Fransa’ya taviz verdikçe, daha radikal Fransız
hükümetleriyle daha çok uğraşacağına dair ortak bir görüş var.
İroni şu
ki; Almanya, Fransız hükümetlerinin isteklerine boyun eğme eğiliminde olsa bile,
Anayasa Mahkemesi gibi kendi kontrolü dışındaki kurumlar tarafından kendini
sıkıştırılmış bulacak.
Almanya
bugüne kadar bu sorulardan kaçınmayı başardı, ancak bu sorunlar uzakta değil ve
2015 yılında Avrupa'yı belirleyecek;
mesela Almanya için Alternatif Partisi bir yere gitmeyecek.
Bu arada
Anayasa Mahkemesi bu belirgin kriz giderilse bile, AB’nin girişimlerine meydan
okumaya devam edecek ve Almanya Merkez Bankası ve muhafazakar akademik
çevreler, Almanya’nın Fransa ve İtalya’ya yardım amaçlı alacağı her önlemi
eleştirmeye devam edecek. Avupa Adalet Mahkemesi’nin vereceği nihai kararı
tahmin etmek imkansız olsa da, bu ikilem kırılgan Avrupa Birliği’ni bezdirmeye
devam edecek.
By Adriano Bosoni and Mark Fleming-Williams,30
Eylül Salı 2014
Derya Beyaz,
01.10.2014, Sonsuz Ark, Çırak- Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin: