14 Ekim 2014 Salı

SA932/FT32: Masonik Fısıltılar ve İki Ok Arası Bir Film; Duvarcı Ustası’nın Oğlu Robin Longstride -Robin Hood-

“Duvarcı ustasının oğlu Robin, bugünden itibaren kanun kaçağıdır; görüldüğü yerde öldürülecek… Hayatı boyunca kovalanacak.”
 İngiltere Kralı Yurtsuz John

İyi bir film seyrettik.

Yağmurun içselleştirilmesinde gök gürültülerinin etkisi çok büyük; ses görüntüyü üç boyutlu bir algı şölenine dönüştürüyor. İyi bir yönetmen, yani iyi bir Ridley Scott, filmin seslerini, ses efektlerini çok iyi kullanarak bizi filmin içine çekti. Görüntülerin gerçekliği, kameranın sınır tanımaz özgürlüğü her tarafı görmemizi sağladı.

Ata bindik, savaştık, Sherwood ormanlarını tepeden seyrettik, ağaçların arasına indik; kilisenin tohumlarını çalıp, tohumsuz kalan çiftçilere dağıttık. Saraya girdik, Kral denen kişinin özel hayatını gözledik. Baronların bir araya geliş sebeplerini, öldürülen, tecavüze uğrayan insanlardan ve yakılan kalelerden öğrendik.

Ve filmin ilk sekansında Godfreyi ıskalayan oku Robin’le birlikte gönderdik; ama ikinci sekansın sonuna kadar yeni bir oku, ıskalamamak üzere tekrar göndermeyi sabırsızlıkla bekledik. Ok Godfrey’in ensesinden girip boğazından çıktığında, içimizdeki birikmiş öfkeler de açığa çıktı; bir haini cezalandırmış olmayı sevdik. Lady Marion’un, kayınpederinin bir yabancıyı kendisine koca olarak atamasını hazmedişindeki asaleti ve yabancıya karşı takındığı tutum, sonrasında ona ısınmasıyla işler değişse de seyircinin takdirini kazandı. Özetle film iki ok arası bir anlatı gösterisiydi ve eksikleri olmasına rağmen gerçekten çok başarılıydı.

Russel Crowe, tarihî savaşların nitelikli oyuncusu olarak tahtını koruyor.

Ridley Scott iyi bir sinema yönetmeni. İşini iyi yapıyor. Ancak gâliba Hıristiyanlıkla arası açık. Küresel masonik örgütlenmenin önemli bir parçası. Gladyatör’de gördüğümüz kompozisyon, egemen Roma siyaset ahlâkına ciddi bir eleştiri formatı kazandırmıştı. Robin Hood’un, yeniden temellendirilmiş 2010 versiyonu da Kilise’yi hedef alıyor; mason olduğu için Kral ve Kilise tarafından öldürülen bir babanın oğlu olarak ortaya çıkan Robin Hood, bu kez insanların tümü için mücadele ettiğini ilan eden masonik örgütlenmenin savunularına hizmet ediyor.


“Yüksel ve yine yüksel! Kuzular aslan olana dek!” Film, bu temel parametre etrafında şekilleniyor ve Robin Hood, Nottingham Şerifine karşı değil, egemen ve kutsal krallıklar ile Vatikan Papalarına karşı yoksulların haklarını koruyan bir savaş konseptine hizmet ediyor. Bir davayı sürdürüyor; bir kan davasını. Ancak ilginç olan bir şey var. Robin, tapınakçı baronların haklarını koruyan bir sürece hizmet ediyor, Baronların ve büyük toprak sahiplerinin malı olan köylüler için yaptığı bir şey yok. Kral Yurtsuz John’un önce söz verip sonra caydığı Kral III. Henry tarafından tekrar onaylanarak yürürlüğe giren 1215 Magna Carta (Büyük Sözleşme)’dan sonra İngiltere’nin Dünya’yı kan gölüne çevirdiği dikkate alınırsa, Tapınakçıların sahip oldukları yeni gücü kendi baronları için kullandıkları açıkça anlaşılacaktır. Bugün neo-con etiketlerle gördüğümüz küresel kumpas ağının aynı geleneğin ürünü olduğunu söylemeye gerek yok.

1789’a kadar özgürlük, eşitlik ve kardeşlik sloganlarını kullanan ve bu sloganlarla bilinçsiz kitleleri ayaklandıran tapınakçıların, cadı avlarıyla yakılan, yok edilen ve karanlık labirentlerde yaşamaya zorlanan atalarının izini Magna Carta’ya kadar sürdürdüğünü görmek şaşırtıcı değildi. Başka hiçbir gizli örgütlenme bu kadar gelenekçi ve katı değildi, çünkü.

Peki bugün yaşanan ne? Hollywood neden masonik örgütlenmenin yapısını, özgeçmişini ve örtülmüş amaçlarını sinema seyircisinin zihnine dokuyor? Sarkozy’nin birkaç yıl önce başlattığı pozitif laiklik doktrini ve Papa ile başlattığı sıkı ilişkiler, (Sarkozy, ortaçağ geleneklerine uygun olarak Carla Bruni ile evlenmek için Papa’dan izin almıştı), Eski İngiltere Başbakanı Blair’in mezhep değiştirip katolik olması tapınakçıları harekete geçirmiş olabilir mi? Tapınakçılar yeniden kuzu olacakları günlerin gelmesinden mi korkuyorlar? Kim bilir, sinema sadece sinema değildi işte. İngiltere cadı avından kaçıp kurtulan ve İskoçya’da saklanan tapınakçıların gelip dirildiği ve siyaset sahnesinde güç sahibi olduğu bir ülke idi. Elden kaçırılmaması gerekiyordu.

Ridley Scott’un Robin Hood filminde, köklü Fransız-İngiliz düşmanlığını körüklediği çok açık. Daha önceki versiyonlarda şerif tarafından İngiliz askerlere yaptırılan halk katliamını, tecavüzleri bu kez, Fransa’dan getirilen Fransız askerlerine yaptırması psikosoyal gerginliklerin kışkırtılması adına önemliydi. Mel Gibson Çile’yi çektiğinde Hollywood’un siyonist çevrelerinde çok ciddi baskılara maruz kalmıştı.


AB muktesebatının aralarını düzelttiği sanılan İngiltere ve Fransa, son on yıldır farklı spekülasyonlarla birbirini tırnaklıyorlar. İngiltere pürmodernist tanrısızlığı savunanların arttığı bir ülke hâline gelirken Fransa tavizsiz katolikliğe sınırsız özgürlük yolunu açıyordu. Magna Carta’ya dönüş vurgusu, tapınakçıların yükseldikleri ülkeye, İngiltere’ye yeniden döndüklerine de işaret ediyor. Robin Hood, Kral’la işbirliği hâlinde olan Kiliseye karşı, üreten/zenginden çalıp fakire veren bir rahibi kendi safına katarak, Anglikan-Katolik kiliseleri arasındaki ayrıklığı yeniden göz önüne taşıyordu.

Sherlock Holmes filmi de Da Vinci, Kızıl Nehirler gibi filmlerin açtığı Masonik kanalda ilerlemeye devam etmişti. Robin Hood filmi aynı çerçevenin statik duvarlarını örüyor. Irak, Afganistan işgalleri tapınakçıların gizliliklerini deşifre etmişti. Ve Dünya’yı kan gölüne çevirenlerin onlar olduğunu herkes biliyordu. Fakat duvarcı ustaları her zamanki gibi kendilerini eşitlikçi, özgürlükçü kardeşler olarak anlatmayı sürdüreceklerdi. Robin Hood’un 2010 versiyonu bu anlamda önemli bir film.

Filmin tarihsel kökleri Fulk FitzWarin’lerden 3. sünün kimliğine monte ediliyor. Whittington Kalesinin sahibi olan Fulk III.FitzWarin’in Kral John ile yaşadığı anlaşmazlık sonrası kaçak konuma düşmesi efsanelerin üretilmesine de neden olmuş. Ridley Scott, Robin Hood’dan bir tapınak şövalyesi çıkararak alışılagelen senaryoları çöpe atmış. Ancak yeni senaryo öncekilerden daha ikna edici parçacıklarla dolu.

Bir Fransız Kalesi’nin kuşatılması esnasında Kral Richard’ın Robin Hood’a bir Kral’a karşı söyleyebileceği birşeyi olup olmadığını sorması üzerine Robin’in Richard’ın, 22 Ağustos 1191 tarihinde 2700 Müslüman askerini Akka’dan Nasıra’ya giden yol üzerinde Tell Aiyadida ile Tell Keisan arasındaki düzlükte elleri bağlı halde tek tek öldürülmesini emretmesinin Tanrı’nın hoşuna gitmemiş olabileceğini söylemesi üzerine takındığı tutum filmin Krallık karşıtı damarlarını görünür kılıyor. Richard’ın, bu sözleri üzerine “Cesur, dürüst ve saf… İşte bir İngiliz!” diye tanımladığı Robin’i, arkadaşları ile birlikte işkence kalaslarına bağlaması kareografik İngiliz siyasetine örnek olacak kadar ironiktir. Film, Kilise ile işbirliği hâlindeki Krallığı “Korkak, yalancı ve sinsi-hilebaz...” olarak afişe ediyor. Cesur Yürek’te Mel Gibson’da aynı gerçeği dile getirmişti.


Fransa Kralı Philip ile İngiltere Kralı Richard arasındaki normal dışı ilişkiler Kral’ın Arslan Yürekli sıfatını sarsıyor görünse de senarist, Richard’ı, Philip’in kalelerinden birine saldırırken öldürüp Aslan Yürekli’liği onarmaya gayret ederek İngilizlerin hassas damarlarına basmamaya dikkat ediyor.

İngiliz seyircilerin kendilerine borçlu olduğuna inanmasını isteyen tapınakçıların Robin Hood’a söylettiği, “Her İngilizin kalesi kendi evidir.” cümlesi kazanılacak hakların belkemiğini oluşturuyor. Godfrey rolünün bu mevsimde Tony Blair’in katolikleşmesi ile örtüşüp örtüşmediği bilinmez, ama tapınakçıların İngiliz toplumuna ihanet eden bir adam aradıkları kesin.

Film seriye dönüşeceğe benziyor; senaryonun efsanenin başlangıç bölümünü anlattığı düşünülür ve gerçekte Kral John’un Baronlara karşı savaşta yenilmiş olduğuna dikkat edilirse Magna Carta’nın Kral III.Henry tarafından tekrar yürürlüğe girmesi sağlanana kadar, yani tapınakçılar nihai zafere ulaşıp İngiltere siyasetinde egemen rollere/statülere çıkana kadar seri devam edecektir.


Faruk Tamer, 27.09.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique  XXII

Faruk Tamer Yazıları



Film İle İlgili Teknik Bilgiler:

Yönetmen: Ridley Scott
Senaryo: Brian Helgeland, Cyrus Voris, Tom Stoppard, Ethan Reiff
Senaryo (Kitap): Cyrus Voris
Oyuncular: Russell Crowe (Robin Longstride) , Cate Blanchett (Marion Loxley) ,Matthew Macfadyen (Sheriff Of Nottingham) ,Mark Strong (Godfrey), William Hurt (William Marshal)
Müzik: Marc Streitenfeld
Görüntü Yönetmeni: John Mathieson
Yapımcı Firma: Imagine Entertainment
Yapımcılar: Russell Crowe, Ridley Scott, Brian Grazer, Charles J.d. Schlissel
Filmin Türü: Aksiyon, Dram, Macera, Savaş
Orijinal Adı: Robin Hood
Yapım Yılı: 2010
Yapım Ülkesi: ABD, İngiltere
Orijinal Dili: İngilizce
Dağıtıcı Firma : UIP Filimcilik
Resmi Sitesi: http://www.robinhoodthemovie.com
Vizyon Tarihi: 14.05.2010
Filmin Süresi: 148 dakika

Film ile ilgili detaylı bir çalışma okumak isteyenler için:
http://forum.divxplanet.com/index.php?showtopic=163421

Seçkin Deniz Twitter Akışı