“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
Aslında
bir bakıma istediğiniz her şeyi yapabilmek çok güzel bir duygu,
hareketlerinizin efendisi sizsiniz ve onlara ne yapmaları gerektiğini
söylüyorsunuz ve onlar da yapıyorlar, çünkü korkuyorlar. Ve burada devreye, her
zaman rastlanılamayacak bir şey olan askerlerin sağduyusu ve olgunluğu giriyor…
Burada çok kötü olaylar yaşandı, 18 yaşındaki birine bu tür bir güç
verildiğinde çok korkunç şeyler yapabilir, yaptıkları şeylerin normal, iyi
şeyler olduğunu söyleyemeyeceğim… Prensip olarak insanların geçişine izin
vermememiz gerekiyor.
Silahınız
olduğu için insanlar size yalvarıyor, insanlar gidecekleri yere ulaşmaları için
sizin geçiş yolu olduğunuzu ve oraya eğer gitmek istiyorlarsa sizi ikna
etmeleri gerektiğini bilir. Ben şahsen üzerinde üniforması ve silahı bulunan
birisi olarak her bir olayla mantıklı bir şeklide baş etmeye çalıştım. Silah ve
üniformaya bir şeyi ispatlaması için bir şans vermek… ah… nasıl ifade edeceğimi
bilmiyorum. Şöyle, biliyorsunuz IDF askerlerinde nefret vardır… eğer orada
bulunan askerler insan gibi davranmıyorlarsa, o zaman…
Dinleyin, Araplar İsrail Devleti’ni ve Yahudileri gördükleri ile değerlendiriyorlar, yani askerler ve Yerleşimciler ile. Tel Aviv’deki ya da Kibbutzniks’deki insanları ise tanımıyorlar.
Dinleyin, Araplar İsrail Devleti’ni ve Yahudileri gördükleri ile değerlendiriyorlar, yani askerler ve Yerleşimciler ile. Tel Aviv’deki ya da Kibbutzniks’deki insanları ise tanımıyorlar.
***
IDF’de
denetim olmaksızın tam olarak istediğiniz her şeyi yapabilme imkanı vardır,
şöyle ki insanların evlerine girebilir ve rastgele arama yapabilirsiniz. Her
subay, her komutan o anda bir eve girme, aileyi dışarı çıkarma ve yağma etme
kararı verebilir… Aslında düşünüyorum da, el-Halil’deki bu düzenlemeden yoksun
olan ve kontrolsüz güç ve bu gücün insanlar üzerindeki etkisi çoğu zaman beni
korkutuyordu. Kritik bir durumda bize şöyle söylenmişti: “Barış ve huzur her
zaman iyi değildir ve eğer kargaşa yoksa bunu biz oluşturacağız.” Gücümüzü göstermek
için, her yerde bulunduğumuzu göstermek için. Yaşlı, olgun insanlarla karşı karşıya
gelindiğinde benim gibi bir asker sıkıntı duyar. Hiçbir ordunun dahil olmaması gereken
bazı durumlar vardı; okulları kapatmak gibi, bir okula girip “bugün okul yok” diyorsunuz.
Çok fazla soru sorulmasına gerek yok. Özetle durum böyle.
***
Belli
bir aşamada askerlerin geçen Filistinlileri kontrolleri noktasında görevlerini
tam olarak yerine getirmeleri ve gerçekten kontrol işlemini yapmaları kararı
verildi. Kimlikleri kontrol edilecekti bu yüzden tabur komutanı her bir nöbette
yirmi kimlik kontrolü yapılmasını istedi, geceleri değildi bu şüphesiz. Her bir
nöbette yirmi kimlik kontrolü. Komutan ayrıca yirmi dakika, yarım saten fazla
bekleyenlerin serbest bırakılmaları emrini verdi. Sonuçta anladığım kadarıyla
polis merkezinde toplananlar terörist veya buna benzer kişiler değil büyük
ihtimalle işbirlikçilerdi. Sanırım eğer terörist olsalardı hiç kimse onların
polis merkezinden çıkıp gitmelerine izin vermezdi. Bir noktadan sonra taburda
nöbet sırasında kimin daha fazla kimlik kontrolü yapacağı noktasında heyecanlı
bir yarış başladı. Sonra bir defasında bir komutan ve bir asker kotayı aşarak
mümkün olduğu kadar çok kimlik kontrolü yapmak için yarışa başladı.
İnsanları
üçerli gruplar halinde bir tarafa alarak sıraya koydular ve kimliklerini
kontrol etmeye başladılar. Diğer üç kişilik grubun eklenmesiyle kimlikleri
kontrol edilen kişilerin sayısı, sıralar arasında bir iki metre boşluk olacak
şekilde 7, 8, 9’a yükseldi. Şimdi bu tür bir şey operasyonel anlamda
aptalcaydı. Tabur komutanı gelerek onlara bağırdı, iki askerin önünde 9 kişi
bulunurken böyle bir şey yapmanın mantıksız olmakla kalmayıp tehlikeli bir şey olduğunu
söyledi. Bu olayları daha sonradan anlamlandırmaya başladım çünkü dürüst olmak gerekirse,
bulunduğunuz ortam duygusal olarak dağılmanıza neden oluyor ve ne olup
bittiğini anlayamıyorsunuz… Bunların ne kadar insanlık dışı şeyler olduğunu
anladım. Bunları insanlara yapmanın ne kadar şeytanca olduğunu. Onları alıp bir
yerde üst üste toplamak ve yirmi dakika boyunca bu şekilde bekletmek ve bunun
güvenlik gerekçesiyle değil, yapacak bir şey bulamayan askerlerin nöbet
saatlerini doldurmak için buldukları ilginç bir yöntem olarak gerçekleştirilmesi.
***
Askerler
arasında şöyle bir şey vardı. Onların kim olduklarını söylemek istemiyorum ama onlar
işgal bölgelerinde bulunmanın doğru olmadığını düşünen fakat yine de burada
görev yapan askerlerdi. Şöyle deniyordu: “Ben bu tür şeyler yapmıyorum, subay
eğitimleri veya diğer yerlerde gerçekleşen ve haberlerde çıkan gördüğünüz kötü
şeyleri yapmam.” Ve askerler birbirlerinin sırtını sıvazlayarak şöyle diyordu:
“İşte bak, onlar bize karşı nazik, bize gülümsüyorlar, bize kahve ikram
ediyorlar.” Bunu her duyduğumda çılgına dönüyordum.
Mesele
şu, bize karşı nazik olan, kahve ikram eden kim? Araplar. Şüphesiz
menfaatlerine ters düşmedikçe Yahudiler de her zaman nazik. Günlük olaylarda
nazikler ve siz Araplardan düşmanlık bekliyorsunuz, ama yine de yapacağınızı
yapıyorsunuz. Bir evin çatısına çıkıyorsunuz, sonra ev sahibi size portakal ve
kahve getiriyor. Siz de bunu görerek iyi hissetmeye başlıyorsunuz. Adamın
gözlerine baktığınızda kendi kendinize şöyle dersiniz:
“Benden
korkuyor mu yoksa hoşlanıyor mu söyleyebilirim.”
Bu tam bir saçmalık. Evin kapısını
kırmayıp kibarca çaldığınız için bu noktada bu durum hoşuna gitmiş bile
olabilir. Fakat sonuçta eğer ben onların yerinde olsam, bana evine gir denirken
lütfen denilmesi ya da yüzüme bir silah doğrultulurken bunun söylenmiş olması
bir şey fark ettirmezdi. Ne fark eder ki? Bana etrafta rahatça dolaşma izni
vermiyorsunuz, çalışmama, yaşamama, nefes almama izin vermiyorsunuz. Bunların
kibarca ya da zorla yapılmış olması arasında ne fark var? Bir kapıyı açmışsınız
ya da kırmışsınız ne fark eder, sonuçta eve girmiş oluyorsunuz.
Olan
bitenler gayet açık. Daha da ötesi, gelmenizden bir ay önce olanlar ile
gittikten bir ay sonra olacak şeyler aynı. Erdemli ve aydın bir askerdiniz, her
bir insana hoşgörülü ve uygun tavırlar sergilediniz öyle mi? Sadece Araplara
karşı değil bütün insanlara karşı. Siz terbiyeli biriydiniz fakat sizden sonra
daha az terbiyeli biri gelecektir.
Tamer Güner, 17.10.2014, Sonsuz Ark,
Çevirmen Yazar, Çeviri
Metnin Orijinali: