22 Ekim 2014 Çarşamba

SA945/KY9-NK33: Yine mi Ameliyat?

“Bu sefer ameliyata diğerinden farklı olarak güle oynaya gidiyorum. Ne de olsa artık alışmıştım ameliyat olmaya.”


Ameliyattan bir gece önce yine tanıdıklarımı arayıp helallik aldım, herkes hakkını helal ediyordu; ama ya üzerimde hakkı olup da uzun süredir görüşmediğim ve izlerini de kaybettiğim insanlar, onlar ne olacaktı? Fevziye’nin daha önceden söylediği bir söz geldi aklıma o anda, sonradan bunu hiç kimseye haber vermeden sessiz sedasız ameliyat olmak istediğinde de söylemişti: “Ameliyat olacağımı kimsenin bilmesine gerek yok, ölürsem tahmin ediyorum herkes hakkını helal eder…”

Allah c.c sana hayırlı uzun ömürler versin canım kardeşim… Ben de en son öyle düşünerek rahatlamaya çalıştım; ölürsem galiba herkes hakkını helal eder. Bunun böyle olup olmadığını yalnızca ahirette öğreneceğiz elbette, Allah c.c o dehşetli hesap gününde hepimizin yardımcısı olsun. Âmin.

Bu sefer ameliyata diğerinden farklı olarak güle oynaya gidiyorum. Ne de olsa artık alışmıştım ameliyat olmaya.

Ameliyat sabahı Emira erkenden arabayla gelip Atila’yı Afak’ı ve beni aldı. Aslında Ayşe hastaydı ama Emira ısrarla hastaneye kendisinin bırakmak istediğini söyledi. Biz de ona uyduk. Emira dualar ederek bizi kapıdan bırakıp ayrıldı. Yine On Dokuz Mayıs Hastahanesi'ndeydik.

Koridorda canlarım Afak, Zekiye ve Fevziye ile hatıra fotoğrafı çektirdik. Afak fotoğraf çektirmekten pek hoşlanmasa da ameliyat gibi her gün yaşanmayan ciddi bir olay öncesi hatırımı kıramadı sanırım. Ben de durumdan faydalanıp iki fotoğraf birden çektirdim onunla.

Ameliyata girmek üzereydim. Annem, Fevziye, Zekiye, Atila ve Afak kapıda hazırlanmamı beklediler ve o esnada tipik bir Türk filmi sahnesi yaşadık.

Sedye ile ameliyathanenin kapısından girmek üzereydim ve tam o anda koridoru çınlatan bir sesle hepimiz irkildik: “Durun! Durun! Neşe abla ben geldim!”

Sevgili Şerife, kucağında Gülce ile birlikte nefes nefese yetişmişti. Herkes şaşkınlıkla ona bakarken hissettiklerimi galiba kelimelerle anlatmam mümkün olmayacak. Herkes kahkahalar atıyordu; benimse kalbim genişlemişti birden bire, zaten her zaman güler yüzü ile karşısındaki insana müspet enerji veren Şerife bir kez daha bu misyonunu yerine getirerek, üstelik tam da en lüzumlu olan anda hepimizi sevince gark etmişti.

Şerife

Şerife’nin hayatımızdaki yeri bambaşkaydı. Hepimiz onu küçük kardeşimiz gibi seviyorduk. Belki çok klişe olacak, ama Şerife hakikaten hem iyi bir anne, iyi bir eş, iyi bir gelin, iyi bir evlat ve hem de çok iyi bir dost. Hepimiz onu böyle biliyoruz. Tertemiz bir kalbi olduğunu onu tanır tanımaz hissedersiniz. Hissedersiniz ve hemen onu seversiniz. Bu kadar da iddialı konuşuyorum. Eğer Şerife’yi tanıyıp da onu sevmeyen bir insan varsa bu ancak o insanın kalbinin yeterince temiz olmayışındandır.

Evine her gittiğimizde bize huzur ikram eder, bize sevgi ikram eder, bize gülen bir yüz ikram eder ve evinden ayrılıncaya kadar da bu ikramlarından hiçbirisi eksilmez. Dışarıda karşılaşırsanız bu ikramlarına dışarıda da cömertçe devam eder Şerife.

Böyle bir kardeşe sahip olduğumuz için ne kadar şükretsek az gerçekten. Allah c.c Gökhan, Miray, Gülce ile birlikte onun ömrünü bereketlendirsin. Hep mutlu etsin Rabb’im.

Ve yine ameliyathane, yine aynı koku, aynı bayılamayacağım her şeyi hissedeceğim korkusu…
Birazcık kendime geldiğimde odamdaydım ve dehşet ağrılar içindeydim. Ameliyatımdan birkaç gün önce rahim kanserinden dolayı ameliyat olan sevgili arkadaşım Tülay aramış ve bazı taktikler vermişti, yanımda bol çamaşır bulundurmalıydım, ağrılarım ilk gece çok olacak, ama giderek azalacaktı. Önemli olan ağrılara karşı sabırlı olmaktı.

Dehşet bir ağrı hissediyordum karnımda, galiba ağlıyordum da… Bir ara Kuran-ı Kerim sesi duydum sanırım, o ses kalbime işliyordu; ama nereden geliyordu, hakikaten geliyor muydu idrak edemiyordum. Daha sonra hatırlayacaktım cep telefonuma Ahmed el Acmi’nin kalbe nüfuz eden muhteşem sesinden kısa sureleri ameliyattan sonra dinlemek üzere yüklemiştim. Bu da ameliyat hazırlıklarımın en önemli aşamasıydı hâlbuki…

Teselli sesleri duyuyordum, Fevziye, Zekiye, Şerife sanki sürekli teskin edici şeyler söylüyorlardı. Annem dua ediyordu… Öğlen saatlerinde sevgili Zeynep ve sonra Mehmet gelmişti ve çok sevinmiştim. Akşam biraz daha iyi gibiydim, hemşireler her zamanki gibi güler yüzlüydü, Atila yanımdaydı, Zekiye gelmişti. Sonra Nisa geldi, Nisa’dan sonra Oktay ve ardından sevgili İsmigül ve Mustafa geldiler. Hepsinin gelmesi çok hoştu zamanın geçtiğini bana anlatıyorlardı. Zamanın geçmesi ağrılarımın da azalması ve nitekim geçmesi demekti.

Nisa annemi kendi evine götürdü. Atila yine benimle kaldı. Daha fazla yazmak istemiyorum. Bu sefer hastanede iki gece kalmak zorunda kaldık. Çıkarken yine Fevziye yanımızdaydı. Bizi almaya Sevgili Hilmi gelmişti. Annemi aradık, aşağı inip yardımcı olmasını istedik. Daha önce ayak tendonlarım koptuğu için beşinci kattaki evimizin merdivenlerini canım Afak ve Selçuk’un ellerinin üzerinde çıkmıştım. Bu sefer daha kolaydı, ağır ağır da olsa kendi ayaklarımla çıkabiliyordum. Zor olmuştu ama yardımla çıkmıştım işte.

Evde bulunmak harika bir histi. Annem her şeyi hazırlamıştı, ev tertemizdi, yemekler hazırdı, yatağım hazırdı ve ben bu sefer daha kolay atlatacaktım işi.

O esnada komşularım Nuran ve Fadime geldiler. Aşağı inemeyecektim ekmek lazımdı ve onlardan rica ettim. Ekmek alıp geldiler, biraz oturup kalktılar. Ve o beklenmedik durum birdenbire oldu. Her zaman kedi gibi sessizce hapşıran ben, o an hiç kendimi kontrol edemeden sesli bir şekilde hapşırdım. Hapşırdım ve neye uğradığımı şaşırdım. Nefesim kesilmiş ve karnıma dehşet bir acı saplanmıştı. İki büklüm kalıvermiştim ve gerçekten nefes almakta zorlanıyordum çünkü nefes almak bile bir hareket gerektiriyordu ve o ufacık hareket bile acımı ikiye katlıyordu. Afak ve annem ne yapacaklarını şaşırmışlardı. Can havliyle ağrı kesici istedim.

Epey bir süre sonra ağrım ve acım azaldı, ama ben de çok yorulmuştum. Bu arada bir hafta süreyle varis çorabını çıkarmayacaktım. Öyle yapmadım, Zekiye’yi aradım ona sordum varis çorabını çıkarırsam ne olur diye, Zekiye biraz tedirgin olmakla birlikte “bir şey olmaz herhalde” dedi. Bu benim için yeterliydi daha doğrusu zaten kararımı vermiştim, hemen varis çoraplarını attım.

Rahatlamıştım. Sonra ağrılarım yavaş yavaş geçmeye başladı. Annem hiçbir işi yapmama izin vermiyordu, ama böyle yaşamak ta benim için çok zordu. Bedenim koşturmak üzerine programlanmıştı sanki ve koşturmadığım zaman kendimi hasta gibi hissediyordum aslında.

Fakat gücüm olmazsa nasıl koşturabilirdim ki?...

La Havle Vela Guvvete İlla Billahil Aliyyil Azim

"Güç ve kuvvet sadece Yüce Ve Büyük Olan Allah'a Aittir."



Neşe Kutlutaş, 22.10.2014, Sonsuz Ark,  (İlk Yayın Tarihi, 21.04.2012)




Seçkin Deniz Twitter Akışı