SAHNE İKİ
(Ressam ve Uşak ağır adımlarla sahnenin
ortasına fısıldanarak yürürler.)
Birinci İzleyici- (Sert) Fısıldamıyoruz. (Pencere
kenarındakilere doğru) Sizler de. Ya asabımı bozmayın. Fısıldamayı hiç
sevmem.
Ressam- Şey..
Birinci İzleyici- Ney?
Ressam- Ben Uşak beyefendiye ne
söyleyeceğimizi bilemediğimi..
Uşak- Evet.. beyefendi o konuda şey
etti.. hem biraz da çarpıntısı mı varmış..
Ressam- (Elini göğsüne götürür) Sanırım heyecandan..
Birinci İzleyici- Nasıl oyuncusunuz birader
anlamadım ki.. heyecanlanacak ne var?
Tülay Hanım- Silahı şey edince..
Anlatıcı- (Öksürür) Beyefendi.. eğer izin verirlerse
Birinci İzleyici- Neye izin vereceğiz?
Anlatıcı- Ben Ressama lütfettiğiniz rolü
şey yapabilirim?
Birinci İzleyici- Talipsin! Altından kalkabilecek
misin?
Anlatıcı- Denerim..
Birinci İzleyici- İyi. Yalnız elbise sana uyar mı?
Anlatıcı- (Şaşırmış) Böyle olmaz mı?
Birinci İzleyici- (Bir süre düşünür) Ya olur aslında.. ama nedense o kıyafet hoşuma
gittiydi.. ama.. kıvırırım diyorsun.. bak kurukafa ile konuşan adamları
hatırla.. yoksa külahları değişiriz.
Anlatıcı- Yapabilirim.. yani öyle sanırım.
İçlerinde en sakini farkındaysanız benim.
Birinci İzleyici- (Anlatıcı’yı yukardan aşağı süzer) Hadi ya..
Anlatıcı- Gerçekten..
Birinci İzleyici- (Düşünür) Tamam la.. ihtiyar sen geç şu karşıdakilerin yanına..
(Anlatıcıya) sen de uşağın yanına geç bakalım.. fısıldanmıyoruz. Ha şu
koltukları sahte pencerenin önünde birleştirin. Oturun.
SAHNE ÜÇ
(Pencereye dizili oyuncular kapılara yakın
ikili koltukları tekli koltukların yanına çekerler. Otururlar. Anlatıcı Uşağın
sağına geçer.)
Anlatıcı- (Uşağa
bakar. Birden aklına bir şey gelmiş gibi Birinci Seyirciye döner) Efendim size de bir ad
verebilir miyiz?
Birinci İzleyici- (Şaşırır) Bu de nereden çıktı. Adımdan sana ne?
Anlatıcı- Şeyy.. dikkatim dağılıyor. Oldum
olası sahnede kimliksiz biri dikkatimi dağıtmıştır.
Birinci İzleyici- (Öfkeyle) Sen ne cesur şeysin la! Bana
kimliksiz deme cüretini..
Anlatıcı- (Korku dolu bir sesle) Hayır, hayır efendim yanlış anladınız..
sahnede bir kimlikten söz ediyorum. Gerçek dünyada değil.
Birinci İzleyici- Zevzekliği bırak.. gerçek, sahne
fark etmez kimseye adımı söyleyecek değilim. Ha gerçekten dikkatin dağılıyorsa
“Biri” dersin olur biter..
Uşak- (Titrek bir sesle anlatıcıya) Artık uzatmasan..
Anlatıcı- (Fısıltıyla) İhtiyar bunak tepemi attırma.. sus! (Birinci İzleyici’ye) Tamam efendim..
sizce de uygunsa "Biri" diyelim..
Biri- Ne dersen de! (Seydo’ya seslenir)
Seydo duydun mu adım artık “Biri” (Seydo’nun
içerden sesi) Anlaşılmıştır.
Biri- (Figen’e bakar) Adın Figen’di değil mi? Sahnedeki adın?
Figen- Evet!
Biri- Figen hanım artık sakin olun..
valla titremeniz beni bile sallıyor.. evet bay Anlatman hadi başlayın.. ne
dediğim anladın değil mi? Ben acıklı, muzdarip haykırışlar, çaresizlikler istiyorum.
(Figen’e iyice yaklaşır) Ne
yaparsınız ben de böyle rahatlıyorum.. Allah sizi inandırsın işte hemen her gün
iki üç siyah beyaz film izlerim.. tabi söylememe gerek yok trajik olacak. Kanlı
falan değil.. kanı sevmem..
Anlatıcı- (Uşağa fısıltıyla) Adamın elinde tabanca ve fakat kanı sevmiyor..
Biri- (Yüksek sesle) Bana bak bay Anlatman canını yakarım.. dedikodumu
yapacağına başla.
Anlatıcı- Şey Biri beyim.. hani
susarsanız.. dikkatimi toparlayamıyorum. Hem uşak da tir tir titriyor.
Hizmetçiyi mi buraya alsak.. (Hizmetçiye
bakar. Hizmetçi oturduğu yerde iyice büzülür, Anlatıcı Biri'ne bakar) O
bundan da berbat görünüyor..
Uşak- (Sesinin titremesine engel olmaya çalışır, ve fakat yine de titrek bir
sesle) Siz kendi işinize bak.. bak..
Anlatıcı- (Uşağı dürter) Daha bakın, diyemiyorsun..
Biri- (Silahını çeker, Anlatıcıya doğrultur, sallar) Amma uzattınız ha! (Seyircileri gösterir) Bak şunlara..
şunlara bir bak.. her biri burnundan soluyor.. burayı tepenize yıkmazlarsa
iyi.. hadi artık.. kızın Figen’i bir dostunun oğluyla evlendirmek istiyorsun.
Çaresizsin. Dostun kim olsun (Ressam’ı
işaret eder) Şu kefen giymiş dostun.. tamam mı? (Talat’a bakar) senin adın Talat mıydı?
Talat- (Ürkek, tiz bir ses) Evet..
Biri- Talat Figen’in sevdiği. Talat ile
Figen.. iyi de uydu. (Anlatıcıya)
Fakat sen bu işe karşısın. Çünkü dostun olacak adamla ta çocukken
sözleşmişsiniz. Çocuklarınızı birbirleriyle evlendireceksiniz. Dostunla
dostluğun, tanışıklığın çok çok eskilere, çocukluğunuza kadar uzanıyor
anlayacağın. Dostuna karşı mahcup olmaktansa ölmeyi tercih edersin. Ve fakat
dostun da bu evliliğe sıcak bakmıyor, ama neylersin ahitleşmişsiniz.
Sözleşmişsiniz. Sözün altında kalmaktansa boyun eğmek zorunda hissediyor
kendini. Anlaşıldı mı?
Anlatıcı- Evet..
Biri- Hanımın kim olsun.. (Tülay yerinde kıpırdar. Biri silahıyla
Anlatıcıya Tülay’ı işaret eder) Şu olsun!
Tülay- (Kendinden emin bir sesle) Bana sorulmayacak mı?
Biri- (Alaycı) Sorulmaz mı? İşte soruyorum ya!
Anlatıcı- Bence sakıncası yok!
Figen-Talat
birlikte-
Bizce de..
Biri- Gördün.. çocuklar da razı.. eh
hadi ama.. görelim bakalım. Uşak yıkıldı yıkılacak..
Uşak- (Toparlanır) Sabaha kadar böyle durabilirim..
Biri- Tamam dur.. ama ukala bir Uşak
olmanı beklediğimi unutma.. Efendini tersleyecek kadar ukala olmalısın. Yumuşak
başlılık istemiyorum.
Anlatıcı- Tam adamıdır beyefendi..
Biri- Tamam başlıyoruz. (Koltuklarda oturanlara döner)
Oturanlardan ricam gürültü etmemeleri. (Silahı
tek tek oturanlara yöneltir) Bu ricaya kulak vereceğinize adım gibi eminim.
(Koltuktaki oyuncuların her biri iyice
büzülür) Size güveniyorum. Size inanıyorum. Bunlar son uyarılarımdı. (Anlatıcıya) Evet beyefendi.. buyurun
bakalım. Unutmayın trajik bir oyun istiyorum. Gözyaşlarım yalnız içime
akmayacak.. bunu istiyorum. La ağlamak istiyorum. Çünkü ağlamak rahatlatır
insanı. (Figen’e döner, Figen başını
önüne eğer) Ne zaman rahatlamak istesem bir tenhaya çekilir ağlarım. Canımı
acıtır ağlarım. Gözyaşı öylesine rahatlatıcıdır ki Figen hanım.. öylesine
rahatlatıcıdır ki, hiçbir ilaç onun yerini tutamaz. İnanın hiçbir ilaç
gözyaşının yerini tutamaz. Bak Allah seni inandırsın on kilo ot içsem ağladığım
zamanki kadar rahatlamam.. (Anlatıcıya
doğrulur, kızgın bir sesle) Neyi bekliyorsunuz? Başlasanıza.
SAHNE DÖRT
Öncekiler
Anlatıcı- (Uşağa döner, omuzlarını düzeltir, sağ elini omzuna koyar) Lala çok
çaresizim..
Biri- Hop hop..
Anlatıcı- (Biraz kızmış gibi) Olmuyor efendim.. böyle zırt pırt müdahale
ederseniz istediğinizi nasıl yerine getireceğiz..
Biri- Tamam da lala nereden çıktı..
padişah mısın.. saray mı la burası.
Anlatıcı- (Öğretmen edasıyla) Şimdi efendim.. doğrudan hitap ederken Uşak
denmez ki..
Biri- Niye uşağa uşak denmezmiş..
Anlatıcı- Hoş kaçmaz..
Biri- Adını söyle lala nereden çıktı?
Kızın lalası olur mu?
Anlatıcı- Efendim zatıalilerinin de bildiği
gibi lala erkek öğretmen demek.
Biri- Ukalalık istemez.. evet lala
erkek öğretmen ama şehzade öğretmeni, prenses değil.
Anlatıcı- Yok dediğiniz gibi.. ama erkek olunca..
Uşak- (Öksürür) Efendim Macit diyebilirler..
Biri- İşte duydun.. adamın bir adı
var.. lalayı nerden çıkarıyorsun..
Anlatıcı- Lala’ya niye kızıyorsunuz
anlamıyorum ki..
Biri- Sana hesap mı vereceğim..
Anlatıcı- Yok yani.. hangi sözcükler sizi
kızdırıyor bir liste yapıp verseniz biz de ona göre..
Biri- Seydo’da var.. istersen yanına
göndereyim versin bir liste..
Anlatıcı- (Ürker) Müsaade ederseniz başlayalım mı?
Biri- Müsaade senin tosunum.. hadi..
Anlatıcı- (Uşağa döner, elini uşağın sağ omzuna koyar) Lala.. şey.. amaan..
Uşak- Macit
Anlatıcı- Ehm.. Macit.. ey yılların yorgunu
hakşinas insan çaresizim, ey yumuşak kalpli ihtiyar.. bir çıkış yolu
bulamıyorum. Öylesine bunaldım, öylesine bunaldım ki, ne yana dönsem duvar, ne
yana dönsem demir kapı. Isırdığım lokmalar bile ağzımda taş kesiyor. Dişlerim
sancıyor, yüreğim kanıyor. Sen de farkındasındır. (Elini indirir, yüzünü seyircilere çevirir.)
Macit- Farkındayım
efendim.. farkındayım. Hakkı aliniz var.. tam bir çıkmaz sokak. Keşke kızımızı
bu kadar el bebek gül bebek büyütmeseydik.
Anlatıcı- Aa.. haklısın. Senin gibi
mendebur birini kıza lala yaparsak..
Biri- (Başını sallar, ayaklarını hızla yere vurur) yine lala.. ya
mahsustan mı yapıyorsun? Hayır yani niye bu kadar heveslisin benimle ters
düşmeye.. derdin ne senin..
Anlatıcı- (Duymamış gibi yapar) Senin gibi birini öğretmen yapmakla hata
ettik. Ama yine de haklısın.. suç bende.. (Tülay’a
bakar) Hanıma söz geçiremedim.. halimiz gücümüz yerinde.. doğru düzgün
mürebbiyeler tutup ona teslim edebilirdik çocuğumuzu.. ama nerden.. tutturdu
aile yadigarı.. sanki yüzüktü, aynaydı, saatti. Sen tut evden gelirken uşağını
da ardın sıra getir. Eh tabi böyle olunca uşak da şımarır, eline teslim edilen
çocuk da ele avuca gelmez. Ebeveynini dinlemez.
Macit- Benden razı değildiyseniz
söylemeliydiniz. Ne oldu da şimdi tu kaka olduk? Daha dün yere göğe
sığdıramıyordunuz konuklarınızın yanında!
Anlatıcı- Beni sorguya mı çekiyorsun
küstah?
Macit-
Ne haddime efendim.. acınıza ortak olmaya çalışıyor..
Anlatıcı- (Bitkin) Böyle mi Macit.. Macit acıma böyle mi ortak oluyorsun?
Acımı böyle mi paylaşıyorsun? Sence oluyor mu? Aklım darmadağınık.. gönlüm
karma karışık.. otoritem desen yerle yeksan olmuş.. tükendiğimi görmüyor musun
Macit? Ben bittim Macit! Bittim! Ressamın yüzüne nasıl bakarım? Nasıl derim ki
kızıma söz geçiremiyorum? Kızım ayrı telden çalıyor nasıl derim? Nasıl hödüğün
birine gönlünü kaptırmış, derim? (Koltukta
oturan arkadaşlarına bakar. Hepsi tedirgindir. Biri’ne döner ) Yalnız
şimdi..
Biri- (Yüzünü ekşitir) Ya bıktım senin şu şimdilerinden.. ne güzel
gidiyordu. Ne oldu?
Anlatıcı- (Arkadaşlarını gösterir) Arkadaşlar dikkatimi dağıtıyor.. kimdirler,
nerede, ne zaman hangisi oyuna dahil olacak.. bütün bunlar aklımı karıştırıyor.
Biri- (Elini sallar) Boş ver.. hepsi kimliksiz.. birer kukla say.. biblo
say.. ne bileyim.. kimse yok de kendi kendine.. oyuna nerede gireceklerine de
sen karar vereceksin.. hepsi bu!
(Mırıldanmalar, kızgınlık belirten sözcükler
birbirine karışır.)
Tülay Hanım- (Ayağa kalkar) Üstüme iyilik sağlık! Bu ne terbiyesizlik! Siz kim
oluyorsunuz? Kendinizi ne sanıyorsunuz?
Hizmetçi- (Engel olmaya çalışır) Aman hanımım kendinize gelin!
Tülay Hanım- (Hizmetçinin elini iter, azarlar) Sen karışma.. boyun eğdikçe adam
tepemize çıktı. Kimliksizmiş.. terbiyesize de bakın! (Sağdaki kapıya yönelir.)
Biri- (Ayağa kalkar, tabancasını çeker, sert) Oturun oturduğunuz yerde..
bakın ağzımı bozdurmayın benim. Asabımı bozmayın. Rahat rahat oturun
koltuklarınızda. Oyundaki adın neydi senin?
Tülay Hanım- (Ayakta, ağlamaklı bir sesle) Tülay.. ama yalvarırım yeter artık..
inanın tahammülüm kalmadı. Yazık günah değil mi bize.. annen yaşındayım senin..
bu yaptığın hiç hoş değil!
Biri- (Tabancayla oturmasını işaret eder) Size bir garezim yok
hanımefendi. Lütfen oturun. Adın yine Tülay.. (Anlatıcı’ya) Anlatman oyundaki kişilerin hepsinin adı aynı. Sadece
Avni’nin adını değiştirdim. Nahoş bir hatırası var bende o ismin. O da Ressam
zaten.. ona ne rol düşer bilmiyorum. Her birinin rolünü sen belirleyeceksin.
Kim nerde, ne zaman oyuna dahil olacak, ne yapacaklar sen karar vereceksin.
Madem heveslendin, öne çıktın buyur bakalım! Böylesine geniş bir irade alanında
bakalım ne halt karıştıracaksın. Ama isimler önceki gibi. Avni hariç.. belirtmeme
gerek yok. Kimi ne zaman nereye çağırırsan o gelecek. Ama oyunun insicamını
bozan oyun dışı kalır.
Anlatıcı- (Alaycı bir tonla) İnsicam.. insicam he..
Biri- (Kızgın) Ne oldu? Ne geveliyorsun?
Anlatıcı- Yüksek sesle düşünüyordum.. şey
diyorum, şimdi hemen burada, oyunu kesmişken.. Herkes ismini biliyor. Tülay
Hanım eşim oluyor (Tülay Hanım’a bakar)
gerçi benden biraz yaşlı ama olsun. Ressam ahitleştiğim arkadaşım (Ressam doğrulur herkesi selamlar)
Hizmetçi Ressam’ların hizmetçisi, Talat Ressam’ın oğlu olsun.. (Sandalyede oturanlara bakar) Yalnız,
yönetmenle yazarı anlamsız buluyorum.. eğer izin verirseniz onlar çekilsin. Ne
işimize yarayacaklar?
Biri- (Başını sallar) Hayır burada kalacaklar.. bir rol vermiyorsan da
izleyici olsunlar!
Anlatıcı- Madem öyle diyorsunuz.. Yönetmen
Ressam’ın ev sahibi olsun. Yazar da Uşağımın yakın bir arkadaşı..
Yazar- (Öfke ile) Ne münasebet canım!
Biri- Neden olmasın? Ağırına mı gitti?
Yazar- (Omuzlarını silker, titrek bir sesle)
Yok.. ben..
Biri- Sen?
Yazar- Ben
oyunculuğu beceremem de..
Biri- (Anlatıcı’ya) Duydun.. oyunculuğu beceremiyormuş.. başka kapıya..
Anlatıcı- Kral Arthur’u oyna diyecek
halimiz yoktu, kendi bilir.. hem kendisine bir rol düşüp düşmeyeceği belli
değil.. dikkatim dağılmasın diye bir kişiliği olsun istiyorum. Bu arada
lütfedin bana da bir ad bulalım..
Biri- Anlatman’ı sevmedin mi? Neyi
eksik?
Anlatıcı- Eksiklik değil de.. şık
durmuyor.. bulaşık deterjanına benzer bir şey..
Biri- Nasıl bir ismi arzu edersiniz?
Anlatıcı- Hangi isimlere alerjiniz var..
bilmediğim için.. siz uygun bir isim verseniz.
Biri- Mersa’ya ne dersin?
Anlatıcı- Kulağa Anlatman’dan daha hoş
gelir gibi..
Biri- (Diğerlerini tek tek süzer) Arkadaşın adı bundan böyle Mersa..
yanlış söyleyeni, hatırlamayanı, hatırlamamakta direneni affetmem ona göre?
Ressam- (Yerinden kalkar, sahnenin önüne doğru yürür, Biri’ne) Bu ad
takıntısı da ne ya? Genç adam sizi itidale çağırıyorum.. (Seyircileri gösterir) Bu kadar saygın kişiyle ve elbet bizimle de
yeterince alay ettiniz! Yeter artık! Buna bir son verin!
Biri- (Yerinden kalkar, kalkınca Figen’i selamlar, Ressam’a doğru yürür)
Bak a ihtiyar beni kötü şeyler yapmaya zorlamaya devam edersen.. hiç
istemediğimiz şeyleri bize yaşatırsın ki, ne sen (Seyircileri gösterir) ne bu saygın kişiler ne de ben böyle bir şeyi
arzu etmeyiz. (Oturduğu yeri işaret eder)
Bak ne güzel koltukta oturuyordun. (Sandalyelerde
oturanları gösterir) Ya bizim gibi şu kuru sandalyelerde otursaydın?
Tevekkeli, boşuna rahatlık batıyor denmemiş.. şimdi yerine geç.. babam
yaşımdaki adama el kaldıran durumuna getirme beni. (Tabancayı Ressamın göğsüne dayar, itekleyerek yerine oturtur.) Sana
bir şey denmeden ayağa kalkmıyor lafa girmiyorsun. (Tülay Hanım’a, Hizmetçi Kadın’a bakar) Siz de öyle. (Sahnenin ortasına gelir. Silahını Mersa’ya
Uşağ’a sallar) Evet, yeterince uzadı bu iş.. yoruluyorum.. yorulunca da
insan istemediklerinin olmasına neden olur.. ne bileyim parmaklarım uyuşur,
hareket ettiririm.. bum.. (Mersa, Uşak
irkilir) Anladınız değil mi?
Biri- (Yerine döner, otururken Figen’i selamlar, oturur) E hadi bakalım
Mersa bey.. bizi daha fazla bekletmeyin?
Uşak- Keşke diyorum uzun bir yolculuğa
mı çıksaydınız?
Mersa- Bu da nereden çıktı?
Uşak- Hani bunaldım demiştiniz de..
ondan..
Mersa- (Sahnenin önüne gelir.. uzaklara bakar) Bunaldım mı? Bunadım mı?
Bilmiyorum Macit.. benim sadık kölem!
Uşak- Üstüme iyilik sağlık.. bu nasıl
söz şimdi?
Mersa- Ben ne dediğimi biliyor muyum
Macit efendi?
(Biri’ne bakar. Biri sezdirmeden Figen’i
süzmektedir. Mersa başını sallar)
Mersa- Biri bize beddua etti diyorum
Macit.. biri bizim mutluluğumuzu çekemedi herhal.. kem gözler darmadağın etmek
üzere yuvamızı. (Figen’e bakar) Zavallı kızım! Büyücülerin büyülerine,
efsuncuların efsununa uğradı sanırım! Dinlemiyor! Görmüyor! Görmezlikte
direniyor! (Uşak’a doğru yürür) Bir
çare bulamıyorum Macit efendi.. senin aklına bir şey geliyor mu? Aklına bizi bu
yıkılıştan kurtaracak bir çare gelmiyor mu?
Uşak- (Düşünceli) Yolculuk.. hani tebdil-i
mekânda ferahlık vardır denir ya! Tabi siz daha iyi bilirsiniz? Bu arada
sanırım Ressam’ın oğlu da pek taraftar değilmiş, hatta hiç değilmiş, buradan
bir şey çıkmaz mı? Bir yol bulamaz mıyız?
Mersa- (Başını sallar) Bu bir söylenti Macit efendi.. dostumun düşmanları
tarafından çıkarılan bir söylenti.. kızımın kulağına fısıldanmış, aileme
ulaştırılmış bir iftira.. altında yatan da açık, beni, bizi küçük düşürmek..
daha dün konuştum dostumla.. oğlu sevinçten yere göğe sığmıyormuş. Hoş haklı da
çocuk.. (Figen’e bakar) Kızım dünya
güzelidir. (Biri’ne bakar)
Nicelerinin gönlünü çelmiş, aklını karıştırmıştır.. gel gör ki, gudubet biri de
O’nun aklını tarumar etti.. (Sahnenin
önüne gelir, ellerini yukarı kaldırır, dua eder gibi) Ey Ulu Tanrım! Ey
ulular ulusu Tanrım! Bize bir kapı aç! Bize katından bir yardımcı gönder!
Dağılmak üzereyiz! Yıkılıp gitmek üzereyiz.. Macit bitmek üzereyiz..
Uşak- (Mersa’nın yanına koşar sağ elini Mersa’nın omzuna koyar) Aman
efendim kendinize gelin. Hemen bırakmayın kendinizi böyle! Elbet bir çıkış yolu
bulunur!
Mersa- (Uşak’tan uzaklaşır) Karnım tok boş sözlere.. ey midesi sefer
tasından büyük bunak adam, karnım tok boş kıytırık tesellilerine! Evlat acısı
nedir nerden bileceksin de bana teselli vermeye cüret ediyorsun? Sen kimsin ey
sefil ruhlu mendebur!
Uşak- (Müşfik bir sesle) Ah efendim.. biliyorum ki, acınızdır sizi
böylesine haykırtan, zıvanadan çıkmış bu sözler efendimizin ağzına hiç
yakışmadı, yine de bağışlıyorum sizi!
Mersa- (Hiddetle) Sen küstah.. sen kimsin de beni bağışlıyorsun? (Uşağı yakasından tutar sarsar) Nerden
buluyorsun bu cüreti? (Tokat atar)
Defol karşımdan sefih adam! (Biri’ne
döner) Burada ben çıkıyorum.. eşim geliyor. (Uşağa) Üzüntülüsün. Yıkılmışsın, hatta ağlamaklısın.
Uşak- (Öfkeli) Anladım!
Biri- (Tülay’a) Duydunuz hanımefendi.. Buyurun sahneye!
Tülay- (Mersa’yı işaret eder) Çıkmasını bekliyorum.
Biri- (Mersa’ya işaret eder) Geç yerine otur.. buna da bir çare bulmalı..
böyle her şeyi açıklamadan.. oyunun insicamı bozuluyor.
Mersa- (Güler giderken) İnsicam.. evet.. (Karşı koltuklardan boş bir yere oturur)
Uşak- (Biri’ne) Efendim Tülay Hanım gelmeden ben de içimi biraz boşaltsam
oyunun insicamına uygun olarak..
Biri- (Güler) Seni mi kıracağız.. (Tülay
Hanım’a) Uşak içini döksün, siz öyle sahneye gelin olur mu?
Tülay Hanım- (Yerine oturur) Olur!
Uşak- (Seyircilere döner) Ey Ulu Tanrım! Ben ne bedbaht bir insanım! Ne
kara talihim varmış benim! Kadri bilmezliklerine mi yanayım, hakaretlere mi
göğüs gereyim? Başları ağrır ben, mideleri yanar, bulanır ben.. sofralarında tuz,
biber olmaz ben.. ekmekleri bayattır ben, yağmur yağmaz ben, sel olur ben, ayaz
keser, sıcak bunaltır, kan kararır, saç aklanır, baş düşer kıl döner ben.. (Ağlamaklı) İnsanın ağırına giden elinde
büyüyenlerin oyuncağı olmak, Daha bir karışken, kısacık pantolonlarla,
eteklerle gezerken düştüklerinde, dizleri kanadıklarında yanlarında ben yok
muydum? Ben değil miydim ateşleri çıktığında ilaç koşuşturan.. ya şimdi? Hani
bendim yangında ilk kurtarılacak? Hani ben olmasam iki ayakları bir pabuca
girerdi? Pabuç kadar dilleriyle onurumu silkelemekten başka ne yaptılar? Her
dara düştüklerinde beni tekmelediler, beni aşağıladılar. Bilmediler ki benim de
bir kalbim vardır acıyan.. kanayan bir onura sahip olabileceğim akıllarının
köşesinden bile geçmemiş demek ki.. demek bir hiç bile değilim, değilmişim.
Bunlar için mi boğdum içimdeki yuva hissini.. ah ben ahmakmışım, ne budala, ne
safmışım.. ne körmüş gözleri gönlümün, idrakim doğuştan özürlüymüş
anlayamamışım. Anlamamışım. Anlamadım! Demek midem sefertasından büyük! Oysa
kazanla yemekleri götüren sizin mideleriniz. Tepsi tepsi midelerinize
indirdiğiniz künefelerden bana düşen bir porsiyon bile olmadı.. hangi
lokmanızda gözüm oldu, olduğunu gördünüz? Bu iftiraları hakkettiğimi nasıl
düşünürsünüz? Nasıl bu denli vicdansız bir yaratığa dönüşürsünüz?
Dönüşmüşsünüz! Yoksa hep böyle miydiniz de körlüğüm mani oldu görmeye
gerçekleri? Ah ne zalimmişsiniz.. bu kocamış yürek bu sözlerin altından nasıl
kalkar? Nasıl! Vicdan dağılırken neredeymişsiniz?
Ey ulu
Tanrım, bunları hak edecek ne yaptım ben? Hangi masumun ayağına bastım, hangi
kuşun yuvasını bozdum, hangi karınca oymağını talan ettim, hangi yetimin malına
el uzattım, hangi öksüzün gözyaşlarına sebep oldum? Bunların hiç biri olmadı,
hiç birinde şuncacık vesile olmadığım sana kapalı değildir! Öyleyse bu geçkin
yaşımda bu ağır imtihan niçin? Niçin Tanrım? Niçin? (Diz çöker, içli içli ağlar)
Cemal Çalık, 25.10.2014, Konuk Yazarlar, Sonsuz Ark, Oyun, İsyan
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 1-2 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 3-4 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 5-6 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 7-8 -9>>
İsyan (Oyun)/ İkinci Perde - Sahne: 1>>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 3-4 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 5-6 >>
İsyan (Oyun)/ Birinci Perde - Sahne: 7-8 -9>>
İsyan (Oyun)/ İkinci Perde - Sahne: 1>>