25 Ekim 2014 Cumartesi

SA952/ ÇY4-DB20: Amy Goodman’ın Noam Chomsky Röportajı: “Chomsky BM Konuşmasında İsrail’i Destekleyen ABD’yi Bombaladı”

Chomsky: "Şablon, Ocak 1976'da kuruldu, günümüze kadar devam ediyor!”



BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Gazze Şeridi'ne İsrail'in son saldırısı sırasında Birleşmiş Milletler tesislerine saldırılarla ilgili soruşturma başlatmak için planlarını açıklarken, biz son zamanlarda ‘Filistin Halkının Devredilemez Haklarının Kullanılması’na İlişkin Birleşmiş Milletler Komitesi tarafından desteklenen bir etkinlikte BM Genel Kurul salonunda konuşan dünyaca ünlü siyasi muhalif Noam Chomsky’in , konuşmasını yayınlıyoruz. Massachusetts Teknoloji  Enstitüsü Emekli Profesör Chomsky " Şablon, Ocak 1976'da kuruldu, günümüze kadar devam ediyor!" dedi. “İsrail bu koşulları yerine getirmeyi reddediyor ve yıllardır bunun uygulanmaması için  ABD'nin aralıksız ve kararlı desteği ile- askeri, ekonomik, diplomatik ve ideolojik- kapsamlı kaynaklar tahsis ediyor.”

Dökümü Yapılan Video: 

   
(Bu acele bir transkript. Kopya nihai formunda olmayabilir.)

AMY GOODMAN: Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Ban Ki-moon, Salı günü Gazze'de İsrail'in son saldırısı sırasında BM tesislerine yapılan saldırılarla ilgili soruşturma başlatacağını söyledi. 2.100 Filistinli, çoğu sivil, 67 İsrailli asker ve İsrail'de altı siville birlikte çatışmada öldürüldü. Evet, bugün, dünyaca ünlü siyasi muhalif, dilbilimci ve yazar Profesör Noam Chomsky ile bir saat geçiriyoruz. O  yarım asırdan fazla ders verdiği Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nden emekli bir  profesör. Geçen Salı, nadir bir olay gerçekleşti, 800 kişi –büyükelçiler ve dünyanın her yerinden insanlar- BM Genel Kurul salonunda Noam Chomsky’yi görmek için toplandı. Etkinlik Filistin Halkının Ayrılmaz Haklarının Kullanılması [Komitesi] tarafından yapıldı. Chomsky önemli bir konuşma yaptı ve ben de kamuoyuyla birlikte takip ettim. Önce, konuşma.


NOAM CHOMSKY: Her şeyden önce sizinle konuşmak ve tartışabilmek için burada olmak büyük bir zevk.

Dünyadaki problemlerin çoğu o kadar inatçı ki, onları hafifletmeye yönelik adımlar atmak için yollar düşünmek bile zor. İsrail- Filistin çatışması bunlardan biri değil. Aksine, diplomatik bir çözümün genel hatları en az 40 yıl boyunca açık olmuştur. Yolun sonu değil- hiç de değil- ama önemli bir adım. Ve çözüme engel olan şeyler de oldukça belirgin.

Temel hatları, Ocak 1976'da BM Güvenlik Konseyi'ne getirilen bir çözümde burada sunuldu. Bu uluslararası kabul görmüş bir iki devletli çözüm olarak adlandırıldı ve tırnak içine alarak söylüyorum “güvenli ve tanınmış sınırlar içinde ve her iki devletin barış ve güvenlik içinde var olma hakları garantisiyle." Çözüm, bazen arabulucu devletler de denen, üç büyük Arap devleti tarafından getirildi: Mısır, Ürdün, Suriye. İsrail oturuma katılmayı reddetti. Çözüm ABD tarafından veto edildi. Bir ABD vetosu, tipik bir çifte vetodur, çözüm uygulanmaz ve olay, tarihten de veto edilir, bu yüzden kayıtları bulmakta zorlanırsınız ama oradadır. Şablon böyle hazırlandı böyle devam etti. .En son ABD vetosu Şubat  2011’deydi, yönetiminde yerleşim genişlemesi karşıtı bir uygulama çağrısı veto edildi.- Başkan Obama’ydı-. Ve şunu akılda tutmak gerekir ki asıl mesele bu yerleşim genişletme değildir; onları destekleyen altyapı projeleri ile birlikte,bunlar tartışmasız yasadışı yerleşimlerdir.

Uzun bir süre , bu genel hatlarla bir uzlaşmaya destek konusunda ezici bir uluslararası konsensus oluştu. Şablon, Ocak 1976'da kuruldu, günümüze kadar devam etti. İsrail bu koşulları yerine getirmeyi reddediyor ve yıllardır bunun uygulanmaması için  ABD'nin aralıksız ve kararlı desteği ile - askeri, ekonomik, diplomatik ve ideolojik-  çatışmanın Birleşik Devletler’de ve onun sözünün geçtiği geniş küre içinde nasıl yorumlanacağını tasarlayarak, kapsamlı kaynaklar tahsis ediyor.

Burada kayıtları gözden geçirecek zaman yok ama genel karakteri, geçmiş suçlarıyla birlikte son on yılda Gazze’de neler yaşandığına bakarak anlaşılabilir. Geçen Ağustos ayında, 26 Ağustos’ta İsrail ve Filistin Otoritesi arasında ateşkese varıldı. Ve zihnimizdeki soru şu: gelecek için beklentiler  neler? 

Peki, bu soruyu cevaplamanın mantıklı bir yolu tutanaklara bakmak. Ve burada da kesin bir şablon var. Ateşkese ulaşılıyor, İsrail buna hiç aldırmıyor, kuşatma, aralıklı şiddet eylemleri, daha fazla yerleşim ve kalkınma projeleri, Batı Şeria'da sık sık şiddet de dahil olmak üzere Gazze'ye yönelik istikrarlı bir saldırıya devam ediyor; Hamas ateşkese İsrail’in onu resmen tanıdığı kadar uyuyor, İsrail dilinde "çim biçme" denilen başka bir deneme, bir Hamas yanıtı ortaya çıkarıyor ve her bölümü bir öncekinden daha şiddetli ve daha yıkıcı oluyor.

Serinin ilki Kasım 2005'te Hareketi ve Erişim Anlaşması oldu. Size detaylı bir yorumunu yapayım. Gazze ve Mısır arasında Refah’ta, yiyecek ve insan geçişleri , İsrail ve Gazze arasında ithalat ve ihracat , Batı Şeria içinde hareket önündeki engellerin azaltılması, Batı Şeria ve Gazze'de otobüs ve kamyon konvoyları, Gazze'de bir liman binası yapılması, İsrailin son zamanlarda tahrip ettiği, Gazze'deki havaalanının yeniden açılmasını gerektiriyordu. Bunlar aslında sadece birkaç hafta önce ulaşılan ateşkes de dahil olmak üzere ardışık ateşkeslerin, temel koşulları.

Kasım 2005 anlaşmasının zamanlaması önemlidir. Bu, İsrail’in Gazze den çekilme, bir kaç bin İsrailli yerleşimcinin Gazze’yi terk etme zamanıydı.  Şimdi, bu barış ve kalkınma için asil bir çaba olarak tasvir ediliyor, ama gerçekte oldukça farklı. Gerçeklik, ateşkesin müzakere ve uygulanmasından sorumlu olan İsrailli yetkili, dönemin Başbakanı Ariel Şaron'un yakın sırdaşı, Dov Weissglas  tarafından, çok hızlı bir şekilde tarif edilmiştir, onun İsrail basınına açıkladığı gibi, çözülmenin hedefi,- ondan alıntı yapıyorum- “barış sürecini dondurmak” tı, aynı “Filistin Devletinin kurulmasını engellemek” ve bu diplomasinin sağlayacağı şekilde “Gündemimizden süresiz olarak kaldırıldı” gibi.

Bölgedeki yerel gerçeklik, İsrail’in işgal konusundaki uzmanları tarafından – standart bir yerleşim projesi olan Lords of the Land ( Toprağın Efendileri) adlı büyük kitabın yazarları olan  bir tarihçi, saygın bir tarihçi olan  Idith Zertal ve İsrail'in önde gelen diplomatik muhabiri , Akiva Eldar- yerleşimcilere  anlatılıyor. Bu geri çekilme ile ilgili söyledikleri şey şu: Diyorlar ki: “Harap topraklar” bir gün için bile İsrail ordusunun hakimiyetinden ya da sakinlerinin işgal sebebiyle ödediği bedelden çıkarılmadı. Ayrılmadan sonra, İsrail geride yakılmış topraklar, harap olmuş hizmetler ve ne bugünü ne de geleceği olan insanlar bıraktı. Yerleşim bölgeleri, korkunç bir askeri güç vasıtasıyla bölge sakinlerini öldürmeye ve zarar vermeye aslında devam eden, cahil bir işgalci güç tarafından bencilce yok ediliyor.” İşte bu, en saygın İsrail kaynağından doğru bir tanım.

Oslo Anlaşmaları, 20 yıl önce, Gazze ve Batı Şeria’nın bölünmez bir toprak bütünlüğü olduğunu, bu bütünlüğün parçalanamayacağını belirlediler. 20 yıldır, Amerika Birleşik Devletleri ve İsrail, kendilerini daha önce kabul ettikleri anlaşmalara aykırı olarak, Gazze ve Batı Şeria’yı ayırmaya adadılar. Haritaya bir göz atmak nedenini açıklıyor. Gazze, Filistin’in dış dünyaya açılan tek girişi. 

Eğer Gazze Batı Şeria’dan ayrılırsa, ne kadar imtiyazlı özerklik verilirse verilsin Batı  Şeria hapsolur – bir tarafta İsrail, İsrail müttefiki  düşman bir Ürdün, diğer tarafta İsrail’in Amerika destekli politikalarının ön plana çıktığı verimli arazileriyle Ürdün Vadisi- eğer Gazze Batı Şeria’dan ayrılırsa geriye kalan iyice bu bölgede sıkışıp kalmış olacak. İşte bu, İsrail’in Amerikan desteğiyle 2005’ten beri ateşkesleri ve Oslo Anlaşmalarını ihlallerinde ısrarının en büyük jeostratejik sebebidir.

Eh, Kasım 2005 anlaşması bir kaç hafta sürdü. 2006 yılı Ocak ayında, çok önemli bir olay gerçekleşti: Arap dünyasında ilk tam, özgür seçim, özgür ve adil olarak izlendi ve tanındı. Bir kusur vardı. Bu yanlış yerden çıktı: Hamas, Parlamentoyu, Parlamentonun kontrolünü kazandı. ABD ve İsrail, bunu istemedi. Hatırlarsınız o dönemde, herkesin dudaklarında bir slogan olmuştu, "Demokrasiye geçiş." 

Demokrasi terfisi, Amerika’nın dünyadaki en büyük taahhüdüydü. Burada iyi bir test oldu. Demokrasi: Seçim yanlış çıktı; ABD anında yanlış yönde oy verme suçundan dolayı Filistinlileri cezalandırmak için, İsrail ile birlikte sert bir kuşatma kararı aldı; diğer cezalar tesis edildi; şiddet arttı; Amerika Birleşik Devletleri, hemen kabul edilemez hükümeti devirmek için bir askeri darbe organize etmeye başladı. Oldukça tanıdık bir uygulama, ayrıntılar üzerinde durmayayım. Avrupa Birliği, utanç ve itibarsızlıkla, buna eşlik etti. Acil İsrail tırmanması oldu. Bu büyük İsrail saldırılarına ardından, Kasım anlaşmanın sonu oldu. Ani bir İsrail yükselişi başladı. Büyük İsrail saldırılarına ardından, bu, Kasım anlaşmasının sonu oldu.

2007 yılında, bir yıl sonra, Hamas adil bir seçim kazanmaktan daha büyük bir suç işledi: Planlı bir askeri darbeyi önledi ve Gazze’yi devraldı. Bu Batı’da, ABD’de Hamas’ın Gazze’yi zorla ele geçirdiği şeklinde anlatılıyor, yanlış sayılmaz, ama bir şey unutuluyor. Bu güç, seçilmiş hükümeti devirmek için planlı bir askeri darbeyi önlüyordu. Şimdi, bu ciddi bir suçtu. 

Özgür bir seçimde yanlış yönde oy kullanmak yeterince kötüydü, ama Birleşik Devletlerin planladığı bir darbeyi önlemek bundan daha ciddi bir suçtu. Gazze'ye saldırı, bu noktada, ciddi İsrailli hücumlarla arttı. Son olarak, 2008 yılı Ocak ayında, bir başka ateşkes sağlandı. Şartlar oldukça fazla alıntı olduğu gibi, aynıydı. İsrail alenen, ateşkesi reddetti buna uyulmayacağını söyledi. Hamas, İsrail'in reddetmesine rağmen, ateşkese uydu.

Şimdi, bu 4 Kasım 2008’e kadar devam etti. ABD’nin seçim günü olan 4 Kasım günü, İsrail güçleri, Gazze’yi işgal etti ve yarım düzine Hamas militanını öldürdü. Bu, her zamanki gibi İsrail'i saldıran Kassam roketlerine, büyük İsrail tepkisine, bir çok cinayete -tüm Filistinlileri- yol açtı. Aralık sonu itibariyle, bir kaç hafta sonra Hamas ateşkesi yenilemeyi teklif etti.İsrail Kabinesi bunu kabul ve  reddetti. Reddeden ve büyük bir askeri operasyon başlatma kararı alan, Ehud Olmert liderliğindeki Güvercin Kabinesiydi.

Bu, korkunç bir operasyon olan, birçok önemli uluslararası bir tepkiye, Birleşmiş Milletler komisyonu, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından soruşturmalara neden olan Dökme Kurşun adlı operasyondu.

Saldırı-tam ortasında, tesadüfen, Başkan Obama'nın göreve başlamasından hemen önce sonlandırıldı. O zaten seçilmişti, ama henüz göreve başlamış değildi, o yüzden devam eden zulümler hakkında yorum yapması istendiğinde, o yüzden yapamadık diyerek yanıt verdi, Birleşik Devletlerin tek başkanı vardı ve o henüz başkan değildi. O başka bir sürü şey hakkında konuşuyor, ama bunu konuşmuyordu. Saldırı göreve başlamadan hemen önce bitirilmişti, o nedenle "Eh, şimdi geçmişe bakmanın zamanı değil, geleceğe bakalım."diyerek sorulara yanıt verebiliyordu. Ciddi suçlar işleyen diplomatlar bunun standart bir slogan olduğunu çok iyi bilir: "., Eh geçmiş unutalım, parlak bir geleceğe bakalım" Eh bu, saldırının  tam ortasında oldu.

Güvenlik Konseyi oybirliğiyle,- ABD çekimser kaldı- her zamanki koşullarla acil ateşkes çağrısıyla bir çözüm pası yaptı. 8 Ocak 2009’du . Hiç yerine getirilmedi ve Kasım 2012'de "Çim Biçme"nin  bir sonraki bölümüyle tamamen bozuldu. Şimdi, 2012 yılı için zayiat rakamlarına bakarak ne olup bittiği hakkında iyi bir fikir edinebilirsiniz, Yetmiş dokuz kişi öldürüldü -bunlardan 78'i Filistinliydi- her zamanki hikaye.

AMY GOODMAN: Profesör Noam Chomsky, Filistin Halkının Reddedilemez Haklarının Kullanılması’na İlişkin BM Komitesi tarafından düzenlenen bir toplantıda BM Genel Kurul salonunda 800 kişiye hitap etti. Onun konuşmasına ve onunla benim röportajıma döneceğiz.

[ara]

AMY GOODMAN: Dünyaca ünlü siyasi muhalif, dilbilimci ve yazar Noam Chomsky’ye dönüyoruz. Geçen hafta, Chomsky, nadir bir toplantıda, yaklaşık 800 kişi önünde, elçiler ve dünyadan insanlara BM Genel Kurul salonunda konuştu. O Gazze'ye Kasım 2012 İsrail saldırısı hakkında konuştu.

NOAM CHOMSKY: Kasım saldırısından sonra, her zamanki şartları ile varılan ateşkes oldu. Ben önde gelen uzman Nathan Thrall’dan alıntı yaparak sonra neler olduğunu anlatacağım. O Uluslararası Kriz Grubu'ndan önde gelen Ortadoğu analisti. O yazdıkça, İsrail Hamas’ın ateşkes koşullarına uyduğunu kabul ediyordu ve aynını yapma konusunda "dolayısıyla biraz teşvik gördü". Gazze'ye askeri saldırılar ithalata daha sıkı kısıtlamalar ile birlikte artmıştır. İhracat bloke edildi. Çıkış izinleri bloke edildi.

Bu, Filistinliler başka bir suç işlediği Nisan 2014 yılına kadar devam etti: Gazze merkezli Hamas ve Batı Şeria merkezli Filistin Otoritesi bir birlik anlaşması imzaladı. Dünya çoğunlukla bunu desteklediği zaman bu İsrail’i daha da çileden çıkardı. Hatta Amerika Birleşik Devletleri bile zayıf, ama gerçek bir destek verdi. İsrail ‘in tepkisi için çeşitli nedenler. Biri, Gazze ve Batı Şeria arasında, iki hareket arasındaki bir birliğin daha önce sebeplerinden bahsettiğim uzun soluklu ayırma politikiları için tehdit oluşturması. Başka bir neden, birlik olan bir hükümetin, İsrail’in müzakerelere ciddiyetle katılmamak için ileri sürdüğü bahaneleri- diğer bir deyişle kendi içinde bölünmüş bir yapıyla nasıl müzakere yapabiliriz?-  baltalamasıydı.

Eh onlar birleşirse bu bahane işe yaramaz. İsrail çileden çıktı. Öncelikle Hamas'ı hedef alan, Batı Şeria'daki Filistinlilere büyük saldırılar başlattı. Yüzlerce insanı, çoğunlukla Hamas üyesini tutukladı. Ayrıca Gazze, ayrıca cinayetler.

Elbette bir bahane vardı. Her zaman vardır. Bahane, yerleşimlerde üç gencin, İsrail gençleri, vahşice öldürülmüş olmasıydı. İsrail onların hayatta olduğunu düşündükleri resmen iddia etti, bu nedenle onları canlı bulmaya çalışıyoruz iddiasıyla, Batı Şeria'da  uzun, birkaç haftalık saldırılar başlattı. Bu arada tutuklamalar, saldırılar devam etti. Sonra olay birden öldürülmüş olduklarına hemen inanmış olduklarına döndü. Şimdi onlar bu olaya Hamas'ın dahil olduğunu hemen anlamışlardı.

Hükümet bunu Hamas’ın yaptığına dair kesin bilgiye sahip olduklarını açıkladı, ama Shlomi Eldar gibi kendi önde gelen uzmanları saldırının çok büyük olasılıkla, Hamas’la arası pek de iyi olmayan Hebron’daki Qawasmeh ayrılıkçı klan üyeleri tarafından işlenen vahşi bir suça işaret ettiğini gösteren belirli bir bulgu olduğunu söyledi. Eğer daha sonra tutuklamalara ve cezalara bakarsanız bu, görünüşe göre, doğrudur. Her neyse, o da, bu saldırı için de Gazze'deki cinayetler için de bir bahane oldu. Nihayet Hamas da bir yanıt verdi. Sonra yeni tamamlanan Koruyucu Kenar Operasyonu ve ardarda daha acımasız ve yıkıcı olanları geldi.

Şablon çok açık. Ve şimdiye kadar, en azından, devam ediyor gibi görünüyor. Son ateşkese 26 Ağustos'ta varıldı. İsrail’in 30 yıldaki en büyük toprak gaspıyla sonuçlandı. Güvenlik Konseyi'nin emirlerini ihlal eden İsrail tarafından Kudüs’ün daha öncekinden 5 kat daha fazla büyüklüğünde Gush Etzion bölgesinde neredeyse bin dönüm bir arazi gaspedildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı, İsrail Büyükelçiliğini şöyle bilgilendirdi İsrail- alıntı yapıyorum- “ İsrail’in Gush Etzion hareketi, ABD’nin Birleşmiş Milletler’de İsraili koruma çabalarını baltalıyor.” Ve İsrail’i “Birleşmiş Milletler bünyesinde İsrail’in konumunu sert olarak yorumlayanlara” cephane vermemesi gerektiği konusunda uyardı. Aslında, bu uyarı İsrail'in ilk Gush Etzion kolonizasyonu, yasadışı kolonizasyonu  zamanında, Eylül 1967'de, 47 yıl önce verilmişti. İsrailli tarihçi Gershom Gorenberg geçenlerde bunu bize hatırlattı. Sabit Amerikan desteğiyle, aralıksız devam eden suç ölçeği dışında son 47 yılda çok az şey değişti.

Eh, umutlara gelince, geleneksel bir resim var. Her taraftan, bağımsız yorumcular, diplomatlar sürekli İsrail, Filistin diye tekrar ediyor. Sunulan resimde iki alternatif var: Ya ezici bir uluslararası konsensüsle, neredeyse herkesi temsil eden  iki-devletli bir çözüm, ve başarısız olursa, tek bir devlet olmak zorunda olacak- bazen dile getirildiği gibi Filistinliler anahtarlarını teslim edecek, İsrail Batı Şeria’yı alacak. Filistinliler sık sık şunu tercih etmişlerdir.

Onlar, belki Güney Afrika'daki ayrımcılık karşıtı mücadeledeki gibi örnek olmuş bir sivil haklar mücadelesini yürütmek için İsrail tarafından kontrol edilen bütün bir devlet içinde sivil haklar için mücadele etmelerinin mümkün olacağını söylüyorlar. Şimdi İsrailliler bunu, pek yakında büyük çoğunluğu Yahudi olmayan bir Yahudi Devleti gerçeğini buna “demografik sorun” diyerek eleştiriyorlar. Bunlar şimdiye kadar sunulan, pek de istisnası olmayan alternatifler.

Benim görüşüm ki defalarca bununla ilgili yazdım, kimseyi ikna etmeyen- görünüşe göre sizi ikna etmeye çalışacağım- bunun tamamen bir yanılsama olduğu. Bunlar iki alternatif değil. İki alternatif var, ama onlar birbirlerinden farklı. Bir alternatif  iki-devletli çözüm üzerinde uluslararası uzlaşma, temel olarak Ocak 1976 koşulları.

Şimdiye kadar neredeyse herkes- Arap Ligi, İslam Devletleri Örgütü, İran, Avrupa, Latin Amerika- gayrı resmi olarak neredeyse herkes. Bu bir seçenek. Diğer seçenek, gerçekçi olan, İsrail görülebilir ABD desteği ile, gözümüzün önünde, şu anda yaptığı şeyi tam olarak yapmaya devam edecek. Ve olanlar bir sır değil. Gazeteleri açıp okuyabilirsiniz. Bahsettiğim gibi İsrail, Kudüs dediği büyük bir alanı, tarihi Kudüs'ün belki beş katı bir alanı, Büyük Kudüs’ü, Batı Şeria'da büyük bir alanı, birçok Arap köyüne yerleşimcileri getirerek, tahrip tasarrufu da buna dahil, alıyor.

Bütün bunlar iki kere yasa dışı. Güvenlik Konseyi, Uluslararası Adalet Divanı'nın belirttiği gibi tüm yerleşim yasadışı. Ama Kudüs yerleşimleri iki kere yasadışı çünkü Kudüs’ün statüsündeki herhangi bir değişikliği yasaklayan, zamanında Amerika’nın da oy verdiği Güvenlik Konseyi emirlerini de ihlal ediyorlar. Ama devam ediyor.

Bu Büyük Kudüs. Sonradan Doğuya uzanan koridorları da var. Kudüs’ten Eriha’ya uzanan bir ana koridor, neredeyse Batı Şeria’yı ikiye bölen, Clinton döneminde Batı Şeria’yı bölmek amacıyla inşa edilmiş Ma'ale Adumim kasabasını da içeriyor, hala itiraz edilen bir bölge ama hedef bu.

Geriye kalanı kısmen ayıran Ariel kasabasını içeren kuzeye doğru uzanan bir koridor daha var. Kedumim kasabası da dahil kuzeyde başka bir tane daha. Eğer haritaya bakarsanız, bu aslında Batı Şeria'yı bir çok kantona bölüyor. Haritadan büyük bir bölge kalıyormuş gibi görünüyor ama bu yanıltıcı. Bunun çoğu yaşanmaz çöl. Ve bu daha önce bahsettiğim ülkenin üçüncü büyük verimli arazilerine sahip Ürdün vadisini yavaş, istikrarlı bir devralma.

İsrail’in burayı alma gibi resmi bir politikası yok ama yüzyıldır kelimenin tam anlamıyla, küçük adımlarla ya da en azından insanlar fark etmemiş gibi yapıyor, burayı askeri bölge haline getirme politikasını sürdürüyorlar. Orada yaşayan Filistinliler gitmek zorunda çünkü oraya asker yerleştirilecek, Nahal yerleştirilecek ve er ya da geç orası gerçek bir yerleşim olacak. Bu arada kuyular kazmak, mallara el koymak, yeil bölgeler oluşturmak ve pek çok değişik teknik,  şimdiye kadar 1967 yılında yaklaşık 300.000 olan Arap nüfusu bugün 60.000’e kadar azalttı. Daha önce de belirttiğim gibi, bu, geriye kalanı da hapseder.

Bu planlar dışında İsrail’in Filistin nüfusuyla ilgili bir niyeti olduğunu düşünmüyorum. Sık sık Güney Afrika'ya yapılan benzetmeler var, ama onlar oldukça yanıltıcı. Güney Afrika siyah nüfusa dayanıyordu. Bu nüfusun yüzde 85’iydi.. Onun işgücüydü. Ve onlar esir sahiplerinin sermayelerini korumak zorunda olduğu gibi, sürdürmek zorunda kaldılar. Onlar nüfus sürdürmek için çalıştılar. Onlar Bantustanlar için bile uluslararası destek kazanmak için çalıştılar.

İsrailin Filistinlilere karşı böyle bir tutumu yok. Onlarla ilgili hiç bir şeyi istemiyorlar. Eğer giderlerse iyi olur. Ölürlerse de iyi olur. Standart neokolonik şablonda , İsrail Ramallah'ta güzel restoranlar ve tiyatrolara izin vererek  Filistinli seçkinler için bir merkez kuruyor. Sömürge sistemi altında her Üçüncü Dünya ülkesi için böyle bir şey vardı.

Şimdi, gelişmekte olan resim bu. Bu bizim gözlerimizin önünde oluyor. Bu şimdiye kadar çok iyi çalıştı. Bu durum devam ederse, İsrail demografik sorunla yüz yüze gelmez. Bu bölgeler İsrail’e yavaş yavaş entegre edildiğinde, aslında, Büyük İsrail Yahudilerinin oranı artacaktır. Orada çok az Filistinli  var. Olanlar da yerlerinden ediliyor, kovuluyor. Gözlerimizin önünde olan bu. Ben  iki devletli bir çözümün gerçekçi bir alternatif olduğunu düşünüyorum. Ve Amerika Birleşik Devletleri desteklediği sürece, devam etmesini beklememiz için her neden var.

AMY GOODMAN: Profesör Noam Chomsky, Filistin Halkının Reddedilemez Haklarının Kullanılmasına İlişkin BM Komitesi tarafından düzenlenen bir toplantıda BM Genel Kurul salonunda 800 kişiye hitap etti. Filistin Halkının Devredilemez Haklarının Kullanılmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Komitesi tarafından desteklenen bir etkinlikte konuştu. Konuşmasından sonra, ben dinleyicilerin önünde onunla röportaj yaptım. Aradan sonra özeti vereceğiz.

 Çarşamba, 22 Ekim, 2014  


Derya Beyaz, 25.10.2014,  Sonsuz Ark,  Çırak- Çevirmen Yazar, Çeviri


Orijinal Metin:

Seçkin Deniz Twitter Akışı