28 Ekim 2014 Salı

SA957/TG66: İsrail'in Rüyâsı: Büyük İsrail için Çizilen Kanlı Yol Haritası

“The Israeli Dream”: The Criminal Roadmap Towards “Greater Israel”?


“Yinon Planı, İsrail’in bölgesel hâkimiyet sağlamasına imkân sağlayacak bir İsrail strateji planıdır. İsrail’in jeopolitik koşullarını, çevre Arap devletlerinin daha küçük ve zayıf devletler halinde parçalara ayrılması yoluyla yeniden şekillendirmesi gerektiği fikri üzerinde ısrar eder ve bunu şart koşar”

Siyonizmin fikir babası Theodore Herzl’e göre “Büyük İsrail” kavramı “Mısır Nehri’nden (Nil) Fırat Nehri’ne kadar” yayılan bir Yahudi Devleti’ni kapsamaktadır.

Filistin Yahudi Temsilciliği’nden Haham Fischmann, 9 Temmuz 1947 tarihinde BM Özel Komitesi’ne şu ifadelerde bulunmuştur:

“Vaadedilmiş Topraklar, Mısır Nehri’nden Fırat Nehrine kadar yayılır, Suriye ve Lübnan’ın bazı bölümlerini içerir” [Michel Chossudovsky. (1)]

Böylece bu topraklar “Nil Nehri’nden Fırat Nehri’ne kadar” olan bölgeyi kapsamaktadır. Bu tez detaylı olarak 1904 senesinde Herzl tarafından ortaya koyulmuştur.

Michel Chossudovsky tarafından yazılan aynı makalede Mahdi Darius Nazemroaya'nın, Yinon Planı (1982) hakkında söylediği şu sözler yer almaktadır: “….Britanya’nın Orta Doğu’daki sömürge tasarımının bir devamı”:

“Yinon Planı, İsrail’in bölgesel hâkimiyet sağlamasına imkân sağlayacak bir İsrail strateji planıdır. İsrail’in jeopolitik koşullarını, çevre Arap devletlerinin daha küçük ve zayıf devletler halinde parçalara ayrılması yoluyla yeniden şekillendirmesi gerektiği fikri üzerinde ısrar eder ve bunu şart koşar.


“İsrailli uzmanlar Arap devletleri içerisinde Irak’ı kendilerine en büyük ve zorlu stratejik hedef olarak görmüşlerdir. Bu sebeple Irak, Orta Doğu ve Arap ülkelerinin parçalara ayrılmasında merkezi konumda yer almıştır. Yinon Planı konsepti temelinde, İsrailli uzmanlar Irak’ın bir Kürt devleti ve biri Şii diğeri de Sünni Müslümanlara ait olacak şekilde iki Arap devletine bölünmesini planlamışlardır. Bu kapsamda gerçekleştirilen ilk aşama Yinon Planı’nda yer alan Irak ve İran arasındaki savaştır.” 
 
Yinon planı yazıldığında, Batı tarafından yönlendirilen ve sekiz sene sürecek olan İran-Irak savaşı ikinci senesindeydi; kayıplar, trajediler, büyük acıların yaşandığı, dullar ve yetimlerin oluşturduğu vadilerin ve sakatların yer aldığı her iki tarafın ortak sınırındaki bu savaş bir altı yıl daha sürecekti. Bu savaşın sebep olduğu hayati kayıplar ve insanlara verdiği zarar I. Dünya Savaşı ile kıyaslanacaktı.

Irak şüphesiz gerçek anlamda Amerikan rejimi adına temsili bir savaş gerçekleştiriyordu, bununla birlikte saplantılı bir şekilde İran’daki İslam anlayışının yanlış olduğu düşüncesi hâkimdi. Binlerce mil ötedeki bir milletin inancının Capitol Hill ile ne alakası olduğu hala anlaşılamayan bir sır olarak kalmıştır.

Bu harap edici savaşın bitmesinin ardından ABD, o zamanki adıyla SSCB üzerinden Irak’ı kendisine en büyük tehdit olarak belirledi. Yıkıcı bir savaşın ardından o zamanki rakamlarla bir millet on yedi milyonun altına düşmüştü. (2) 

Daha sonra petrol hırsızlığı ve Dinar’ı istikrarsızlaştırmakla suçlanan Kuveyt’le sorun ortaya çıktı ve o zamanın ABD Büyükelçisi April Glaspie, şahsen Saddam Hüseyin’e Kuveyt’i işgal etmesi gerektiğini belirten yeşil ışığı yaktı. Bir sonraki nesil BM ambargosu ile felce uğradı ve sonrasında 2003 katliamı ve işgal -başka bir planlanmış yıkım- ve trajedi, şimdi açık konuşmak gerekirse on yıllar boyunca planlanan şey Irak’ın parçalanması işlemiydi.

Büyük İsrail hedefine ulaşmak için var olan Arap devletleri daha küçük devletlere parçalanmalıdır.
Orta Doğu’yu ve Kuzey Afrika’yı yeniden şekillendirmek isteyen ABD ve Irak Kürt yönetimi ile kurmuş olduğu dostluk sayesinde kendine otonom, bağımsız Irak Kürdistanı formunda oldukça iyi bir müttefik kazanan İsrail için “görev tamamlanmıştır”. 


Rüyâ gerçek olmakta, tüm bölgede yetmiş yıl boyunca hakimiyet kurma adına gerçekleştirilen manipülasyon ve baskılar son semeresini vererek “Nil’den Fırat’a kadar” kurulan hayal gerçekleşmektedir.

Tüm bu olanlar aynı zamanda aşırı şahin olan ve milletlerin yıkımı hayalini kuran Yarbay Ralph Peters’in de 1990’ların başından beri düşlediği şeylerdi. (Onun 2006’daki görüşleri için (3)). Sonsuz savaş vizyonuna sahip Peters aslında sonsuz bir kişisel tatmin peşindedir. Yarbay’ı iyi tanımayanlar için onun bu hayalle ilgili görüşlerini aktaralım [ABD Harp Okulu-Dört Aylık Dergi-Yaz sezon sayısı-1997]:  

“Barış olmayacak. Hayatımızın geri kalan kısmının her anında çoklu çatışmalar yaşanacak…tüm dünyada. Haber başlıklarını şiddetli çatışmalar işgal edecek fakat kültürel ve ekonomik mücadeleler sabit ve en sonunda çok daha kesin bir nitelik taşıyacak. Amerikan silahlı kuvvetleri dünyayı ekonomimiz için daha güvenilir ve kültürel saldırılarımıza açık hale getirecek. Tüm bunları elde etmek makul sayıda insan öldüreceğiz. Sonu olmayan bir çatışma çağına girdik.”

Peters, dünyanın en megaloman yayılmacılarını, hediye veren barışseverler gibi sunuyordu. Onun kibir abidesi haritacılık çalışması olan ve zerre kadar umursamadığı uzak bölgelere dair yeniden inşa çalışması  “Yeni Orta Doğu Haritası Projesi”, Silahlı Kuvvetler Dergisi Haziran 2006 sayısında yayınlandı./

Şüphesiz, uzun süreli ABD Dış İlişkiler Senato Komitesi üyesi ve şu anda ABD Başkan Yardımcısı olan Joe Biden ve Komite Onursal Başkanı Leslie Gelb tarafından 1 Mayıs 2006 tarihinde New York Times için yazılan ve Irak’ın etnik çizgilere göre parçalanmasını teşvik eden makale tesadüf eseri değildi:

“…her bir etnik-dini grubun-Kürt, Sünni, Arap ve Şii…” kendi etnik ve politik gettolarına ayrılması. Bu toplumlar arasında gerçekleşmiş yaygın evlilikler, ilişkiler, 2003’e kadar gerçekleşmiş toplumlar arası her seviyede bin yıllık müşterekliğin, birbirine geçmiş mahallelerin, ortak festival, eğlence ve kederlerin görmezden gelinmesi düşüncesi korkutucudur. Göz boyamak için yazılmış bu makale; “Irak’ta Otonomi ile Birliğin Sağlanması” [Unity Through Autonomy in Iraq] adını taşımaktaydı. Bağımsız olarak düşünün, karışık evlilikleri, örneğin kocanın “Sünni” bir gettoda yaşarken karısının “Şii” olanda yaşadığını?

“Kürt, Sünni ve Şii bölgelerin her biri kendi yerel kanunlarından, yönetiminden ve iç güvenliğinden sorumlu olacak.” Parçalama, yıkım, aldatma ve kötülüğe yönelik “beş maddelik bir plan”, ABD ve İsrail’in, her zamanki gibi İngiltere yanlarında olmak üzere ve peşlerine Fransa’yı da takarak, Irak ve çevre bölge sınırlarının emperyal düşüncelerle çizildiği, yüzyıl öncesi eski imparatorluk günlerinin özlemiyle Irak’a yönelik gerçekleştirilen bir oyun planı. (5)

Plan, utanç verici ve gayrimeşru olması bir tarafa tamamen cahilcedir. Şüphesiz ne ABD Dışişleri Bakanlığının ne CIA Dış ilişkiler Bölümü’nün Irak’ın dini ve etnik azınlıkları ve ayrıca yüzyıllardır varoluş gerçeği ile alakalı tarihi bilgisi yoktur: Hıristiyanlar, Mandeanlar, Yezidiler, Türkmenler, Bahailer, Kakailer, Şabaklar ve kendilerini dini bir kimlikle tanımlamayan toplumlar.

Ekim 2007 tarihinde: “Irak’ın üç parçaya ayrılmasını içeren muteber olmayan (Joe Biden’in) Çözüm planı ABD Senatosu’nun büyük çoğunluğu tarafından oylandığında, ki Washington Post 75-23 oy oranı ile gerçekleşen bu oylamanın Irak’ın parçalanmasında ‘önemli bir mihenk taşı’ olduğunu bildirmiştir, kendi gerçekliğini oluşturma teşebbüsünde bulunuyordu.” [Tom Engelhardt (6)]

Görünen o ki Engelhardt durumu anlamış olan tek keskin görüşlü kişiydi: “(Üç parçalı) yapı Irak Anayasası’nda açıklanmıştır, fakat Biden bu amacın bir an önce gerçekleşmesi için yerel ve bölgesel diplomatik girişimler başlatmıştır.”   

Anayasa, ABD tarafından dayatılan “Genel Vali” Paul Bremer tarafından yazılmıştır ve işgal altında Anayasanın yeniden yazılması meşru olmadığı için şüphesiz tamamen geçersizdir.

“Sadece, bağımsız bir devlet isteyen Kürtler planı olumlu karşılamıştır.”

Engelhardt'ın kafa yorduğu şey Irak'ın veya İran'ın örneğin: “ABD'yi yarı-otonom toplum bazlı bölgelere ayırma konusunda bağlayıcı olmayan bir Çözüm kararını geçirmesi halinde” nasıl bir tepki geleceğine dair gerçeklikti.

Sonunda şuna hükmediyor: “bu tür kararlar şüphesiz sadece ölçüsüz ve rencide edici değil aynı zamanda oldukça çılgınca olarak değerlendirilecektir.” Bununla birlikte Irak'ta: “süregiden Irak etnik temizliği üzerine en iyisinden bir Amerikan onay damgası vurulacaktır.”

Gerçekten de Amerikan Yönetimi açık bir şekilde durumu üstlenmektedir, Siyonist olduğu kendisi tarafından onaylanan Joe Biden, Eylül 2013'te gerçekleştirilen yıllık J Street Konferansı'nda şöyle diyor: “Eğer bir İsrail var olmamış olsaydı menfaatlerimizin korunacağından emin olmak için bizim bir tane icat etmemiz gerekecekti.” (7) Petrol, gaz ve stratejik amaçları düşünün.


Biden, kendisini izleyenlere şu teminatı verdi: “Amerika'nın İsrail'e desteği sarsılmazdır, o kadar. O kadar, o kadar” [ifadesi aynen böyledir]. Başkan Obama'nın İsrail'e bağlılığını defalarca vurguladı. Kendi uzun ve derin bağlantılarından bahsederek eskilere, Başbakan Golda Meir ile taze bir senatörken gerçekleştirdiği buluşmaya uzandı ve yakın dönemde Başbakan Netanyahu ile geçirdiği saatlerden bahsetti. Son buluşmaları Ariel Sharon'un ölümünün ardından taziye için gittiği İsrail'de bu senenin Ocak ayında gerçekleşmiş ve Netanyahu ile tek başına iki saat geçirmişti. Şüphesiz bu buluşmanın ardından Irak'ın bölünme süreci ile alakalı retoriğin ivme kazanması bir tesadüftü.

İsrail'in kendisi ile “Arap düşmanlarının arasında ortak bir tampon” olarak gördüğü Kürtler ile 1960'lardan beri “askeri, istihbarî ve ticari bağlantıları bulunmaktadır.

Haziran ayında Netanyahu Tel Aviv Üniversitesi INSS düşünce kuruluşunda yaptığı konuşmada şöyle demiştir: “Şunu yapmamız gerekir...Kürtlerin bağımsızlık özlemini desteklemek”, ardından, “Irak ve diğer Orta Doğu bölgelerinin çöküşü ile tanımladığı ana çerçeveyi belirlemiştir...” (8) (Yeni gelmiş bir misafir olmasına karşın bölgeye yönelik ölçüyü aşan tarihi özlemlerini bir yana bırakırsak) Irak'ın iç ilişkilerinin İsrail'in işi olmadığı belli ki görmezden geliniyordu. Filistinlilerin son altmış yıldan beri gittikçe azalmış ve çalınmış topraklarında en temel insan hakları bile dile getirildiği zaman şiddetlenen İsrail uğultusu, mecazi anlamda dünyayı sağırlaştırmıştır.

Şüphesiz Kürdistan şimdi çok zengin petrol yataklarına sahip Kerkük'te hak iddia etmektedir. Ülkenin kuruluşundan itibaren bir İsrail özlemi olan Kuzey Irak-Hayfa boru hattı Netanyahu'nun düşüncelerinden uzakta olamaz. Aslında 1992 senesinden beri Irak'ta varlığını sürdürmekte olan -İsrail ve CIA daveti ile Irak Devleti'ne isyan etmiş-bağımsız Kürdistan, Irak'ın parçalanmasının habercisi olacaktı.

Irak ve Filistinlilerin ülkelerinin parçalanması veya gettolara ayrılması oldukça ironik bir biçimde etnik temizliğin mimarı olan ve II.Dünya savaşının çıkmasının ardından “büyük şehirlerdeki Yahudilerin gettolarda toplanmasını düzenleyen Adolf Eichmann'ın planını yansıtmaktadır...” ki Eichmann aynı zamanda Yahudi rezervasyonlarının planlamalarını da yapan kişidir. Bunlara ilaveten Eichmann, zorla sınırdışı etme eyleminin mimarıdır ve 1960 senesinde İsrail'in Mossad ve Shin Bet örgütleri tarafından Arjantin'de yakalanmasının ardından bu eylem, kendisine yöneltilen suçlamalardan birisidir. İsrail'de yargılanmış, 1962'de asılarak idam edilmiştir. Yine ironiktir ki kendisi Nazi öncesi dönemde petrol satışı ile uğraşan bir iş adamıdır. (9)

Ülkesine geri gönderme ve etnik temizlik eylemleri ile İsrail ve “uluslararası toplum” gerçekten Eichmann'ı taklit etmeyi planlıyor olabilir mi? Milletler tarihin aynasına asla bakmayacaklar mı?

Felicity Arbuthnot/18 Temmuz 2014


 Tamer Güner, 28.10.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri




Makalenin Orijinali:

REFERANSLAR



Seçkin Deniz Twitter Akışı