“Bu
ülke, eşsiz konumu ile önemini koruyor. Ekonomisi ayakta. Tüm kesimlerin
güçlerini birleştirmesi için, herkesin sesine kulak vermek için hala fırsat
var. “
Sadece
doğru soruları sorup cevaplar arayacağımız yolculuğumuz başlıyor. Benim işim
fotoğraf çekmek...
***
Dünyanın
bir numaralı gündemi Kobani ve ağır silahlı 150 Irak'lı Peşmerge’nin 60 araçla
Türkiye-Suriye sınırından geçmesi. Daha önce Türkiye'nin, Suriye'den gelen
yaralı IŞİD militanlarına tedavi için geçiş izni verdiği ancak Kobani'ye
yardıma gitmek isteyen Kürtleri göndermediği eleştirileri geliyordu. Şu anda
Kobani'de savaşan Kürtler ambulanslarla Türkiye'ye geliyor...
***
Son
şehit olaylarında daha aydınlanmamış noktalar var. Konuşmak için erken. Ancak
buna meydan veren hata ne dönüp sormalı.
Neden Türkiye Kobani olayları üzerinden
karıştı?
Elbette
ki Esad'ın yüklendiği, sünnî veya değil, Suriyeli muhalifler nasıl önemliyse,
IŞİD'in katlettiği Kürtler de önemliydi. Onlar da, kimileri farklı düşünse de,
başkalarınca, buranın parçası, akraba, kardeş görülüyordu...
Arap-sünnî
müslüman ezilince kimilerinin duyduğu acıyı, buradaki Kürtler Kobani için
duydu...
Dışarı
çıktı...
Sonuç
üzücü olaylar... Bedel ödedik... Ardından şehit verdik...
Demek ki
bir yerde yanlış yapılmıştı...
Orada
Kürt varlığını istemedik... Birileri de bu varlığı istiyordu.
İsteyen
kim?
Buradaki
Kürtler mi? Yoksa oradaki Kürtler mi? Başka güçler mi?
İstemeyen
kim?
Buradaki
Türkler mi, devlet mi?
Devlet
istemiyorsa, buradakiler ile oradakiler arasındaki bağlantıyı görüyor demek
ki...
E orada
katliam olunca burada sokağa çıktılar... Nasıl görmezden gelsin?
Esad savaş açınca tek tük de olsa buradan
giden Türkler de olmuştu değil mi?...
Ve son
tahlilde sınırda bir Kürdistan özerk bölgesi ve uzun vadede birleşik bir
Kürdistan istenmedi.
Peki,
gerçekleşmesi o kadar kolay mı? Değil...
Bölgedeki
Kürt gruplar, Barzani, Talabani partileri yanı sıra, özgürlükçüler olarak da
ayrılmış durumda.
Yani
soru Kuzey Suriye'nin kimin Batı Kürdistan’ı olacağı...
Değişik
sesler çıkmasının nedeni bu.
PKK/PYD
ve silahlı gücü YPG... PYD siyasî bir parti ve askeri kolu YPG, en fazla güce
sahip Kürt grup. Suriye yönetimi ile ve PKK ile temasları var. Bölgede gücü
olsa da sivil Kürtlerin desteğini kestirmek zor... Şu an PYD ile ÖSO, Kobane
geçişleri için anlaştı...
Barzaniciler
ve Talabaniciler ise PKK/PYD ile mesafeli.
Özgürlükçüler,
Öcalan'ı lider olarak görmekle PKK'ya sıcak değil. Esad'a karşılar.
Salı
Kuzey Suriye'ye gidenler ise Irak'lı Kürtler...
Irak'lı
Kürtleri, Suriye geçişi öncesi Türkiyeli Kürtler karşıladı... Ankara'nın izni
ile Suriyeli Kürtler'e yardıma geçecekler...
Yani biz
nasıl bölünmüşsek Kürtler de bölünmüş. Bu nedenle kolay değil kısa vadede. Ve
engellemesi kolay mı diye sorarsak bunu zaman gösterecek...
***
Bütün
uluslararası haber kanallarının ilk haberi 'Kobane' ve arkasındaki gerçek olan
Kürt devleti, elbette petrol nedeniyle önemli.
Iraklı
Kürt Peşmerge’nin otonomi isteyen Kuzey Suriye'de, yani bir aydır IŞİD ile
çatışmaların sürdüğü Kobani'deki geleceği bu yüzden gündemde. YPG'nin çatışmaları
da çoklukla petrol bölgelerinde oldu. Esad'a bu yaptırılabilir miydi?
Özellikle
Irak'ta IŞİD ile saha mücadelesine destek veren İran'dan önemli bir isim,
Alaaddin Burucerdi, bölge ülkelerinin hala IŞİD'e destek verdiğini ve bunun
değişmesi gerektiğini söylüyor. Yani Esad'a karşı oluşturulduğunu vurguluyor.
Belki
bilmediklerimiz, sandığımızdan daha fazla.
Burucerdi,
IŞİD'i 'kurgulanmış politik oyun' olarak niteledi ve buna girmek
istemediklerini, iyi terörizm-kötü terörizm olmadığını, terörist karşısında
başka teröriste yardım edilmeyeceğini söyledi. Yani ayaklanan herkes
terörist...
İşte
Türkiye bu oyunların sahnelendiği tiyatroda konumlandığı için kafamız karışık.
***
Peki,
bizde durum ne?
Önemimizin
gayet farkındayız. O kesin...
Peki,
aksiyonumuz hangi hedefe yönelik ve ne istiyoruz?
Uyum
politikaları uygulamak durumundayız.
***
2009'da
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi geçici üyeliğini almıştık. Son dönemde
daimi beş üyeyi işaretle 'dünya beşten büyük' mesajı vererek idealist
konuşmalar ile bu kurumu eleştirdik...
Doğruydu
eleştirimiz...
Gerçek
miydi? Hayır...
Böyle
olmamalı demekten, temenniden ibaretti. Bugünkü düzen için gerçek, dünyanın
beşten daha büyük olmadığıydı... Güçtü gerçek...
Ve son
seçimde koltuğu kaptırdık. İki kere üst üste seçilmek zordu zaten.
***
Ülkemizde
içeride bir yandan bugün 'savaş' dediğimiz şey filizlenirken, tartışılan dış
politika uygulamalarımız oldu.
İlk,
Müslüman Kardeşler ısrarımız ile dışlandık. Suudi Arabistan Müslüman
Kardeşler'i terör örgütü ilan etti ve Türkiye'ye duruşunu değiştirdi. Mısır'ın
seçilmiş ilk cumhurbaşkanını destekleyen Türkiye'nin idealistliği ne yazık ki
sonuç vermedi... Ancak Mursi'yi, meydanları yani yine halkı adres göstererek
indirmişlerdi... Zaten ülkeyi yönetebileceği para kaynakları da kendisine
verilmemişti...
Toplumsal koşullar, işsizlik sokağa çıkmayı teşvik etmişti...
Güç buydu işte.
Yine
şiî-sünnî ayrımına duruş şekli de, coğrafyamızdaki bazı ülkeler ile
ilişkilerimizi riske soktu. Örneğin biz Irak merkezi yönetimi ile uzlaşamazken,
İran, Irak ile koordine şekilde IŞİD mücadelesine sahada destek verdi. Irak'ın
bağımsız bir ülke olduğunu, komşu olduğunu ve onlardan habersiz tek adım
atmayacaklarını her fırsatta yineleyerek...
İran, Yüzde
20 oranında uranyum zenginleştirme hala gündemde olsa da, yaptırımların
kaldırılmasını şart koşmayı sürdürdü. Muhataplarına ise bu terörü siz
yarattınız demekten çekinmedi.
Suudi
Arabistan ile İran ilişkileri dahi gelişme göstermeye başladı...
Kıbrıs,
Yunanistan ve Ermenistan da, çözümlenmemiş konularla ilişki yürüttüğümüz
ülkelerdi.
Durum
buyken BM'den çıkan sonuca şaşırmadık...
***
Hepsi bu
mu?
Kulislerde
yer alan haberlere göre bu tablo dışında bir faktör daha vardı...
Hizmet
çevrelerinin çalışması...
2009
BMGK oylamasında, hizmet organizasyonunun, irili ufaklı çeşitli ülkelerde etki
noktalarını kullandığı ve oy desteği için çalıştığı konuşuluyordu.
O kadar
güçleri olabilir miydi?
Bazı yabancı
gazeteciler yazılarında 'Son oylamada özellikle Afrika'da okulları ve vakıfları
ile etkisi olduğu konuşulan organizasyon, Afrika oylarını etkilemiş olabilir mi?'
diye soruyor.
Fazla
güç atfetmek için mi bilmem.
***
Bizim
ülkede on sekiz aydır savaş var. Bürokratik şekilde, soruşturmalar ile yürüyen
bir savaş...
Yönetme
savaşı...
Biz
neden bu ayrışmayı yaşıyoruz?
Kimler
nerelerde hata yaptıklarını kendilerine sormadıkları için...
Tekâmülden
uzak oluş, gücü hazmedemeyiş... Bunlar her kesim için geçerli...
***
Özellikle
Avrupa; deflasyon, yavaş büyüme ve borçlanma ile mücadele ediyor...
Euro
bölgesi bir arada kalmaya çalışıyor. Şirketlerin borçları kazançlar toplamını
kat kat geçmiş durumda. Böyle bir dönemde dünyanın milli geliri fena olmayan
sıralarında kalabildik. Ürdün, İtalya gibi ülkeler mültecilerden yakınırken,
dünya sığınmacılara giden harcamaları konuşurken, 1,6 milyon Suriyeli
sığınmacıya kapı açtık. Her ne kadar sokaklarda muhtaçlar mevcut olsa da...
Yani
hala bu ülkede bir ışık var.
Bu ülke,
eşsiz konumu ile önemini koruyor. Ekonomisi ayakta. Tüm kesimlerin güçlerini
birleştirmesi için, herkesin sesine kulak vermek için hala fırsat var.
Yani
hala kaybedeceğimiz çok şeyimiz var.
Ben bunu
istiyorum.
Birbirimizi
aldatmayalım.
Birbirimizden
razı olalım, zorlamayalım, razı edelim.
2018'de
gerçekleşecek olan yeni BM üyeliği seçimine kadar Kürtlerimiz ile, laiklerimiz
ile, cemaatlerimiz ile, komşularımız ile, dini özgürlükler ile nasıl barışırız
ona bakalım.
Biz
değişirsek her şey değişir. Yeter ki nerede yanlış yaptık sorusunu sorabilelim.
Zira her
kesimin doğru yaptıkları ve yanlış yaptıkları vardır...
Serra Karaçam, 30.10.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazar, Medya
Müfettişi