"Yine
de eğer sigara içiyor olsaydım bütün bunları düşünme fırsatı bulamayacakmışım
gibime geliyor. Çünkü sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam olacaktı. Ve o
gümüş tabaka kalbimi bulan serseri kurşuna yol vermeyecekti."
-I-
Yazgı
insanın elinden gelmeyenler midir? İnsan gücünün yetmediği noktada, sınırda mı
başlar yazgının dünyası?
Ölüm
örneğin. Canlı olmanın doğal sonucu ölüm. Kuşkusuz canlı olunmasaydı ölünmezdi.
Ölünür müydü yoksa? Ölüm yazgıdır. Canlı olmak da ölüm gibi bir yazgıdır.
Demek ki
yapıp etmelerin ötesinde kalandır yazgı. Yapıp etmelerimizi belirleyen olsak da
yapıp ediyor olmak elimizde olmadığına göre.. ah evet;
“Sakın
kader deme... Kaderin üstünde bir kader vardır”
-II-
Eğer
sigara içiyor olsaydım böyle olmazdı.
Eğer
sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam olurdu. Ve o gümüş tabaka tam kalbimin
üstünde dururdu. Ve kalbimi korurdu. Böyle demem hani, filmlerde
görmüşlüğümden. Uzaklardan sıkılan bir kurşun kalbe isabet eder. Kalbin
üzerinde ya küçücük bir kitapçık vardır, kurşun ona saplanır ya da bir tabaka
vardır, ona.
Eğer ben
sigara içiyor olsaydım kalbimin üzerinde gümüş bir tabaka olurdu. Sigara
paketini cebime öylece koymazdım. Bir
gümüş tabakam olurdu. Aldığım sigara paketlerini özenle açar gümüş tabakama
yerleştirirdim. Ya da kalitelisinden tütün alır, kendim sarardım ve kendi
emeğimin sigaralarını gümüş tabakaya yerleştirirdim. Ve kurşun da kalbimin
üstüne koyacağım kesin olan tabakaya isabet ederdi. Böylece kurtulurdum.
Kuşkusuz
eğer şu an kalbime isabet eden kurşun o zaman da kalbime isabet eder idiyse.
Yani gümüş tabakamın olduğu zaman. Hani sigara içiyor olsaydım. O zaman gümüş
bir tabakam olacaktı. Ve o tabaka kalbimin üzerinde duracaktı.
Ama bu kere, “Allah korumuş! Kurşun bir santim aşağı ya da
yukarı isabet etmiş olaydı kalbi parçalanırdı. Bakın ki tam da tabakanın olduğu
alana isabet etmiş!” yargısı yerine, “Tüh! Bir santim aşağı ya da bir santim
yukarı gelse kör kurşun şuan yaşıyor olacaktı gariban!” yargısının
dillendirilmesi de olası.
Hem öyle
hem başka bir olasılık da var. Kalbime saplanan kurşun alnıma da
saplanabilirdi. O zaman kalbimin üstünde duran gümüş tabaka da işe yaramazdı.
Öyle ise “Eğer sigara içiyor olsaydım” diye başlayan tümce hepten anlamını
yitirmiş olacak. Yitirmiş oluyor.
Alnıma
saplanan kurşun bu kez başımda çelik bir kaskı düşlettirecekti.
Başka
olasılıklar başka uslamlamaların sevk-i tâbisi oluyorsa yapacak bir şey yok.
Tıpkı az ötemde emniyet kemerini takmış olanın kemerini açamayışıyla ilgili
yürütülen uslamlamalar gibi.
Denilenlere
bakılırsa “Eğer sürücü emniyet kemerini takmamış olaydı yakıt deposu patlayan
otomobilinden kurtulabilir”miş. Nasıl olmuşsa artık.. sıkışmış mı, panikten eli
ayağına mı dolaşmış böylece çarpma anında kafasını cama, ya da dışarı fırlama
olasılığından kurtarması beklenen aygıt onun hazin sonunu hazırlamış.
Oysa,
kemerini takmamış olaydı o panikle arabadan fırlardı ve gemi azıya almış
atlardan beter son sürat giden otomobillerin biri altında can verebilirdi.
Böylesi bir olasılığın olduğunu söylemek istedim, “Eğer emniyet kemerini
takmamış olsaydı” yollu uslamlamalar yürütenlere, fakat ben sigara içmiyordum.
Ve sigara içmediğim için gümüş bir tabakam yoktu kalbimi koruyan. İşte bu
yüzden nereden geldiğini anlayamadığım kurşun kalbime saplandı.
Her
türlü olumsuz uslamlamaya karşın içimde bir his "Eğer sigara içiyor
olsaydım mutlaka gümüş tabakam olacağını ve o gümüş tabakanın serseri kurşuna
karşı bir kalkan olacağını" fısıldıyor.
Şurası
kesin ki sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam mutlaka olurdu. Çünkü gümüş
tabakanın açılırken çıkardığı sesten çok kapanırken çıkardığı ses her zaman
büyüledi beni. Dedemin kucağında oturur, onun gümüş tabakasını kuşağından
çıkarışını, tabakayı açışını, bir tutam tütün alıp iki eli arasına yaydığı
kâğıda serişini ve süratle iki parmağını kıvırıp sigara yapışını izlerdim.
Dedem
tabakayı hemen kapatmazdı. Sigarasından bir iki yudum alır, dumanı gökyüzüne
doğru üfler, sonra kapatırdı. Kapatırken bana bakar, göz kırpardı. Kapanışla
göz kırpışı eş zamanlı olurdu hep.
Gülerdim.
O da bana gülerdi. Sonra öperdi yanağımdan. Bazen kırmızı bir on kuruş verirdi.
Hoplaya zıplaya bakkala koşardım. Kulağımda gümüş tabakanın kapanırken
çıkardığı sesle.
Dedem
kalp krizinden öldü. Doktorlar, “Bir
yarım saat önce getirseydiniz..” demişlerdi. O yarım
saatlik gecikme... oysa yarım saat önce götürülmeye kalkışılsaydı götürenler de
varamayabilirdi. Hemzemin geçitte tren dolmuşu biçmişti. Dedemin dolmuşundan
yarım saat önce kalkan dolmuşu.
Başka
bir yol yoktu. Biz o dolmuşa binseydik bu gün saplanan kurşun saplanacak başka
bir kalp bulur muydu?
Yine de eğer sigara içiyor olsaydım bütün bunları düşünme
fırsatı bulamayacakmışım gibime geliyor. Çünkü sigara içiyor olsaydım gümüş bir
tabakam olacaktı. Ve o gümüş tabaka kalbimi bulan serseri kurşuna yol
vermeyecekti.
Cemal Çalık, 24.11.2014, Konuk Yazarlar,
Sonsuz Ark, Öykü