24 Kasım 2014 Pazartesi

SA1005/KY1-CÇ86: Eğer

"Yine de eğer sigara içiyor olsaydım bütün bunları düşünme fırsatı bulamayacakmışım gibime geliyor. Çünkü sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam olacaktı. Ve o gümüş tabaka kalbimi bulan serseri kurşuna yol vermeyecekti."


-I-
Yazgı insanın elinden gelmeyenler midir? İnsan gücünün yetmediği noktada, sınırda mı başlar yazgının dünyası?

Ölüm örneğin. Canlı olmanın doğal sonucu ölüm. Kuşkusuz canlı olunmasaydı ölünmezdi. Ölünür müydü yoksa? Ölüm yazgıdır. Canlı olmak da ölüm gibi bir yazgıdır.

Demek ki yapıp etmelerin ötesinde kalandır yazgı. Yapıp etmelerimizi belirleyen olsak da yapıp ediyor olmak elimizde olmadığına göre.. ah evet;

“Sakın kader deme... Kaderin üstünde bir kader vardır”

-II-

Eğer sigara içiyor olsaydım böyle olmazdı.

Eğer sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam olurdu. Ve o gümüş tabaka tam kalbimin üstünde dururdu. Ve kalbimi korurdu. Böyle demem hani, filmlerde görmüşlüğümden. Uzaklardan sıkılan bir kurşun kalbe isabet eder. Kalbin üzerinde ya küçücük bir kitapçık vardır, kurşun ona saplanır ya da bir tabaka vardır, ona.

Eğer ben sigara içiyor olsaydım kalbimin üzerinde gümüş bir tabaka olurdu. Sigara paketini  cebime öylece koymazdım. Bir gümüş tabakam olurdu. Aldığım sigara paketlerini özenle açar gümüş tabakama yerleştirirdim. Ya da kalitelisinden tütün alır, kendim sarardım ve kendi emeğimin sigaralarını gümüş tabakaya yerleştirirdim. Ve kurşun da kalbimin üstüne koyacağım kesin olan tabakaya isabet ederdi. Böylece kurtulurdum.

Kuşkusuz eğer şu an kalbime isabet eden kurşun o zaman da kalbime isabet eder idiyse. Yani gümüş tabakamın olduğu zaman. Hani sigara içiyor olsaydım. O zaman gümüş bir tabakam olacaktı. Ve o tabaka kalbimin üzerinde duracaktı. 

Ama bu kere, “Allah korumuş! Kurşun bir santim aşağı ya da yukarı isabet etmiş olaydı kalbi parçalanırdı. Bakın ki tam da tabakanın olduğu alana isabet etmiş!” yargısı yerine, “Tüh! Bir santim aşağı ya da bir santim yukarı gelse kör kurşun şuan yaşıyor olacaktı gariban!” yargısının dillendirilmesi de olası.

Hem öyle hem başka bir olasılık da var. Kalbime saplanan kurşun alnıma da saplanabilirdi. O zaman kalbimin üstünde duran gümüş tabaka da işe yaramazdı. Öyle ise “Eğer sigara içiyor olsaydım” diye başlayan tümce hepten anlamını yitirmiş olacak. Yitirmiş oluyor.

Alnıma saplanan kurşun bu kez başımda çelik bir kaskı düşlettirecekti.

Başka olasılıklar başka uslamlamaların sevk-i tâbisi oluyorsa yapacak bir şey yok. Tıpkı az ötemde emniyet kemerini takmış olanın kemerini açamayışıyla ilgili yürütülen uslamlamalar gibi.

Denilenlere bakılırsa “Eğer sürücü emniyet kemerini takmamış olaydı yakıt deposu patlayan otomobilinden kurtulabilir”miş. Nasıl olmuşsa artık.. sıkışmış mı, panikten eli ayağına mı dolaşmış böylece çarpma anında kafasını cama, ya da dışarı fırlama olasılığından kurtarması beklenen aygıt onun hazin sonunu hazırlamış.

Oysa, kemerini takmamış olaydı o panikle arabadan fırlardı ve gemi azıya almış atlardan beter son sürat giden otomobillerin biri altında can verebilirdi. Böylesi bir olasılığın olduğunu söylemek istedim, “Eğer emniyet kemerini takmamış olsaydı” yollu uslamlamalar yürütenlere, fakat ben sigara içmiyordum. Ve sigara içmediğim için gümüş bir tabakam yoktu kalbimi koruyan. İşte bu yüzden nereden geldiğini anlayamadığım kurşun kalbime saplandı.

Her türlü olumsuz uslamlamaya karşın içimde bir his "Eğer sigara içiyor olsaydım mutlaka gümüş tabakam olacağını ve o gümüş tabakanın serseri kurşuna karşı bir kalkan olacağını" fısıldıyor.

Şurası kesin ki sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam mutlaka olurdu. Çünkü gümüş tabakanın açılırken çıkardığı sesten çok kapanırken çıkardığı ses her zaman büyüledi beni. Dedemin kucağında oturur, onun gümüş tabakasını kuşağından çıkarışını, tabakayı açışını, bir tutam tütün alıp iki eli arasına yaydığı kâğıda serişini ve süratle iki parmağını kıvırıp sigara yapışını izlerdim.

Dedem tabakayı hemen kapatmazdı. Sigarasından bir iki yudum alır, dumanı gökyüzüne doğru üfler, sonra kapatırdı. Kapatırken bana bakar, göz kırpardı. Kapanışla göz kırpışı eş zamanlı olurdu hep.

Gülerdim. O da bana gülerdi. Sonra öperdi yanağımdan. Bazen kırmızı bir on kuruş verirdi. Hoplaya zıplaya bakkala koşardım. Kulağımda gümüş tabakanın kapanırken çıkardığı sesle.

Dedem kalp krizinden öldü. Doktorlar, “Bir yarım saat önce getirseydiniz..” demişlerdi. O yarım saatlik gecikme... oysa yarım saat önce götürülmeye kalkışılsaydı götürenler de varamayabilirdi. Hemzemin geçitte tren dolmuşu biçmişti. Dedemin dolmuşundan yarım saat önce kalkan dolmuşu.

Başka bir yol yoktu. Biz o dolmuşa binseydik bu gün saplanan kurşun saplanacak başka bir kalp bulur muydu? 

Yine de eğer sigara içiyor olsaydım bütün bunları düşünme fırsatı bulamayacakmışım gibime geliyor. Çünkü sigara içiyor olsaydım gümüş bir tabakam olacaktı. Ve o gümüş tabaka kalbimi bulan serseri kurşuna yol vermeyecekti.


Cemal Çalık, 24.11.2014,  Konuk Yazarlar,  Sonsuz Ark, Öykü



Seçkin Deniz Twitter Akışı