"Biz
kendi sınırlarımızı kendimiz koyarız. Ben rahatlıkla NSA’nın hırsızlık
yaptığını kabul ediyorum. Ve bu konuda da çok iyiyiz. Çinlilerden daha iyiyiz.
Fakat bizim çalmamız sizin özgürlük ve güvenliğiniz içindir. Sizi
zenginleştirmek amacıyla çalmıyoruz. Ve ben dünyada son iki cümleme katılacak
ve onları doğrulayacak dört ülkenin daha bulunduğunu biliyorum."
Michael
Hayden
Bu Çeviri, ABD'nin kendi çıkarları için -Türkiye dâhil- bütün Dünya'yı dinlemesine itiraz etmedikleri halde, Türkiye'de MİT'in Türkiye'nin çıkarları için yapacağı dinlemelerin yasal altyapısı hazırlanırken "Türkiye 'Muhaberat Devleti'ne dönüşüyor" diyerek yaygara koparanlara ithâfen yayınlanmaktadır.
Seçkin Deniz, Sonsuz Ark, 28.11.2014
Amerikalılar
özel hayatın gizliliği hakkına sahipler mi? Hangi durumlarda ulusal güvenlik bu
haktan önce gelir?
İstihbarat
uzmanı Amy Zegart, eski Ulusal Güvenlik Ajansı (NSA) Başkanı Michael Hayden ile
bu konular ve daha fazlası hakkında konuştu. Hayden, 1999 ve 2005 seneleri
arasında NSA direktörü olarak çalıştı ve aynı zamanda üç yıl CIA Başkanlığı
yaptı. Zegart, Standford Ulusal Güvenlik ve İşbirliği Merkezi başkan
yardımcılığı görevini yürütmektedir, Hoover Enstitüsü’nün kıdemli bir üyesidir
ve eski ABD sözcüsü Condoleezza Rice ile beraber Standford Ticaret
Yüksekokulu’nda politik risk yönetimi üzerine ders veren bir profesördür.
Aşağıda yer alan yazı ifade edilen konuşmadan derlenmiştir:
Bazı gerçekleri
ifade ederek sözlerime başlamak istiyorum. Geçen yıl Ed Snowden tarafından
gündeme getirilen farklı gözetim programları hakkında oldukça fazla kargaşa
bulunmaktadır -özellikle politika yapıcıların bildiği gibi Bölüm 215 kapsamında
olan, Telefon Üstveri Programı (Telephone Metadata Program) ile Bölüm 702
kapsamındaki İnternet Haberleşmesi Programı (Internet Communication Program)
arasındaki ayrım konusunda-. Bu programların neler yaptığını bizim
anlayabileceğimiz şekilde açıklayabilir misiniz?
215
sayılı program, telefon üstverisi ile ilgilidir. Dolayısıyla e-posta ile değil
sesle alakalıdır. İçeriğe değil gerçekliğe yöneliktir. Ajansın hakkında bilgi
topladığı şey; kimin kimi aradığı, ne zaman aradığı ve aramanın ne kadar
sürdüğü ile alakalıdır. Bu aynı zamanda bölgesel verileri içeren üstverinin teknik
tanımı içerisine girer. Fakat bu program şunu yapmaz. Bu bilinçli olarak hariç
tutulmuştur. Yapılan şey, ABD içerisinde veya ABD ile denizaşırı ülkeler
arasında yapılan tüm telefon konuşma kayıtlarının günlük olarak komünikasyon
sağlayıcıları tarafından Ulusal Güvenlik Ajansına verilmesidir.
Yapılan,
teknik olarak elektronik bir gözetim değildir. Bunlar tamamen telefon şirketi
tarafından hat kullanımından kaynaklanan yükümlülüğünüz nedeniyle telefon
şirketi tarafından tutulan ticari kayıtlardır. Bu veri daha sonra Ulusal
Güvenlik Ajansı’na yönlendirilir ve orada depolanır.
Bu
noktada tartışılmaz bir önemli husus ise bunun ülke ile alakalı olmasıdır. Bu
sizin meselenizdir. Benim meselemdir. Şimdi, olayın kendisi iyi niyetle bile
olsa hükümetin kendileri hakkında bilgi topluyor olması, pek çok insanı
endişelendirmekte ve sinirlendirmektedir.
Bu
noktaya NSA’nın bakışı şudur; yapılan teorik anlamda korkutucu bir şey olsa da
pratik anlamda doğru bir değerlendirme yapabilmek için bu veriye ne olduğuna
bakılması gerekir.
Çok özel
durumlar haricinde bu veri ulaşılamayacak şekilde NSA’nın koruması altındadır. Öncelikle, bu veriye ulaşabilecek insan
sayısı iki düzine civarındadır. Tam sayı vermek gerekirse bu sayı 22’dir. Ve bu
veriye ulaşabilmeniz için bir telefon numarası gerekir, bu hemen her zaman
yabancı bir telefon numarasıdır ve bu numaranın terörist gruplarla yakın ilişki
içinde olduğuna dair makul ve anlaşılabilir bir şüpheniz olması gereklidir.
Özel bir örnek
verelim; Yemen’de
bir hücre evini bastınız. Ve içeriye Yemenli müttefiklerinizle girerek oradaki
insanları ele geçirdiniz ve onların ceplerinde belirgin bir şekilde özel
bilgilerin yer aldığı kâğıtlar buldunuz. Bu durumda onların aranan kişiler
olduğunu teyit etmiş olursunuz. Onlar AQAP (Arap Yarımadası El-Kaidesi) ile
veya başka bir grupla yakın ilişki içerisindedir. Ve orada daha önce hiç
görmediğiniz özel bir numara tespit edersiniz. Şimdi bu telefonun gerçekten bir
teröristle alakalı olduğuna dair elinizde makul ve anlaşılabilir bir şüpheniz
bulunmaktadır.
Bundan
sonra ne yapmanız gerekir?- Bu noktada olayı biraz karikatürize edeceğim ama
işler gerçekten böyle yürüyor-. Bundan sonra yapmanız gereken veri tabanının
bulunduğu yere gidip kapı üstü penceresinden şöyle bağırmanızdır: “Hey! Orada
bu telefonla konuşan birisi var mı?” Bunun üzerine Bronx’tan bir numara elini
kaldırır ve “ Evet, her Perşembe ben konuşurum” derse NSA, Bronx’taki numaraya
şöyle der: “Tamam, peki kiminle konuşuyordun?”
Program
budur. Veri madenciliği yoktur, örüntü geliştirmesi ve örüntü tanıma yoktur.
Olay şudur: Kaydedilen bu telefon konuşmalarından herhangi biri, el-Kaide ile
ilişkisi bulunduğuna dair elimizde inanılacak sebep bulunan bir telefon ile
bağlantılı mıdır?
Geçen
sene 2012 istatistiklerini gördüm. Ve bahsettiğim “Hey! Orada bu telefonla
konuşan birisi var mı?” durumu 228 kez gerçekleşmişti. Temel olarak yapılan
tasarım teröristlerin tespitine yöneliktir.
Bölüm
702’de durum farklıdır; 702 içerik ve e-postalar ile alakalıdır. Bu e-postalar
ABD’de ikamet eden kişilere aittir, ABD içinde yer alan sunucularda bulunan
e-postalar söz konusudur. Fakat bu dış istihbarat kapsamındadır.
Ve bu
sayede belirli bir teröristin farkında oluruz. Bu teröristin kullandığı iki
veya üç Gmail, Hotmail ya da Yahoo veya AOL hesaplarını biliriz. Geniş yasal
imkânlar sayesinde NSA internet servis sağlayıcısına giderek şöyle der:
“Yargıcın bana ABD dışı için tanımış olduğu standartlara karşılık gelen bu
hesaptaki her şeyi istiyorum. Bu terörizm, yayılma ve siber saldırı ile ilgili
bir durumdur.”
Gmail’in
Amerika ile alakası sadece sunucusunun Birleşik Devletlerde bulunmasıdır. Bu
şartlar altında Bölüm 702, ajansa istenilen bilgiyi elde etme iznini verir.
Telefon Üstveri
Programı 215 hakkında biraz daha konuşalım. İstihbarat topluluğu üyeleri,
toplum içinde bu programın halkın telefon konuşmalarının içeriğini
kapsamadığını çok fazla dile getiriyor. Fakat buna rağmen halkın çoğunluğu size
inanmıyor. Bunun sebebi nedir?
Sizden
herhangi biriniz hiç telefon faturalarından bahsediyor mu? Bunlar elektronik
bir veri toplaması değil, şirketten elde edilen fatura kayıtlarıdır. Bu
konuşmaların içeriklerini dinlemek sadece Amerikan kanunlarını değil, aynı
zamanda fizik kanunlarını da ihlal etmek demektir.
İçerik
hakkında bir bilgi yoktur. Elektronik bir denetim söz konusu değildir. Bütün
bunların sonunda şöyle diyebilirsiniz: “Anladım Hayden. İyi denemeydi. Yine de
hükümetin bu tür verilere sahip olmasını istemiyorum.” İşte bu adil bir
duruştur. Bu durumda dürüst bir tartışma gerçekleştirebiliriz.
Özel hayata dair
anayasal bir hak var mıdır? Eğer varsa bu konudaki düşünceniz nedir?
Kesinlikle.
Bu tartışmayı daha önce yapmıştım. İki sene önce Britanya Kolombiya’sında hoş
bir spor müzakeresinde bulunmuştum. Orda şöyle demiştim: “Tanrının eşsiz yaratıkları
ve sosyal hayvanlar olarak özel hayat bizim sürekli kendimiz için pazarlık
ettiğimiz bir sınırdır.”
Toplumun
bilmeye hakkı olduğu bazı şeyler vardır ve bazı şeyleri de bilmeye hakkı
yoktur. Ve özel hayat hakkındaki bütün tartışma, benim karakterim ve eşsiz bir
yaratık olmam ve bazı şeylerin bana sadece bana ait olması ile diğer şeyleri de
insanlarla beraber yaşama zorunluluğu yüzünden topluma borçlu olmam arasındaki
ikilemden kaynaklanmaktadır.
Durum bu
şekildedir. Bu sınırın nerede bulunduğu noktasında büyük bir tartışma
yaşanmaktadır. Bu sınır, teorik bir yapıya sahip değildir ve soyut anlamda
anlaşılması zordur. Sınırın nerede bulunduğu kendimizi içinde bulduğumuz
şartların bütününe bağlıdır.
9/11
olayının hemen arkasından NSA’da tamamen kendi yetkilerim dâhilinde bazı işler
yaptım. Bu konuda kongre komitelerine ve Beyaz Saray’a bilgi verdim. Fakat
bunları yaptım. ”Yapabilir miyim” diye sormadım. Yaptım, çünkü; bunlar
kendimizi içinde bulduğumuz şartlar yüzünden bana göre yapılması doğru olan
şeylerdi -yani,10 Eylül akşamındaki şartlar ile 11 Eylül öğle sonrasında içinde
bulunduğumuz şartlar farklıydı-.
Snowden tarafından
ortaya koyulan şeylerden sonra Amerikan istihbarat toplumu terörle mücadele
için bu programların gerekliliğinden bahsetmiştir. Ve yine başkanın kendi
inceleme kurulu ve sonrasında sivil gözetim kurulu, Telefon Üstveri Programı
hakkındaki detaylı incelemeler sonucunda ülkenin bu programın kaldırılması
halinde çok sorun yaşamayacağı yönünde karar bildirmiştir. NSA kendi programı
hakkında yanlış bir değerlendirmede mi bulunmuştur?
Zannetmiyorum.
Fakat şartların bütünü kavramını hatırlayın. Ve bu şartlar değişim halindedir.
Bu noktada bir benzetmeye başvuracağım. CIA başkanı olduğum zaman tutuklama ve
sorgulamaya yönelik gördüğüm sorunlar vardı.
Kullanmış
olduğumuz, genişletilmiş sorgulama teknikleri olarak tanımlanan teknikleri
kullanma ve bunların sayısını 13’ten altıya düşürme kararı aldık. Peki, bu
benim (eski CIA başkanı) George Tenet hakkında sahip olduğum yargı ile mi
alakalıdır? Yani bu şu anlama mı geliyor: ”George, yanlış yaptın. Aşırı tepki
gösterdin. Diğer yedi tekniği kullanmaman gerekirdi.”
Hayır.
Ben, George Tenet’ten farklı şartlar altında bulunuyordum. Benim durumumda
el-Kaide içerisine daha fazla sızma gerçekleştirilmişti. Planları hakkında daha
fazla bilgiye sahiptim. Kapasitelerini daha iyi biliyordum. Bu yüzden, şartların
bütünlüğüne geri dönersek-makul olan nedir, olmayan nedir, tehditle orantısal
olan nedir? 9/11 sonrasında operasyonel olarak, George’un sahip olduğu
zorlayıcı şartlara sahip olmadığımı hissettim.
Çizgiyi
nereye çizeceksiniz? Bu, şartların bütününe bağlıdır.
Snowden’in
ortaya çıkmasının ardından Başkan Ocak ayındaki konuşmasında bize bu dünyanın
gerçekten tehlikeli olduğunu ve gerçek manada istihbarata ihtiyacımız olduğunu
söylemişti. Bu çarpıcı biçimde Amerikan istihbarat toplumunun onaylanmasıdır.
Sonra Başkan
şöyle devam etti: “Siz bu durumdan rahatsız olduğunuz için buradaki şey
kanunidir ve üzerinde çalışılacak, gerekli olduğunu düşündüğüm bir meseledir ve
şimdi biz bunun bir kısmını değiştireceğiz.”
Bunların
etkili olmadığını söylemedi. Kanuni olmadıklarını da söylemedi. Sadece şunu
dedi: “Siz rahat değilsiniz bu yüzden bazı değişiklikler yapacağız.” Bu
noktadaki temel mesele budur. Bundan eminim, bana güvenebilirsiniz.
Yapmamız
gereken yazı tura atmak için dışarı çıkmaktır. Ve siz benim içinde çalışmakta
olduğum kutu hakkında şöyle diyorsunuz: ”Ben bundan rahatsızım. Kutunun şu
boyutta olmasını istiyorum.” Siz, bu daha küçük kutunun, benim profesyonel
değerlendirmeme göre, NSA’nın işini zorlaştırarak sizi daha az güvenli bir
duruma soktuğunu anladığınız zaman-bunu anladığınızda, mesele halledilmiştir.
Yapacağımız şey budur.
Snowden’in
ifşaatlarından kaynaklanan zararın boyutu nedir?
Cumhuriyet
tarihinde meşru Amerikan sırlarına ait en büyük kanamadır bu ve çeşitli
seviyelerde çok fazla zarara sebep olmuştur. Öncelikle ifşa ettiği şeylerin
çoğu sizin veya benim özelimizle alakalı değildir. Ortaya koyduğu bilgilerin
büyük bölümü, sizin güvenliğiniz için hükümetin dış istihbaratı nasıl topladığı
ile ilgilidir.
Bu
konuda birkaç özel örnek vermek gerekirse-kendisi şu anda Hong Kong’dadır ve
şehirden dışarıya çıkmaya çalışmaktadır. Güney Çin Sabah Postası gazetesine,
Ulusal Güvenlik Ajansının Çin Halk Cumhuriyeti’ndeki insanların
bilgisayarlarına sızdığını söyler.
Ve daha
sonra, halen Hong Kong’da bulunuyor ve buradan dışarı çıkmaya çalışıyorken,
Snowden’in kendisine dokümanları verdiği Glenn Greenwald, Londra’nın kuzeyinde
yer alan Menwith Hill istasyonunun antenlerini, Büyük Britanya’daki G-20
zirvesi sırasında Dmitry Medvedev’in uydu görüşmelerini dinlemek için
kullandığı yönünde London Guardian’da bir yazı yazar.
Bunun
sivil özgürlükler ile bir alakası yoktur. İfşa ettiği şeylerin büyük bölümü
meşru dış istihbarat arşivi ile alakalıdır. Ve bu durum sizin güvenliğinizi
sağlayan servislerin işlerini daha da zor hale getirmektedir.
İkinci
zarar Amerikan dış işlerine yöneliktir. Bu konudaki mesele basit olarak
şöyledir: Biz sizin gibi insanlarla niye çalışacağız? Hiçbir şeyi gizli
tutamıyorsunuz.
Üçüncü
etki, meseleleri British Telecom veya Deutsche Telecom gibi ele alması
nedeniyle cezalandırılan Amerikan endüstrisi üzerinde gerçekleşmiştir.
İdarecileri belki
de en fazla sinirlendiren iki mesele bulunmaktadır. Bunlardan birisi öyle
olmadıkları halde Amerikan hükümetinin bir parçası olarak algılanmaları nedeniyle
denizaşırı ülkeler ile yapılan ticarette uğradıkları zarardır. İkincisi ise ön
kapıyı kullanmak yerine ajansın değişik şirketlere ait veri merkezlerinden veri
elde edebilmek amacıyla arka kapıyı kullandığına dair yapılan ifşaatlardır.
Amerikan hükümeti bugün bu güvensizlikten kaynaklanan çatlağı tamir etmeye
başlamak için ne yapabilir? Bu sorun henüz halledilebilmiş değil.
Evet, bu
noktada büyük bir sorun vardır. Daha önce Google ve Apple şirketlerinin
kırılamaz bir şifreleme için neler yaptıklarından biraz bahsetmiştik, öyle
değil mi? FBI, Tony Soprano’dan şifreleme anahtarını öğrenmeden onun cep
telefonunu dinleyemez. İşte bu da yapmaları gereken şeydir.
Profesyonel
bir istihbaratçı olarak ben buna karşı çıkar mıyım? Evet. Bunun Google ve
Apple’ın ticari modeli ile bağlantılı olduğunun farkında mıyım? Kesinlikle.
Öyleyse bazı şeyleri ortaya koyalım, sizin gibi arkadaşlar Çinliler gibi
düşünüyor. Fakat biz böyle değiliz. Biz onlardan kesinlikle çok daha iyiyiz.
Biz
kendi sınırlarımızı kendimiz koyarız. Ben rahatlıkla NSA’nın hırsızlık
yaptığını kabul ediyorum. Ve bu konuda da çok iyiyiz. Çinlilerden daha iyiyiz.
Fakat bizim çalmamız sizin özgürlük ve güvenliğiniz içindir. Sizi
zenginleştirmek amacıyla çalmıyoruz. Ve ben dünyada son iki cümleme katılacak
ve onları doğrulayacak dört ülkenin daha bulunduğunu biliyorum.
GCHQ Merkezi/ İngiltere
NSA, sanki böyle
bir ajans hiç yokmuş gibi davranıyordu. Öyle bir gizlilik vardı ki varlığı bile
kabul edilmiyordu. Ve şimdi hepimiz özel hayatlarımızın özel olarak kalmasının
çok güç olduğu bir dijital ortamda yaşadığımızı biliyoruz. NSA böyle bir
ortamda Amerikan halkının eğitilmesi ve görevini meşrulaştırma noktasında daha
proaktif olmaksızın faaliyet gösterebilir mi?
Hayır,
daha şeffaf olmadan varlığını sürdürmesi mümkün değildir. Hükümetin onların
güvenliklerini sağlamak için yaptıkları noktasında, desteklerini olmasa bile en
azından hoşgörülerini edinmek için bizim Amerikan halkını yeterince
bilgilendirmemiz gereklidir.
Şimdi
mesele bunun nasıl gerçekleştirileceğidir. Bir güvenlik konferansı için
Aspen’de bulunuyordum, burada moda olmuş bir tabir olan şeffaflık ihtiyacı
hakkında konuşuyorduk. Daha önce Ulusal Terörle Mücadele Merkezi’nin
başkanlığını yapmış olan Mike Leiter şöyle dedi: “Mike, ihtiyacımız olan
şeffaflık değil yarı saydamlıktır.”
Ve bu
gerçekten iyi bir tanımlamaydı. Yarı saydamlık durumunda kalın bir camın ardını
görebilirsiniz. Şekillerin dış hatlarını seçebilirsiniz. Yapılan hareketleri
kabaca anlayabilirsiniz. Fakat ince ayrıntıları elde etmeniz mümkün olmaz. Ve
bize zararı dokunan şey bu ince ayrıntıların halka iletilmesidir.
Tamer Güner, 28.11.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin: