"Ne
de olsa onlar çevreyi önemseyen, ağacı koruyan kahramanlardı. Zaten onlardan
olmayanlar ne anlardı böyle entelektüel hassaslıklardan?"
Türkiye'de
Gezi Parkı ile başlayan, “Çevre ve ağaç” üzerinden devam eden bir psikolojik
savaş yürütülüyor. 27 Mayıs 2013 tarihinden beri ağaç, direnişin sembolü
yapılmaya çalışılıyor. Aslında olayın en başında direnişin öncülerinden bir
ünlünün de kısaca özetlediği gibi meselenin ağaç olmadığı, bunun karışıklık
çıkarmak isteyen herkes için çok kullanışlı bir konu olduğu çok açık.
Kullanışlı çünkü, çevreyi koruma ve yaşatma sorumluluğu başlangıçta kimsenin
itiraz edemeyeceği bir duyarlılığı içeriyor. Oldukça haklı ve masum bir amaç
olarak görülmesi de çok normal.
Normal
olmayan ise, her seferinde ağacı korumak üzere ortaya atılanların, bir süre
sonra aslında dertlerinin bu olmadığının ortaya çıkması. Onları çevrecilerden
ayırmak oldukça zor. Çok iyi kamufle oluyorlar. Onun için biz bunlara kısaca Twitter'da
çok güzel tespitler yapan bir dostun da dediği gibi “Duyarcan” diyelim.
Geçtiğimiz
aylarda, Manisa’nın Yırca Köyünde de benzer bir kaos yaşandı. Konu oldukça
karışık. Olayı ilk defa CNN Türk’e ağlayarak röportaj veren köy muhtarı Mustafa
Akın duyurdu. Muhtar göz yaşlarıyla köyüne bir santral yapılacağı için, ihaleyi
alan şirketin 6000 zeytin ağacını kestiğini, kendilerinin buna direndiğini
ancak başaramadıklarını anlatıyordu.
Ülkedeki
tüm 'Duyarcanlar', elbette buna sessiz kalmadı. Haber bültenlerinde ve sosyal
medyada olay üzerinden spekülasyonlar, suçlamalar derhal başladı. Oluşturulmak
istenen algı çok basitti.
“Ağaç
düşmanı hükümet ve yandaşı şirketler, ağaç katliamına devam ediyor.”
Zaten
Gezi Parkında da ağaçları korumak istemişlerdi. Hakaretler, direnişler, “ Yeni
Türkiye'de kişi başına düşen yeşillik bir demet maydonoz..” şeklindeki
orantısız zeka (!) esprileri ve iğrenç karikatürler gırla gitti.
Birkaç
gün sonra Yırca Muhtarı'nın şirket yöneticisiyle yüzleştirildiği bir haber
programı izledik.
Şirket
yöneticisi, şirketin köylülerle bir protokol imzaladığını, anlaşmaya göre
arazisini devreden her aileden bir kişiye santralde iş sözü verildiğini ve
köylünün bunu kabul ettiğini, ağaçların çoğunu başka bir yere dikmek üzere
köklediklerini anlatıyordu.
Üstelik
protokolü köyün ağaçlar için ağlayan muhtarı hazırlamıştı. Şirketin kararı
hukuka uygundu. Ancak sonradan yaşanan bazı anlaşmazlıklar sebebiyle köylü
vazgeçmiş ve direnişe geçmişti. Muhtar canlı yayında böyle bir protokol olduğunu
kabul ediyor ve aynen şöyle diyordu:
“Biz bu santrali buraya bu şirketin
yapmasına izin vermeyeceğiz.”
Yani
aslında köylünün veya muhtarın şirketle aralarında yaşadıkları muhtemelen
maddiyata dayanan sorunlar yaşanmasaydı, ağaçların kesilmesinin bir önemi
olmayacaktı.
Sorunun hukuki süreci devam ediyor, kim suçlu, kim daha hatalı,
nasıl sonuçlanır bilinmez ama şirketle anlaşılsa Yırca zeytin ağaçları için
direnmeyecek, 'Duyarcanlar'ın bundan haberi olmayacaktı.
Duyarcanlar
aynı ağaç sevgilerini Üsküdar Belediyesi'nin Validebağ Korusu’nun bitişiğinde
bulunan 1200 metrekarelik alan üzerine yapılacak olan caminin inşaatında da
gösterdiler. Aynı furya medyada ve sosyal medyada “Validebağ Korusu’nda ağaçlar
katlediliyor” şeklinde devam etti. Kalabalıklar toplandı, sloganlar atıldı,
tişörtler bastırıldı, güvenlik görevlileriyle çatışıldı, kısacası yine
“direnildi”.
Üsküdar
Belediyesi, cami projesinin maketinin de olduğu bir broşür hazırladı. Üsküdar
Belediye Başkanı Hilmi Türkmen’in Üsküdarlılara caminin Validebağ Korusu ile
alakası olmadığı görüşünü anlatmak için hazırlattığı broşürde tapu kayıtları,
mevcut camilerin mesafelerini gösteren planlar da bulunuyordu. Hatta Broşürde
Türkmen’in “İnşaatın yapıldığı parselde herhangi bir ağaç ya da bitki kesimi
olmamıştır” ifadeleri de yer aldı.
Ama 'Duyarcanlar'
için bu açıklamaların bir anlamı yoktu. Duyarlılık maskesiyle direnecekleri bir
boşluk bulup, hemen orayı hevesle doldurmuşlardı. O boşlukta hevesle
tepindiler. Konunun doğrusunu anlamaya, anlatmaya çalışanlara da burun kıvırıp,
hakaret ettiler.
Ne de
olsa onlar çevreyi önemseyen, ağacı koruyan kahramanlardı. Zaten onlardan
olmayanlar ne anlardı böyle entelektüel hassaslıklardan?
Ancak
aynı 'Duyarcanlar' Yalova’da CHP’li belediyenin kestiği 180 ağaç için direnme
gereği hissetmediler. Kendilerinin de dediği gibi 'Duyarcanlar' için mesele ağaç
değil.
Öyle olsa Yalova’da kesilen neredeyse 100 yıllık çınarlar için de azıcık
da olsa direnirlerdi, değil mi?
Derya Beyaz, 29.11.2014, Sonsuz Ark, Çırak- Çevirmen
Yazar, Fikir
Video: Yalova'da CHP'li Belediye'nin Ağaç Katliamı: