1 Kasım 2014 Cumartesi

SA965/KY5-PT31: Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü/ 3-4- V-VII. Asır Mutasavvıfları

 بسم الله الرحمن الرحيم

Bismillahirrahmanirrahim

“Tasavvuf” İslâm dünyasına hicri II. asırdan itibaren girmeye başlamış bir “düşünce virüsü"dür. 

3-V. ASIR MUTASAVVIFLARI [1]

Üçüncü  tasavvufî devir (5. asrınki) bilhassa Gazzâ­lî (öl. 505/1111) ile ün salmıştır. Şüphesiz Gazzâlî-den başka burada zikre değer pek çok mutasavvıf vardır; fakat bunlar tamamen Gazzâlî tesirinde kaldıklarından, onun hâkimiyetinden çıkamadıkla­rından, Cennet ve Cehennem'e ait bu büyük Sofînin fikirlerini gözden geçirmek tekrarlardan kaçınmak yeterlidir.

Kendinden önceki mutasavvıfların eserlerinin pek çoğunu okuduktan sonra, Gazzâlî el-Munkiz min ed-dalâl de tasavvufî yolla hakikati aramanın gerektiği sonucuna varıyor. 

«Saadet geçici hayatı terkten ve Allah'ta üstün bilgisini ebedî ikamet yerinde aramaktan ibarettir.»

Zahir (dış), batın (iç) ilim ve kelâmcıların mantığı ile mutasavvıfların keşfi arasındaki ayı­rımına rağmen, Gazzâlî, rivayet tefsirince verilen tasvir ne kadar mübalağalı olursa olsun, Cennet ve Cehennem'in maddi yönünü tam olarak kabul ediyor. 

İhya ulum ed-din’in sonunda, Cennet ve Cehennem'i titiz bir şekilde tasvir eden yüz say­falık Kitab el-Mevfve ma Ba'dah'da  pek çok hadis zikrediyor. Bu hadislerin büyük bir kısmı nakilci tefsirin karakterlerini gösterir. Ma­nevî azab mevzuundaki fikirlerini sergilediği el-Arbain fi usul ed-Din’de, ihyanın Kitap el -Mevt'ine  atıfda bulunur. Bu da azab ve sevapların müşahhas gerçeğini asla ilga etmeği dü­şünmediği manasına gelir.

4-VI. VE VII. ASIR MUTASAVVIFLAR [2]

Rivayetçi ve tasavvufi fikirlerin uzlaşması 6. ve 7. asırlarda, tamamen nakilci veriler üzerinde bir taraftan tasavvufî diğer taraftan felsefî un­surların ağırlığı ile  kendini gösterir.  Bu iki  as­rın sofîleri bize tamamen yeni bir nimet ve azab tasviri sunarlar. 

Yüce Hakikatten yayılan nurla­rı kabul eden ruhun bir hâli söz konusudur. İş­te o zaman gerçekten Kur'ânî verilerin mecazî tefsiri başlıyor "Bizim konumuz için Şeyh Maktül adı altında anılan Ebul-Futûh Suhreverdi'nin (ö. 549/1154)   Hikmet   el-İşrâk,   Heyâkil   en-Nûr veya el-Gurbe el-Gariba'sında mühim bir şey bu­lunmuyor. İbn Şeb'în'in (ö. 667/1266) el-Vahde el-Mutlaka'ya hasredilmiş eserleri, Sultan el-Âşık’ın  adıyla tanınan  Ömer b. el-Ferid'in   (ö. 632/ 1235)  şiirleri bize faydalı olamıyorlar, fakat İbn Arabî’nin  (ö.  638/1240) eserinde nimet ve azapların yeni bir tefsiri keşfediliyor; 

İbn Arabî düşünce alanında  İslâm'ın bütün ilmîni  kucakladı, geçmişin  Sofî, ehl-i  sünnet, filozof, hukukçu ve kelâmcılarının doktrin ve yazdıklarında derinleş­miş olduğu kadar, Mu'tezilî, Karmatî ve İsmailî gibi sapık ve dinin aslından ayrılmış akımlarla da tanışkın idi. 

Sınırsız genişlikte olan sistemi aşırı derecede çeşitli olan kaynaklarının terim düzenini birbirine katar, o şekilde ki güç atıflar meselesi mütecanis olmayan ve tutarsız teknik bir kelime hazinesi ile daima karmaşık, içinden çıkılmaz bir hâle gelir.



<<Önceki                Sonraki>>


 Puran Tilmiz, 01.11.2014, Sonsuz Ark, Konuk Yazarlar, Tasavvuf; Bir Düşünce Virüsü
  
[1]  Ölümden Sonra Diriliş - Prof. Dr. Suphi Salih, Sırdaş Yay, İstanbul, Tarihsiz. (S.159–165)
[2] Prof. Dr. Suphi Salih, Ölümden Sonra Diriliş -  Sırdaş Yay, İstanbul, Tarihsiz. (S.167–185) 

Seçkin Deniz Twitter Akışı