4 Kasım 2014 Salı

SA971/FT34: Bir Alman BND/SS- Ergenekon İşbirliği; Kirli Propaganda Filmi; Takiye, Allah Yolunda

"Dünyada para belirli ellerdedir, bu paranın halkın, Anadolu insanının eline geçmesi ile bazı kıskançlıklar yaşandı.” 
Dursun Uyar, Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı


SS Propaganda Bakanlığı’nın sinema filmlerinin klasik Alman karakterine uygun, kaba, incelikten yoksun doğrudan hedefe yönelen formunu 21. Yüzyılın çağdaş kalıplarında yeniden görmek gerçekten şaşırtıcıydı. Anlaşılan Almanlar hiç değişmeyecek. ‘Takiye, Allah yolunda’ filminin o karanlık şeritlerini izlerken mağlup ve mağdur bir Fransız olmadığımızı, aslında hiçbirimizin SS panzerlerinin çıkardığı homurtulardan ürkecek kadar sinmiş de olmadığını modern neo-nazilere yüz yüze anlatmak isterdim.

Ve bir de Doğan Medya’nın dillere yapıştırdığı ‘Takiye’ denen şeyin aslının ‘Takiyye’ olduğunu, Takiyye’nin de ikiyüzlülük/dolandırıcılık demek olmadığını, aksine din ve vicdan özgürlüğünün bulunmadığı yerlerde din’in ve vicdânî kanaatlerin saklanması demek olduğunu, komik duruma düşmemek için bilmeleri gerektiğini söylerdim.

Filmin jeneriğinde, bir Türk-Alman yapımından daha çok, Alman Hükümeti’nin Türk Hükümeti’ne karşı organize ettiği aşağılayıcı, küçük düşürücü kirli ve çirkin bir propagandanın detaylarını gördüm. Filmin senaristi internet taramalarında ilk adı olmadan karşılaştığım Kadir Sözen.

Filmin jeneriği Kadir Sözen’in ilk adını 'Levin' olarak veriyor. Levin, renk,boya anlamında bir erkek ismi güya, Gaziantep’te böyle bir isim kullanılmakta mıdır bilmiyorum; Levin çoğunlukla ecnebi isimlerin özellikle Almanların soy kütüğüne denk düşüyor. 'Levin' ilk anda Almanların yenilerde görülmeye başlanan asimilasyon tekniklerinden biri olan ‘Alman ek adı’ olarak takıldı aklıma; ancak yanılıyor olabilirim, diyerek bu hususta aklıma takılan soruyu bir kenara koymak istedim.

Komplo senaryolarını unutup safça filmi izledikten sonra bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının böyle bir filmin senaryosunu yazmış olduğu gerçeğiyle karşılaşınca büyük bir şaşkınlık yaşadım. Levin Kadir, senaryosunu hazırlarken Tevfik Beşer ve Gordon Code’den yardım almış. Gordon Code’nin kimliği hakkında hiçbir bilgiye sahip olmamakla birlikte bu kimliğin Alman devleti ile sıkı işbirliği içinde olduğunu düşünmeden edemedim.



Levin Kadir’le ilgili birkaç taramadan sonra bulduklarım daha fazla şaşırttı. 1964 yılında Gaziantep'te doğan Kadir Sözen orta öğrenimini 1986 yılında Almanya'da tamamlamış. 1991'de Köln İktisadi Bilimler Akademisinden mezun olduktan sonra gazetecilik yapmış ve senaryolar yazmış; 1991'de kendi adına Hasret Film'i kurup ARD ve ZDF televizyon kurumları adına çalışmış. Sonra da sinemada kendince sıkı adımlar atmış, yönetmenlik yaptığı filmler Türkiye’deki festivallerde ödüller almış.

Teknik şüphe buraya kadar zihinsel kadranları hareketlendirmiyor. Fakat filmin teşvikçilerinden ve proje ortaklarından 1991 yılında kurulan Kuzey Ren Vestfalya Film Vakfı (Filmstiftung NRW) , FFF Bayern, WDR ile Levin’in iş yaptığı ZDF ve RTL gibi medya şirketlerinde Devlet Medya Enstitüsü (LFM)’nün hissedar olduğunu görünce kirli propagandanın Alman Hükümeti’nce organize edildiğini, Levin Kadir’in de bu projede bilerek ve isteyerek görev aldığına kanaat getirdim.

Filmin proje ortaklarından Alman WDR Televizyonu, 24 Mayıs 2004 günü Türkiye saati ile 23.30' da yaptığı 45 dakikalık yayında bütün AK Parti ile Yimpaş arasında bir işbirliği varmış gibi göstermiş.

Die Welt ile Doğan Medya arasındaki sıkı işbirliğinin, Alamancı Türkler ile Türkiye’de yaşayan olağan şüphecileri senaryonun kıskaçları arasında sıkışmak üzere hazırladığını fark etmek hiç de şaşırtıcı gelmedi. Takiye filmi 2010 Mayıs’ında vizyona girdiğine göre hazırlanan psikolojik altyapıya değinmek kaçınılmaz oluyor. Dedektifliğe devam:

26 Ekim 2006 tarihli habere göre Die Welt, Nakşibendi tarikatıyla YİMPAŞ arasındaki ilişkiye dikkat çekmiş, Die Welt, Boris Kalnoky tarafından kaleme alınan haberde YİMPAŞ tarafından toplanan paraların AK Parti' nin seçim kampanyasında harcandığını, Almanya'dan çantalarla götürülen paranın AK Parti' ye ulaştırıldığı belirtilmiş. Yani, Yimpaş Holding İslamistleri finanse ediyormuş.

Elbette, biraz sonra İslamistler, teröristlere de dönüşecek ve AK Parti teröristlerle işbirliği yapan bir hükümet olarak suçlanacak. Tıpkı Mavi Marmara katliamını yapan İsrail’in, ana organizatör İHH’yı terörist örgüt olarak lanse edip AK Parti Hükümeti’nin teröristlerle işbirliği içerisinde göstermesi gibi değil mi? MOSSAD ile BND arasındaki sıkı işbirliği, İsrail’in 2006’da Almanların kullandığı manipülasyon tekniğini ödünç almasına yardım etmiş görünüyor.

Kirli Propaganda’nın temellerini sorgulayacaksak detaylara ihtiyacımız olacak. Doğan Medya’nın kanalı CNN Türk,’ün 01 Kasım 2006’da yayınladığı bir haberden,öyküyü özetleyeceği gerekçesiyle uzun bir alıntı yapacağım-:

“Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'la ilgili tartışmalarda top Türkiye'de. Bu tespiti Yimpaş ile ilgili soruşturma yapan ve yakalama kararı çıkarttıran Almanya'nın Mannheim Savcılığı yaptı. Savcılığın Yimpaş mağdurlarınının başvurusu üzerine verdiği yazılı yanıtta Dursun Uyar'ın halen uluslararası düzeyde arandığı da yer aldı. Almanya adli makamlarına göre İnterpol tarafından aranan Yimpaş Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'ın yakalanması için Türkiye harekete geçmeli. Almanya Mannheim Savcılığı Yimpaş mağdurlarının başvurusu üzerine Uyar'ın iadesi konusunda Almanya'nın üzerine düşeni yaptığını bildirdi. Yimpaş mağdurları adına avukat Ümit Akça, Almanya Mannheım Savcılığı'na Türkiye'den soruşturmaya ilişkin cevap gelip gelmediğini sordu. Savcılığın 31 Ekim tarihli yanıtında Türkiye ile yapılan temaslar anlatıldı. Savcılığa göre Dursun Uyar'ın Türkiye'de gözaltına alınabilmesi için mutlaka Türkiye'de soruşturma açılması gerektiği Almanya'ya bildirildi. Savcılık yazısında 8 Şubat 2005 tarihli uluslararası arama kararının halen devam ettiği de yer aldı. Almanya'nın gönderdiği yakalama emri Türkiye'ye ulaştıktan sonra Adalet Bakanlığı Uyar'la ilgili tüm suç dosyalarını istemişti. Türkiye'ye göre Almanya'da işlediği suçlardan soruşturma açılabilmesi için bu şart ve eğer Almanya dosyaları gönderirse Uyar ancak o zaman gerekirse gözaltına alınacak ve yine gerek görülürse Türkiye'de yargılanacak.”

Die Welt enformasyonunu kesin bilgi olarak algılayan ve Hükümet’in Dursun Uyar’ı koruduğunu imâ eden CNN Türk soruyor:

“Nasıl bu kadar rahat hareket ediyor? Yimpaş ve Kombassan gibi 'İslami Holding' olarak tanımlanan şirketlerden paralarını geri alamayan gurbetçi Türkler, şikâyetlerini hemen her platformda, özellikle de Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın Almanya'daki programlarında sık sık dile getirdiler, ancak bekledikleri yanıtı alamadılar. Türkiye'nin gündeminde Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar'ın AK Parti Yozgat milletvekili İlyas Arslan'ın cenazesinde bakanlarla yan yana çekilmiş görüntüleri var. Görüntü akıllara, Almanya'da hakkında yapılan suç duyuruları nedeniyle Interpol'den çıkan acil yakalama belgesi olduğu halde, Uyar'ın Türkiye'de nasıl olup da bu kadar rahat hareket edebildiği sorusunu getiriyor.“

Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu soruya yanıtı net:

"Almanya'dan gönderilen arama kararının gerekçesinde, Uyar'ın Türkiye'de tutuklanmasına temel oluşturacak bir neden yok." Emniyet Sözcüsü İsmail Çalışkan 27 Ekimde yaptığı açıklamada, "Difüzyon belgesi geldi, Adalet Bakanlığı'na bildirdik. Kendi vatandaşımızı gerekçesi belli olmayan bir suçtan dolayı vermeyiz, kendimiz yargılayalım, dedik; bunu kabul etmeyen Almanya' dosyaları Türk tarafına vermedi, difüzyon belgesi ile Türkiye'ye gönderilen gerekçe tutuklamayı gerektirmiyor.” diyor.

Şimdi teknik şüphemizden teknik gerçeğe doğru salınalım. 1982 yılında kurulan ve 2002’deki AK Parti iktidarına kadar geçen 20 yıllık sürede yarım düzineye yakın iktidarla çalışan ve Almanya’da Alman Hükümetleri’nin izni ile para toplayan Yimpaş, Almanlar için neden sorun oldu ve Almanlar AK Parti iktidarlarını neden teröristlerle işbirliği içinde gösterdi?

1997-2001 yılları arasında yaşanan ekonomik sıkıntıların, o güne dek dağıtılan kâr paylarını olumsuz etkilediği dönemde ortakların birdenbire paralarını istemesiyle başlayan kriz, Alamancı Türklerin milyarlarca Mark’ı/Euro’yu Türkiye’ye göndermelerinden rahatsız olan Alman Hükümeti’nin aradığı büyük bir fırsattı. Elbette bu büyük fırsat kendiliğinden doğmadı, istihbarat servislerinin ses geçirmeyen odalarında özellikle çift rahimde döllendi ve özel bakımla Dünya’ya getirildi.

Yimpaş Yetkililerinin 22 Nisan 2005 tarih ve 13 No’lu TBMM Dilekçe Komisyonu Genel Kurulu Kararı’na yansıyan savunmaları bu özel bakımın teknik detaylarını anlatmaya yetecektir. 28 Şubat 1997 tarihinin Yimpaş ve benzeri Yeşil(!) Sermaye Şirketlerinin kan kusmaya başladığı bir dönemin başlangıcı olduğunu bilmeyen yoktur sanırım. Ancak senaryonun daha iyi anlaşılması için Yimpaş yetkililerinin savunmasını dinlemek gerekecektir:

“1997 yılından sonra başlayan süreçte kendilerine bağlı bu holding ve şirketlerin karalama kampanyalarına maruz kaldıklarından Türkiye de sermaye artırımına gidemedikleri için, İsviçre de Verwaltungs ve Grup AG diye iki sirket kurdukları, Türkiye ye getiremedikleri, resmi olarak topladıkları paralarla Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Avustralya, Fransa ve Belçika da fabrikalar kurup , Türkiye de 17 tane fabrika 40 tan fazla ilde mağaza açtıkları ve bunların mülkiyetlerinin % 90’ ının kendilerine ait olduğu, su an 5 tane halka açık şirketin 50’den fazla alt sirketi, 120.000 den fazla ortağıyla, tüm ortakların isimlerinin kütüklerdeki kayıtlarının SPK tarafından tescil edildiği ve hiçbir zaman sahte senet veya belge vermedikleri, 2000 yılına kadar 120.000 insanın kendilerine akın akın geldiği hatta 2000 yılında SPK dan yaklaşık 4 yıl uğraşarak almış oldukları izinle, 19 günlük ticari reklam sonucunda 34 000 yeni üye ve 600 000 marka yakın hissenin satıldığı ve bunun olduğu gibi gayri menkule yatırılarak mülkiyete çevrildiği, 2001 yılındaki krizden kendilerinin de etkilendiği, bu krizden önce firmalarında toplam 18 000 kişi çalışırken krizden sonra çalışan sayısının 10 000 kişiye indiği, Türkiye’ nin kalkınmasında; kendilerinin uygulamış olduğu, herkesin verdiği parayla kâr-zarar ve mülkiyete doğrudan ortak olmasının geçerli tek model olduklarına inandıkları, Yimpaş’ ın Devlete 134 trilyonun üstünde vergi verdiği 1998,1999 ve 2000 de ilk 50’ nin arasına hatta birinde bankalar sayılmaz ise ilk 10’a girdikleri ve elde edilen kârın tamamının dağıtıldığı, hiç kimseye önceden % 30-40 kâr vereceğiz diye bir söz verilmediği, ana sermayeye göre Yimpaş’ ın 2000 yılındaki kârının % 1 700 olduğu, kimsenin mağdur edilmediği, din istismarı gibi bir faaliyetlerinin söz konusu olmadığı, Türkiye‘ nin Müslüman olduğu gibi kendilerinin de Müslüman olduğu, kendilerine para verenlerin çoğunu tanımadıkları, hiç kimsenin de, bu Müslüman’dır bu değildir diye para vermeyeceği, paranın, sermayenin renginin olmayacağı, ancak malum sürecin etkisiyle bazı kişilerin durumdan vazife çıkararak Avrupa da ve Türkiye de aleyhlerinde menfi yayınlar yapmaya başlamaları üzerine ortaklarından bir kısmının hisselerini almak istedikleri, bunların sayılarının % 10 geçmediği, ancak hissesinin bedelini almak isteyenlere şirketlerde ana paranın verilmesinin kanunen mümkün olmadığı için paralarını ödeyemedikleri, bundan önce halka açık üç şirkette devamlı sermaye artırımı olduğundan giren 1000 kişiyse çıkan 10 kişi olduğundan yeni giren üyeye çıkanın hisselerinin satılarak paralarının ödendiği,ancak SPK’ nın bunu izinsiz borsacılık faaliyeti sayarak mahkemeye verip önlerini kestiği, mahkemeyi kendilerinin kazandığını ancak davanın temyizde sonuçlanmadığı, şirketlerinden birinin, öbür ortağı mağdur etmemek için hissesini almak istediği fakat bu “borsacılık faaliyetidir” denilerek borsadaki aracı şirkete benzetilerek müsaade edilmediği için ortakların parasını hukuken veremedikleri, Almanya da belli bir kesimin öncülüğündeki 4-5 avukatın kendi aleyhlerinde televizyonlarda ve gazetelerde menfi propaganda yaptıkları, bunların toplantı tutanaklarını ele geçirdiklerini, bu tutanaklarda kendileri ili ilgili yapılan planların olduğu, bunlara gerekli ihtarnamenin çekildiği, Almanya da Verwaltungs adı altında geçici olarak kurmuş oldukları bir şirketin sözleşmesinde “45 gün önceden haber vermek şartıyla hisselerin ödeneceğine” dair bir maddesinin olduğu, yapılan menfi propaganda sonucunda ortakların paralarını almak için hücum ettikleri, şirketin Avustralya ve Türkiye de yatırım yaptığı için ortakların paralarını geri ödeyemeyince şirketin iflası verilerek kayyım atandığı, kayyımların Türkiye ye de geldiği, Onlara; Almanya da ki Verwaltungs Sirketinin parasının ya Türkiye ‘deki ya da Türk Cumhuriyetlerindeki şirketler de olduğu, ortakların her hangi bir kaybının olmadıkları konusunda bilgi verilmesi sonucu aralarında mutabakat sağlandığı, kendilerine ait 5 şirketi tamamen bir şirket gibi düşünerek iflası verilen şirkete ortak olan ortakların hisselerini Türkiye de ki şirketlere aktarmaya başladıkları, diğer şirketlerde olduğu gibi her hangi bir yerden faizli para almadıkları ve kredi kullanmadıkları, tamamen kendi öz kaynakları ile bir yandan ticari faaliyetlerini yürütüp bir yandan da 20 den fazla tesisin yapımını tamamlayıp onların borçlarını vermeye çalıştıkları, bu faaliyetleri yürütürken kısmen maddi sıkıntıya düştükleri, bu durumdan da, birkaç gayri menkullerini satarak çıkmayı hedefledikleri, kendileri ile ilgili dilekçeleri incelediklerinde hepsinin kayıtlı ortakları olup ya kâr paylarını almış ya da kârını hisse artırımında kullanmış oldukları, kimsenin mağdur edilmediği, bazı aksaklıkları genele şamil ederek bu kalkınma modelinin önüne geçilmemesi gerektiği… Türkiye’yi dışarıdaki Türklerin kalkındırmak istediği, kendilerinin yapmak istediklerinin bundan ibaret olduğu, Türkiye’nin kalkınmasının yolunun da bu olduğu, dışarıdan gelen yatırıma dönüşmeyen sıcak parayla kalkınma olmayacağı, herkesin kendi yöresine gerekli fabrikaları kurarak kalkındırması gerektiği..”

Gerçekte TBMM kararındaki bu savunma bile ‘Takiye; Allah Yolunda’ filminin tüm iddialarını çürütecek açıklamalarla doludur. Az sonra irdeleyeceğimiz filmin serim aralıklarında sık sık bu savunmaya dönülmesi gerektiğini düşünüyorum. Bakanlık yetkililerinin de “Bu şirketlerin aleyhinde başlatılan menfi tutum ve davranışlar nedeniyle kazançlarının azaldığı, islerinin bozulduğu, rekabet güçlerinin kırıldığı dolayısı ile borçlarını zamanında ödeyemedikleri, bu durumun da ham madde alış verisinde zorluk çekildiği…” şeklindeki görüşlerine dikkat etmekte ihmalkâr olmamak gerekir.

Çok ortaklı Yimpaş ve benzeri şirketlerin Türkiye ekonomisine sağladığı katkının boyutlarını ekonomistler daha kolay anlatabilirler, ancak biz TBMM Komisyon kararının Karar bölümüne bakalım ve şirket yetkililerinin ihmallerinin bulunduğunu göz ardı etmeden, yapılan savunmanın komisyonca da kabul edildiğini, buna bağlı olarak da yasal mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini tavsiye ettiğini belirtelim:

“…meri mevzuata aykırı olarak faaliyetlerini sürdüren bu şirketlerin ticari hacimleri ve oluşturdukları istihdamın da azımsanmayacak durumda olduğu… Şirket sahiplerinin, Sermaye Piyasası Kurulunun geçmişteki icraatlarından dolayı yapmış oldukları yakınmalara ilişkin olarak; bundan sonraki çalışmalarda, Sermaye Piyasası Kurulunun, Kanunun kendisine vermiş olduğu görev ve yetkileri kullanırken, şirketlerin ilgili yükümlülükleri yerine getirerek, sermaye artırımında bulunmak için halka arzda bulunma taleplerinin geciktirilmeden makul bir sürede gerekçeli olarak karara bağlanması gerektiğine”, karar verildi.

Bir film analizi yaptığımızı unutmadan bundan sonraki sahnelere göz atalım. İlgili kararda Ergenekon sanıklarından ATO Başkanı Sinan Aygün’ün de kendi odasına bağlı esnafların alacaklarının ödenmediğine dair şehâdetinin olduğunu da hatırlayarak, Takasbank aracılığıyla çözülecek olan hak sahipliği meselesinin halledilmek üzere yasal zemine kavuşturulduğundan bahsederek, Yimpaş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Dursun Uyar’ın, 17 Temmuz 2009’da yaptığı açıklamayı buraya not edelim: "Dünyada para belirli ellerdedir, bu paranın halkın, Anadolu insanının eline geçmesi ile bazı kıskançlıklar yaşandı. Krizler girdi, her yerde olduğu gibi Yimpaş'da bu krizden etkilendi. Yimpaş 9 yıllık patinaj dönemini de geride bırakarak inşallah yeni bir ivme ile her sahada atılımlara başladı.”

Teknik gerçekle ilgili sorumuzu tekrar hatırlayalım: “1982 yılında kurulan ve 2002’deki AK Parti iktidarına kadar geçen 20 yıllık sürede yarım düzineye yakın iktidarla çalışan ve Almanya’da Alman Hükümetleri’nin izni ile para toplayan Yimpaş, Almanlar için neden sorun oldu ve Almanlar AK Parti iktidarlarını neden teröristlerle işbirliği içinde gösterdi?”

Dursun Uyar’ın yukarıda aktarılan açıklaması yeterli bir cevap mıdır? Almanya’daki Türkler’in zihinlerinde döndürülen kirli propagandanın amacı hiç kuşkusuz şu; Türkiye Cumhuriyeti ekonomisine giren Alman paralarının önünü kesmek, bunun için, dinî duyguları sömürenlere karşı yine dinî duyguları sömürerek, terörist AK Parti imgelemesiyle gönüllü para transferinin önüne geçmek ve standart/laik, namazını kılan huzurlu bir ılımlı Müslüman tipini öne çıkararak, çok ortaklı şirketleri terörizmi finanse eden illegal yapılar olarak tanıtıp, bu şirketlerin temsilcilerini birer örgüt elemanı olarak göstermek, özellikle kan dökücü katil bir örgüt olarak lanse etmek.

Oysa ne Yimpaş’la ilgili ne de diğer çok ortaklı şirketlerle ilgili herhangi bir öldürme olayı gerçekleşmiş değil.



Filmin internet sitelerindeki tanıtım bilgileri çok masum. Örneğin şöyle: “Filmde, Avrupa’da çok yaygın bulunan İslami yatırım şirketlerinden birine tüm parasını kaptıran bir ailenin dağılması konu ediliyor. Metin, bu şirketlerden biri olan JİMPA’ya tüm parasını yatırmış ve hatta yakın çevresini de ikna etmiştir. Büyük vaatlerde bulunmuş olan JİMPA isimli bu şirket, paraları topladıktan sonra iflâs eder, yöneticileri ortadan yok olur. Para yatıran birçok kişi Metin’den hesap sorar. Bu tip İslamî yatırım şirketlerine inanıp paralarını yatıran yüz binlerce aile gibi kendi ailesinin de tüm birikimi bir anda yok olmuştur. Metin’in olayları çözmek için başladığı yolculuğu onu hiç tahmin etmediği gerçeklerle yüzleştirecektir. Metin’in kayınpederi olan Hoca, Metin’i uyarır. Aslında Hoca söylediğinden daha fazlasını biliyor gibi görünmektedir.”

Filmde şirket adı olarak belirlenen Jimpa seçimi çok teknik bir seçim; hem Yimpaş’ı hem de Jetpa’yı hedef alıyor. Dinî içerikli bir konferansa sarık ve cübbeyle giden Jetpa kurucusu Fadıl Akgündüz, reklamında İbrahim Sadri’nin sesini kullanıldığı 7 yıldızlı Caprice Otel’in odalarını devre mülk olarak satmak için filmin vizyona girdiği Mayıs 2010’da Frankfurt’ta şube açtı.



Her neyse biz artık izlediklerimize dönelim ve tüm silahlarımızı kuşanmış bir halde bu kirli savaşa karşı duralım. Filmin mat görüntülerini kesik kesik aktaralım:

Film kampta eğitim yapan teröristlerin görüntüleriyle başlıyor. Fonda Kur’an ayetleri ve namaz kılan Müslümanlar görülüyor. Görüntüler sesle güçlendiriliyor, telefonda konuşan sesin anlattıklarıyla.

”İslâmî terör örgütlerinden bazı elemanlar arıyoruz. Bize yardımcı olabilir misiniz?”

Karşı taraftan (Türkiye) cevap geliyor: ”İsimleri gönderin, burada bakalım.”

Alman istihbaratından olduğu anlaşılan ses soruyor:”İslâmi örgüt Jimpa orada aktif mi?”

“İsimleri ne?”

“Jimpa; çok tehlikeli bir örgüt.”

“Bir araştıralım size haber ederiz.”

Numan internet kafe işletiyor… Jimpa için para toplamaya çalışan kardeşi Metin’e: ”Günde beş vakit namazla iyi insan olunacağını biliyorum.” diyor.

Bir daireden bozma Cami, adı Ulucami; minber solda. Türkiye’den özel olarak getirtilen ve Alman istihbaratçılarla birlikte çalışan Hoca(Ali Sürmeli), Jimpa ofisinden gelen adama camide konuşma izni veriyor.

İslamî Halk Birliği Başkanı… Hüseyin (Rutkay Aziz)

Metin'in kayınpederi Hoca; “Metin böyle devam ederse kendi açtığı kuyuya kendisi düşecek.”

Metin’in ağabeyi Numan: “Beni ancak çok eşlilik döndürebilir. Sizin dinde en çok sempati duyduğum şey bu…”

Metin’in evinde her yerde Allah, Muhammed yazılı tablolar…

Metin’in Jimpa için para toplaması… babadan miras kalan parayı da Jimpa yetkilisine teslim ediyor.

Aile sahnesi, Fahriye Evcen’in öne çıkarıldığı sahneler…

Jimpa’nın ofisini kapatması… Öykünün backround’u eksik.

Metin’in oğlu Bilal’in yurtdışında okuması için kaptırdığı parayı alması gerek… Bilal Türkçe bilmiyor…

200 bin Euro kaptıran şahıs intihar ediyor.

Hoca, dinin terör örgütleriyle anılmasından rahatsız olduğu için alman istihbaratı ile işbirliği yapıyor… İstihbaratçı Karl’la konuşması bu.

Buzdolabına bomba koyan suikastçi, İslamî Halk Birliği Başkan Hüseyin’e para ile çalışan bir katil; oysa Türkiye’den gönderilen bir görevli… Metin’in karısı ve kayınpederi Hoca ölüyor…

Jimpa katiller konusu işleniyor… Böyle bir olay yok.

Metin Türkiye’ye geliyor… Alman istihbaratından görevli kadınla kütüphanelerde araştırma yapıyorlar…

Gazete… Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın resmi…

İstihbarât toplantısı: "Her yıl 30 milyar Euro çanakta toplanıyor…"

Film Alman paralarını dışarı çıkarmamak için planlanmış bir proje…

Metin Jimpa yetkilisinin güvenliksiz evine kolaylıkla giriyor… parmak izi vesaire bırakıyor; ancak polis yok…

Listede Hüseyin Çelik adı…

Metin, Allah’a: “Bunu bana niye yapıyorsun. Niye yapıyorsun bunu?”

Metin adam öldürdüğü halde yakalanmadan Almanya’ya dönüyor...

Alman istihbaratçı: “Almanya terörist eylemlerin merkezi haline geldi. İran, Afganistan değil. Türkiye’ye gönderilen paralar teröre gidiyor… Köln’den gelen 20 kilo altın yakalandı.”

(YİMPAŞ Holding Yönetim Kurulu üyesi Kadir Şöhret 10 Mayıs 1997'de Esenboğa Havalimanı'nda 24 kilo kaçak altınla yakalanmış, Çubuk Cumhuriyet Savcılığı tarafından serbest bırakılmıştı.)

“Ajanlarınız İstanbul’da ne yapıyor?”… Mit izliyor…

Sesler iyi görüntü iyi… Boğaz yine muhteşem…

Alman Ergenekon’u… "Almanya’dan Pakistan’a, Çeçenistan’a, İran’a, İstanbul’a paralar gidiyor."

Metin, Hüseyin’e: “Bana yalan söylüyorsan, seni Kur’an bile kurtaramaz.”

Barda Türk Subay ile alman istihbaratçı sohbeti: ”Önemli olan insanın üniformayı yüreğinde taşımasıdır. “

Katil… istihbarâtın elemanı…

Numan babasının Yüzüğünü Metin’e veriyor, Metin iade ediyor…

Metin, Namazlıkları, Kur’an’ı ve diğer dini kitapları topluyor, poşete koyuyor. Numan soruyor: “Namaz kılmayacak mısın, artık?" Metin: “Bunları atıp geliyorum.”

Katil, kendisine ayet okuyan Dernek Başkanı Hüseyin’e: “Bırak bu saçmalıkları” diyor… Hüseyin hep eldivenli…

Babaannesi’nde kalan Bilal telesekreterdeki kaybettiği annesinin sesini duymak için sürekli kendi ev telefonlarını dinliyor. Metin fark ediyor, kendi evlerine gittiğinde telesekreteri söküyor, ama çocuğunun duygularına dayanamayıp tekrar bağlıyor…

Türkler, Numan ve Metin’i dövüyorlar.

Metin Numan’ın silahını çalıp Hüseyin’in evine gidiyor. Hüseyin’i ve karısını bağlıyor öldürmek üzereyken, Numan geliyor:

Hüseyin, Metin’e: ”Onlar ölmedi, onlar bizim şehidimiz.” Metin: “Senin inandığın Allah’a inanmıyorum.”

Numan: ”Katil olmak için mi yıllarca camiye gittin? İnandığın her şeye o , o… çocuğu gibi ihanet etmek mi istiyorsun?... Bilal sensiz ne yapacak? Annesini kaybetti, zaten.”

Türk Korgeneral toplantı yapıyor: “Ülkemizin içinde bulunduğu durum bizi daha dikkatli davranmaya itiyor. İç ve dış tehditler ülkemizi zayıflatmaya dönük…”

Türkiye’ye iade edilen Hüseyin suikastle öldürülüyor.

Numan namazlıkların ve kitapların bulunduğu poşeti getiriyor, “Senin için sakladım.” diyor.

Filmin sonunda, 2. Dünya savaşı döneminde Fransa’da yapılan SS propaganda filmlerini andıran bir formatta fondaki ses konuşmaya devam ediyor: “Bu paralar daha bir şey değil. Asıl ana hesapları bulmamız gerekiyor. Olay tahmin ettiğinizden daha büyük… Örgütün arkasındaki isimler…”

Almanlar gerçekten çok kaba insanlar. İnce propaganda tekniklerini Hollywood’dan kolaylıkla öğrenebilirlerdi. Ancak çirkin gururları buna da izin vermemiş. İyi ki de vermemiş. Yoksa Almanların bizim için neler sakladıklarını nasıl öğrenecektik?


Faruk Tamer, 01.11.2010, Görsel Eleştiri- Visual Critique XXIV

Faruk Tamer Yazıları


Film İle İlgili Teknik Bilgiler:

Yönetmen: Ben Verbong
Senaryo: Levin Kadir Sözen
Senaryo Danışmanı: Tevfik Beşer, Gordon Codee
Kurgu: Ulrike Leipold
Oyuncular: Erhan Emre (Metin), Fahriye Evcen (Sevde), Ali Sürmeli (Hoca), Rutkay Aziz (Hüseyin), Serkan Keskin (Kenan), Özay Fecht(Anne), Mahir Günşıray (Ali Asker), Michael Mendel (Karl), Stipe Erceg (Numan) , Susan Anbeh (Sabine), Aykut kayacık (Jimpa yöneticisi)
Müzik: Oliver Kranz
Görüntü Yönetmeni: Axel Block
Yapımcı Firma: Film Fabrik
Yapımcı: Levin Kadir Sözen
Ortak Yapımcı: F.Serkan Acar
Yapım Sorumlusu: Gabriele Goiczyk, M.Serkan Tulan, Gordon Code
Sanat Yönetmeni: Alexander Scherer, Tolunay Türköz
Ses: Wolfgong Wirtz
Işık Şefi: Ali Salim yaşar
Post Produksiyon: Erhard Giesen
Dekor: Stefan Drening
Aksesuar: Anne Schieh
Kostüm: Bea Cossman
Filmcopy: ARRI, Fono Film
Proje Ortakları: WDR, BR, ARD Degeto
Proje Teşvikleri: Filmstiftung NRW, FFF Bayern, Media Deck
Filmin Türü: Dram, Politik
Orijinal Adı: Takiye, Allah Yolunda
Yapım Yılı: 2010
Yapım Ülkesi: Almanya, Türkiye
Orijinal Dili: Türkçe,Almanca
Resmi Sitesi: www.filmfabrik.net
Vizyon Tarihi: 07 Mayıs 2010
Filmin Süresi: 95 dakika

Analizin İçeriği ile İlgili Linkler:
1. www.tbmm.gov.tr/komisyon/dilekce/belge/kararlar/karar13.pdf
2. http://www.resmi-gazete.org/gundem/duyurular/sermaye-piyasasi-kurulu/yim...
3. http://www.turkhukuksitesi.com/showthread.php?t=11318
4. http://www.nethabercilik.com/haber/yimpas-eski-gunlerine-donuyor.htm
5. http://www.posta.com.tr/siyaset/YazarHaberDetay/28_Subat_in__gizli_magdu...
6. http://www.haber3.com/yimpasi-sucladilar-172423h.htm
7. http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=5340066&yazarid=174
8. http://www.filmstiftung.de/WirUeberUns/filmstiftung.php
9. http://www.fff-bayern.de/index.php?id=ueberuns&L=1
10. http://www.kameraarkasi.org/yonetmenler/k/kadirsozen.html

Seçkin Deniz Twitter Akışı