“Bizimle gönül birliği bulunan, Batı Şeria, Gazze ve Doğu Kudüs’te Eylül 2000 tarihinden itibaren görev yapmış askerlerin itiraflarını topluyor ve yayınlıyoruz.”
Taciz, Yağma, Aşağılama, Dayak, İşkence, Öldürme, Yaralama, Sûikastler, Özel Mülklere Verilen Zararlar…
“Bu, ayrıca var olan gerçekliği bildiği halde inkar eden inatçı çoğunluğa karşı da bir dik duruş. Bu, İsrail toplumuna ve liderlerine, çalışmalarımızın sonuçlarını değerlendirmek için acil bir çağrı.”
Askerler görev başında başlarından geçenleri anlatıyor:
El-Halil
ile alakalı en çarpıcı şey içinizi tamamen dolduran duygusuzluk hissidir. Orada
iken içinde yüzmekte olduğunuz devasa duygusuzluk denizini tanımlamak oldukça
zordur. Küçük anılar ile bunu biraz açıklayabilirsiniz ama durumu tamamen açığa
kavuşturmak için bu yeterli değildir. Bu anılardan bir tanesi nöbette iken
yanımdan geçen altı yaşlarındaki küçük bir çocukla alakalı.
Şeydeydik…
Çocuk bana: “Asker, dinle, sinirlenme, beni durdurmaya çalışma, birkaç Arap
öldürmeye gidiyorum” dedi. Çocuğa baktım ve o an ne yapmam gerektiğini tam
olarak algılayamadım. Şöyle devam etti: “İlk önce Gotnik’ten buzlu bir dondurma
alacağım-bu bir dükkândı- ve sonra birkaç tane Arap öldüreceğim”.
Ona
hiçbir şey diyemedim. Hiçbir şey. Tamamen şaşkın durumdaydım. Bu hiçte basite
alınacak bir durum değildi… Böyle bir şehirde, bu tür bir tecrübe; bir
eğitimci, bir danışman olan; eğitime, görüşleri farklı olsa bile insanlarla
diyalog kurmaya inanan bir kişi için hiç basit bir durum değildi.
Fakat bu tür bir çocuğa söyleyebileceğim
hiçbir şey yoktu. Ona söyleyebileceğim hiçbir şey yoktu.
***
Bir
şehir ve bir yol vardır içinden geçen ve bir gün birisi karar verir “Bu yol
stratejik bir öneme sahiptir”. Diğer bir deyişle bizim ihtiyacımız var bu yola
demektir bu. Biz, İsrail Devleti için bu yol gerekli. Dolayısıyla Filistinliler
artık onu kullanamaz. O zaman ne yapacaklar? Gidecekleri yere etrafından
dolaşarak gidecekler.
Bir
Filistinlinin, ana yol bile olmayan, sadece bir caddeyi geçerek gideceği yere
varabilmesi için şehir merkezinin tamamen etrafından dolaşması gerekiyor.
Örneğin, birisi yol boyunda oturan kuzenini ziyaret etmek isterse ki burası bir
tepe üzerine kurulmuş bir kenttir, oraya ulaşabilmek için şehrin etrafından
dolaşması gereklidir. Şüphesiz yol boyunca sayısız engelle karşılaşacaktır. Bu
normal bir yaşam değildir. Bu şekilde yaşayamazsınız. Bu şekilde sıradan bir
gün bile geçiremezsiniz.
Çocuğunuzu
okula gönderebilirisiniz, ama 10 dakika sonra ya da öğlen vakti askerlerin
gelip okulu kapatmayacağını kimse garanti edemez… Her zaman belirsizlik
hâkimdir ve rutin asker müdahalesi. Her şey saniyeler içerisinde belirlenir.
Kim
bilir nerededir, yüksek rütbeli subaylardan bir mesaj gelir ve mesajı alan en
alt seviyedeki asker buna göre sokağa çıkma yasağı ilan eder: “Bugün H-2’de
sokağa çıkma yasağı var”. “Bir dakika, o zaman X Okulu şimdi sokağa çıkma
yasağının olduğu bölgede mi değil mi?”. “Bölük komutanına sor.” “Şimdi
toplantıda.” Bu şekilde sorular gider gelir. Sonunda: “Kapatın gitsin. Vaktimiz yok”.
***
Orada
bulunduğum altı aydan sonra fark ettiğim şey şuydu; Yahudileri kollamaktan
ziyade yapmamız gereken, Filistinlileri Yahudilerden korumaktı. Bu bölgede
Filistinlilere tehdit unsuru oluşturan Yahudilerdi.
***
Oraya
gitmemin sebebi orada bulunmam gerektiğini düşünmemdi… Evet, fazla işe
yaramadığımı söyleyebilirim. Askeri anlamda ve gündelik olarak gerçekleşen
yanlış işleri engellemeyi başaramadım, Yahudi yerleşkeleri içerisinde
gerçekleşen kışkırtmalardan bahsediyorum.
El-Halil kelimesini
duyduğunuzda zihninize gelen ilk şey neydi? Bu kelimenin sizde ne gibi
çağrışımları oldu?
Oraya
gitmek istemiyordum… Orada bulunmak istemiyordum… Orada gerçekten yapacak bir
işim yoktu. Sanırım bir daha asla yakına bile gitmeyeceğim bir yer. Oradayken
nerede durduğumu ya da durmadığımı, nerede bulunduğumu, hangi kontrol
noktasında ya da köşede beklediğimi hatırlamak istemiyorum. Orada olan şey işte
buydu… Hayır… Hayır, hiçbirisini, hiçbir şeyi hatırlamak istemiyorum…
***
El-
Halil Sınır Polisi ile konuşmalarımızdan birinde polislerden iki tanesi, taş
fırlatan ya da kendilerine sadece sözle sataşan veya kendilerine yanlış baktı
diye bir Filistinliyi tutuklamaktan ne kadar hoşlandıklarını övünerek
anlatıyorlardı.
Filistinliyi
zırhlı bir jipin içine alarak göğsüne, karnına veya boynuna silahları ile
vurarak onu döverler. Daha sonra da Filistinliyi jipten dışarı attıkları
noktada ne kadar hızlı dönebilecekleri üzerine bahse girerlerdi. Eğer ne
hissettiğimi soruyorsanız evet bu gerçekten beni üzüyordu fakat bu konuda ne
yapabilirdim ki?
Biliyorsunuz
Sınır Polisi bunu sonra bir başkasına da yaptı ve o öldü. Bu şekilde birini
öldürdüler.
Bu çok üzücü. Sonra
ne oldu? Şu
anda mahkemesi görülen bu katillerden herhangi birini tanıyor musunuz?
Hayır.
Hiç birini tanımıyorum. Kim olduklarını bilmiyorum. Sadece konuşurlarken
duymuştum.
***
Görevin
hangi aşamasında gerçekleştiğini tam olarak hatırlamıyorum… Hatırladığım bir Cuma
günü devriye görevine çıkmıştık. Devriyedeyken… Yürüyerek gidiyorduk…
Meydandaydık. Shlomo Meydanı’nı iki kez dolaştık. İkinci dolaşmamız bir buçuk
saat sonraydı. Birinci turu attıktan bir buçuk saat sonra orada duran büyük
metal bir nesne fark ettik.
Şimdi
şunu anlamalısınız; Cuma günleri el-Halil’de, sadece İsrail yerleşkelerinde
değil başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz bir atmosfer hâkimdir. Gerçekten
burada, Sabbath’da (çev: Sabbath: Dini Gün, Cuma’yı kastediyor) her an birinin
sizi öldürebileceğini hissedersiniz. Sabbath’a özgü bir gerilim vardır. Her
Sabbath’da orada geçirdiğim bir gün içinde hayatım bir ya da iki yıl
kısalmıştır.
Bahsettiğim
nesneyi orada gördük ve komutanımız ne yapacağını tam olarak bilmiyordu. Telsiz
üzerinden bölük komutanı ile temas kurdu fakat ters bir yanıt aldı. Devriye
komutanımız bu nesneyi ortadan kaldırmak için bomba imha birimi ya da buna
benzer bir şeyi çağırmak istiyordu.
O şeyin
ne olduğunu bilemezsiniz. Şüphesiz bizim için oraya konulmuştu, fakat sadece
orada öylesine mi duruyor yoksa birisi bizim ne yapacağımızı gözlemlemek için
mi oraya konmuş, belli değildi.
Kafamız
karışmıştı ve bölük komutanının telsizden gelen sesi sinirliydi. Bende telsiz
yoktu, fakat kendi komutanımızın kulaklıklarından gelen sesi duyabiliyordum.
Sonra Ebu Sneina’ya doğru gittik, el-Halil’in İsrail tarafından kontrol edilen
kısmıyla Filistinlilerin tarafını birbirinden ayıran sınır olarak belirlenmiş
beton duvarın yanından geçtik ve orada patlayıcıya benzeyen bir şey gördük…
Yanımıza birkaç kişiyi aldık…
Komutan
oradan geçen birini durdurdu ve patlayıcının bulunduğu yere gitmesini istedi,
adamın tamamen şaşkınlık içinde olduğunu görebilirdiniz. Komutan ondan şüpheli
nesneyi hareket ettirmesini, bulunduğu yerden kaldırmasını istedi. Her şeyin
bir dakika veya daha az bir sürede gerçekleştiğini hatırlıyorum.
Adam
oraya doğru gitti. Adamın titrediğini, istenileni yapıp yapmama konusunda
kararsız gözüktüğünü hatırlıyorum. Ve biz, dört asker orada duruyorduk, güvenli
bir mesafede duruyorduk. Adam oraya gidip nesneyi hareket ettirmeye
başladığında gerçekten çok korkmuştu. Olay bitip bizim yanımıza geldikten ve
ona kendi yoluna gitmesine izin verdikten sonra, ancak o zaman ne yaptığımızı
tamamen idrak ettim. Yani bu yarım dakika sürmüştü…
El-Halil’de
devriye gezerken geçen diğer yarım dakikalar gibi bir yarım dakikaydı bu da.
Her şey son derece rutindi, olağandışı bir şey yoktu. Bu olayın arkasından ben
ve bir arkadaşım alay komutanının yanına giderek tüm bu olan bitenler hakkında
bir şeyler söylemeyi düşündük. Bu tür emirleri gerçekleştirme konusu ve diğer
şeyler hakkında… Fakat bu olmadı ve olay bir şekilde unutulup gitti.
Tamer Güner, 07.11.2014, Sonsuz Ark, Çevirmen Yazar, Çeviri
Orijinal Metin: