...çocuklar ve gençler kendi yaşıtlarının ölümlerine pek şâhit olmazlar, kazalar veya nadir hastalıklar dışında...
...orta yaşlılar ve yaşlılar, aralarından sıklıkla eksilenleri duyar ve görürler...
...çocuklar ve gençler, ölümün ne demek olduğunu bilmedikleri için, pek umursamaz, yaşlılar ise çaresizlik içinde ölümü kanıksadıkları için, duygularının kendilerini hırpalamalarına fazla izin vermezler...
...hem bilirler ki; her türlü yıpranma, onları ölüme daha çok yaklaştıracaktır...
...gençlerle yaşlılar arasında kalanlara gelince...
...evet; ölüm, en çok onların dimağlarında yüksek şiddette depremler, kaoslar oluşturur...
...en çok onların rüyalarına tuz-biber eker...
...gerginleşen 'anlar'ın, zihnin çok boyutlu salvo atışlarıyla tarumar olduğunu görürsünüz...
...gergin, umutsuz ve sürekli çatışan düşünceleriyle insan, bir minik kosmos küresinin içine hapsolur...
...ölüm şiddetli bir kasırgaya dönüşene dek insanın çevresinden birilerini alır, götürür...
...daha dün konuştukları 'kişi', artık kendisiyle konuşulamayacak kadar yoksa, "kim ne kadar vardır?" sorusu, sık sık gümbürtüler eşliğinde döner durur, kafasında onun...
...gidenlerin birlikte götürdükleri, kendi gerçeklerinin tümü, geride kalanların bütün gerçeklerinden kopmamıştır daha...
...hatıralar gömüldükleri yerden fırlayarak çıkarlar, yaşayanların zihin gündemine...
...buruk dillerde zorlukla, topallayarak yürümeye çalışan dualar, biraz da inanmazlık içinde ulaşırlar, ölülere...
...ölüm korkusunun insanda çok fazla durmayacağı belliyken, korkunun zirvede durduğu o ilk bir kaç zamanda, insan iyi düşünmeli...
...aldığı kararları yürütmeli hayatında...
...vazgeçmemeli...
...ölülerin, zihinlerdeki sesleri kaybolmadan, ölümün insanı ittiği o yoğun düşünce girdabında insan ne düşünmeli?...
...ve o girdaptan hiç çıkamamak gibi bir ihtimal varken, o girdaba girmemek de mümkün mü?...
...ölüm, insanı çevrede kol gezerken mi uyandırmalı?...
...ya yoksa, mezarlıklar, hatırâlardan daha öncede tutularak 'denge noktası' mı oluşturmalı insan?...
..."ölüm niye var?", demeden önce, "ölüm zaten var, ölmeden önce ne yapmalı?", demeli değil midir insan?...
seçkin deniz
pürüzsüz patikalar
Seçkin Deniz Yazıları
Sonsuz Ark/ Evrensel Çerçeveye Yolculuk
- Seçkin Deniz
- Mustafa Tamer
- Arif Şahin
- Eyüp Kaan
- Ahmet Faruk
- Cemal Çalık
- Şahin Torun
- Naif Karabatak
- Ata Atun
- Tamer Güner
- Mustafa Ege
- Yaşlı Bilge
- Ahmet Haydar
- Alper Selçuk
- Faruk Tamer
- Hakkı Aslan
- Doğa Toprak
- Khorto Bâri
- Mustafa Eyyüboğlu
- Âkil Ağazâde
- Mustafa Ekici
- Biz Kimiz?
- Yıllık Sonsuz Ark Yayın Raporları
- Sonsuz Ark Manifestosu
15 Kasım 2014 Cumartesi
SA988/SD188: "zihnin girdiği ölüm girdabı" /27.08.2006/ 535. patika
Labels:
Deneme
,
Pürüzsüz Patikalar
,
Seçkin Deniz