“Meselenin
sonuçları itibariyle elimizde Doğu ile Batı arasında seçim yapmakla karşı
karşıya kalan bir Avrupa, IMF tarafından borçlandırılarak üçüncü Dünya ülkesi
kapsamında yeniden sınıflandırılan bir Ukrayna ve ekonomisinin pivot noktası
olan ihracat damarı zayıflatılmış bir Rusya var.”
“ABD'nin
AB ile yürüttüğü gizli ticari müzakerelerden de (TTIP) bölgedeki krizin
kontrollü biçimde derinleştirilmesinin altında ABD'nin siyasi ve ekonomik
hesaplarının yattığı anlaşılıyor.”
Yaklaşık
iki yıldır dünya gündemini meşgul eden Ukrayna krizi uluslararası ekonomik,
jeopolitik, sosyolojik boyutlarıyla devam ediyor. Seçimler sonrasında kurulan
Hükümet ve Rus yanlısı isyancılar arasındaki gerilim, Doğu Ukrayna devam
ederken, çatışma çok boyutlu ve kapsamlı olarak yeni zirvelere taşınıyor.
Avrupa,
Balkan savaşlarından bu yana bu çapta bir mülteci kriziyle karşı karşıya
kalmamıştı. Ukrayna içinde yerinden edilen halkın % 95'i çatışma yaşanan
bölgelerden hükümet kontrolündeki Batı Ukrayna'ya kaçtı. Rusya'da ise toplam
Ukraynalı sayısı tam olarak bilinmese de, ikamet için başvuru yapan mülteci
sayısının 387.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Ülkede belirsizlik ve
istikrarsızlık devam ettiği sürece de iki taraf arasındaki sınırlarda gittikçe
kalınlaşarak, belirginleşiyor.
Ortadoğu,
Kuzey Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Mali ve Libya gibi ülkeler
çeşitli nedenlerle kaosa sürüklenmişken,
Ukrayna’da aynı şiddette çatışmaların yaşanmamasına rağmen uluslararası
gündemden düşmemesinin elbette haklı gerekçeleri mevcut.
Ukrayna'nın
Batı ve Doğu arasında güç dengeleri açısından stratejik önemi aşikardır.
Ukrayna Kırım Bölgesi’nin Rusya'nın Karadeniz Donanması'na ev sahipliği
yapması, Ukrayna'nın Rusya'nın Avrupa'ya
açılan enerji koridorunda yer alması, Avrupa'ya doğalgaz sevkiyatının büyük
bölümünün Ukrayna'dan geçen hatlardan sağlanması bölgenin önemini stratejik
olarak elbette artırıyor.
2008
Küresel Finansal Krizi’nin etkileri hem bölgesel hem de dünya ekonomisi
açısından devam ederken Batı ve Doğu blokunun tamamen ekonomiye odaklanarak
adeta birbirlerini ezmeye çalıştıkları dönemlerden birini yaşıyoruz.
Dünya
ekonomisinde işlerin giderek zorlaştığını görmemek için kör olmak gerekiyor.
IMF de son yayınladığı rapor küresel ekonomideki giderek derinleşen durgunluk
eğilimlerini gözler önüne serdi.
Ukrayna
krizi tam bu noktada ABD'nin ekonomik çıkarlarını gözetecek şekilde
tasarlanmış, süreci başlatıcı ve kolaylaştırıcı faktörlerin oluşturulmasıyla
kolayca sahnelenmiştir.
Washington, herhangi bir askeri müdahaleye gerek kalmadan
küresel hegemonya ağalığına soyunan Rusya'yı taktiksel şekilde ekonomik olarak
zayıflatmaya yönelik adımlar atarken diğer yandan Kırım'ı almaya mecbur
bırakarak dünya kamuoyu önünde de nüfuzunun olduğu topraklarda işgalci rolüne
sokmuştur. Yine kriz dolayısıyla Ukrayna'nın rezervleri Ocak-Ekim 2014
döneminde %38,4 azalarak $20,4 milyardan $12,6 milyara düştü.
ABD,
uzun zamandır planladığı gibi, Ukrayna yönetimini kendi uydusu haline getirmek
için ülkeye kaos tohumları ekmeyi başardı. ABD, AB, Ukrayna ve Rusya
temsilcilerinin yer aldığı Cenevre zirvesinde ateşkes üzerinde anlaşılmış
olmasına rağmen Biden'in Kiev ziyareti tüm dengeleri değiştirmişti.
Meselenin
sonuçları itibariyle elimizde Doğu ile Batı arasında seçim yapmakla karşı
karşıya kalan bir Avrupa, IMF tarafından borçlandırılarak üçüncü Dünya ülkesi
kapsamında yeniden sınıflandırılan bir Ukrayna ve ekonomisinin pivot noktası
olan ihracat damarı zayıflatılmış bir Rusya var (Kuzey Akım boru hattının
İngiltere ve Hollanda'ya da bağlanması projesinden Ukrayna meselesiyle birlikte
Rus gazına bağımlılığı artıracağı sebebiyle vazgeçildi.)
Nitekim
enerji gibi pek çok kalemde kendine yetebilen bir ülke, ekonomisi hedef
alınarak ancak durdurulur.
ABD'nin
AB ile yürüttüğü gizli ticari müzakerelerden de (TTIP) bölgedeki krizin
kontrollü biçimde derinleştirilmesinin altında ABD'nin siyasi ve ekonomik
hesaplarının yattığı anlaşılıyor.
Anlaşmayla
büyük şirketlere (elitlere) ciddi tavizler verildiğini AB kamuoyundan, hatta AB
komisyonundan dahi gizli tuttular. Antlaşma, regülatif bariyerlerin önüne
geçerek, finansal çok-uluslu şirketlerin AB'ye doğru yayılmalarını sağlayacak
kurallar içeriyor. Dahası anlaşmanın taşıdığı önem ve gizli tutulması
arasındaki bu uyuşmazlık elbette normal değildi.
Sivil
toplum örgütlerinin düzenlediği gösteriler sonrasında bu anlaşma için onayı
gereken Avrupa Parlamentosu üyeleri de TTIP sürecindeki gizlilik halinden şikâyet
ettiler. 28 AB üyesi adına müzakereleri yürüten Avrupa Komisyonu bile, yetki
belgesinin kamuoyuyla paylaşılmasını istediğini bildirdi. Sonuç olarak da
İtalya'nın teklifi üzerine müzakere yetkisi üzerindeki gizliliği kaldırma kararı alındı.
AB ve
Amerika arasında politik bütünleşme sağlayarak egemen finans çıkarları elde
etmeye imkan sağlayacak olan TTIP anlaşması sayesinde ABD, AB piyasasını ele
geçirmiş olmakla kalmayıp AB'yi yeniden dizayn edecektir.
Karşılıklı
TTIP anlaşması ekonomik bağımlılık beraberinde siyasi bağımlılığı da
doğuracaktır. Çünkü; Uluslarası bağımlılık ekonomik olarak başlar ve siyasi
boyutu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Nitekim ulusları birbirine bağlayan
diplomasi değil, dış ticaret ilişkileridir.
Hâlihazırda
Dünya ticaret ilişkisinin üçte birini kapsayan AB ve ABD arasındaki ticari
ilişkiler günlük 2 milyar Euro civarında. Anlaşma sağlanırsa ABD, Rusya'yı
enerji kaleminde de saf dışı bırakarak küresel ekonomik hakimiyetini sağlam
temellere oturtmuş olmakla kalmayıp içinde olduğu ekonomik krizden de çıkmış
olacak. ABD'den gelen geçici giderlerden kaynaklanan veriler sizi yanıltmasın.
Önümüzdeki 6-9 aylık dönemde ABD'de ekonomisinin kötü verilerine hep birlikte
şahit olacağız.
Hasılı,
TTIP anlaşmadan en kazançlı çıkacak iki ülke kadim dostlar ABD ve İngiltere.
TTIP sayesinde İki ülkenin de gayri safi yurtiçi hâsılası kişi başına yüzde 14
artacak. Başka bir deyişle okyanusun her iki tarafı yıllık yaklaşık 100 milyar
dolar ek gelir sağlamış olacak.
ABD'nin
dünyaya dayattığı neo-liberal ekonomi modeliyle kilit kararlar gizlice müzakere
edilip ülkelere dayatılıyor.
TTIP
sadece bir ticaret anlaşması değildir; yatırımcıların ve büyük şirketlerin
haklarını garanti altına alacak olan ‘Yeni Anayasacılık’tır. Amerikaların
övünüp durdukları demokrasi, bizzat özgürlük kavramını yozlaştıran/dejenere
eden "Bir Avuç Elit’in tekelindedir.
Berrak Şebnem, 15.11.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Analiz
1- TTIP Gizli Görüşmeleri: Alman Yeşiller Partisi'nce yayınlanan Taslak Antlaşma linki: