15 Kasım 2014 Cumartesi

SA989/ÇY3-BŞ19: Ukrayna-TTIP İlişkisi; ABD’nin Yeni Fay Hatları ve Yeni Anayasacılık

“Meselenin sonuçları itibariyle elimizde Doğu ile Batı arasında seçim yapmakla karşı karşıya kalan bir Avrupa, IMF tarafından borçlandırılarak üçüncü Dünya ülkesi kapsamında yeniden sınıflandırılan bir Ukrayna ve ekonomisinin pivot noktası olan ihracat damarı zayıflatılmış bir Rusya var.”

"...ve Noel'de hepinizin bu çemberin içinden atlaması mümkün olacak ..." 
TTIP

“ABD'nin AB ile yürüttüğü gizli ticari müzakerelerden de (TTIP) bölgedeki krizin kontrollü biçimde derinleştirilmesinin altında ABD'nin siyasi ve ekonomik hesaplarının yattığı anlaşılıyor.”

Yaklaşık iki yıldır dünya gündemini meşgul eden Ukrayna krizi uluslararası ekonomik, jeopolitik, sosyolojik boyutlarıyla devam ediyor. Seçimler sonrasında kurulan Hükümet ve Rus yanlısı isyancılar arasındaki gerilim, Doğu Ukrayna devam ederken, çatışma çok boyutlu ve kapsamlı olarak yeni zirvelere taşınıyor.


Avrupa, Balkan savaşlarından bu yana bu çapta bir mülteci kriziyle karşı karşıya kalmamıştı. Ukrayna içinde yerinden edilen halkın % 95'i çatışma yaşanan bölgelerden hükümet kontrolündeki Batı Ukrayna'ya kaçtı. Rusya'da ise toplam Ukraynalı sayısı tam olarak bilinmese de, ikamet için başvuru yapan mülteci sayısının 387.000 civarında olduğu tahmin ediliyor. Ülkede belirsizlik ve istikrarsızlık devam ettiği sürece de iki taraf arasındaki sınırlarda gittikçe kalınlaşarak, belirginleşiyor.


Ortadoğu, Kuzey Nijerya, Orta Afrika Cumhuriyeti, Güney Sudan, Mali ve Libya gibi ülkeler çeşitli nedenlerle kaosa sürüklenmişken,  Ukrayna’da aynı şiddette çatışmaların yaşanmamasına rağmen uluslararası gündemden düşmemesinin elbette haklı gerekçeleri mevcut.

Ukrayna'nın Batı ve Doğu arasında güç dengeleri açısından stratejik önemi aşikardır. Ukrayna Kırım Bölgesi’nin Rusya'nın Karadeniz Donanması'na ev sahipliği yapması, Ukrayna'nın  Rusya'nın Avrupa'ya açılan enerji koridorunda yer alması, Avrupa'ya doğalgaz sevkiyatının büyük bölümünün Ukrayna'dan geçen hatlardan sağlanması bölgenin önemini stratejik olarak elbette artırıyor.

2008 Küresel Finansal Krizi’nin etkileri hem bölgesel hem de dünya ekonomisi açısından devam ederken Batı ve Doğu blokunun tamamen ekonomiye odaklanarak adeta birbirlerini ezmeye çalıştıkları dönemlerden birini yaşıyoruz.

Dünya ekonomisinde işlerin giderek zorlaştığını görmemek için kör olmak gerekiyor. IMF de son yayınladığı rapor küresel ekonomideki giderek derinleşen durgunluk eğilimlerini gözler önüne serdi.
Ukrayna krizi tam bu noktada ABD'nin ekonomik çıkarlarını gözetecek şekilde tasarlanmış, süreci başlatıcı ve kolaylaştırıcı faktörlerin oluşturulmasıyla kolayca sahnelenmiştir.

Washington,  herhangi bir askeri müdahaleye gerek kalmadan küresel hegemonya ağalığına soyunan Rusya'yı taktiksel şekilde ekonomik olarak zayıflatmaya yönelik adımlar atarken diğer yandan Kırım'ı almaya mecbur bırakarak dünya kamuoyu önünde de nüfuzunun olduğu topraklarda işgalci rolüne sokmuştur. Yine kriz dolayısıyla Ukrayna'nın rezervleri Ocak-Ekim 2014 döneminde %38,4 azalarak $20,4 milyardan $12,6 milyara düştü.

ABD, uzun zamandır planladığı gibi, Ukrayna yönetimini kendi uydusu haline getirmek için ülkeye kaos tohumları ekmeyi başardı. ABD, AB, Ukrayna ve Rusya temsilcilerinin yer aldığı Cenevre zirvesinde ateşkes üzerinde anlaşılmış olmasına rağmen Biden'in Kiev ziyareti tüm dengeleri değiştirmişti.

Meselenin sonuçları itibariyle elimizde Doğu ile Batı arasında seçim yapmakla karşı karşıya kalan bir Avrupa, IMF tarafından borçlandırılarak üçüncü Dünya ülkesi kapsamında yeniden sınıflandırılan bir Ukrayna ve ekonomisinin pivot noktası olan ihracat damarı zayıflatılmış bir Rusya var (Kuzey Akım boru hattının İngiltere ve Hollanda'ya da bağlanması projesinden Ukrayna meselesiyle birlikte Rus gazına bağımlılığı artıracağı sebebiyle vazgeçildi.)

Nitekim enerji gibi pek çok kalemde kendine yetebilen bir ülke, ekonomisi hedef alınarak ancak durdurulur.

ABD'nin AB ile yürüttüğü gizli ticari müzakerelerden de (TTIP) bölgedeki krizin kontrollü biçimde derinleştirilmesinin altında ABD'nin siyasi ve ekonomik hesaplarının yattığı anlaşılıyor.

Anlaşmayla büyük şirketlere (elitlere) ciddi tavizler verildiğini AB kamuoyundan, hatta AB komisyonundan dahi gizli tuttular. Antlaşma, regülatif bariyerlerin önüne geçerek, finansal çok-uluslu şirketlerin AB'ye doğru yayılmalarını sağlayacak kurallar içeriyor. Dahası anlaşmanın taşıdığı önem ve gizli tutulması arasındaki bu uyuşmazlık elbette normal değildi.

Sivil toplum örgütlerinin düzenlediği gösteriler sonrasında bu anlaşma için onayı gereken Avrupa Parlamentosu üyeleri de TTIP sürecindeki gizlilik halinden şikâyet ettiler. 28 AB üyesi adına müzakereleri yürüten Avrupa Komisyonu bile, yetki belgesinin kamuoyuyla paylaşılmasını istediğini bildirdi. Sonuç olarak da İtalya'nın teklifi üzerine müzakere yetkisi üzerindeki gizliliği kaldırma kararı alındı.

AB ve Amerika arasında politik bütünleşme sağlayarak egemen finans çıkarları elde etmeye imkan sağlayacak olan TTIP anlaşması sayesinde ABD, AB piyasasını ele geçirmiş olmakla kalmayıp AB'yi yeniden dizayn edecektir.

Karşılıklı TTIP anlaşması ekonomik bağımlılık beraberinde siyasi bağımlılığı da doğuracaktır. Çünkü; Uluslarası bağımlılık ekonomik olarak başlar ve siyasi boyutu kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Nitekim ulusları birbirine bağlayan diplomasi değil, dış ticaret ilişkileridir.

Hâlihazırda Dünya ticaret ilişkisinin üçte birini kapsayan AB ve ABD arasındaki ticari ilişkiler günlük 2 milyar Euro civarında. Anlaşma sağlanırsa ABD, Rusya'yı enerji kaleminde de saf dışı bırakarak küresel ekonomik hakimiyetini sağlam temellere oturtmuş olmakla kalmayıp içinde olduğu ekonomik krizden de çıkmış olacak. ABD'den gelen geçici giderlerden kaynaklanan veriler sizi yanıltmasın. Önümüzdeki 6-9 aylık dönemde ABD'de ekonomisinin kötü verilerine hep birlikte şahit olacağız.

Hasılı, TTIP anlaşmadan en kazançlı çıkacak iki ülke kadim dostlar ABD ve İngiltere. TTIP sayesinde İki ülkenin de gayri safi yurtiçi hâsılası kişi başına yüzde 14 artacak. Başka bir deyişle okyanusun her iki tarafı yıllık yaklaşık 100 milyar dolar ek gelir sağlamış olacak.

ABD'nin dünyaya dayattığı neo-liberal ekonomi modeliyle kilit kararlar gizlice müzakere edilip ülkelere dayatılıyor.

TTIP sadece bir ticaret anlaşması değildir; yatırımcıların ve büyük şirketlerin haklarını garanti altına alacak olan ‘Yeni Anayasacılık’tır. Amerikaların övünüp durdukları demokrasi, bizzat özgürlük kavramını yozlaştıran/dejenere eden "Bir Avuç Elit’in tekelindedir.

Berrak Şebnem, 15.11.2014, Sonsuz Ark, Çırak Yazar, Analiz





1- TTIP Gizli Görüşmeleri: Alman Yeşiller Partisi'nce  yayınlanan Taslak Antlaşma linki:

Seçkin Deniz Twitter Akışı